Sayfalar

28 Aralık 2016 Çarşamba

BARDAK TATLISI





Anlatılamayacak kadar güzel. Ben klasik su bardağı kullandım. Siz istediğiniz ölçüdeki herhangi bir bardağı kullanabilirsiniz.

İçindekiler:

1 kilogram süt
2 yemek kaşığı un (tepeleme)
1.5 yemek kaşığı nişasta (tepeleme)
6 yemek kaşığı toz şeker (tepeleme)
1 paket vanilya
Bulamak için

Ayrıca, Hindistan cevizi ve üzeri için eritilmiş çikolata

Yapılışı:

Muhallebisi için süt, un, toz şeker ve nişastayı bir tencereye alın ve kaynayıp muhallebi kıvamına gelene kadar karıştırarak pişirin. Kıvamına gelince ocağın altını kapatıp vanilyayı ekleyin. Su bardaklarını ıslatın ve muhallebiyi bu bardaklara paylaştırın. İlk sıcaklığı çıkınca bardakların ağzını streç filmle kaplayın ve buzdolabında dinlendirin.

Bir gün beklemek gerekiyor tam olması için. Bardaklarda bir gün bekletiliyor, sonra bardaklardan çıkarılıp, ortadan bölüp, Hindistan cevizine batırılıp, üzerine erimiş çikolata dökülüyor, bir de çikolatanın üstüne fındık.

Yani, kıvam alan muhallebiyi bardaktan çıkarıp birer parmak kalınlığında dilimliyoruz, ortasına krem şanti sıkarak iki dilimi üst üste koyuyoruz. Hindistan cevizine buluyoruz ve en üstüne eritilmiş çikolata gezdirip dilediğimiz gibi süslüyoruz.

Bittiiiiii.

10 Aralık 2016 Cumartesi

DEEP AİLESİ




Blogumda iki türlü öykü yazıyorum. İlki, serbest öyküler, ikincisi de kurgu kahramanı olan öyküler. Bu yıl sonunda blogum altıncı yılını bitiriyor. İlk 4 yılda, 2011, 2012, 2013, 2014, 8 adet temel kahramanım vardı. Bunlar;

SİMAY. 25 yaşında makine mühendisi. İstanbul’da özel şirkette çalışıyor. Yalnız yaşıyor. Müzik, tiyatro, doğa sporları seviyor. Eğlenceli, aksiyonlu biri. ÇAĞLA. Tipik ergen liseli. Karadeniz’de yaşıyor. GECE. Çellocu, Galata’da yaşıyor, konservatuarda okuyor, 20 yaşında, yalnızlık seviyor, müzik ve çizim dışında bir şeyle ilgilenmiyor. MODEL. Fotomodel, Nişantaşı’nda yaşıyor, yaşamayı seviyor, 25 yaşında. LENA. Cihangir’de kız arkadaşlarıyla yaşıyor, resim öğrencisi, bale ve gizemcilik ile ilgileniyor, 20 yaşında. DERİN. Tek erkek kahramanım. 27 yaşında, detektif, kimya, adli tıp mezunu, en çok halasının bulduğu işlere bakıyor. ZÜLEYHA. Üniversite mezunu işsiz, evde oturuyor, babası çalışmasına izin vermiyor, 23 yaşında. Bilgisayar meraklısı, zeki ve komik. ASMİRA. İstinye Park AVM’de tezgahtar, 20 yaşında, gezmeyi, eğlenmeyi seviyor. NURNİNA. 23 yaşında, ailesiyle yaşıyor, kapalı bir kız, Üsküdar’lı.

Son iki yılda, 2015, 2016, ise, birkaç yeni kahraman daha eklendi. Irak Savaşındaki Osmanlı gazetecisi Muharrir El İnsani, hemşire adayı Kübo, görücü usulü evlenen bir kızın evlenme öyküsü, İslam baba, aşkının peşinden giden Payidar, bıçkın delikanlı Kavas Hüdai, gibi.

4 Aralık 2016 Pazar

MUCİZE:UĞURBÖCEĞİ İLE KARA KEDİ





Eğlenceli, sevimli, komik, heyecanlı bir Paris animesi.

Marinette ile Adrien. Lise öğrencileri. Marinette, Adrien’i seviyor ama Adrien’in bundan haberi yok.

Ama Marinette ile Adrien birer süper kahramana da dönüşebilmektedirler. Marinette bir uğur böceği olur. Adrien ise bir kara kedi. Ancak, ikisi de dönüştüklerinde normal gündelik yaşamdaki kimliklerini bilmezler. Süper kahraman olduklarında, Adrien, Uğurböceği’nden hoşlanır. Yani gündelik yaşamın tersi olur.

Bu ikisi iyi kahramanlar. Bir de kötü kahramanlar var. Kötü adam Hawk Moth, gücü eline geçirmeye çalışıyor. Güçler ise mucizelerden geliyor. Mucizeler peri şeklinde. Marinette ve Adrien’i de süper kahraman yapan, dönüştüren müziceler var, periler, bunlar çok da sevimli.

Hawk Moth, mucizeleri eline geçirmek isterken, genelde zayıf düşen, ruhsal sıkıntı çeken veya hayatındaki zorluklardan dolayı kötülüğe eğilimli olabilecek kişilere güç verip onları kullanarak bu mucize perilerini eline geçirmeye çalışıyor ve Uğurböceği ile Karakedi de onun planlarını bozuyor her defasında.

İlk sezon 26 doyumsuz bölümden oluşmakta. İkinci sezon 2017’de inşallah. Bir de, yılbaşı özel bölümü olacakmış, ne güzel bir haber.

Anime sevenler için çok tatlı dizi.

10 Kasım 2016 Perşembe

KİTAP ÇIKARAN BLOGÇULAR





AN'LAR MI? ANILAR MI? GERİYE KALAN

Makbule Abalı

Alzheimer'li Bir Hastanın Yakını Olmak

Sevgili blog arkadaşımız, biricik hocamız, iyi kalpli duygusal ablamız Makbule Abalı'nın bu kitabı bir çok yönden çok etkileyici.

Öncelikle bütün hayatı öğretmenlikle geçmiş bir insanın eğitim çocuklar hayat sevgi üzerine şaşırtıcı bir bilgelikle yazdığı bir kitap bu.

Kitabın adı zaten duygulu. Kitabı okuduktan sonra ise ben bu kitaba bir isim daha buldum: Kuşlar Çiçekler Umutlar Hayaller. Çünkü hocamız yaşadığı ortamlar nedeniyle bir yandan doğayı, kuşları, çiçekleri iyi biliyor ve dünyayı farkediyor, diğer yandan da yaşamın her türlü zorluğuna rağmen acılara rağmen onca kötülüğe rağmen hayallerimiz ve umutlarımızdan vazgeçmememizi öğütlüyor bize.

Kitap, daha ilk üç sayfada duygu yüküyle gözlerinizi yaşartıyor, önsöz, sunuş ve teşekkürle. Bir anda uzun ve verimli bir eğitim hayatının sonunda süzülen satırları okuyacağınızı hissediyorsunuz. Sonra yazılar başlıyor. Eğitim öğretim okullar hayat üzerine çok deneyimli bir öğretmenimizin düşünceleri ve anıları diyebiliriz.

Sevecen, hoşgörülü ve çok aydınlık bir öğretmenin hepimize ışık olacak düşünceleri. Çünkü hocamız bir rehber danışman eğitimci.

Ardından kitabın son bölümünde sevgili Makbule hocamızın annesi yine bir öğretmen Müzeyyen Gültekin'in yaşamını, öğretmenliğini, çocuklarını, eşini ve daha sonra yakalandığı Alzheimer hastalığı ile hayatının nasıl bambaşka olduğunu ve yaş alan Müzeyyen hocamızın nasıl bir çocuğa dönüştüğünü görüyoruz. Ve tüm ailenin ve daha sonra doktorların onunla nasıl ilgilendiğini. Makbule hocamızın bu sevecen anıları baştan sona gözyaşlarıyla okunuyor. Gülümserken ağlayarak.

Kitabın sonunda Müzeyyen hocamızın bir yemek tarifi var ki bir zamanlar ailenin gözdesiymiş.

Vanilyalı Ay Kurabiyesi

Malzemeler:

275 gram un (yaklaşık 2 su bardağı)
100 gram soyulmuş badem (1 su bardağından az)
200 gram tereyağı
130 gram pudra şekeri (yaklaşık 1 su bardağı)
1 paket vanilya
1/2 limon kabuğu rendesi

Un elenir, tereyağıyla kıyılır. Badem soyulur, makineden geçirilir, Pudra şekeri, vanilya, limon kabuğu rendesi eklenir. Bir hamur yapılır, fındık büyüklüğünde parçalara ayrılır. Ay şekli verilir. Fırında hafif pembeleştirilir. İçine vanilya konmuş pudra şekerine bulanır.

Makbule Abalı öğretmenimizin blogunun adı "Uçun Kuşlar" da annesi Müzeyyen öğretmenimizin en sevdiği şarkı.

Bu kitabın geliri öğretmenimize değil Mersin'deki Alzheimer Derneği Yaşlı Yaşam Merkezi'ne aktarılacak. O nedenle bence hepimiz alalım, destek olalım.

Hayat üzerine bir yardımcı ders kitabı gibi olan bu çarpıcı kitabı okuyun.

Not:4/4

5 Kasım 2016 Cumartesi

KIZÇELER




Biliyorsunuz, kitaplarımı sizler, blogçu arkadaşlarım için yayınlıyorum. Sizler dışında zaten bilen yok onları. Okuyan arkadaşlarımız kitaplar hakkında yazıyor bazen blogda, tatlı oluyor tabii okumak. Hepimiz farklıyız tabii, herkesin sevdiği kitaplar farklı oluyor yani. Şu benim kızçeler, bal çiçekleri, ki bu isimleri Jysra Reçani taktı, çok da yakıştılar, bence de bir bütünler. Dördü de kendi içinde farklı, hatta kitaplardaki diller bile farklı. Sade ile Fram format olarak birbirlerine benziyor sadece, içerik de andırıyor ama konular, yaklaşımlar aynı değil. Mavi ise diğerlerine hiç benzemiyor. Çok arkadaşım en çok Mavi'yi seviyor. Yani de diğerlerine benzemiyor, dili farklı ve uzun öyküler. Bir kurgu dışı bir kurgu şeklinde gidiyor kitaplar. Sade kurgu dışı, Mavi kurgu, Fram kurgu dışı, Yani kurgu. Hep söylüyorum, her zaman okunabilecek kitaplar yayınlamayı seviyorum. Sıkmayacak, ferahlatacak, ama derinlere gitmeyi de istetecek, her zaman ele alıp orasından burasından okunabilecek kitaplar. Kurgu bile olsa gündelik yaşamın kurgusu. Ben de zaman zaman açıp rastgele okuyorum, hep gülüyorum, başkası yazmış gibi geliyor tabii, bir de okurken hep yanlış arıyorum, sözcük hatası, baskı hatası gibi. Şimdiye dek iki adet sözcük hatası bulabildim dört kitapta, basımdan kaynaklanan.

Şimdi son zamanlarda şu kızçeleri okuyan bazı arkadaşlarımın yorumlarısı.

OKYANUS ARSEL (Sade/Yani)


JYSRA REÇANİ (Yani)


DEMİR KADIN (Yani)


SEMANUR KÖK (Sade)

Bizim deli mavi, en sevdiği kitaplar arasına koymuş en büyük kızçe Sade'yi.

23 Eylül 2016 Cuma

DEEP NOT






Arkadaşlarım bazen, yazılarımı nasıl yazdığımı anlattığım yazıları çok sevdiklerini söylerler. Şu öyküyü nasıl yazdım veya bloga nasıl yazıyorum gibi. Genelde gündelik yaşam içinde yazmak aklıma gelmez, işler filan, işlerim genelde yabancı dille ilgili, sonra evde ev işleri, yemek, sonra da kitap film dizi müzik, bir de yürüyüş ve gezi, Büyükada ve Balat gibi favori mekanlarım. Aklımda bişey olmaz. Blogu açınca veya laptopu açınca o anda birden yazasım gelir ve yazarım işte, günden kalanlar dökülüverir.

Mesela, "Pazara turşuluk salatalık almaya gitmiştim. Ona rastladım". "Birinci kattaki kızın mutfağının lavabosunun altındaki boru patlamış, merdivenler su içinde kalmıştı". Böyle bir cümleyle giriş yaparım, sonra arkası gelir, gelmezse silerim başka cümle yazarım, o cümleleri de unuturum. "Vertigo yüzündendi bütün bu espriler, zihni açılmıştı". Ya da,"Kıyıcılar vardır, hep öldürür onlar, hapse girerler, yirmidört yıldır cezaları, diyelim ondört yılda aftan çıkarlar, çıktıkları gün bir meyhaneye girerler, kavga ederler ve yine öldürürler. Sorarsanız, ne yapsaydım, ben mi ölseydim, derler. Fikrisabit psikopattır onlar". Ya da, "Karnı çok şişmişti, hamile gibi hissediyordu kendini, aldığı ilaçlardandı tabii".

Böyle girebilirim herhangi bir yazıya. Mesela, "Ausviç kampındaki Polonyalı kadın Kanada bölümündeydi, bunlar öldürülmezdi. Kadın, bir kaynaktan, kızkardeşi ve çocuklarının kampa getirileceğini duymuştu. Bir Nazi subayına rica etti, adam ondan hoşlanıyordu. Subay, kardeşini getirebilirim belki ama çocukları öldürürler dedi. Gerçekten de kızkardeşi geldi o bölüme ama kızkardeşinin iki çocuğu yakılmıştı. Kadınla subay aşk yaşadılar, o iki kadın da yıllar sonra kamptan çıktılar". Bu gerçek bir olay ve ne güzel bir öykü veya senaryo olur.

Ya da yeni bir karakter oluşturmak isteyebilirim. "Madam Adonis, büyükannesi Ankara'dan Lübnan'a göç etmiş 1915'te, Ankara'lı Ermeni yani". Şöyle de olabilir, "Bizim kızlar itfaiyecileri beğenirler, onları çok çekici bulurlar".

Yazılar, öyküler bu şekilde çıkıyor işte. Şimdi de sevgili Turgay Aksoy arkadaşımızın Frambuazlı Hayat adlı kitabımla ilgili yorumusu:


Not: Fotoda, aldığım notlar. Bir ilaç firması ajandası üstüne solda, yeni tanıtacağım blogçular, ortada şimdi aldığım notlar, yazmak için, sağda da yeni okumak istediğim kitap.

7 Eylül 2016 Çarşamba

BENİM DİZİLERİM





THE AGE OF YOUTH

Tatlı bir Kore dizisi yine. Beş üniversiteli kızın aynı evdeki yaşamı. Her bölümde birine ağırlık veriliyor. Kızların hayatları ve evdeki arkadaşlıkları. Sakin, yumuşak, hoş dizi. Bu dizide ilk kez gördüğüm bir şey de, çok az da olsa erotik sözler vardı, bir Kore dizisinde ilk kez rastladım. Bunun dışında keyifli dizi.

GAKUEN ALICE

Her zamanki gibi nefis bir Japon manga animesi. İki kız ve bir okul başrolde. Mikan minik bir kız, Hotaru da en iyi arkadaşı. Hotaru, uzakta bir okula gidince Mikan da gidiyor. Okul biraz tuhaf, değişik. Öğrencilerin olağanüstü yetenekleri var. İkisi de bir dolu ilginç olay yaşıyor, okulda.

JORDSKOTT

Bir kadının ufak kızı kaybolur, kadın yıllar sonra aynı yere döner, bir çocuk daha kaybolmuştur. İkisi arasında bir bağ var mı diye merak eder ve araştırmaya başlar. Başka çocuklar da kaybolur gün geçtikçe. Doğaüstü, gizemli dizi. Sürükleyici, heyecanlı bir İsveç dizisi. Efsanevi olayları sevenlere.

SENSE 8

Dünyanın farklı yerlerinde yaşayan ve birbirlerini tanımayan sekiz kişi ortak rüyalar görmeye başlarlar. Hepsi bir şekilde telepatik olarak birbirlerine bağlıdır. Dizide bu kişilerin yaşamlarını izlerken bir yandan da neden birbirleriyle bağlantılı olduklarının gizemini çözmeye çalışırız. Onlara yardım edenler ve onları avlamaya çalışanlar da vardır. Heyecanlı, sürükleyici, doğaüstü. Herkese göre sayılmaz, yetişkin öğeler de var. Bunlar göz ardı edilebilir, atlanabilir, izlerken.

SHAMELESS

Utanmaz anlamına gelen dizide, utanmaz bir adam ve ailesinin yaşamı anlatılıyor. Yoksul ve varoşta yaşayan ailenin babası tam bir ahlaksız, ailesine karşı da hayata karşı da, üçkağıtçı, düzenbaz. Ailenin tüm bireyleri kendine özgü, tuhaf, cahil. Hayatın bütün olumsuzluklarını yaşayan ailenin günleri hep olaylı. Başlarına sanki hiç hoş şeyler gelmiyor. Çok canlı bir aile. Dizi, yedinci sezona geldi ve çok renkli. Amerika’da bol ödül aldı, sinemanın usta oyuncuları da var dizide. Ancak, herkese göre değil. Dizide, alkol, uyuşturucu, cinsellik ve her türlü olumsuzluk var. Amerika’da böyle bir hayat yok. Onlar tutucu insanlar. Dizideki olayları yaşayan aile de pek olamaz gerçek yaşamda. O nedenle dizi aslında tam komedi. 

21 Ağustos 2016 Pazar

DİZİ LİSTESİ





Yaklaşık olarak son 2 yılda izleyip bloguma yazdığım dizilerin listesi. 

Kore

My Friend is a Gumiho
I Hear Your Voice
Kill Me Heal Me
It’s Okay That’s Love
She Was Pretty
The Healer
Cheese in the Trap
Oh My Venüs
You Are  All Surrounded

Polisiye

The Wire (A.B.D.)
The Mentalist (A.B.D.)
Bosch (A.B.D.)
The Fall (İngiltere)
How To Get Away with Murder (A.B.D.)
True Detective (A.B.D.)
Happy Valley (İngiltere)
The Americans (A.B.D.)
Den Som Draeber (Danimarka)
Forbrydelsen (Danimarka)
Bron/Broen (İsveç)
Cold Case (A.B.D.)

Yerli 

Med Cezir
Kardeş Payı
Serçe Sarayı
Kara Ekmek
Şubat
Kördüğüm
Göç Zamanı

Çizgi/Animeler

I Me My Strawberry Eggs
Gumball
Metal Simyacı

Çeşitli

24:Live Another Day (A.B.D./Aksiyon)
Arrow (A.B.D./Aksiyon)
Hart of Dixie (A.B.D./Romantik Komedi)
Hell on Wheels (A.B.D./Western)
Borgen (Danimarka/Politika)
How I Met Your Mother (A.B.D./Romantik Komedi)

19 Ağustos 2016 Cuma

YANİ SADE




Sade ve Derin'i hazırlamaya 2013 Ağustos'ta başlamıştım. Ramazan Bayramı'nda, yaklaşık üç ay sürmüştü. Ocak 2014'de piyasaya çıkmıştı. Derin Mavi'deki şiirleri yazmaya 2014 Temmuz'unda, Ramazan ayında başlamıştım. O da üç ay sürmüştü. Ocak 2015'te piyasaya çıkmıştı. Frambuazlı Hayat'ı 2014 Sonbaharda yazmaya başlamıştım, Ekim, Kasım, Aralık, üç ay sürdü. 2015 Ağustos'unda çıkmıştı piyasaya. Yani'yi ise 2015 Sonbaharda yazmaya başlamıştım, Ekim, Kasım, Aralık, o da üç ay sürmüştü. Ocak 2016'da piyasaya çıkmıştı.

Son zamanlarda kitaplarımı okuyan birkaç arkadaşımızın yazılarının linkleri:

AHU KADER (Sade Ve Derin)


ÇALIKUŞU ÇAKILTAŞI (Yani)


MİNİK MİNİ (Yani)

8 Mayıs 2016 Pazar

YANİ SADE



Bazı arkadaşlar isim takmışlar. Deep'in birleştirici gücü, diye. Arkadaşlarımı tanıtıyorum ya hep, ayrıca birçok arkadaşımı da bir araya getiriyorum. Gidiyorum, ay onunla tanışsana, ikiniz de şu yönden anlaşırsınız, ikiniz de şurdasınız gibi, bloglarda gezip birçok arkadaşımı birbiriyle tanıştırıyorum. Bu beni çok mutlu ediyor. İyi insanlar tatlı insanlar bir araya gelsin, mutlu olsun, ben de olayım iştee.

Bir de, blog yorumlarında hani neşeli, canlıyım ya, gerçekten de okurken çok heycanlanıyorum yazıları, içim kaynıyor, o nedenle hep enerjik yorum yapıyorum. Ayrıca, yazmayan arkadaşlarımı da yeniden yazdırıyorum. Sevgili Engin Ergin, Deeptone enerjisi adını takmış. Belki de evet Deep'ten gelen enerji buuuuu.

Yeni kitabımı ilk okuyan arkadaşlarım da var tabii.

ÖZLEM BERBEROĞLU ÖCEANNE

İlk yazan o oldu son kitabımı. üstelik, doğada nefis fotolar da çekmiş. Onların hepsini web siteme ekleyeceğim bir ara.


EREN O.

Eren de zaten kitaplarımın en hızlı okuyanlarından hep. O da şeker şeyler söylemiş.


DİLEK EREN

Dilek de tüm kitaplarımı en hızlı okuyanlardan zaten. Neşeli olduğunu söylüyor son kitabın.


ENGİN ERGİN

O da ilk kitabımı yeni okudu ve kısaca yorumladı.


Kitaplarımı okuyan ve yazan arkadaşlarıma çok teşekkür ederim ki. Kitaplarım sonuçta siz arkadaşlarım için.

8 Nisan 2016 Cuma

SADELİ FRAMLI MAVİ



Arada bir kitaplardaki yazıları nasıl yazdığımla ilgili yazınca arkadaşlarımın hoşuna gidiyor. Örneğin, Frambuazlı Hayat adlı kitabımdaki "Sen ve Neva" adlı denemeyi nasıl yazmıştım? Ilgın Olut'un "Neva" adlı romanını çok severim. Birkaç yıl önce okuduğumda romanın içeriği çok etkilemişti. Hatta, Ankara'ya iş için gittiğimde romanın bazı sahnelerinin geçtiğini düşündüğüm Hacettepe Tıp Hastanesine gidip o mekanlara bakmıştım. İki kahramanın sohbet ettiği yerlere. Sonra, bir gün İstanbul'da Kabataş'ta trama bindiğimde (tramvay yani), bir kız gördüm, cama başını dayamış, dudağını ısırıyordu ve elinde "Neva" adlı roman vardı. Kaptırmış okuyordu. İçimden sırıttım, tamam senin adın "Neva" olsun ama sonun onun gibi olmasın, dedim. O anda, Neva okuyan Neva adlı bir kız ile ilgili bişi yazayım dedim, sonra da o gün yazdım işte. Hayal ürünü, diğer tüm yazdıklarım gibi.

Yine aynı kitaptaki "Gül Kılıç ve Flüt"ü ise şöyle yazdım. "Derin Mavi"de bir insanla şeytanın karşılaşmasını anlatan üç öykü vardı. Farklı ortamlarda karşılaşıyorlardı, ikisi de birbirini yenmek istiyordu. Bu kitapta da bu ikisini bir karşılaştırayım ama öykü olmasın, insanın ağzından bir deneme olsun bu, dedim. Burda yine insan, şeytanı yenmeye çalışıyor.

"Dilek Fenerindeki Ruhlarımız" ise, şöyle oldu. Yaz sıcağında, deniz kıyısında dolaşırken, Beşiktaş civarında, zaten Beşiktaş, Kadıköy, Galata, Nişantaşı, nerdeyse bu dört semtin dışına çıkmıyorum, dilek feneri gördüm, çok sıcak. Ayy dedim, şimdi şu fener ruhumu alsın yukarı götürsün biraz da serinleyim, dedim. Düşünce buydu, hepsi bu. Tam balık pazarının orlarda dolaşıyordum, midye tava yemiştim kolayla, Beşiktaşlıların oturduğu kafelerin olduğu sokakta yürüyordum. Akşamdı. Sonra da, iskelenin önünden otobüse binip Cevahir AVM durağında indim. Eve gidince yazdım hemen. Ama yazarken, yazının içine ev dekorasyonu, moda filan girdi. Ruhları yazarken hep mutfak, ev, bahçe dekorasyonu gibi yazmayı seviyorum ya, işte ruh makası, ruh etajeri gibi lafları seviyorum ya. Metafor hep bunlar metafor.

Şimdi de son aylarda, ilk üç kitabımla ilgili olarak blog arkadaşlarımın yazdığı yorumların linklerini vereceğim.

SEVDA ŞAHİN   (Derin Mavi)


NEŞELİ KİTAP VAGONU (Frambuazlı Hayat)


BİR POŞET KİTAP (Sade ve Derin)


JYSRA REÇANİ (Frambuazlı Hayat)


İREM YAĞIZEL (Frambuazlı Hayat)


CALİMERO (Frambuazlı Hayat)


MİNİK MİNİ (Sade ve Derin/Derin Mavi)


Hepimize huzurlu neşeli bir haftasonu olsun.

Not: Bu yazıların öncekileri yanda arşivde "Deeptone Kitapları" başlığında. Bu yazının fotosunu ise ben çektim. Son günlerde elimdeki kitapları, bir çaycıda çay içerken taburelerin üstüne koydum çektim. Genelde arkadaşlarımın çektiği fotoları koyardım. Bir kez de böyle oldu işte. "Yani" adlı kitabımla ilgili yorumları daha sonra yayınlıycam. Unuttuğum yorumlar varsa arkadaşlarım söylesin, eklerim ki.

15 Şubat 2016 Pazartesi

YENİ KİTABISIM "YANİ" YAAA!




YANİ

Deep Tone

Ayyyyy işte düşünüyordum yeni kitabı 14 Şubata denk getirmeyi. İlk iki kitap aynı günde çıkmıştı. 21 Ocak mıydı 23 Ocak mıydı ikisi de şimdi unuttum. Üçüncü de 5 Ağustos idi sanırsam. Ama dün değil de bugün çıktı yani kitasıbım YANİ.

YANİİİİİ bu kitabım sislereee Sevgililer Günü hediyesiii olsuuun.

Bu kez bir öykü kitabısı. İlk kitap kurgu dışı, ikinci kurgu, üçüncü kurgu dışı, dördüncü kurgu YANİ. Hem de bu seferisinde uzun öyküler var. Eskiden kısa öyküler yazardım, 1-2 sayfalık. Bu kez uzun öyküler oldu. 5-10 sayfalık.

Bu kez diğerlerinden daha eğlenceli, renkli öyküler. Ve diğerlerinden biraz daha kalın bir kipat. Yaklaşık 225 sayfada 45 öykü var. Bu kitap da yine siz arkadaşlarım için. Yazılarımı sevenler için bir tadımlık oluyor. Atmosfer aynı yine.

Şimdiye dek kitaplar Üç Güzeller idi. Mitolojideki Üç Güzeller. Sade Mavi Fram. Şimdi dördüncü kız ile birlikte isimleri "Dört Yapraklı Yonca" yaniiii.

Kitap bu akşam nete girdi. Ben de idefiksde gördüm. Birkaç gün içinde nette bütün sitelerde satışa çıkar sanırım. İlk kitabın kapağını yayınevi tasarlamıştı, ikinci ve üçüncü kitapların kapaklarını ben tasarlamıştım. Bu kitabın kapağını da yayınevi tasarladı. Aslında ben de tasarladım ama yayınevinin neşeli tasarımını sevdim kabul ettim.

İlk kitapta arka kapak yazısı kitabın içinden seçtiklerimdi. İkinci kitapta kapak yazısını özel olarak kapak için yazmıştım. Kitabın içinde yoktu. Üçüncü kitapta da kapak yazısını özel olarak ayrıca yazdım. Kitabın içinde yoktu. Şimdi dördüncü kitapta da kapak yazısını ayrıca yazdım. Kitapta yok onlar da.

Bu kitabın içeriğini Ekim-Kasım Aralık aylarında yazdım. Yılbaşı günlerinde bitirdim.

Umarım bu kitabımı da okumak isteyenler mutlu olurlar okuyunca. İstedikleri zamanlarda açıp birkaç sayfa okuyup gülümserler. Öyküler, hepsi birbirinden bağımsız ama aynı zamanda birbirlerini izliyor. Herhangi bir öykü açıp okunabilir. Yanii, hem tekil öyküler hem de kendi içlerinde bir konsept de var.

İşte ha büüleeee :)

Ek Notlar: (17 Şubat)

-İlk iki kitabımı çıkaran yayınevi, nette, idefiks ve dr ile çalışıyor ve hepsinin adını bilmediğim diğer net kitapçıları ile. Üçüncü ve dördüncü kitaplarımı çıkaran yayınevi ise idefiks ve dr ile çalışmıyor, kitap yurdu ile çalışıyor ve hepsinin adını bilmediğim diğer net kitapçıları ile. Aslında tabii yayınevlerinin anlaştığı dağıtım şirketlerinin anlaştığı net kitapçıları oluyor bunlar. Ama bütün kitaplarım nette bulunmakta, belki farklı yerlerde olsalar da, Arkadaşlarım, okuoku, N11, pandora, insancıl.com, babil gibi birçok farklı net kitap sitesinden alıyormuş kitaplarımı.

-Kitaplarımı kitapçılara gidip almak durumu şimdilik pek yok. Dağıtım şirketleri, kitapçılara dağıtmıyor. Ancak, kitapçılar dağıtım şirketlerinden talep ederse dağıtım şirketleri götürüyor o kitapçılara. Kitapçılardan almak isteyen arkadaşlarım, herhangi bir kitapçıya gidip en yakındaki, kitaplarımı sipariş ederse o kitapçı getirtir ve arkadaşım da gidip kitapçıdan kitabı teslim alabilir.

-Biliyorsunuz, kitaplarım siz blogçu arkadaşlarım için. Biz burda biz bizeyiz. Kitaplarımı sizler dışında duyan bilen hiç yok. Benden kitap isteyen blogçu arkadaşlarım oluyordu. Ben de arkadaşlarım için kitap çıkarıyorum işte. Başka okuyan yok zaten kitaplarımı.

-İlk kitabımı yaklaşık 150 civarı blog arkadaşım aldı. İkinci kitabımı da 100 civarı blog arkadaşım. Üçüncü kitabım da ağustostan bu yana yaklaşık 50 arkadaşım tarafından alındı. Kitaplarımın satışı işte bu kadar. Ayrıca, kitaplarımdan hiç para kazanmıyorum. Yayınevleri kazanıyor. Kitap çıkarmak manevi bir huzur veriyor sadece. Buradaki arkadaşlarımı mutlu etmem huzuru ve heyecanı, neşesi, sevgisi. Maddi hiç bir kazancı yok. Yükü var sadece. Kitap çıkarmak isteyen arkadaşlarım bunu sadece ruhsal doyum için yapsınlar.

-Kitaplarıma ben de sizinle aynı uzaklıktayım. Ben de kitabımı almak isteyince yayınevini arıyorum soruyorum, nerde var diye, hangi net kitapçılarında ve yürüyerek girip alabileceğimiz hangi kitapçılarda var diye.

İşte böyle şimdilik. Birkaç gün bekliyorum tüm blog arkadaşlarım görsün diye bu yazımı. Sonra başlıycam yine hergün yazmaya :)


7 Şubat 2016 Pazar

VE SADE VE MAVİ VE FRAM



Şu benim üç güzeller kitapçılarda pek bulunmuyor. Dağıtım sorunlarından dolayı. Dağıtımcılar genelde kitapçılar dağıtımcılardan talep edince gidip kitapçılara veriyorlar bütün kitapları. Satılmazsa tekrar kitapçılardan geri toplamasınlar diye. Kitapçılar da benim kitapları nereden bilecek de dağıtımcılardan isteyecek.

Bu yönden, bu kitapları netten almak daha kolay oluyor. Ama her kitap her yerde olmuyor, yayınevleri ile net kitapçıları arasındaki anlaşmalarla ilgili bu. Örneğin, ilk iki kitap İdefiksde var ama üçüncü kitap yok, üçüncü kitap Kitapyurdunda var. Ama gördüğüm kadarıyla, her üç kitap da İnsancıl Kitabevinin internet sitesinde bulunabilmekte.


Ayrıca, arkadaşlarım soruyor bazen, kitaplarımdan para kazanmıyorum. Kitaplarım buradaki arkadaşlarım için sadece. Yani sizler alıyorsunuz kitaplarımı. Bunun verdiği mutluluk var. Manevi huzur bu. Maddi açıdan ise kitap çıkarmak büyük bir yük. Günümüzde artık kitap ve edebiyat bir iş kolu olarak görülüyor. Ben sadece yazmayı seviyorum. Bu bir iş değildir.

Bazı blogçu arkadaşlarımın son zamanlarda blog ve kitaplarımla ilgili yazdıkları yazılar, notlardan bir demet şimdi de:

ESKİ BLOG


KREATİF BAŞKAN LADY BUG

Eski arkadaşlarımız onu hatırlar. O da kitaplarımla ilgili olarak yakınlarda net sitelerinde notlar düşmüştü.



MİNİK MİNİ

Üstteki foto ise ilk iki kitabımı geçen hafta D&R'dan alan Minik Mini arkadaşımıza ait.

Hepimize huzurlu bir pazar olsun.

19 Ocak 2016 Salı

DERİN MAVİ EDEBİYAT DERGİSİNDE


Bir sürpriz oldu. İlk kez bir kitabım bir edebiyat dergisinde yer aldı. Kaliteli ve saygın edebiyat ve kitaplar dergisi Ayraç, Ocak sayısında "Derin Mavi" adlı kitabıma yer vermiş.

Yazıda şiirlerimin İkinci Yeni akımına benzetilmesi de hoş olmuş. Bu bir iltifat tabii ki. Şiir yazmak başka şey şair olmak başka şey. İkinci Yenicileri severim zaten. Belki onlardaki naif hava vardır şiirlerimde.

Yazıyı yazan da sonbahardan bu yana Siyah Sanat, Berhava Öykü, Acemi ve Ayraç gibi sanat edebiyat dergilerinde yazan sevgili arkadaşımız Maviye İz Süren Bahar Uysal. Bu dergilerin düzenli yazarı oldu o Ekim ayından bu yana.

Arkadaşımıza teşekkür ediyorum ve bol bol öykü, şiir, deneme ve kitap yazılarının olmasını diliyorum.

Maviye İz Süren: