Sayfalar

26 Haziran 2025 Perşembe

DİZİ SEÇKİSİ

 




ANİME DİZİLER


BLUE LOCK

2022 yılı Japon manga anime dizisi, 2 sezon. Japon futbol federasyonu, Japon Milli Takımına bir forvet oyuncusu kazandırmak için birkaç yüz genci bir süreliğine bir kampa alır. Kamp şartları ağırdır, kurallar serttir. Oyuncular arasında rekabet kıyasıya sürer. Oldukça heyecanlı ve keyifli bir anime dizisi. Not:3/4


KAMİGAMİ NO ASOBİ

2014 Yılı Japon doğaüstü, fantastik anime. Tanrılar Okulu sayılabilecek bir okulda bütün tanrılar bir arada yaşarlar. Her mitolojiden tanrılar vardır okulda. Zeus, tanrılar insan duygularını anlayabilsinler diye okula normal bir insan kızı getirtir. Bu şirin kız tanrılarla arkadaş olur. Sabah kahvaltısında izlenebilecek tatlı ve hafif bir dizi. Not:3/4


EMINENCE OF SHADOWS

2022-2023 Japon İsekai dizisi, yani bu dünyada normal sıradan olan bir insanın başka bir dünyaya geçtiğinde kahraman olması. Cid adlı bir oğlan başka bir dünyaya geçer ve burada gölgelerin içinde kötülere karşı bir grubun lideri olur. Not:3/4


SUMMER POCKETS

2025 yılı Japon yaz fantezisi. Ergen bir oğlan, babaannesini kaybeder ve onun mirasını almak için Seto Adasına gider. Çocukken de bu adada bulunmuştur. Oğlan adada 4 minik kızla tanışır. Dördü de farklı karakterdedir. Onlarla arkadaş olur ve bir define avına çıkarlar. Tam bir yaz dizisi. Biraz hayali biraz gerçek. Not:3/4



DİĞER DİZİLER


VOETBALOUDERS

Aile boyu futbol anlamındaki 2025 yılı Hollanda komedi dizisinde bir ilkokuldaki futbol takımının minik oyuncularının anne babaları kendilerini çok kaptırırlar çocuklarının sporuna. Türk aileler ve çocukları da vardır. Anne babalar çok karışırlar her şeye. Eğlenceli dizi. Not:3/4


THE KOLLEKTIVE

2025 Hollanda gazetecilik, politika dizisi. Bir grup genç gazeteci Avrupalıların Kongo’daki çıkar çatışmalarını ve siyasilerin yolsuzluklarını ortaya çıkarmaya çabalarken hükümetler de onları durdurmaya çalışırlar. Heyecanlı dizi. Not:3/4


EARTH ABIDES

2024 yılı A.B.D distopik bilimkurgu dizisi. Bütün dünyaya bir virüs yayılır ve insanlık yok olur. Ancak birkaç kişi kurtulur ve bunlar insanlığı yeniden kurmaya çalışırlar. Keyifle izleniyor. Not:3/4


EL ETERNAUTA

2025 Arjantin bilimkurgu dizisi. Başrolde Ricardo Darin. Bir kar yağışı başlar ve karın dokunduğu herkes ölür. Ardından da yaratıklar dünyayı istila eder. Türü sevenler için. Not:3/4


GO!

2025 Güney Afrika spor gerilimi. Genç bir koşucu, başkentte bir okuldan burs kazanır. Yoksul çevresinden kurtulup başarıya koşmak ister ancak yaşadığı çevredeki geçmişi ona engel olur. Hızlı bir spor ve aksiyon gerilim. Not:3/4


KRANK BERLIN

2025 Almanya hastane dizisi. Berlin’de bir hastanede acil serviste yaşananlar. Türkler de var dizide. Hastane dizilerini sevenler için heyecanlı dizi. Not:3/4


TUISKOMS

Eve Dönüş anlamına gelen 2025 Güney Afrika aile, dram dizisinde bir kayıp yaşayan anne kızı ile birlikte memleketine döner, annesi de orada yaşamaktadır. Bu üç kuşak kadın kendilerine bir hayat kurmaya çabalar. Yumuşak romantik dram. Virgin River, When Calls the Heart havasında. Not:3/4


SURVIVING SUMMER

2022-2023 Avustralya yaz gençlik dizisi. Ergenler, aileleri, gündelik yaşam, aşklar, arkadaşlıklar ve deniz ve sörf. Yaz keyfi dizisi. Not:3/4

23 Haziran 2025 Pazartesi

BCP MAYIS VE KİTAPLAR


Blogları Canlandırma Projesi etkinliğimizin Mayıs ayı temaları yeşil, bitki, çiçek, pasta, müzik idi.

Haziran ayı temalarımız ise İskoçya, İrlanda, babalar günü, yaz mevsimi.

Mayıs ayı için pasta, mutfak ile ilgili iki Fransız filmi seçtim. İkisi de iyi.


THE TASTE OF THINGS (Şeflerin Aşkı)

Juliette Binoche/Benoit Magimel, 2023,

Gerçek yaşamda bir zamanlar evli olan iki oyuncunun başrol olduğu bu dönem filminde bir kadın bir erkek aşçının birliktelikleri ve yemek yapmaları anlatılıyor. Film mutfakta geçiyor. Zerafet ve mutfak, yemek pişirmeyi sevenlere. Not:3/4


DELICIOUX (Leziz)

Eric Besnard, 2021

Fransız devrimi zamanında işini seven bir aşçının restoran açma çabası anlatılıyor. Konu yemekler, mutfak. Görsel anlamda zarif film. Yemek yemeyi pişirmeyi sevenler için. Not:3/4


MAYIS AYINDA YAZAN ARKADAŞLARIMIZ:

BONHEUR-Müzik filmleri

https://murekkeplehayaller.blogspot.com/2025/06/bcp-2025-mays-yesil-bitki-cicek-pasta.html

FIGHTING-Müzik Listesi

http://www.fightinggblog.com.tr/2025/06/kafam-kadar-karsk-muzik-listembloglar.html

TEFRİKA-İstanbul Çiçekleri

https://svdozb.blogspot.com/2025/06/vatanm-istanbul-ve-cicekler-bcp-mays.html





BCP yazısı kısa olunca okuduğum kitapları da bu yazıya ekledim.


ÇINARALTI’NDA KİTAP SOHBETLERİ

Dursun Gürlek

Timaş Yayınları, 285 sayfa

Türkçe öğretmeni, edebiyat öğretmeni, tarihçi, yazar Gürlek’in kitaplar, yazarlar üzerine yazıları. Kitap sevgisini anlatan yazılar. Türk yazarlarının ve ünlülerinin de kitap sevgileri işleniyor. Komik anekdotlar da bulunuyor. Ahmet Mithat, Süleyman Nazif gibi eskileri okumak keyifli. Not:3/4




PALMİSANO AİLESİNİN SIRRI

Rafel Nadal

Epsilon Yayınevi, 324 sayfa

Birinci ve İkinci Dünya Savaşları arasındaki İtalya anlatılıyor bu romanda. Kitaptaki tarihsel olaylar gerçek, öykü ise kurgu. Ailelerin hayatları işleniyor. Bir ailenin tüm erkekleri savaşta ölüyor. Bu nedenle bir anne, oğlunu başka bir aileye veriyor, aynı soyadını taşıyıp da artık bir lanet saydığı bu erkek ölümlerinden oğlu da etkilenmesin diye. Bu bir sır olarak saklanıyor. Ancak bu sır, İkinci Dünya Savaşı döneminde ortaya çıkmak durumunda kalıyor. Bir aşk nedeniyle.

İtalyanların aile hikayeleri iyi oluyor. Bu roman da Ferrante benzeri. Not:3/4




YANSIMASI OLMAYAN KIZ

Keshe Chow

Artemis Yayınları, 431 sayfa

Mitolojik fantastik bir roman. Prenses Ying’in veliaht prens ile evlenmesine karar verilir. Prens romantik biri değildir. Prenses gelin olacağı saraya gelir. Aynaya bakarken yansımasının da hareket ettiğini görür. Aynanın diğer tarafına geçer. Diğer tarafta bildiğimiz dünyadaki herkesin bir yansıması vardır ve bu yansımalar bu dünyadaki karşılıklarına da bir şekilde bağlıdırlar. Bu iki dünya arasında sırlar vardır. Ayrıca, bu dünyadaki önceki yedi adet prensesin tamamı ölmüştür. Prenses de öleceğini tahmin eder.

Oldukça farklı bir kurgu. Keyifli roman. Not:3/4




İRLANDA DEFTERİ

Meltem Gürle

Can Yayınları, 216 sayfa

Almanya’da yaşayan edebiyat akademisyeni Gürle’nin Dublin, İrlanda anılarını anlattığı denemeleri. İrlanda’da geçirdiği ve edebiyat araştırması yaptığı günleri, gezdiği yerleri, tanıdığı İrlandalıları yansıttığı bu denemelerde en çok edebiyat ve İrlandalı yazarlar bulunuyor.

İrlanda ve İrlanda edebiyatı, deneme, anı, gezi sevenler kaçırmasın. Dili de tatlı, esprili. Not:4/4




AKŞAMLAR RAHATSIZ EDİCİDİR

Marieke Lucas Rijneveld

Monokl Edebiyat, 216 sayfa

27 yaşında yazdığı bu ilk romanı ile Man Booker ödülü alan Hollandalı genç kızın romanı gerçekten de edebiyat ödülünü hak ediyor. Romanın dili, Annie Ernaux, Alex Schulman, Tore Renberg, Han Kang, Sayaka Murata havasında. Rahatsız edici bir konu ancak yüksek edebiyat.

Üstte adı geçen yazarlar gibi Marieke de kendi yaşamını anlatmış bu romanda. Ancak küçük bir kızın ağzından anlatmış. Bir aile. Anne baba ve çocuklar. Çocuklardan biri buz altında ölüyor. Daha sonra bu aile bir türlü kendini toparlayamıyor. Her biri tuhaflaşıyor.

Çocuk dili ve aklıyla aktarılan bu roman unutulacak gibi değil. Dili ve bakış açısıyla. Not:4/4



12 Haziran 2025 Perşembe

KAÇIŞ 3


(Yakınlarda gördüğüm çok uzun bir rüyayı bölümler halinde yazıyorum)


Bölüm 3: Sessizlik Yolu

Gece çökmüştü ama Nehir’in uykusu bir türlü gelmiyordu. Yabancı bir ülkede, terkedilmiş bir evin içindeydi, yaralıydı ve yanında kim olduğunu tam olarak bilmediği bir adam vardı. Alek köşede oturuyordu, sırtı duvara yaslanmış, silahını dizlerine dayamıştı. Uyuyormuş gibi görünüyordu ama nefesindeki ritim, bir gözünün hep açık olduğunu fısıldıyordu.

Nehir battaniyeyi biraz daha sıkı sardı kendine. “Neden yardım ediyorsun bana?” diye sordu sessizce.

Alek gözlerini açmadan cevap verdi.

“Sabaha kadar dinlen. Yarın tren garına ulaşmamız gerek”

“Bana gerçekten yardım mı ediyorsun, yoksa başka bir planın mı var?” Nehir’in sesi titriyordu ama sorusu netti.

Alek gözlerini açtı, sessizlik içinde ona baktı. Gözlerinde bir anlığına tereddüt belirdi ama sonra başını çevirdi. “Şimdilik aynı yoldayız. Gerisini sonra konuşuruz” dedi.

Nehir cevapsız kalan bu yanıtla bir şeyin varlığını hissetti: Adam ona yardım ediyordu, evet. Ama bu yardım sadece vicdanla açıklanamayacak kadar karmaşıktı.

---

Sabah, gri bir ışıkla geldi. Kar yağışı durmuştu ama sokaklar hâlâ beyaz örtüyle kaplıydı. Alek erkenden kalktı, evin arkasındaki küçük ahırın içine gizledikleri çantaları aldı. Nehir’i uyandırmadan önce kısa bir telsiz konuşması yaptı. Rusça konuşuyordu ama cümleleri kısaydı, sanki dinlenmekten korkuyormuş gibi.

Nehir gözlerini açtığında adam çoktan hazırdı.

“Gitme vaktimiz geldi” dedi Alek. “Çok dikkatli olmamız lazım. Bugün trenle değil yayan ilerleyeceğiz. Bir sonraki kasabada başka bir rota var”

Nehir kalkmaya çalışırken acıyla inledi. Omzundaki sargı açılmamıştı ama hareket ettikçe ağrısı şiddetleniyordu.

Alek göz ucuyla onu izledi ama yaklaşıp yardım etmedi.

“Yavaş. Dikkat çekme. Buradan sonra senin iyi yürümen gerek” dedi sadece.

---

Yola çıktıklarında sokaklar neredeyse boştu. Çoğu insan hâlâ içerideydi ama uzaktan siren sesleri duyuluyordu. Birkaç sokağı dolandıktan sonra Alek aniden Nehir’i kolundan çekerek bir çöp konteynerinin arkasına itti. İkisi de yere çömeldi.

Siyah bir zırhlı araç ağır ağır geçti. İçindeki askerler önlerine bile bakmıyordu ama Alek’in yüzü gerilmişti. Nehir, onun ne zaman duracağını, ne zaman hızlanacağını ezberliyordu artık. Sanki adam şehirle bir olmuştu. Nereye saklanacağını, hangi binadan ses geleceğini önceden biliyordu.

Sonunda kasabanın dışına çıkan dar bir patikaya girdiler. Ağaçlar arasından yürürken Nehir dayanamadı.

“Biriyle konuştun telsizde. Kimdi o?”

Alek yürümeye devam etti, cevap vermedi. Sessizlik ağırlaştı.

“Benim hakkımda bir şey mi biliyorlar? Neden peşimdesin?”

Alek durdu. Ardına döndü, gözleri Nehir’in gözlerine kilitlendi.

“Bilmemen gereken şeyler var, Nehir” dedi.

“Ve eğer öğrenirsen… artık geri dönüşün olmaz”

Bir süre ikisi de konuşmadan yürüdü. Rüzgarın sesi ve karların altında ezilen adımları dışında hiçbir şey yoktu.

---

Öğleden sonra küçük bir kulübeye ulaştılar. Alek kapıyı zorlayıp içeri girdi. Tozlu ama güvenli görünüyordu. Nehir içeri girince, Alek çantasından bir parça ekmek ve soğuk konserve çıkardı.

Nehir tam yemeğe uzanırken, adam çantasını dikkatlice açtı ve içinden küçük bir USB bellek çıkardı. Çantanın içinde bir yere takılmış ince, neredeyse görünmez bir banttan sökmüştü.

Ona fark ettirmeden çantasına geri yerleştirdi. Ama Nehir bir şeyin farkındaydı. Gözleri kısıldı.

Bir şey saklıyordu.

Ve bu şey belki de onunla ilgiliydi.

(devam edecek)

30 Mayıs 2025 Cuma

KAÇIŞ 2




(Geçen hafta gördüğüm rüya çok uzun olduğu için bölümler halinde yazmak istedim. Rüyanın adını KAÇIŞ koydum, her bölüme de farklı isim koydum)


Bölüm 2: Geçit

Tren garının kalabalığı savaşın uğultusuyla birleşip kulakları tırmalayan bir karmaşaya dönüşmüştü. Duyularım hâlâ bulanıktı, ne tam iyiydim ne de hâlâ hastaydım. Alek’in koluma hafifçe dokunuşuyla kendime geldim. Kalabalığın arasındaydık ama birbirimize çok yakındık, aksi hâlde bir anda kopup kaybolabilirdik. Üzerimde eski, Rusça yazılarla etiketlenmiş bir hasta montu vardı. Yüzümün büyük kısmı atkıyla kapalıydı. Gözlerimden başka beni ele verecek bir şey kalmamıştı.

Alek yavaşça eğilip kulağıma fısıldadı:

“Tren kuzeye gidiyor. Sınırdan geçmeden önce ineceğiz. Sessiz ol. Kimseye bakma, kimseyle konuşma”

Başımı salladım. Kalabalık içinde hareket etmek ne fiziksel ne de zihinsel olarak kolaydı. Herkes bir yerlere gidiyordu ama kimse nereye olduğunu bilmiyordu. Gözüm bir noktaya takıldı. Küçük bir çocuk annesinin elini bırakmış, kafasını kaldırıp çatlak duvardaki bayrağa bakıyordu. Onun gözleriyle karşılaştım. Boşluktu. Savaş her şeyi emmişti.

Trene bindiğimizde içerideki hava dışarıdan farksızdı. Kirli, boğuk ve tedirgin. Alek beni boş bir kompartımana oturttu. Kendisi kapının yanında ayakta durdu. Elindeki sahte belgeleri kontrol ediyor gibiydi ama gözleri sürekli bana kayıyordu. Herkesin kendine göre bir maskesi vardı. Onunki sabırlıydı.

Bir süre sessizlik oldu. Sadece trenin raylarda çıkardığı metalik inilti. İçimden bir dua ettim mi bilmiyorum ama sessizliğe sığındığımı hatırlıyorum. Bir noktada başım yana düştü. Uyuyakalmışım.

Uyandığımda tren durmuştu. Kompartımanda yalnızdım.

Kapıdan dışarı fırladım. Kalabalık aşağı inmişti. Hava pusluydu, sis gibi ama daha ağır bir şey vardı havada. Gözüm Alek’i aradı. Kalbim çılgınlar gibi atmaya başladı.

Sonra, az ilerideki trenin arka vagonunda, kapıdan bana bakan gözleri gördüm. Alek. Elini kaldırdı. Sakince.

Yaklaştım. Kapıyı araladı.

“Buradan yaya devam edeceğiz” dedi.

Artık trenin dışında, soğuk bir ormanın kenarındaydık. Bu sınır değildi ama sınırdan önceki son noktaya gelmiştik. Gece düşmeye başlamıştı.

Ağaçların arasında yürümeye başladık. Ay ışığı yer yer dalların arasından geçip toprağa gölgeler düşürüyordu. Ayak seslerimiz dışında hiçbir ses yoktu. Zaman zaman durup dinliyorduk. Alek hep öndeydi. Ben biraz geriden, yorgun ama kararlı adımlarla onu takip ediyordum.

Bir noktada durdu, elini kaldırdı.

“Gece burada kalacağız. Devam edersek yakalanabiliriz”

Ağaçların arasında gizli küçük bir kulübeye sığındık. İçeride bir ocak vardı ama ateş yakamazdık. Işık, her şeyi mahvedebilirdi.

Bir köşeye oturdum. Nefesim hâlâ düzensizdi. Alek cebinden bir parça kuru ekmek çıkardı, sessizce uzattı. Aldım, başımı sallayarak teşekkür ettim. O da bana başıyla karşılık verdi. Konuşmadan anlaştık.

Kısa bir sessizlikten sonra, fısıltıyla sordu:

“İsmini hâlâ söylemedin”

Baktım. Gözlerinde o soğukkanlı maskenin ardında bir kırılganlık vardı.

“Sen de seninkini söylemedin” dedim.

Gülümsedi. İlk kez.

“Alek”

Yutkundum.

“Ben...”

Kendi ismimi söylerken duraksadım. Ne fark ederdi? Bu dünyada artık kimdim ki?

“Nehir” dedim sonunda.

“Güzel” dedi sadece. Sonra gözlerini uzak bir noktaya dikti.

“Nehirler hep bir yöne akar. Seninki eve doğru akacak”

O gece uyuyamadım. O da uyumadı. Sadece aynı sessizliğin içinde, birbirimizin varlığını hissederek sabahladık.

Ve dışarıda, karla karışık bir rüzgar yükseliyordu.

(devam edecek)

27 Mayıs 2025 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 296



Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Uluslar arası şirketler, markalar, bizimki gibi gelişmekte olan ülkelerde gittikçe daha çok yer alıyorlar. Avantajlı bir durum mu bu?"

Gelişmekte olan ülkelerde uluslar arası markaları görmek gün geçtikçe daha popüler oluyor. Bizim ülke yabancı markalar için bir cennet gibi.

Bunun bir iki yararı var gibi. Ekonomiye katkı ve iş olanakları. İki zararı var gibi. Yerel markaların yok olması ve yerel ürünlerin daha az satması.

Uluslar arası şirketler gelişmekte olan ülkelere gelince (üstelik ülkemiz gelişmekte olan ülkeler sınıfından gerileyen ülke sınıfına düştü, Almanya, Yunanistan, İtalya vize başvurularını reddediyor, Japonya da artık vize başvurularını reddedecekmiş, Türkler çok pisletiyormuş çevreyi, yakında Mısır bile engelleyecekmiş. Ülkemiz Sudan ile eş tutuluyor artık) biraz para da getirmiş oluyor, endüstri, ticaret canlanıyor.

Yerel halk da çalışan veya yönetici olarak bu şirketlerde çalışıyor. Ikea, Bauhaus'da çalışanlar gibi.

Ama yerel ürünlerin şansı azalıyor, çünkü uluslar arası markalar çok tanınıyor. Starbucks gibi. Ayrıca yerel şirketlerin bu büyük markalarla yarış etme şansı da yok. Bu nedenle işyerleri kapanıyor.

Bu nedenlerden dolayı dezavantajları daha fazla gibi duruyor.

İsteyen ve zamanı olan herkes yazsın işte!

22 Mayıs 2025 Perşembe

KAÇIŞ




(Bu sabaha karşı bu rüyayı gördüm. Rüya çok uzundu. O yüzden bölümler halinde yazmaya karar verdim. Rüyanın adı KAÇIŞ olabilir. Her bölüme de farklı isimler koyarım)


GÖLGELER ARASINDA

Kışın ortasıydı. Rusya'daydım. Neden orada olduğumu bile tam hatırlayamıyordum ama bir hastanedeydim. Bir ameliyat mı geçirmiştim? Kaza mı geçirmiştim? Belki de sadece düşmüştüm. Bilincim o kadar bulanıktı ki. Ama bir şey kesindi. Savaş patlak vermişti.

Sınırlar kapanmıştı, iletişim ağları çökmüştü. Ülkeme dönememiştim. Başta, hastanede olduğum için şanslı sayılırdım. Gözetim altındaydım, doktorlar en azından insani davranıyordu. Ama dış dünya değişmişti. Ve ben bunu odama ulaşan çığlıklardan, patlamalardan ve koridorda panikle koşuşturan ayak seslerinden anlamaya başlamıştım.

Hastanenin gri duvarları arasındaki o küçük odada tek başımaydım. Penceresizdi. Dışarının ne halde olduğunu yalnızca duyabiliyordum. İyileşmem gerekiyordu. Çünkü doktorlar artık korumuyordu bizi. Rusya’daki yabancı vatandaşlara karşı olan öfke büyüyordu. Savaş, maskeleri düşürmüştü. Şimdi herkes ya düşmandı ya da hedef.

Yataktan kalkacak gücüm yoktu. Vücudum ağırdı. Belki de sedyeye bağlıydım. Zaman zaman rüya ile gerçeklik birbirine karışıyordu. Uyandığımda başka bir günde, başka bir sessizlikte oluyordum. Ama o gün. O gün farklıydı.

Birden dışarıdan korkunç sesler yükseldi. Silah sesleri. Ardından kalın Rusça bağırışlar. Sonra bir kadının çığlığı. Ayak sesleri yaklaşıyordu. Derin bir panikle yorganın altına saklandım. Nefesimi tuttum. Kalbim boğazıma tırmanıyordu. Kapı açıldı. Ayak sesleri yavaşça içeriye girdi. Örtünün altından onları göremiyordum ama sesini duydum:

“Litsó. Pokazhi litsó.”

(“Yüzünü göster”)

Kıpırdamadım. Sonra ses tekrar etti, bu kez daha yumuşak bir tonla.

Örtüyü yavaşça indirdim. Karşımda bir adam duruyordu. Siyah bir mont giymişti, üniformaya benzemiyordu. Saçları dağınık, yüzü sakallıydı. Bakışları keskin ama garip bir şekilde sakinleştiriciydi. Eğildi, “korkma” dedi fısıltıyla. Parmak ucunu dudaklarına götürüp “sus” işareti yaptı.

Birden kapının arkasında başka askerler belirdi. Adam hızla ayağa kalktı ve onlara Rusça bir şeyler söylemeye başladı. Yüzü aniden değişmişti. Soğuk, emir veren birine dönüşmüştü. Sanki ben yokmuşum gibi. Onlara benim Yunan olduğumu, olaylara karışmadığımı söyledi. “Bırakın ben ilgileneyim” dedi. Askerler başlarını sallayıp diğer odalara yöneldi. Adam kapıyı kapattı. Bana döndü.

“Ben bizdenim. Ajanım. Yardım bekleyemezsin. Diğerlerini kurtaramam ama seni çıkaracağım buradan. Şimdi dinle”

Bana bir kağıt verdi, içinde sahte bir kimlik vardı. İsmim “Elena Petrou” olmuştu. Yaşım, milliyetim, dilim değişmişti. Ama yaşamak için gerekiyordu.

Bir saat sonra bir ambulansla hastaneden çıkarıldım. Adam—sonradan adının sadece “Alek” olduğunu öğrenecektim— beni sahte belgelerle bir tren garına götürdü. Orası kaotik bir yerdi. Kalabalık, gürültü, çığlıklar, valizler, kaçışan insanlar. Herkes bir yere gitmeye çalışıyor, kimse nereye gittiğini bilmiyordu. Alek elimi sıktı:

“Konuşma. Göz teması kurma. Sadece beni takip et”

Trene bindik. Vagon eskiydi, camları buğulu. İçerisi tıklım tıklımdı ama bana bir yer ayarlamıştı. Yorgundum. Ne zaman gözlerimi kapasam, hastanedeki bağırışları duyuyordum. Sokaklara çıkarsam başıma ne geleceğini, kimin ihbar edeceğini bilemezdim. En güvenilir yüz bile düşman olabilirdi.

Alek, bir istasyonda beni usulca kolumdan çekerek indirdi. Hemen ardından tren tekrar hareket etti. Geriye dönmek imkansızdı artık. Bir ara sokaktan geçtik, sonra başka bir araca bindik. Ufacık bir köy evinde saklandık bir gün boyunca. Alek radyodan haber dinledi. Ardından yüzüme baktı:

“Yarın yola çıkıyoruz. Orman yolundan sınıra ulaşacağız. Orada bizi bekleyen biri olacak”

Gece çok soğuktu. Camdan bakarken, uzakta bir yerde bir patlama sesi daha duyuldu. Titredim. Ama bu kez korkudan değildi. Hayattaydım. Kaçıyordum. Kurtuluyordum.

Ve o an, içimde garip bir duygu doğdu. Bu yaşadıklarım rüya gibi değildi. Gerçekti.

Ama sonra, tren garındaki yürüyüşümde, her şey ağırlaştı. Sesler bulanıklaştı. Alek’in sesi uzaklaştı. Bir uğultu. Kalabalığın içinde kayboldum.

Gözlerimi açtım. Yatağımdaydım. Gerçek dünyada.

Ama hâlâ kulağımda çınlayan o fısıltı vardı:

“Korkma. Seni çıkaracağım buradan”

(devam edecek)

17 Mayıs 2025 Cumartesi

KİTAPLAR 7

 


TEK YALNIZ BEN DEĞİLİM

Jean-Louis Fournier

YKY, 145 sayfa

Fournier, Fransız yazar, komedyen. Kitapları anlatı tarzında. Kendi yaşamını edebiyatlaştırıyor. Kitapları kısa ama yoğun. Hayatındaki dramatik anları, dönemleri biraz hüzünlü biraz da kara mizah ile anlatıyor. Alaycı bir dili var. Ancak çok etkileyici.

Bu kitabında gündelik yaşamdaki yalnızlığını oldukça detaylı ve her açıdan yazmış. Gerçekten de yalnız. Kimse yok etrafında. Eşi, eve bakan kadın, evcil hayvanı, herkes gitmiş. Bu duruma hem üzülüyor, eleştiriyor hem de alay ediyor kendinle.

Rahat okunuyor, dili akıcı, anlatımı oldukça çarpıcı. Not:4/4


NEREYE GİDİYORUZ BABA?

Jean-Louis Fournier

YKY, 102 sayfa

Fransız edebiyatçı Fournier bu kez de yaşamının başka bir yönünü anlatıyor. Eşi ile iki çocukları oluyor, ikisi de sıra dışı özel çocuklar. Bu çocuklarla yaşamak çok zor.

Yazar, bu iki özel çocukla hayatını bazen kederli, bazen eleştirel ama yine acı bir komiklikle anlatmış. Rahat okunan bir vurucu dil. Not:4/4


KARDAN ADAMIN KÜLLERİ

Işıl Işık

Artemis Yayınları, 358 sayfa

Işıl Işık bir internet ünlüsü. Paranormal ve korku videolarıyla, hikayeleriyle tanınıyor. Çok sayıda romanı da bulunuyor. Bu romanı bir Ankara polisiyesi. Keyifli, sürükleyici ve sonu sürprizli bir çocuk kaçırma hikayesi.

Arka arkaya çocuk kaçırma eylemleri başlar şehirde. Komiser Devin’in oğlu da kaçırılır. Devin komiser önce eski kocasından şüphelenir. Ancak sonra işler değişir. Ekibiyle çocukların peşine düşer. Tek bir ipucu vardır. Çocukları kaçıranlar olay bölgesinde birer kardan adam kartpostalı bırakırlar.

Rahat okunan bir polisiye. Not:3/4



AFTER THAT NIGHT

Karin Slaughter

Harper Collins, 424 sayfa

Amerikalı suç, gerilim yazarı Slaughter günümüzün en iyilerinden, ödüller de alıyor ve düzenli yazıyor, yılda bir roman çıkarıyor ve hepsi de çok satanlara giriyor.

Sara, genç bir kız iken tacize uğruyor, bununla başa çıkıp bir doktor oluyor. Hastanede çalışırken, tacize uğrayan bir kız gelir, onun tedavisini üstlenir.

Bu tacizler devam eder. Sara, İstihbarat görevlisi Trent ile ortaklık kurar ve tacizcilerin peşine düşerler. Slaughter her zaman heyecanlı, meraklı yazıyor. Türkçeye de çevrilmekte kitapları. Not:3/4


THE BOYFRIEND

Freida McFadden

Sourcebooks, 364 sayfa

McFadden, son yıllarda gerilim romanları ile ünlendi. Aynı zamanda doktor olan yazar ülkemizde en çok Hizmetçi serisi ile tanınıyor. Serinin ilk romanı sinemaya da uyarlanacak.

Sydney, New York’ta yalnız yaşayan bir kadın. Polis erkek arkadaşından ayrılır. Ardından bir doktor ile ilişkiye girer. Doktor her yönden mükemmeldir ancak biraz fazla kusursuzdur.

Heyecanlı bir cinayet romanı. Geçmişin etkisiyle ortaya çıkan takıntıları anlatan bir gerilim. Not:3/4

15 Mayıs 2025 Perşembe

BCP NİSAN

 


Blogları Canlandırma Projesi etkinliğimizin Mayıs ayı konularını sevgili Bonheur önermişti. Mayıs ayı temalarımız yeşil, bitki, çiçek, pasta, müzik.

BCP Nisan ayı temalarımız ise mutfak, hukuk, yağmur, bayram ve çiçekler idi.

Nisan ayında yazanlar:

KALEM UCU-Bir yağmur hikayesi

https://birkalemyazar.blogspot.com/2025/04/bloglar-canlandrma-projesi-nisan.html

TEFRİKA-Baharda kır çiçekleri

https://svdozb.blogspot.com/2025/05/bu-senenin-kr-ciceklerinden-secmeler.html

FIGHTING-Bahar çiçekleri

http://www.fightinggblog.com.tr/2025/05/baharn-guzellikleri-ii-ciceklerbloglar.html

DEEP-Hukuk filmleri

RUNAWAY JURY

Bir John Grisham uyarlaması olan film bir mahkeme filmi, gerilimi. Bir cinayet davası vardır. Davacı bir kadın davalı ise zenginlerdir. Zenginlerin şirketinin avukatı dava için jüriyi kendi istedikleri yönde seçmek ister. Kadının avukatı ise idealisttir. Jüri ile ilgili gerilim vardır. Film oldukça sürükleyici.

Film, 2003 yılı filmi A.B.D. ve oyuncu kadrosu güçlü. Not:3/4

JUROR NO:2

2024 yılı bir Amerikan, Clint Eastwood filmi, mahkeme filmi. Bir davanın jürisine seçilen birinin bu dava ile bir ilişkisi vardır ama bunu kimse bilmez. Jüri üyesi vicdanı ile savaşa girer. Sürükleyici bir hukuk filmi. Not:3/4

12 Mayıs 2025 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 295



Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Başka ülkelere yolculuk kolaylaştı. Bu bize yararlı bir gelişme midir?"

Eskiden turizm daha zorlu imiş. Şimdi ise insanların başka ülkelere seyahat etmeleri kolaylaştı. Uluslar arası yolculuk fırsatları çoğaldı, uçuş rotaları gittkçe artıyor, uçak biletleri de bize belki pahalı gelse de genel olarak gün geçtikçe ucuzluyor. Bizim ülkede şimdilerde enflasyondan dolayı yüksek.

Bu durum bize hemen çok iyiymiş gibi geliyor. Kendimiz veya turlarla her yere gidebiliyoruz. Uçak, gemi yolculukları, tatilleri daha kolay. Örneğin Balkanlara giden çok. Bu şekilde bizler bizden eskilere oranla daha çok gezebiliyor ve başka kültürleri tanıyabiliyor veya hoş tatiller, yolculuklar yapabiliyoruz.

Sanat, gelenekler, mutfak, doğa, kültür, tarih, deniz, eğlence için artık sadece zenginler değil herkes geziye çıkabiliyor. Bizler için, gezmek için bu hoş bir durum olsa da bir yandan da dünya kültürüne zarar veriyor. Turist sayısı çok arttı dünyada. Herhangi bir tarihi noktada aynı anda yüzlerce binlerce turist dolaşabiliyor.

Bu durum kültüre, çevreye zarar verebiliyor. Örneğin, yöresel gelenekler, el sanatları gibi değerler azalıp tükenip ucuza mal edilen fabrikasyon ürünler artıyor. Yerel, geleneksel ürünleri bulmak hiç de kolay değil. Veya yöresel müzikler, danslar da turistlere paketler halinde sunuluyor. Yani yerellik, yöresellik azalıyor ve dünyanın her yerinde aynı ürünler oluyor, gıdalar da öyle.

Kısa süreli geziye çıkan turistler de zaten gittikleri yerdeki özelliklere çok da dikkat bile edemiyorlar. Hatta birçok turist gittikleri ülkeyi pisletiyor. Ayrıca, turizm sezonluk olduğu için insanlar sadece sezonda iş bulabiliyor turizm bölgelerinde. Turizmden kazananlar da genellikle büyük işletmeler, oteller. Çalışanlar değil.

Turistlerden kazananlar bu şekilde büyük şirketler oluyor. Örneğin, ülkemize gelen çok turist direk otele gidiyor, şehre para bırakmıyorlar. Bu kitlesel turizm o kadar da hoş değil kısacası.

İsteyenler ve zamanı olanlar yazsın işteee!

8 Mayıs 2025 Perşembe

UÇUŞ


 

Rüyamda Çin’e giden uçağa binecektim. Uygulamadan aldım bileti. Çin’e gidersem çok mil birikir, başka yere gidersem ucuza giderim diye düşündüm. Rüyalarımıza da mantık giriyor herhalde.

Havaalanına gitmek için servis aracına bindim. Bütün havaalanlarında şehir merkezinden oraya kadar hep metro olmalı diye de düşündüm.

Yolda hızlı gittik neyse ki. Camdan bakıyordum. Cam yüzünden tüm renkler biraz yeşile kaçmış gibiydi. Camgöbeği bir filtre vardı sanki dışarıyla ama çok belli değildi. Hatta güzel görünüyordu.

Ormanların arasından çayırların arasından geçiyorduk. Yol, etraftaki araziden yüksekteydi, o yüzden çok uzakları görebiliyordum. Su birikintileri hatta göller vardı bazı yerlerde.

Sular çok berraktı öyle berrak ki ya hepsini içesim geldi ya da içine atlayasım geldi, çok çok güzel pırıl pırıldı. Güneşin ışıkları tane tane damla damlaydı suların üzerinde. Berraklığından içlerindeki balıkları taşları görebiliyordum. Çimenlerdeki yeşil sazlar otlar filan harikaydı suların yanında.

Havaalanına vardığımda hava kararmıştı. İçeriye girip koltuğa oturup kemerimi taktım. Uçak havalanmadı. Pilotun yaş günü imiş. Hostesler pasta, içecek getirdi. Ücretsiz. Hostesler oynamaya başladı. Otobüsle tura giden teyzeler gibi herkes kalktı göbek attı. Onbeş dakika geç kalktık.

5 Mayıs 2025 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 294




Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Yetenekler doğuştan mıdır? Yoksa, müzik, spor gibi yetenekler sonradan öğrenilir veya çocukken okulda veya evde öğretilebilir mi?"

Genel tartışma konularından biri bu. Hep söyleriz, onda yetenek var bende yok, gibi. Bende dile yetenek yok gibi.

Bu sözlerimiz bir tür bahane oluyor. Çalışmamak, kendimizi zorlamamak için bir bahane. Kolay olanı seviyoruz.

Yetenek diye bir şey yok. Yetenek dediğimiz şey istemek, çok istemek. Bir şeyi yapmayı, öğrenmeyi çok istemek. Yüzmeyi, satrancı, gitar çalmayı, Korece öğrenmeyi çok istemek gibi. Kafaya takıp bunun peşinden koşmak gibi. Başarılı sanatçılar, bilim adamları hep takıntılı insanlar. Faydali takıntı bu elbette.

Belki doğal, genetik yetenek de vardır. Bütün ailenin müzisyen olması gibi. Bunlar nadirdir herhalde.

Diyelim çocukken evde veya okulda iyi, düzenli bir eğitimle her şeyi öğrenebiliriz. İstek ve disiplinle olur hepsi. Belki doğuştan yetenek olsa da yine de eğitim lazım.

Mozart gibi olanlar da vardır tabii. Hiçbir melodiyi unutmayan bir hafıza ve sürekli üreten bir zihin. Ama o dahi. Ama biz insanlar normaliz. Çok istersek kendimizi bile yenebiliriz, aşarız.

Yazmak isteyenler, zamanı olanlar yazsın işteee!

2 Mayıs 2025 Cuma

ESKİLER

 



Sahaflarda eski fotoğraflar oluyor. Dükkanların önüne sepetlere koyuyorlar bu fotoları. Yüzlerce fotoğraf oluyor bu sepetlerde. Sahafların dediğine göre bu fotoların meraklıları varmış.

Eski dönemlerin dizilerini, filmlerini yapanlar bu sahaflara gelip foto bakarlarmış. O dönemlerin giyimleri, eşyalarını, atmosferini anlamak için. Yerli dizilerin her bölümünü yazan senaryo ekipleri var. Bu yazarlar, set, giyim elemanları sahaflara veya eski giysi, eşya satan dükkanlara gidip alışveriş yapıyorlar.

Büyüklerini kaybeden insanlar aile fotolarını, eski fotoları, siyah beyaz fotoları toplayıp sahaflara getiriyormuş. Fotoları, albümleri getiriyorlar. Sahaflar, bu yüzden, şehrin geçmişi bizde diyorlar. Anadolu Yakasında yaşayıp ölen insanların fotoları Kadıköy sahaflarında, Avrupa Yakasında yaşayıp ölenlerin fotoları Beyoğlu sahaflarında birikiyormuş.

Bu fotolar arasında geçmişlerini keşfedenler de oluyormuş. Babalarının, ninelerinin fotolarını veya akrabalarının, arkadaşlarının fotolarını bulanlar oluyormuş. Bazı insanlar geçmişe, nostaljiye, vintaja, retroya düşkün oluyor. Bazı insanlar da geçmişi değil de hatıraları seviyorlar.

Bazen parklarda oturan yaşlı teyzeler görüyoruz. Ellerinde örgüler oluyor veya çay içip bir şeyler yiyorlar, evlerinden getirdikleri. Torunları oluyor çevrelerinde. O teyzeler tam da bu sahaflardaki siyah beyaz fotolardaki hayatları anlatıyorlar sanki. Şöyle hikayeler, anılar kulağımıza çalınıyor parkta.

İstanbul’a doğudan gelmişiz. Ermeni zulmünden kaçmışlar, Ağrı’dan gelmişler ama öncesi de varmış. Erzurum’dan da kaçmışlar. Maraş’a gelmişler. Kayı boyu Türklerindenmişiz. Böyle tatlı tatlı anlatırlar.

Veya, anneannemin evinin alt katında biz oturuyorduk. Evin önünde beton vardı, toprak girmesin diye. Arkada odunluk vardı. İçi örümcek doluydu. Önünde kümes vardı. Anneannem maydanoz, soğan ekerdi bahçeye. Dama buğday kaynatıp sererlerdi. Buğdayı kova ile yukarı çekerlerdi. Komşularla ekmek yapardık. Kurban kesince mangal yakılırdı.

Eski fotoğraflar da teyzeler de ne güzel anlatıyorlar geçmişi.

27 Nisan 2025 Pazar

MİNİ DİZİLER 4

 




ATRAPADOS

2025 yılı Arjantin suç gerilimi. Türkçe adı, Kapan. Harlan Coben uyarlaması.

Bir kadın medya görevlisi, suçluların peşindedir. Halk ona güvenmektedir, popülerdir. Ergen bir kız kaçırılır, o da bu olayın peşindedir, suçluyu da tahmin eder. Gerilimli dizilerden. Not:3/4


LA ULTIMA NOCHE EN TREMOR

2024 yılı İspanya gizem, psikolojik dram dizisi. Türkçe adı, Tremor’da Son Gece.

Gerilim filmleri yönetmeni Oriol Paolo’dan bu kez bir fantastik, psikolojik gerilim. Bir besteci, ilham için sessiz bir yere gider, yerleşir. Evde hayaller görmeye başlar. Psikolojik derdi var gibidir. Gizem sevenler için. Dizi yavaş ilerliyor. İlk 2 bölüm ve son bölüm izlense de olur. Manzaralar iyi. Not:3/4


SAINT PIERRE

2025 yılı Kanada suç dizisi.

Atlas Okyanusunda Kanada sahilinde bulunan Fransız adalar grubu Saint Pierre’de bir kadın bir erkek iki polisin suç araştırmaları keyifli. Ayrıca adalar çok güzel. Not:3/4


MEDUSA

2025 Kolombiya aile dramı.

Geniş bir aile, kardeşler, eşleri her yaz birlikte tatile giderler. Eşlerden biri kaybolur. Bu zengin ailede herkes birbirine yalan söylemektedir. Çıkar savaşları vardır. Tatil beldesini izlemek keyifli. Not:3/4


THE DAY OF THE JACKAL

2024 yılı İngiltere/A.B.D. seri katil dizisi. Başrolde Eddie Redmayne. Roman uyarlaması.

Çakal kod adlı seri katilin cinayetleri ve onun peşindekiler. Aksiyon dizisi. Not:3/4


ADOLESENCE

2025 yılı İngiliz psikolojik dram dizisi.

Ergen bir oğlan okuldaki bir kız öğrenciyi öldürmekle suçlanır, tutuklanır. Dizide bu olayı, olaya dahil olanların açısından izleriz. Yetkililer, okul, polis, anne baba, çocuklar. Etkileyici bir dram. Not:4/4


BİR ZAMANLAR İSTANBUL

2025 yerli dram dizisi.

1990’lar İstanbul. Ülkesini seven vatansever gençler kötülüklerle, yolsuzluklarla, çetelerle savaşırlar. Adaletin peşinde iken aşk da vardır hayatlarında. Alina Boz dizisi. Not:3/4


PORZADNY CZLOWIEK

2025 yılı Polonya aile, tıp, suç dramı. Türkçe adı, Düzgün Bir Adam.

Doktor bir babanın oğlu okulda bir sınıf arkadaşı tarafından dövülür. Baba, döven oğlanla iletişim kurmak ister ve onu kaçırır, hapseder. Ne yapacağını da bilemez. Konu ilginç, dizi de sürükleyici. Not:3/4


WZGORZE PSOW

2025 yılı Polonya gizem, psikoloji dramı. Türkçe adı, Tepedekiler.

Doğduğu şehrin geçmişi hakkında yazan bir yazarın kitabı popüler olur, yazar, şehrine döner ancak yazdığı kitap geçmişteki sırların açığa çıkmasına neden olur. Bu olay ile şehirdeki çıkar savaşları da birbirine karışır. Sürükleyici dizilerden. Not:3/4


PRZESMYK

2025 yılı Polonya siyaset, casusluk dizisi. Türkçe adı, Doğu Kapısı.

Rusyanın Ukraynayı işgalinden bir yıl önce, 2021 yılında geçiyor dizinin konusu. Kuzey Polonya’da bir bölgede Ruslar, Polonyalılar, Litvanyalılar, Belaruslular casusluk ve karşı casusluk, iki taraflı casusluk yapmaktadırlar. Bir Polonyalı kadın gizli ajan, Rusların ele geçirdiği bir ajanın peşine düşer. Heyecanlı dizi. Not:3/4


GLASKUPAN

2025 yılı İsveç suç dizisi. Türkçe adı, Cam Kubbe. Senaryoyu yazan ünlü Camilla Lackberg.

Bir kadın krimininolojist küçük bir kasabada gerçekleşen bir kız kaçırma olayının çözümü ile görevlendirilir. Aynı kasabada kendisi de yıllar önce kaçırılmış ama sonra kaçmıştır. Türü sevenlere. Not:3/4


WHISKEY ON THE ROCKS

2024 yılı İsveç komedisi.

Gerçek olaya dayanıyor. Soğuk savaş döneminde bir Rus denizaltısı yanlışlıkla İsveç kara sularına giriyor. Bu durum bir savaş hazırlığına yol açıyor. Rusya ile İsveç ve A.B.D. arasında görüşmeler başlıyor. Bu olay komedi tarzında işlenmiş. Devlet başkanları, sekreterleri, ilgili bakanlıklar, savaşı başlatmak veya önlemek istiyorlar. Eğlenceli dizi. Not:3/4

24 Nisan 2025 Perşembe

KISA RÜYALAR

 




Usta ile Margarita, Lanet Olsun Zaman Nehrine, Vejetaryen, Kasiyer, bu en sevdiğim kitaplar güneşte kaldıkları için çok üzülmüştüm. Dışlarındaki kaplama soyulmuştu, güneş eritmişti. Şeffaf bir kaplama buldum bir sandıkta ve kitapları yeniden kaplamak istedim. Kitapların dışına tam uyuyordu şeffaf şey ama bit türlü yapıştıramadım. Bir yerini düzeltsem diğer yeri kayıyordu.

Yapışkanlı fotoğraf albümleri satıyorlar. Dijitalden baskı yaptığımız fotoğrafları koymak için. O albümlerde de yapıştırmak zor. Hep bir yerleri kabarıyor. Bu kitapların da kapları bir türlü yapışmıyordu.

………………..

İlkokula yeniden başladım. Birinci sınıf. Derse geç kaldım. Bir yandan da aynı dersleri bir daha mı okuyacağım diye gergindim. Sınıf soğuktu. Resim dersi. Pastel boyalarımın rengi çıkmıyordu soğukta, resim kağıdına bir türlü boya yapamadım.

Çantamdan dev Afrika salyangozumu çıkardım. Evden getiriyordum derse, sıkılmasın diye. Masaya koydum. Öğretmen tamam şimdi kozalardan kolye yapacağız dedi. Kozaların içlerindeki krizalitleri çıkardık. Onları kutulara koyduk. Kelebek olacaklar ya. Kozalardan takı yapmaya başladık.

…………………..

Kuşlar sokaklara indiler. Bağırarak, çığlık atarak, öterek yere yakın uçmaya başladılar. Kuşlar depremi hissediyorlardı. Kediler de sokaklarda koşmaya başladılar. Caddede arabalar, taksiler kuşlara, kedilere çarpmamak için birbirlerine çarptılar, bazıları duvarlara çarptı. İnsanlara bir şey olmadı ama çarpmalardan kolları bacakları morardı. Sonra da deprem oldu.

21 Nisan 2025 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 293




Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Okullarda ve üniversitelerde bilim dalı seçenlerin sayısı azalıyor, bilgisayar temelli konuları seçenlerin sayısı çoğalıyor. Neden böyle oluyor?"

Yazılım, programcılık, bilgisayar mihendisliği gibi dalları seçenler çoğalıyor, okulda veya kurslarda. PDR, sağlık sektörü gibi konularda da çoğalıyor. Bilim seçenlerin sayısı azalıyor.

Üniversitelerde, kolejlerde, ikinci eğitimde, açık öğretimde geleneksel bilim dalları değil de bilgi teknolojisi, internet, bilgisayar temelli dallar seçiliyor artık.

Bu bir kolaylık herhalde ancak pek de olumlu diyemiyoruz. Bilgisayar teknolojileri topluımda yaygın olduğu için çekici duruyor. Yaşamımız artık bilgisayara ve internete bağlı bu nedenle bu teknolojiler dünyada ana endüstri haline geldi, sağlık, silah gibi.

Medyada okuyoruz, bu teknolojiler çok zengin de çıkardı ortaya, ünlü de. Gates benzerleri. Bu da hepimize çekici geliyor. Netten para kazanmak, alıp satmak veya yazılımcı olmak, olmazsa telefon tamir edebilmek.

Yıllarca fizik okumaktansa daha cazip geliyor bizlere bilgi teknolojisi. İş bulmak da zor fizik kimyada.

Ama tabii bu durumda sınırları zorlayan bilim adamı da daha az sayıda yetişir. Akademide de toplumda da bilim adamları gerekli. İlaç, fabrika, dizayn gibi dallarda. Hayat kalitemiz sadece netle laptopla artmıyor. Bilimsel yenilikler olmadan ilerlemek de zor.

İnsan hep ileriye gidiyor teknolojide. Bundan kaçınmak zor. Bilimsel yetenekler olmadan ilerleme de olmuyor.

Zamanı olan ve isteyen herkes yazsın işte!

18 Nisan 2025 Cuma

KİTAPLAR 6

 




KARGO

A.M OLLIKAINEN

April Yayıncılık, 352 sayfa

Kuzeyden, Finlandiya’dan bir polisiye. Finlandiya’da ödüller alan bir karı koca yazar çifti bu romanı birlikte yazmışlar. Bir polis detektifi kadın kahraman Paula Pihlaja davayı çözüyor. Yazar çift, bu detektifin baş kahraman olduğu bir seri roman yazmaya karar vermişler.

Helsinki’de bir kargo konteynerinde bir ceset bulunuyor. Konteyner aslında bir ressamın düzenlediği bir serginin parçası ancak ceset beklenmedik.

Konteynerin sahibi olan aile ise oldukça zengin. Cinayet doğal olarak onlarla bağlantılı gibi duruyor. Dünyanın her tarafına kargo gönderip getirtiyorlar.

Olay incelendikçe geçmişin sırları ortaya çıkıyor, davaya göçmenlik, sömürgecilik de karışıyor.

Kuzey polis prosedürü romanlarını sevenlere.

Not:3/4


ADA

Ragnar Jonasson

Doğan Kitap, 272 sayfa

Gizli İzlanda, Karanlık İzlanda gibi roman serilerinin yazarından bir Müfettiş Hulda Hermannsdöttir romanı.

Gençler orman içinde tatile giderler. Cinayet işlenir. 10 yıl sonra yine bazı gençler bu kez başka bir bölgede tatile giderler. Yine bir cinayet işlenir.

Müfettiş de kendi iş ve özel sorunları ile ilgilenirken bu iki olay arasında bir bağ olabileceğini keşfeder.

Soğukta geçen polisiyeleri sevenlere.

Not:3/4


HOLLANDA EVİ

Ann Patchett

TheKitap, 341 sayfa

Bol edebiyat ödüllü yazardan etkileyici bir hikaye ve anlatımı.

Hollanda Evi, bir ev etrafında dönen hayatları anlatıyor. Bir emlakçı, ailesi için büyük bir ev alır. Karısı, kızı ve oğlu ile yerleşirler. Evde hizmetliler de vardır. Karısı evi sevmez. Bir süre sonra da evi ve ailesini terk eder. Adam, yeniden evlenir. Üvey anne adamın çocukları ile anlaşamaz. Kendi çocukları da vardır. Adamın çocukları evden çıkmak zorunda kalırlar. Babaları da ölmüştür.

İki kardeş, Maeve ve Danny, hayatlarına devam ederler. Hep birliktedirler. Maeve, Danny’ye ablalık yapar. Bu ikili o evi ve annelerini unutamazlar. Akılları hep o evde kalır. Kayıp annelerini de unutamazlar.

Bir ev ve iki kardeşin yaşamı sanki hep birbirine bağlı kalır. Ev de iki kardeş de çok olay yaşarlar. Ev de çok şey yaşar.

Duyarlı, duygusal romanlardan. Not:4/4





10 Nisan 2025 Perşembe

NİNJA


 

Gece bir köyde saklandık. Etrafta cadılar var. Ninjalar gibiydik birkaç kişi.

Büyülü kılıçlarımız var. Elimde cam bir boncuk var.

Gözlerim görmüyordu ama Ninjalar gibi seslerle görebiliyordum.

Çevrede düşmanlar varken elimdeki cam boncuk gibi küreyi açığa çıkarttığımda etrafımdaki insanlar kör oluyordu, ben ise görebiliyordum ama çok kısa süre için. Böyle saldırıyordum.

Cadılar saklandığımız yeri bulamadan evden ayrılıp güvenli yere gitmemiz gerekiyordu.

Evden çıktık. Ormandaki yangın kulesine önce gidelim ordan devam ederiz dedik.

Ama evden çıkar çıkmaz etrafımızı düşman sardı.

Dört beş kişiydik, onlarla savaşırken uyandım.

4 Nisan 2025 Cuma

BCP MART

 




BEYAZ KİTAP

Han Kang

April Yayıncılık, 143 sayfa

Son yıllarda çok şaşırtıcı ve hayran olunası iki kitap var. Kendisi de bir kasiyer olan Japon yazar Sayaka Murata’nın Kasiyer adlı romanı ile Güney Koreli yazar Han Kang’ın Vejateryen adlı kitabı. İki yazar da ödüller aldı, Kang 2024’te Nobeli de aldı. İki kitapta da çok yeni, modern bir dil var.

Bizler Güney Amerika edebiyatı okurken son yıllarda Kuzey Avrupa edebiyatı ile Uzakdoğu edebiyatı aysberg, volkan veya suda havaya zıplayan balinalar gibi ortaya çıktılar. Han Kang da bunlardan biri. Savaşlar nedeniyle Nobel kutlaması istemedi. Aşırı hassas olduğu kitaplarından belli.

Vejateryen’de vejateryen olmaya karar veren bir kadının karşılaştıklarını yazan yazar Beyaz Kitap’ta da beyaz nesneleri, beyaz imgeleri yazıyor. Kitap günlük gibi, otobiyografi gibi, deneme gibi. Ayfer Tunç’un Suzan Defter’i ile Ferit Edgü’nün Yazmak Eylemi adlı denemelerine benziyor.

Beyaz nesneler ile yazar kendi geçmişini anlatmış. Kitabın bir kısmını Varşova’da bir yazar evinde yazmış olduğu için kitapta Varşova da var. Beyazlar, kundak, kar, süt gibi. Kitabın kahramanının annesi bir zamanlar bir çocuk doğurmuş ama bebek sadece iki saat yaşamış. Yani, kahramanın yaşamayan kardeşi o. Kahraman bunu unutamıyor. Kardeşi doğsaymış aile bir çocuk daha istemediği için kahramanımız hiç doğamayacakmış. Kahramanımız, annesi ve doğmayan kardeşini anlatırken kendi yaşamını da anlatıyor.

Han Kang kişisel acıları, anıları edebiyatlaştırıyor. Annie Ernaux gibi. Kısa, minimal tarzıyla da Alice Munro hikayelerini anımsatıyor.

Not:4/4

Blogları Canlandırma Projesi Mart ayı temaları kadınlar günü, kadınlar, kadın yazarlar ve bahar mevsimi idi. Han Kang’ı seçtim.

BCP Nisan ayı temaları ise, mutfak, hukuk, yağmur, bayram ve çiçekler.

BCP Şubat temaları ise, romantik, romantik komedi, aşk, sevgi, yalnızlık, içsel dönüşüm idi.

TEFRİKA-Güzel ve Çirkin adlı film


FIGHTING-Romantik Komedi temalı romanlar


BULUTTAN ÖTE-Yalnız Gezerin Hayalleri adlı kitap


DEEP-Bir dizi bir film

27 Mart 2025 Perşembe

FİLM SEÇKİSİ

 




UNUTULMUŞ SEVGİ

Znachor (Forgotten Love), 2023, Polonya

Başarılı bir cerrah eşi tarafından terkedilir, daha sonra da bir kaza geçirir ve hafızasını kaybeder. Köylerde dolaşır, hastalara yardım eder, doktor olduğunu hatırlamaz ancak tıp becerisi devam eder. Kendine yeni bir yaşam kurmaya çalışır. İzlemeye doyum olmayan iyi filmlerden. Not:4/4



SLEEPING DOGS

Russell Crowe, 2024, Avustralya

Hafızasında kayıplar yaşayan bir eski detektifle hapiste olan eski bir suçlu görüşmek ister. Suçluyu hapse atan kişi kendisidir. Hatırladığı kadarıyla geçmişteki bu davayı yeniden inceler. İnceledikçe geçmişteki kendi hatalarını görmeye başlar. Bu türü sevenlere. Not:3/4



CULPA MIA LONDRA

Asha Banks, İngiltere, 2025

Culpa Mia (Benim Hatam) film serisinde üçüncü film. Serideki diğer filmler gibi gençlik ateşi ve aşk filmi. Genç bir kız annesi ve üvey babası ile Londra’ya yerleşir. Üvey erkek kardeşi ile birbirlerine aşık olurlar. Tutkulu gençlik filmlerini sevenleri için. Not:3/4



YANDAKİ ODA

The Room Next Door, 2024, İspanya

Bir Almodovar filmi. Oyuncular Tilda Swinton, Julianne Moore. İki yakın arkadaş uzun süre sonra bir araya gelirler. Bunlardan biri hastadır ve ölecektir. Kadının son zamanlarını birlikte geçirirler. İyi film ancak hüzünlü. Not:3/4



LE COMTE DE MONTE KRİSTO

Monte Kristo, 2024, Fransa

Sevilen klasik romanın yeni uyarlaması renkleri, oyuncuları, dinamizmi ile çok başarılı, merak ettirici. İzlemesi çok keyifli. Not: 4/4



BACK TO BLACK

Marisa Abela, 2024, İngiltere

Amy Winehouse’ın üzücü yaşamı. Çocukluğu, gençliği, özel yaşamı, müzik yaşamı. Etkileyici. Not:3/4



BIRTHDAY GIRL

Michael Noer, 2023, Danimarka

Bir anne kız birlikte gemi yolculuğuna çıkarlar. Kız gemide yaşıtları ile eğlenirken tecavüze uğrar. Gemide bu olayın çözülmesi gerekir. Günümüzün dramlarından. Not:3/4



KABİN BAGAJI

Carry-On, 2024, A.B.D.

Uçaktaki aksiyon filmi Non-Stop’ın yönetmeni bu kez de yerde, havaalanında aksiyon filmi çekti. Yılbaşı zamanı, bir terörist bir uçağa bomba yerleştirecektir. Yetkililer de bunu önlemek ister. Aksiyon sevenler için keyifli, heyecanlı. Not:3/4



ÜÇ SİLAHŞÖRLER

D’Artagnan ve Milady, 2023, Fransa

Üç Silahşörler romanının en yeni uyarlaması. 2 filmlik bir hikaye. İlk filmde silahşör, ikincide ünlü Milady. Keyifle izleniyor. Oyuncu kadrosu da mükemmel. Cassel, Duris, Green, Garrel. Not:3/4
          

23 Mart 2025 Pazar

KİTAPLAR 5

 




YEDİ SES

Rita Guibert

Can Yayınları, 560 sayfa

Rita Guibert Arjantinli bir gazeteci, yaklaşık 50 yıl önce Güney Amerikalı dev yazarlarla sohbet etmiş, bu sohbetleri kitap olmuş.

Neruda, Borges, Asturias, Paz, Cortazar, Marquez, Infante. Yedi büyük yazar. Sohbetler uzun uzun sürüyor. Gazeteci, bu yazarlarla her konuda sohbet etmiş. Edebiyat zaten var sohbetlerde ama sadece bu yok.

Güney Amerika’nın acılı tarihi öne çıkıyor. Yazarlar ülkelerinin ekonomik politik durumlarını açıklıyorlar, kendi siyasi görüşlerini belirtiyorlar. Sohbetler bilgilendirici. Bu ülkelerle A.B.D.’nin ilişkileri örneğin. Birbirlerinden farklı görüşleri olsa da hepsi efsane edebiyatçılar.

Çok samimiler, zekiler, alçakgönüllüler, esprililer.

Edebiyat severler, edebiyat tarihini sevenler, bu yazarları sevenler, şiir sevenler, kurgu dışı deneme eleştiri sevenler okusunlar. Not:4/4


ZEHRİ KİM VERDİ

Agatha Christie

Altın Kitaplar, 182 sayfa

Klasik Agatha romanı. Hafif, kısa ama sürükleyici, merak ettirici.

Luke adlı bir polis, bir tren yolculuğunda yaşlı bir teyze ile sohbet eder. Teyze, ona yakın bir köyde şüpheli ölümler olduğunu söyler. Teyze, yolculuktan sonra trafik kazası geçirir, ölür.

Luke bunun üzerine köye gider, önce gizli daha sonra da açıktan araştırmaya başlar ölümleri.

Yine her zamanki gibi şaşırtmacalı, sürprizli ilerleme ve son. Katili tahmin etmek zor. Not:3/4

18 Mart 2025 Salı

YAZI NOTLARI 6

 




(Bloga yazı, öykü yazarken aldığım notlardan. Bunları daha sonra öyküleştiriyorum)

Kollarını çemrele, bulaşık yıkarken kolların ıslanmasın. Halı yıkıyorsun ayaklarını çemrele. Yani kollarındaki giysilerin uçlarını kıvır da ıslanmasın.

Kanırtmak gibi. Yerel sözcükler. Kanırtma, zorlama kırılmasın.

Süngeri fışık fışık yıka. Süngeri mıncıklayarak. Çabuk yürüyorsan fıtı fıtı yürüyorsun demektir.

13. Cuma adlı film serisi var. Kristal Göl katili Jason. Bunun oyunu var. Jason’ı Recep İvedik konuşuyor. Ölenlerden biri de Bülent Ersoy. Ormanda olur ya bir dolu insan sırayla ölürler.

Culpa Mia Londra filmindeki Matthew Broome’un filmindeki saçları gibi bir dolu çocuk var sokaklarda. Sarımsı ve önü kıvırcık. Bu saçları her sabah yapmak zor olmalı. Krem, sprey, jöle. Bu tür oğlanlara androjen diyorlar. Şimdilerde moda bu. Kız gibi erkekler seviliyor. Kaslı erkek modeller iş bulamıyor artık.

Migrostan dönerken aniden polis ve ambulans geldi. Bir apartmanın üçüncü katında orta yaşlı bir kadın çırılçıplak soyunmuş, pencereden evdeki eşyaları teker teker sokağa atıyor. İnsanlar da gülüyor duruma.

Derse hep geç kalan, ev işini erteleyen, koltukların altını süpürmeyen, bulaşık çıkmasın diye yemek yemeyen kızlar göbek piercingi yaptırmak için sabah yedide evden çıkabiliyorlar. Kitaba para vermeyen kızlar güzellik merkezine üç asgari ücret verebiliyor.

Ramazanda bile hırsızlıklar son hızla devam ediyor. Şok gibi marketlere girip çikolata yiyip kola içip çıkıyor insanlar, gizlice tabii. Kamera görüyor tabii de hangi biri ile uğraşacak çalışanlar. Dışarda camlı içecek dolapları olan marketler de bunları kaldırıyor çünkü dolaptan içecekleri alıp kaçıyorlar.

9 Mart 2025 Pazar

MİNİ DİZİLER 3

 



ZERO DAY

2025 Amerikan siyasi ve terör mini dizisi. Başrolde Robert De Niro ve oyuncu kadrosu da çok iyi.

Kısa dizi oldukça sürükleyici. Karmaşık değil, konu basit ve ufak tefek sürprizler de var. 2018 yapımı Bodyguard kadar heyecanlı değilse de merakla izlettiriyor.

Elektrikler kesilse internet hack’lense ne olur? Böyle bir durumda Amerikalılar hemen Orta Doğululardan şüphelenir ama ya teröristler içerden ise?

İzlenir dizilerden. Not:3/4


SLEBODA

2024-2025 Polonya suç mini dizisi.

Bir antropolog tatilde iken dağlarda bir cesede rastlar. Şehirdeki bir polis ve bir de meraklı bir gazeteci ile birlikte üçü olayı aydınlatmak isterler.

Suç sevenlere, tipik polisiye. Not:3/4


END OF SUMMER

2023 İsveç gerilim, gizem mini dizisi.

Yıllar önce minik bir oğlan kaybolur. Oğlanın ablası yıllar sonra kardeşine benzeyen bir çocuğa rastlar. Bu çocuk kardeşi midir acaba?

Sürükleyici, meraklı, keyifli dizi. Not:3/4


BORDERLINE

2024 yılı Almanya-İrlanda mini polisiye dizisi. Başrolde İrlandalı Amy De Bruhn.

Dizi, iki İrlanda arasında geçiyor, sınır civarında. Kuzey İrlanda ile İrlanda Cumhuriyeti arasında sınırda bir suç işlenir ve birbirine tamamen zıt iki detektif, biri kadın biri erkek, görevlendirilirler mecburen.

Keyifli dizi. Not:3/4


A REMARKABLE PLACE TO DIE

2024 Yeni Zelanda mini gizem, suç dizisi. Kadın detektif, memleketine gider, dinlenmeye. Ailesi, geçmişi, şehirdeki tanıdıkları ile ilgili sırlar vardır. Huzur bulmak isterken cinayetler ortaya çıkar. İşe karışmak durumunda kalır.

Yeni Zelanda doğası başrolde. Not:3/4


ARE CİNAYETLERİ

2025 İsveç mini suç dizisi.

Stockholm’de hakkında soruşturma açılan bir detektif, bir turistik kasabaya tayin ister. Orda bir cinayet işlenince o da davanın soruşturmasına dahil olur ancak kişisel problemleri de çoktur, kasabalı polisler ona güvenemez.

Tipik kuzey polisiyesi. Not:3/4

6 Mart 2025 Perşembe

İNGİLİZ ROMANLARI

 




MELEKLERİN UĞRAMADIĞI YER

E.M. Forster

İletişim Yayınları, 256 sayfa

E.M. Forster, biraz Şekspir, biraz Thomas Hardy, biraz Jane Austen. 1900’lü yılların ilk yarısında kitaplarını yazan yazarın Manzaralı Oda, Howard’ın Sonu, Hindistan’a Bir Geçit, Maurice gibi hepsi kusursuz olan romanları var. Meleklerin Uğramadığı Yer ise onun ilk romanı olduğu için diğerleri kadar tanınmıyor.

Roman dram ile mizah arasında gidip geliyor. Genel olarak İngilizlerle alay ediyor. Kendisi de İngiliz olan yazar, İngilizlerin soğukluğu, aristokratlığı ile ve mahalle baskısı ile dalgasını geçiyor. Yazarın kendisi de çizgi dışı yaşamış ancak edebiyat gücüne ve öğretmenliğine kimse söz edemiyor.

Orta halli geleneksel bir ailenin gelini olan Lilia, İngiliz kocası ölünce yalnız kalıyor, kızı Irma ile birlikte ölen eşinin ailesi ile yaşıyor. Aile kuralcı, baskıcı. Bütün dertleri, elalem ne der. Aile Lilia’ya uygun bir ikinci evlilik sağlayamıyor. Lilia da bu evde sıkılmakta.

Lilia, İtalya’ya yolculuğa çıkıp uzun süre orada kalmaya karar veriyor. Kızı Irma, İngiltere’de aynı evde yaşamaya devam edecek. Aile, Lilia’yı tam kontrol edemiyoruz bari Irma’yı kontrol ederim diye düşünüyor ve Lilia’nın İtalya’ya gitmesini destekliyor. Ancak tabii ki ailenin şerefini unutmadan.

Lilia, İtalya’da genç bir İtalyan oğlana aşık olup evlenince her şey alt üst oluyor. Romanda iki klişe var. İngilizler, İtalyanlar. Sıkıcı İngilizler, eğlenceli İtalyanlar.

Bu olaydan sonrası tam bir kaos ve komedi. Yazar, İngilizlerle iyi eğleniyor. Roman dram ancak kişiler komik. Kendilerinin dışına bir türlü çıkamıyorlar.

Virgina Woolf romanlarını andırıyor. İkisi de aynı edebiyat akımının üyeleriymişler zaten.

Not:4/4


DAISY MASON NEREDE?

Cara Hunter

Olimpos Yayınları, 309 sayfa

Cara Hunter, İngiliz suç, gerilim, polisiye yazarı. Polis soruşturma prosedürlerini kullanıyor. Ruth Ware, Jane Casey benzeri denilebilir. Kendisi Oxford’da yaşıyor ve bu romanı da Oxford’da kendi çevresinde geçiyor. Adam Fawley serisinin ilk romanı bu ve Olimpos Yayınları, Jane Casey serisi gibi bu seriyi de yayınlamaya başlamış.

Oxford’da şehrin içinden geçen su kanalı kıyısındaki evlerden birinde bir aile bir parti verir. Anne baba ve ailenin kızı ile oğlu yaşarlar bu evde. Partide ufak kız Daisy kaybolur. İsmi gibi papatyaları sevmektedir. Partide çok şirin giyinmiştir. Partide kaybolan ufak kızın partide neler yaptığını ailesi bile hatırlamaz. Kalabalıkta herkesin gözünden kaçmıştır.

Detektif Adam Fawley davayı üstüne alır. Doğal olarak kız ya kaçırıldı ya da kanala düştü, olarak düşünülür. Ufacık bir çevrede başka ne olabilir ki?

Her zamanki İngiliz tarzı. Gerilimli bir olayın akılla çözümü. DNA ve soruşturma. Türü sevenlere.

Not:3/4

2 Mart 2025 Pazar

GÜNCEL TÜRK EDEBİYATI

 




ÇİÇEKLENMELER

Melisa Kesmez

İletişim Yayınları, 113 sayfa

Kesmez’in öykülerinden sonra bu kez karşımızda bir kısa romanı var. Sade ve etkileyici, ayrıntıcı diliyle alıştık öykülerine. Yaşantımızın minik ayrıntılarını anlattı hep.

Bu romanı da bir uzun öykü sayılır. Dil ve anlatım yine aynı. Derin ama kısa cümleler. Bu kez, bir kadının kendini bulma hikayesini anlatmış.

Ergenliğinden beri hayran olduğu bir erkekle evlenen bir kadın, doğup büyüdüğü taşra şehrinden hiç ayrılmadan uzun yıllar evli olarak yaşıyor. Düz bir yaşam. Yıllarca hep aynı yaşam, alışkanlıklar. Evlendiği adam ile sevgi dolu değil de klişe bir evlilik yapıyor. Öylesine bir hayat.

Eşi ölünce sanki birden ortada kalıyor. Yaşamayı hiç bilmeyen bir kadın, ne yapacağını şaşırıyor. Yaşama emekleyerek yeniden başlıyor.

Rahat okunan bir kitap. Öykü ile roman arasında kaldığı için öykülerinden daha az etkileyici bir eser denilebilir.

Not:3/4



SÖYLEME BİLMESİNLER

Şermin Yaşar

Doğan Kitap, 200 sayfa

Yazardan bir ailenin içyüzü romanı.

Anne baba, erkek çocukları, çocukların eşleri. Üç erkek kardeş, genel olarak istedikleri gibi evlilikler yapamamışlar.

Erkek kardeşler, yıllardır görüşseler de birbirlerini hiç tanımıyorlar. Kardeşler evlendikleri eşlerini de hiç tanımıyorlar. Anne baba da çocuklarını tanımıyor. Herkesin birbiri hakkında bilgileri, düşünceleri yanlış ve çok yüzeysel.

Birbirleri ile konuşmaya başlıyorlar ve ailedeki herkes kendi şokunu yaşıyor. Yani, ailelerin hoş yanları ve karanlık yanları hakkında kolay okunan bir roman. Bölümler halinde herkes konuşuyor.

Not:3/4

27 Şubat 2025 Perşembe

SAĞDAN SAY






Ayağımı mutfak kapısına vurdum ayy hemen öbür ayağımı da vurayım eşit olsun. Çeşmede iki elimi de ıslatayım. Tamam şimdi ağzımın sağına bir leblebi soluna bir leblebi. Zeytin çekirdekleri hımm tek sayı mı olsun, çift sayı mı. Çift günlerde sınava girme. Şansın iyi gitmiyor.

Üç bankadan mesaj gelmiş. Hadi dört olsun, gelsin bir tane daha. Unutma üzümleri ikişer ikişer ye. Gece onikide uyu veya iki, yani bir olmasın. Annemlerle kaç evde oturduk, tek sayı mı olmaz. En son kaç gece önce ağladım. Çift sayı olsun.

Anane, musavvit duası kaç defaydı, 731 mi, güzel, mukit kaçtı, 550 mi, olmaz tek olmalı, kebir kaçtı, iki yüz otuz iki mi, anane dijital tespihle saysana, anane sen zamane oldun dijital oldun, anane şimdi 335 defa sevgili torunum de, bütün dileklerim gerçekleşsin Ramazanda, bayramda, bol bol çikolata yiyeyim, ananeciğim Allaha emanet ol seeen ben dizi izliycam, bak dizide Fatih’te Vezirhan’a gidiyorlar, gidelim biz de seninlen.

Anane yaa dolapta senin eski yırtık pırtık defterini buldum. Bu şiirler ne?

Deden yazdı onları bana.

Kaç şiir var, tek sayı olsun.

Deden bana aşıktı.

Yok artık anane sizin zamanınızda aşk var mıydı yaa?

Vardı, yoksa sen torunum olmazdın.

Nasıl tanıştınız yaa?

Düğünde tanıştık. Yaz düğünü vardı, sıcakta göbek atmaktan bir dolu kadın bayıldı, çürük sandalyeler vardı, adamlar düştü hastanelik oldu. Biz halayda tanıştık, sonra deden otobüs durağına geldi, sonra çay bahçesi.

Çok romantik anane yaa.

Sen artık bungee jumping, kayak filan yaparken tanışırsın.

Yok anane ben sana çekmişim, bak sen kemiklisin, ben de.

Nee sen bana şişman mı demek istiyon?

21 Şubat 2025 Cuma

ALMAN EDEBİYATI


 


MÜNİH KOMPLOSU

Wolfgang Schorlau

İletişim Yayınları, 292 sayfa

Alman Edebiyatı da sineması da Ruslarınki ve Japonlarınki gibi kendine özgü, biraz karanlık, gizemli, biraz da sert, hatta melankolik. Bu üç ülke de geçmişlerinde ağır savaşlar yaşamışlar. Almanların geçmişi, imparatorlukları, savaşları acı dolu ama aynı zamanda acımasız da.

Bu roman da gerçek bir olayı ele alıyor. 40 yıl önce Münih’te bir terör saldırısı gerçekleşmiş. Oktoberfest sırasında bir bomba patlamış. Bu olay halen çözülememiş. O dönemde önce bunu bir sol düşünceli eylem olarak lanse edip toplumun tepkisini çekmek istemişler ancak bombayı koyan kişi aşırı sağ örgüt üyesi çıkmış. Tek kişilik bir eylem olduğunu açıklamış, o dönemin siyasi ve emniyet güçleri. Ancak resmi kayıtlarda tanıkların ifadelerine göre en azından 3 kişi birlikte hareket ederek bombayı yerleştirmişler.

Bu olayın üstü kapatılmış. Daha fazla incelenmemiş. Belli ki o dönemin siyasilerinin işine gelmemiş, olayın çözülmesi. Bu dava Alman halkının hafızasından silinmiş. Ancak bu olaydan 10 yıl önce yine Münih’te bu kez Olimpiyatlarda gerçekleşen katliam hiç unutulmamış ve suçlular da bulunmuş.

Romanda Oktoberfest katliamı gerçekleşiyor, bu zaten gerçek vaka, sonra da günümüzün polisi, kırk yıl önceki olayın gerçek suçlularının bulunması için bir detektifi görevlendiriyor. Bundan sonrası kurgu olsa da, yine de o dönemin belgelerine dayanıyor, hasıraltı edilmiş belgelere.

Siyaset, polis, terör, suç romanı diyebiliriz. Romanda anlatılan konu aslında evrensel, bir yandan da. Anlatıldığına göre, terör eylemlerinin altından siyasiler, hükümetler çıkıyor. Yöneticiler, çeşitli nedenlerle bazen halkın ilgisini dağıtmak bazen halk üstündeki baskıyı gevşetmek için bombacılar, tetikçiler yetiştiriyor ve onları terör eylemlerinde kullanıyorlar. Suçlu olarak da başkaları gösteriliyor. Bu eylemleri genelde ülkeler ortak, birlikte gerçekleştiriyorlar. Romana göre, bu durum da dünyanın gerçeklerinden.

İnce işlenmiş romanlardan. Not:3/4


ISLAK BALIK

Volker Kutscher

İletişim Yayınları, 480 sayfa

Roman, birkaç yıl önce izlediğimiz ve 2025 yılında yeni sezonu gelecek olan Babylon Berlin adlı Alman karanlık siyaset ve suç dizisinin uyarlandığı roman serisinin ilk kitabı. Gerçeklerden yola çıkan kurgu roman.

Naziler öncesi Almanya. Naziler yavaş yavaş yükselişte. Birinci Dünya Savaşı sonrası. 1920’ler. Karanlık bir dönem. Hükümet, devlet, Naziler, çeteler, silah, uyuşturucu. Dönemin gerçekleri anlatılıyor. Cinayetler, suçlar kurgu gibi. Ancak hepsi bir şekilde gerçek olayları temel alıyor. Alman sinema yönetmeni Fritz Lang’ın ünlü filmleri M ve Dr. Mabuse’daki kahramanlar bu romanda da bulunuyor.

Berline atanan genç bir detektif, önce pornocuların peşine düşüyor sonra da katillerin. Katillerin Nazilere silah sağlayan yeraltı örgütleri ve polis ile işbirliği bulunuyor. Detektifin soruşturmaları haliyle hep engelleniyor. İşin içinde silahlar, altınlar, rüşvetler olunca kimse gerçekleri istemiyor.

İnce işlenmiş, heyecanlı ve karanlık olaylar. Okuyunca şunu anlıyoruz ki dünya değişmiyor. Not:3/4

18 Şubat 2025 Salı

BCP ŞUBAT

 


Blogları Canlandırma Projesi etkinliğimizde Şubat ayı temaları romantik, romantik komedi, aşk, sevgi, yalnızlık, içsel dönüşüm.

Konuya uygun bir Yunan dizisi ve İrlanda filmi izledim.


ADA VE MAESTRO

Yunan müzik, aşk, dram dizisi. Yönetmen ve baş aktör Christopher Papakaliatis ve baş kadın oyuncu, manken, tiyatrocu Kleila Andriolatou. Dizi, minik Paxos adalarında, ana limanları Gaios’da, Korfu’da ve Atina’da çekilmiş. Dizi sürükleyici ancak adalar, manzaralar, evler diziden daha da güzel.

Orkestra şefi Orestos, minik bir adaya davet edilir. Müzik festivali düzenlemesi için. Adada müzisyen kız Kleila ile birbirlerine aşık olurlar. İkisinin aşkı pek kabul görmez. Ayrıca, ada halkı arasında da aşk, aldatma, ihanet yaygındır, bunun yanında iş rekabeti, yolsuzluk da vardır. Ufacık bir yerleşimde gerilim çoktur. Aynı zamanda da festival hazırlıkları devam eder.

Üç sezonlu az bölümlü dizi oldukça heyecanlı. Yemekler, müzikler de hoş. Pandemi dönemini anlatan dizi, 2022-2024 yıllarına ait. Devamı da gelebilir.

Adalarda aşk izlemek isteyenlere. Not:3/4


IRISH WISH

2024 yılı İrlanda romantik komedisi. İrlanda güzel doğası ile çok uygun romantik filmlere. Herkesin sevdiği Leap Year gibi. Başrolde Lindsay Lohan.

Maddie’nin sevdiği erkek, onun yakın arkadaşı ile evlenecektir. Kendisi de nedime olacaktır. Maddie, bir İrlanda cadısına dua eder, zaman geriye döner ve adam Maddie ile evlenecektir artık. Ancak işler yolunda gitmez. Aşk konusu karmaşıktır ve cadının da niyeti başkadır.

Keyifli, hafif film isteyenlere. Not:3/4



BCP Ocak ayı temalarımız ise panayır, festival, fuar, müzik, dans, kermes, yemek, etkinlik vb. içeren eserler, yazılar, katılımlarımız idi.

Katılan arkadaşlarımız: