Yine aynı kitaptaki "Gül Kılıç ve Flüt"ü ise şöyle yazdım. "Derin Mavi"de bir insanla şeytanın karşılaşmasını anlatan üç öykü vardı. Farklı ortamlarda karşılaşıyorlardı, ikisi de birbirini yenmek istiyordu. Bu kitapta da bu ikisini bir karşılaştırayım ama öykü olmasın, insanın ağzından bir deneme olsun bu, dedim. Burda yine insan, şeytanı yenmeye çalışıyor.
"Dilek Fenerindeki Ruhlarımız" ise, şöyle oldu. Yaz sıcağında, deniz kıyısında dolaşırken, Beşiktaş civarında, zaten Beşiktaş, Kadıköy, Galata, Nişantaşı, nerdeyse bu dört semtin dışına çıkmıyorum, dilek feneri gördüm, çok sıcak. Ayy dedim, şimdi şu fener ruhumu alsın yukarı götürsün biraz da serinleyim, dedim. Düşünce buydu, hepsi bu. Tam balık pazarının orlarda dolaşıyordum, midye tava yemiştim kolayla, Beşiktaşlıların oturduğu kafelerin olduğu sokakta yürüyordum. Akşamdı. Sonra da, iskelenin önünden otobüse binip Cevahir AVM durağında indim. Eve gidince yazdım hemen. Ama yazarken, yazının içine ev dekorasyonu, moda filan girdi. Ruhları yazarken hep mutfak, ev, bahçe dekorasyonu gibi yazmayı seviyorum ya, işte ruh makası, ruh etajeri gibi lafları seviyorum ya. Metafor hep bunlar metafor.
Şimdi de son aylarda, ilk üç kitabımla ilgili olarak blog arkadaşlarımın yazdığı yorumların linklerini vereceğim.
SEVDA ŞAHİN (Derin Mavi)
NEŞELİ KİTAP VAGONU (Frambuazlı Hayat)
BİR POŞET KİTAP (Sade ve Derin)
JYSRA REÇANİ (Frambuazlı Hayat)
İREM YAĞIZEL (Frambuazlı Hayat)
CALİMERO (Frambuazlı Hayat)
MİNİK MİNİ (Sade ve Derin/Derin Mavi)
Hepimize huzurlu neşeli bir haftasonu olsun.
Not: Bu yazıların öncekileri yanda arşivde "Deeptone Kitapları" başlığında. Bu yazının fotosunu ise ben çektim. Son günlerde elimdeki kitapları, bir çaycıda çay içerken taburelerin üstüne koydum çektim. Genelde arkadaşlarımın çektiği fotoları koyardım. Bir kez de böyle oldu işte. "Yani" adlı kitabımla ilgili yorumları daha sonra yayınlıycam. Unuttuğum yorumlar varsa arkadaşlarım söylesin, eklerim ki.