Sayfalar

30 Haziran 2021 Çarşamba

KELİME OYUNU 6




Beş kelime ile öykü, şiir, deneme benzeri yazı yazma etkinliğimiz devam ediyor. İsteyen herkes katılabilir, beş kelime de verebilir. Haftanın kelimeleri benden olsun.

Beş kelime: Lamba/Su/ Uyku/Kedi/Radyo


BİBLO

Geceleri uyurken etrafında bir şeylerin değiştiğini ama bunların neler olduğunu başta anlamamıştı. Her zaman kitap rafına koyduğu gözlüğünü bir gün pencerenin önünde bulunca bunun dalgınlıkla yapılmış bir şey olduğunu düşünmüştü. Sonraki gece komodinde duran su bardağının düşüp kırılmasıyla yerinden sıçrayarak uyandığında bardağa elinin çarpmış olabileceğine inandı. Bir başka gece uyandığında odasının ışıkları, abajur ve kuyruğunda minik bir lamba olan kedi biblosunun lambası yanıyordu. Bütün bunları da açık bırakıp uyumadığından emindi.

Yoksa uyurgezer mi olmuştu? Bu durumu çözmek için bir gece yatarken ayak bileğini karyolaya bağladı. Böylece gece ayaklanırsa mutlaka düşüp uyanacaktı ve uyurgezer olduğunu kanıtlayacaktı. Fakat o gece mışıl mışıl uyurken mutfaktan gelen su sesiyle yine panik içinde uyandı. Hâlâ yatağa bağlıydı. Üstelik düğüm de kendi attığı şekilde duruyordu. Kendini tekrar bağlamayı akıl eden bir uyurgezer olabileceğini düşünerek düğümün arasına minik bir kurdele geçirmişti. Eh bu kadarını da tekrar edemezdi herhalde. Peki suyu kendisi açmadıysa ve kaç gecedir olanlarla da bir ilgisi yoksa bu evde neler oluyordu.

Ertesi gece hiç uyumadan ama uyuyormuş gibi yaparak beklemeye karar verdi. Böylece gece gizlice giren birileri varsa suçüstü yakalayacaktı. Bekledi bekledi bekledi... Fakat gözleri de her dakika ağırlaştı. En sonunda uykunun o tatlı mayhoşluğuna yenik düşüp başı omzuna doğru eğilmişken radyonun açılıp bangır bangır bir rock şarkısı çalmasıyla bir kez daha korkuyla yerinden sıçradı. Bu sefer o kadar çok korkmuştu ki uykusuzluğun etkisiyle de kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Kısa bir çiğlik kopardıktan sonra salona koşup radyoya yaklaştı. Eve birisi girmiş gibi görünmüyordu. Panik içerisinde etrafa bakındı. Radyoyu kapattıktan sonra yeniden açılacağından korktuysa da böyle bir şey olmadı.

Sonra bütün odaları dolaşıp farklı bir şeyler var mi diye bakındı. Sonra banyoda kedi biblosuyla karşılaştı. Yerde öylece duruyordu. Bu biblo yatak odasındaki kitaplıkta olmalıydı. Yerdeki siyah kedi figürüne hiç dokunmadan odasına koşup asıl olması gerektiği yere baktı. Aklını kaçıracakmış gibi hissediyordu. Kedi olması gereken yerde değildi. Aniden koşup tekrar banyoya gitti. Kedi burada da değildi şimdi. Salondaki radyodan yine aynı rock şarkısı yükselince hemen oraya koştu. Kedi biblosu radyonun üzerindeydi. Artık ya delirmiş olmalı ya da biblolar o görmediği zamanlarda hareket ediyordu. Alnından soğuk terler dökerken köşede bir berjere oturdu ve kedi biblosundan gözlerini ayırmadan sabahı zor etti.

Son

enfeksiyon, park, korku, makyaj, salıncak

SET (2)

Sabahın çok erken saatlerinden beri ayaktaydık. Sürekli devam eden koşturmaca arasında yemek yemeyi bile unutur olmuştuk ve son sahneleri yetiştirmeye çalışıyorduk. Filmi tamamlayıp Kristal Yıldız Ödüllerine adaylık koymamız için son bir iki haftamız kalmıştı. Yönetmen de dahil hepimiz heyecanlıydık. Bu yıl ödülü alacağımızı düşünüyorduk. Güneş tepemize geçmesin diye iki saatlik bir ara verdikten sonra gündüz çekimlerini bitirmiş ve gece çekimleri başlamadan önce sonunda bir şeyler yemiştik.

Gece çekimlerine başlamak için kostüm ve makyaj hazırlıklarını yaparken repliklerimi tekrar ettim. Zaten aksiyon-korku filmi olduğu için pek fazla konuşmama gerek kalmıyordu. Sıradaki sahnem bir parkta geçiyordu. Hayal kırıklığına uğrayan karakterim bir salıncakta oturup ağlarken kayıt başladı. Karanlık ve sessiz parkta gıcırdayan salıncak ürkütücü bir atmosfer yaratıyordu. Bu da yetmezmiş gibi biraz ötedeki tahterevalli kendi kendine hareket edince ona korkuyla baktım. Gözyaşları nedeniyle görüşüm bulanıktı. Bu nedenle onu birinin hareket ettirdiğini düşünüyordum. "Orada kim var?" diye seslendim ve cevap gelmeyince ürkekçe "İlya sen misin?" diye ekledim. Ağlamama neden olmuşken bir de eşek şakaları yapmasına katlanamayacaktım. Okçuluk sırasında yaralanan kolum enfeksiyon kapmış olmalıydı ki bir yandan sızladığı için dikkatim dağılıyordu. Bir elimle yaralı kolumu tutarak salıncaktan kalktım ve kendi kendine sallanan tahterevalliye doğru ilerledim. Bu sırada değişik yönlerden kükreme sesleri duydum. Neler olduğunu anlamıyordum. İyice şaşırmıştım. Hemen ardından bir şey hızla arkamdan geçerken ayaklarıma bir çelme taktı ve kendimi yerde buldum. Başımı vurduğum için bilincim karardı ve kendimi kaybettim.

Kısa bir süre öylece kaldıktan sonra alkış sesleriyle gözlerimi açtım. Sahneyi tek seferde çekmeyi başardığımız için herkes mutlu olmuştu. Etrafımda dönüp duran çeşitli kameralar mikrofonlar aynalar ve diğer araçlar geri çekilirken arkadaşlarım yerden kalkmama yardım etmek için geldi. Ve çok geçmeden sıradaki sahneleri tamamlamak için çalıştık. Ödülü alacağımıza her sahnede biraz daha inanıyorduk.

Son..

Not: Kelime Oyunu 4 yazımda bir film seti öyküsü vardı. Kahraman o film setinde bir teknede idi. Şimdi başka bir film setinde kahramanımız. Her filme bir anı gibi. Karakter günlük tutuyor yani. İlk film ajan filmiydi bu ise korku.


Beş kelime: Peri/Mağara/Tuz/Kayık/Söz/


PERİ VE KAYIKÇI

Girintili çıkıntılı oyuklarla dolu tavanda duran irili ufaklı birkaç delikten içeri süzülen günışığının yavaş yavaş soluşunu takip etti. Gece demek özgürlük demekti onun için. Asırlardır kilometrelerce uzanan mağara sisteminde yaşayan halkı dışarı çıkmayı yasaklamış ve çıkışları kapatmıştı. Hatta çıkışların yeri unutulalı o kadar uzun bir zaman geçmişti, nesillerdir tek dünyaları bu mağara sistemi olan halk dışarının bir efsane olduğuna inanır olmuştu. Dışarıdan bahsetmek günahtı. Duvarları eşelemek oymak zarar vermek günah ve yasaktı. Bunu deneyenlerin sonu pek iyi olmamıştı. Cezalar ağırdı. Sisteme uymayanlar derinlerdeki büyük şelaleden aşağı atılırdı. Bir peri olmak zordu. Sisteme uyumsuz bir peri olmak daha zordu.

Shila kendini bildi bileli haylaz, yerinde duramayan ve meraklı bir periydi. Derinleri yanında yetişkin olmadan keşfetmeyi araştırmayı ve kimse görmediği sıralarda yasaklı geçitleri gezinip didiklemeyi severdi. Bu zamana kadar şansı hep yaver gitmiş hiç yakalanmamıştı. Geçitler çoğunlukla kuruydu fakat bazen yüzmek gerekebiliyordu. Ve Shila iyi bir yüzücüydü. Bir gün tuzlu bir esintinin peşine takılıp geçitlerde kaybolarak ilerlediğinde bu tuzlu ferah esinti onu sonunda minik bir çıkışa ulaştırdı. Önce kupkuru olan zemin çıkışa yaklaştıkça beline kadar suya batmıştı.

Shila çıkışa yaklaşmaktan başta korkmuştu elbette. Günah işlendikten sonra geri döndüğü zaman herkesin bunu yüzünden anlayıp onu şelaleden aşağı atmasından korkuyordu. Daha da kötüsü peri cennetine gidememekten. Cennete gidemezse ruhu yok olup toprağa dönüşecekti. Ve ondan sonra sadece bir toprak parçası olacaktı. Bu duygular kafasını karıştırmış ve yüreğine büyük bir ağırlık yüklenmişti.

Genç peri Shila bir an için geri dönmeyi düşündü. Fakat sonra garip bir şey oldu. İçeriye esen rüzgar dışarıda çok yakınlarda birinin melodili tutturduğu ıslığı içeriye taşıdı. Islıkla beraber esen iyotlu rüzgar saçlarını dalgalandırıyordu. Merak tüm vücudunda bir tutkuya dönüşmüşken ne yaptığını bile bilmeden ileriye atılmıştı Shila.

İşte mağaradan çıkan peri kızı ve kayıkçı gencin tanışması böyle olmuştu. O günden sonra her gece peri halkı uyuduktan sonra gizlice buluştular. Genç onu mağara çıkışındaki sazlıklarda bekliyor sonra da kayıkla denize açılıp gökyüzünü seyrederken güneş doğana dek sohbet ediyorlardı. Peri kızının merakı hiç bitmiyor, kayıkçı gencin zeka dolu zihninde her sorunun bir yanıtı olması karşısında büyüleniyordu. Etrafında gördüğü yepyeni dünya ve birbiri ardına açılan sohbetlerden her zaman yeni sorular bulmayı başaran peri kızı da bu heyecanlı merakıyla genci büyülüyordu.

Zaman böyle geçerken bir gün dünyanın geri kalanını dolaşmak için sözleştiler ve ertesi gün mağaraya geri dönmemek üzere geleceğine dair söz verdi Shila. Genç onu yine mağaranın çıkışındaki sazlıklarda bekledi. Fakat Shila dışarı hiç çıkmadı. Gün doğana kadar beklediyse de ondan bir haber alamadı. Günlerce gelip beklemeye devam etti. Fakat onu bir daha asla göremedi.

Yaşlanıp bembeyaz pamuk gibi saçları olduğunda ve artık bastonsuz yürüyemediğinde dahi gelip peri kızını tekrar görmeyi bekledi. Ama Shila bir daha hiç ortaya çıkmadı. Ona ne olduğunu bilememek bir yana artık bir rüya gördüğüne bile inanması mümkündü. Ve bir gün kayıkçı köye geri dönmediğinde araştıranlar ne onu ne de kayığını hiçbir yerde bulamadı.

Fakat köylü bir çocuk onun bir anda gençleşip peri gibi bir kızla bir gemiye bindiğini gördüğünü söyledi. Ve herkes çocuğu birinin kayboluşuyla dalga geçtiği için azarladı. Fakat rivayet odur ki peri kızı ve kayıkçıyı gören başkaları da olmuş ve okyanusun ötesine gitmişlerdi. İşte kayıkçı ve peri kızının hikayesi böyleydi.

Son

KEDİ BALIĞI

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde bir balık dilek tutmuş. Balık demiş ki "Ey denizlerin güzel kraliçe perisi Zuzu, şu çekirdek kadar minik balığın dileklerini duy artık lütfen! Bana yardım et bir gün suyun dışında nefes alabileyim, rüzgarın tadına bakabileyim, taa uzaklardaki ormanın içinde ne varmış görebileyim!" Balık her gün aynı duayı edip duruyormuş ama yıllarca dileği hiç gerçek olmamış.

Ta ki günlerden bir gün anlardan bir an dilek kapısını bir leylek açık unutuncaya kadar gökyüzünden. Eh kapı açık kalınca cereyan yapmış tabi karışmış gökyüzü. Bir uğultu kopmuş ki duyanlar Akilleus tekrar vuruldu da inim inim inliyor sanmış. Kapının salınırken yaptığı gıcırtılı gürültüleri de kahramanın ardından ağlayanların yas ağıdı sanmışlar.

Hemen ardından bir fırtına kopmasın mı? Eh kopmuş tabi durur mu o da. Sonra bir yağmur başlamış ki o da dilek dünyasındaki nehir taştığı için akıp gelen sularla karışıkmış. Gökyüzünden düşen sular o kadar çokmuş ki balıklar, kaplumbağalar ve denizanaları yukarı doğru yüzmeye başlamış.

İşte bu noktada bizim balık da durur mu o da yüzmüş gökyüzüne. Dilek kapısına kadar çıkmış da çıkmış. Bu sırada alışkanlıktan aynı dileği içinden geçirip duruyormuş. Kapıya yaklaşınca da dileği rüzgara karışıp diğer tarafa geçivermiş. İşte o anda dileğin kuvvetinden içeride güneş gibi bir parlama oluşmuş. Bu o kadar kuvvetli bir ışıkmış ki fırtına da bir anda dinivermiş. Yağmurlar, seller bitivermiş. Bulutlar geri çekilmiş, gökyüzü masmavi oluvermiş.

Eh bizim balık da diğerleri gibi havada kalıvermiş. Fakat düşmemiş. Dileği diğer tarafa geçince yarattığı ışık patlamasıyla beraber kabul oluvermiş. Her yeri bembeyaz bir ışık örtmüş. Balık gözlerini bir süre açamamış bu ışık karşısında. En sonunda renkler yeniden düzelmeye başladığında yavaşça gözlerini açmış. Bir de ne görsün? Artık bir kediye dönüşüvermiş ve bir ağacın tepesinde tünemiş.

Son

DENİZ

"Abla deniz nasıl bir şey?" diye sormuştu Misarin. Misoria da "Kocamaan bir su parçası" diye yanıtlamıştı. Hayal etmesi güçtü elbette ne kadar kocamandı ki bu su? Bir ırmak gibi miydi? Hani şu pikniğe gittikleri yerdeki büyük nehir gibi bir şey mi? Baraj gibi mi mesela? O örnek verdikçe Misoria "Hayır, daha da büyük, öyle büyük ki diğer tarafını asla göremezsin. Öyle büyük ki şu karşıdaki dağlar bile içine sığar" diye hayal gücünü renklendirirdi. Misoria küçükken deniz kıyısında yaşarlardı fakat sonradan denize uzak dağların üzerinde bir yere taşınmışlar ve kardeşi orada doğmuştu. Bir gün denizi onun da göreceğine söz vermişti ve hep bunun hayalini kurarlardı.

Çocuklukları hep hayallerle geçmemiş miydi zaten. İnsan büyüdükçe daha az hayal kurar daha az hevesli olurdu fakat onlarınki tam tersiydi. Yüreklerindeki güçlü hayat ateşi hiç sönmüyordu.

İşte şimdi arabanın kapısına yaslanmış halde dururken Misoria gülümsedi. Kendisi gibi arabaya yaslanan kardeşinin gözleri bağlıydı. Bu halde bile çikolata parçacıklı kurabiye yemeyi ihmal etmemişti ve bu yüzden düşen kırıntılar hala elbisesinde duruyordu. Misoria önce havayı koklamasını istedi. İyotlu havanın o keskin ama insanın içini açan kokusu eşsizdi. Böyle bir şeyi daha önce hiç koklamamıştı Misarin.

Sabırsızlanmaya başladığında Misoria kardeşinin gözlerini açtı ve onun gördüğü manzara karşısında donup kalışını izledi. Misarin şaşkınlıktan ve sevinçten ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Ablasına sarıldı sonra döne döne dans ettiler. Misoria ayakkabılarını çıkartmasını söyledikten sonra kumsala doğru indiler ve deliler gibi bir sağa bir sola koşturdular. Dalgaların kıyıya vururken dantel gibi köpürmesi inanılmazdı. Birbirlerine su fırlattılar, en sonunda da kıyafetleriyle sulara atlamaktan geri duramadılar.

Çocukluk hiç kaybolmayan bir inciydi.

Son

EİFUR (Eitha 9)

Gözyaşları yağmur gibi birer birer inerken yanaklarından gecenin içinden fırtına gibi esip geçti Eifur. Balo salonundan ayrılırken eline aldığı şamdan etrafındaki karanlığı aydınlatan tek şeydi. Taş basamaklardan uçarcasına inip kendini dışarıya attığında derin bir nefes alıp verdi. Yağmur yağacağa benziyordu. Fakat içeriye tekrar dönmektense sabaha kadar ıslanmayı tercih ederdi. Yolu takip edip sahile kadar yürüdü. Eteğinin uçları taşlara ve dal parçalarına takılıyor ve yırtılıyordu fakat umurunda bile değildi. Ayakkabının sağ tekinin topuğu yerinden çıktığında yere kapaklanmaktan son anda kurtuldu. Ardından ayakkabıları çıkartıp fırlattı ve yalınayak devam etti.


Ağaçların arasındaki yoldan sahile çıktığında önce bir durup etrafına bakındı. Kimse yoktu. Karanlık sahil şeridini yalnızca denize düşmüş ay ışığı aydınlatıyordu. ileride bir iskele vardı. Oraya doğru yaklaştığında iskelede bağlanmış bir uçurtma olduğunu fark etti. Oldukça yüksekte uçmaya devam eden uçurtma sahipsiz bir şekilde oraya bağlanıp bırakılmıştı. Bu oldukça şaşırtıcıydı. İyice yaklaştığında uçurtmanın altında salınan bir kağıt dikkatini çekti. Üzerinde bir not yazılı gibiydi. İpi tutup kendine çekmeye başladı notu okuduktan sonra uçurtmayı tekrar salabilirdi. Notu uçurtmada bağlandığı yerden aldı. Islanmasın diye şeffaf bir şeyle kaplanmıştı. Yazılanları okuduğunda ne düşünmesi gerektiğini bilemedi.

"Şatoya doğru ilerliyorlar. Işık ve ses dikkatlerini çekiyor. Onları durdurmak imkansız. Ölüler her yerde. Mümkün olduğunca hızlı bir şekilde bu adadan kaçın!"

Bu bir şaka olmalı diye düşündü. Herhalde birisi sahile gelenleri korkutmak için bu şakayı hazırlamıştı. Adaya balo için herkes gibi gemiyle gelmişti. Geminin tekrar gelip onları alması için sabahı beklemeleri gerekiyordu. Şatodan yükselen müzik sesleri buraya kadar geliyordu. Okuduklarının şaşkınlığıyla geriye dönüp ağaçların ardında şatonun olması gereken yere doğru baktı. Görebildiği tek şey en yüksek kulenin ay ışığında parlayan çatısıydı. Sonra bir anda müziğin kesildiğini fark etti. Rüzgar kulaklarına başka garip sesler taşıyordu. Ve bunlardan bazıları çığlık sesleriydi. Bir şeyler ters gidiyor olmalıydı. Elindeki nota tekrar baktı ve dikkatini çeken cümleyi yüksek sesle okudu "Ölüler her yerde.." İskeleden inip ne yapması gerektiğine karar vermeye çalıştı. Notta yazılanlar şakaysa bu çığlıkların sebebi ne olabilirdi? Bir yangın mı çıkmıştı? Ya da bir hırsız veya katil mi vardı? Geldiği yöne doğru yürüyordu.


Ağaçlıklı yola tam yaklaşmışken bir anda birisinin ardından gelip onu yakalamasıyla dehşete kapıldı. Onu tutup bir yandan bağırmaması için ağzını kapatan kişi kendisiyle beraber Eifur'u da ağaçların arasına çekti. Onu yakalayan genç adam sakin olması gerektiğini fısıldarken Eifur ağaçların ötesinde gördüğü şey karşısında donup kaldı. Artık ne bağırabilir ne de hareket edebilir durumdaydı. Korku tüm hücrelerini sarmıştı. Sahile gelmek için kullandığı yolda bir ölü yürüyordu. Bir zombi. Bir canavar... Fakat bu nasıl olabilirdi. Kendisini kurtaran gence dönüp korku ve şaşkınlıkla baktı. Şimdi ne yapmaları gerekiyordu ve bu durumdan nasıl kurtulabilirlerdi bilemiyordu. Genç adam sessiz olması gerektiğini işaret edip elinden tuttu ve önceden gözüne kestirdiği bir patikadan ilerlemesi için ona yol gösterdi. Artık bu gece daha kötü olamazdı.

Son

20 yorum:

  1. Küçükken bizim koltuğun krem renkli kolunu bir adamın kafası zannetmiştim. Karakterin bibloya baktığı gibi on beş dakika falan korkuyla süzmüştüm. Bir de uyurken odamdan çıkıp mutfağa gitmiştim. Ne manaysa? Kısa geldi bana. Daha olsaydı okurdum :)

    YanıtlaSil
  2. merakla okudum Deepcim, aklıma şey geldi, bu bir manipülasyon tekniğiymiş karşı tarafa delirdiğini düşündürmek için yapılıyormuş böyle gizlice eşyaların yerini değiştirmek falan...

    YanıtlaSil
  3. Kısa olmuş bayağı. :) Kedi biblo fikri güzelmiş. Gizemli şeyler dönüyor. Karakter ne çekti ya. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. duygu emanet.

      gerçek olsa ne kötü de mi amanin :)

      Sil
  4. Bu öyküde güzelmiş (kabusmuş) ama ben Eitha'yı bekliyorum:)) Yoksa kaçırdım mı yine? Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. gül akça.

      yok yok eitha yazcam yine, ilk 8 bölümü okudun seeen :)

      Sil
  5. korku filmi tadında ...

    YanıtlaSil
  6. Söz verdiğim gibi ben de yazdım: https://dikkatedebimetin.blogspot.com/2021/07/kelime-oyunu-31.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ayça.

      işallah bundan sonra da bol bol yazarsııın :)

      Sil
  7. Evinizde veya çantanızda nüfus cüzdanı, ehliyet, pasaport taşımıyorsunuzdur umarım. İkisinde de suret var çünkü.

    YanıtlaSil
  8. Gerilim filmi. Eline sağlık.

    YanıtlaSil
  9. https://dikkatedebimetin.blogspot.com/2021/07/kelime-oyunu-31.html

    sevgili ayça nın yazısısı :)

    YanıtlaSil
  10. bu hafta şimdilik 2 kişi yazdık,

    ayça
    deep

    :)

    YanıtlaSil
  11. müfred.

    en çok karınca oluyor yaa, bugünlerde bir blogçu arkadaşın kulağına karınca girmiş, hastanelik olmuş.

    YanıtlaSil
  12. müfred.

    iyi çözüm olmuş :)

    YanıtlaSil
  13. aa şimdi deli mi yoksa gerçek mi yanii hahah çok korkunçluu :D

    YanıtlaSil