Marcel, her
zamanki gibi et kesiyordu, yıllardır yaptığı gibi. Kendini bildi bileli et
keserdi, baba mesleği ne de olsa. Babasına çıraklık yapmıştı, babası emekli
oldu, dükkan ona kaldı. Sakin yaşardı, evlenmedi, dükkana gelir akşam evine
dönerdi, esnafla ve halkla arası iyiydi. Kasabada zaten herkes birbirini
tanırdı. O da çocukluk arkadaşlarıyla buluşurdu kır kahvesinde. Sohbet ederler,
demir bilyelerle oynarlardı. Kimin topu daha yakın olursa o kazanırdı.
Marcel,
yanında birkaç kişi de çalıştırırdı. Dükkana gelen müşteriler olduğu gibi
telefonla arayarak da isterlerdi. O veya yanında çalışanlar bisiklet veya
motorla müşterilerin evlerine gitmeye alışmışlardı. Marcel’e yine telefon
gelmişti. Kasabaya yeni taşınan bir kadından. Biraz dışarıda oturan kadının
evine siparişleri kendi götürdü, motorla. Evin kapısını çaldı. Kadın açtı
kapıyı, Marcel’i içeri çağırdı.
Etleri
mutfağa götürdü, nezaketen birkaç kelime konuştular. Kadın kasabadaki okula
gelen müzik öğretmeni idi. Konserlere de çıkan bir piyanist idi aynı zamanda.
Kasap, holden geçerken salondaki piyanoyu gördü. Dikkatini çekmişti. Piyanist,
Françoise, sordu ona, piyano çalıyor musunuz, diye. Adam, yok dedi hiç çalmadım,
görmedim de. Kadın, bunun üzerine piyanonun başına geçti, tuşlara dokunup bir
şeyler çalmaya başladı. Mozart, dedi, adama.
Kasap,
büyülenmiş gibi dikkatle bakıyordu kadının parmaklarına. Françoise, davet etti kasabı
piyano çalmaya. Marcel oturdu, ellerini tuşların üstüne koydu ve çalmaya
başladı. Tıpkı Françoise gibi çalıyordu. Aynı şarkıyı tamamıyla kadının çaldığı
gibi çaldı. Öğretmen çok şaşırdı buna, yine oturdu ve başka şarkılar da çaldı
ve Marcel hepsini aynı şekilde başarıyla tekrarladı. Bunun üzerine kasap, müzik
öğretmeninin evine gelip gitmeye başladı. Marcel daha da iyi çalmaya başladı.
Bir süre
sonra Françoise, Paris’ gitti, konservatuvardaki hocası Michel ile görüştü,
kasabı konsere çıkartmak için, Michel kabul etmedi tabii ama ısrar etti kadın,
Michel kendileri için bir utanç olabileceğini düşünüyordu ama Françoise, siz onu
önce bir dinleyin diye rica etti. Marcel geldi Paris’e, Michel de şaşırdı onu
dinleyince ve sonunda onu konsere çıkarmaya karar verdiler.
Marcel ilk
kez bir senfoni orkestrası ile çalıyordu, daha önce sadece öğretmenin evinde
çalmıştı. Konserde kalabalık önünde bir an şaşırdı, yerinde hiç kıpırdamadan
oturdu ama sonra başladı çalmaya, dinleyiciler de onu beğenmişti, bol alkış
aldı.
Hayat böyle
tesadüflerle doludur. Aslında hepimizin birçok konuda yetenekleri vardır.
Bunların farkına varmadan yaşarız. Ya da Marcel gibi bir tesadüfle öğreniriz.
Not: Jeu de Boules, Antik Yunan'da keşfedildiği söylenen ve Avrupa'da sevilen bir top oyunu, bir spor, turnuvaları, olimpiyatları da var.