Sayfalar
▼
29 Nisan 2023 Cumartesi
KELİME OYUNU 112
Kelime Oyunu etkinliğimiz devam ediyor. Her hafta 5 kelime veriyoruz ve bu 5 kelimenin de içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes 5 kelime verebilir.
Haftanın kelimeleri: Avcı/Talih/Bağdaş/Kaos/Yaratık
VAİNA 30
Şöyle bir özetlemesi gerekirse her şey aslında oldukça basitti. Avcılar arasında pek de yetenekli olmasa da sonunda mezun olup göreve atanan Ingrid’in talihini belirleyen şans meyvesini doğumundan önce maymunların çaldığına şüphe yoktu. Herkese kendini kanıtlamak üzere atandığı yere giderken Dokhaire veda ettiği sırada bile bir tek korku emaresi göstermemişti. Ah yüce tanrıça aşkına her şeyi kuralına uygun şekilde icra ederse belki de zaten korkmasına gerek olmayacaktı. İçindeki umut ve neşe insanın yüreğini titretirken o maymunlar buna bir taraflarıyla gülüyor olmalıydı. Her neyse. Dünyanın en korkunç canavar yürekli cadısı zor bir savaşın ardından hapsedilmiş şekilde Ingrid’e emanet edilmişti. Görevini başlangıçta daha tecrübeli bir avcı ile paylaşıyorken o emekli olduğunda yanına bir çömez verilmişti. Artık tecrübeli olan Ingrid sayılırdı. En azından tutsağının kaçmamasını sağlayacak kadar tecrübe kazanmış olması gerekirdi. Ama işler öyle gitmedi. Dünyanın en talihsiz maceraperestinin gelip de her şeyi batırmasına sebep olacağını kim bilebilirdi. Vaina derin uykusundan uyanıp kaçmayı başardığında görevinde başarısız olduğunu ve korkunç bir şeyin dünyaya serbest kaldığını üstlerine bildirmeliydi. Ama o da ne her şey bu kadarla da kalmamış güçlerini ve ruhunu bir fani ile birleştirerek ölümcül bir başka suç daha işlemişti. Vaina onları öldürmese bile yargıç ve yüceler nefes almaya devam edebilecekleri herhangi bir kararın kıyısından bile geçmeyecekti. İşte Dokhair için her şeyin muazzam özeti buydu.
Damlayan bir suyun sesi boşlukta yankılanırken düştüğü birikintide yarattığı halkalar loş ışık altında karanlıkta dalgalanarak yayılıyor ve düzensiz kenarlara çarpıp farklı yönlere doğru ilerleyip sonunda kayboluyorlardı. Bu insanı hipnotize eden büyülü gibi görünen birikintiden biraz ötede yine karanlığın içinde oturup bağdaş kurmuş olan Dokhair nereden geldiği anlaşılmayan loş ışıkla aydınlanıyordu. Üzerinde eğitimlerde kullandığı üniforması vardı. Kapalı gözlerini yavaşça açıp karşısındakine baktı. Karşısında ona dönük şekilde yerde bağdaş kurup oturmuş ve anlatacakları bittiği için sessizce cevap bekleyen kişi Ingrid’den başkası değildi. Dokhair ona her zaman güvenmiş ve arkasında durmuşken bir tutsağı yerinde tutmak gibi basit bir görevi bile eline yüzüne bulaştırmış olması ve diğer suçları karşısında utanç duyuyor ve adamın gözlerine bakamadığı için aralarındaki boş zemine bakıyordu.
“Demek bunca kaos ve o yaratıklar.. Vaina.. her şey o zamanki gibi olduğu için tahmin etmeliydim aslında ancak sanırım bunu düşünmek bile istemedim.”
Dokhair suçluyu azarlamaktan ziyade olanların sebebini anlamak ile meşguldü. Yüceler olanlara Vaina’nın sebep olduğunu anlamış olmalıydı. Öyle ise neden zamanında uyarıda bulunmadılar diye merak ediyordu. Belki de Vaina bu kez daha akıllı davranıp görünmez olmayı başarmıştı. Yücelerin gözlerinden bile kaçabiliyorsa bu kez daha güçlü bir durumda olmalıydı. Onunla savaşmak bu halde zordu. Herkesi toplamak gerekiyordu. “Yuvaya dönmeliyiz minik serçe.”
Ingrid duydukları karşısında ustasının gözlerinin içine korku ile baktı. “Bundan kaçışım olduğunu hiç düşünmedim elbette ve bu soruna sebep olduğum için en önde savaşmalıyım biliyorum. Ancak benim yüzümden masum bir insan ceza almamalı. Lua’nın güçlerimi ve ruhumu zorla almadığını onlara açıklamak zorundasınız usta Dokhair. Vaina yaşam gücümü çalarken bir kısmını saklamaya çalışmak yapabildiğim tek şeydi. Ancak bunun sonucunda yaşam enerjim Lua ile karşılaşınca hayatta kalmak için bilinçsiz şekilde ona aktarıldı. Vaina’nın güçlenmesini engellemeye çalışırken sonucunun böyle olacağını tahmin edemedim. Aslında toza dönüşen bedenim ile yavaşça solacağımı düşünmüştüm. Amacım kuralları çiğnemek değildi beni tanırsınız siz. Lütfen usta bu sizden son dileğim olsun, onu koruyun.”
Dokhair, Ingrid’in niyetinden bir saniye bile şüphe duymuyordu. Vaina karşısında çaresiz kalmasını ve hatalar yapmasını anlayabiliyordu. Lua’ya bedenini geri alabileceğine dair yalan söyleyip aslında Vaina’ya karşı yüceleri uyarmak ve Dokhaİr’i bulunca da Lua’nın hayatını garantiye almak istemişti. Lua ise hem Vaina konusunda bir şeyler yapabilmek hem de Ingrid’i kurtarmak istiyordu. Öte yandan Vaina gölgelerden yaratıklar çağırıp dünyaya yayıyor ve insanların ve diğer canlıların ruhlarıyla beslenip güçlenmeye devam ediyordu. Ne trajik bir öykü diye düşündü.
“Herkesi bir araya toplamak ve yüceler ile görüşmek zorundayım Ingrid. Ve her şeyi açıklamamız gerekli. Kararları konusunda ne kadar etkili olabileceğimden emin değilim bunun sonucunda en değerli öğrencimi kaybetme ihtimali korkunç ancak bu adımı atmamız gerekli. Lua için de senin için de elimden geleni yapacağımı biliyorsun. Yücelerin dikkatini sizin durumunuzdan çok Vaina çekecek olduğu için biraz şanslı sayılabilirsin. Yine de fazla umutlu olma hatasına düşmemeliyiz.”
Dokhair daha son cümlesini bitirirken Ingrid sessizce ağlamaya başlamıştı. Yıllarca yanında eğitim aldığı ustası hayatta en güvendiği kişilerden biriydi ve onun bu korkunç durumda bile yanında olacağını bilmek hem rahatlamasına hem de onu da tehlikeye attığı için korkmasına neden oluyordu. Her şey giderek karmaşık bir hal almıştı ve kendi sonuna her geçen gün daha çok yaklaşıyordu. Öyle veya böyle yakında bitecekti. Lua saf bir şekilde hala Ingrid’i kurtaracağını sanıyordu ve bu Ingrid’in canını daha çok yakıyordu. Ona son ana kadar gerçeği söyleyemezdi. Bunun yerine Vaina konusuna odaklanmak her açıdan daha iyiydi. Dokhair, sakin kalmasını tembihledi ve bu minik gizli toplantıya son verirken Ingrid’e göz kırptı tıpkı eskiden olduğu gibi. Ne zaman hata yapsa her şeyin yoluna gireceğini söyleyip göz kırpardı. Bu Ingrid’e garip bir güç verirdi. Bu hassas ruh halinden hemen kurtulup bir avcı gibi düşünmeye başlasa iyi olacaktı. Derin bir nefes alıp gülümseyerek vedalaştı.
Dokhair gözlerini açtığında Lua da karşısında oturduğu yerde gözlerini açtı. Lua ile konuştuklarının doğruluğunu test etmek ve Ingrid’in sahiden orada bir yerde olup olmadığına bakmak için güçlerini kullanıp genç adamın zihnine bağlantı kurmuştu. Ingrid ile yaptıkları konuşmanın hiçbirinden Lua’nın haberi yoktu bu yüzden her şey yolunda mı diye anlamak için sabırsızlanıyordu. Dokhair, Lua’yı biraz zayıf ve dikkatsiz olduğu için pek güvenilir bulmuyordu ve Ingrid’in başını bunca derde soktuğu için de ondan neredeyse nefret bile edebilirdi. Ingrid’i adeta kızı gibi gördüğü için ona zarar veren kim olsa aynı düşünecekti. Derin bir nefes alıp “Bir dakika bile yanımdan ayrılmayacaksın. Yuvaya gidiyoruz ve aptalca bir şey yapıp başımızı belaya sokmaman konusunda çok ciddiyim. Orada yücelerin karşısına çıkacağız. Her şeyi baştan anlatacağız. Gereksiz her detaydan kaçacak ve sana söyleyeceğim şekilde konuşacaksın. Ve Ingrid ve benim adımı asla kullanmayacaksın çünkü diğer şeyleri bir kenara koysak bile adımızı bilmenin sonuçları ölümcüldür. Anladıysan kımılda da gidelim artık.”
21 Nisan 2023 Cuma
BAYRAM
Evrenin ürettiği deneyleriz biz. Evren hepimizi başarılı üretemiyor. Bazılarımızı labda çözündürüp evren maddeleri ile yeni bir şey yapmalı o.
İnsanların çoğu maydanoz limon sarımsak sevmiyormuş. Pırasa da. Severim ben belki de önceki hayatımda pırasa idim. Her yemeğe sarımsak koyduğuma göre belki de sarımsaktım.
Yemeklere pek tuz koymam. Bunun da nedenini annem açıkladı. Annemler doğduğumda beni iyi tuzlamışlar, bebekken. Terli kokulu olmayayım diye. Gelenek bu. Gelenekler iyidir. Bayram gelenekleri gibi.
Bebek doğunca bir iki hafta sonra tuzlu banyo yaptırırlarmış, göbek düşünce yani. Kaç haftaysa. İyice tuzlarlarmış. Belki de iyi tuzladıkları için şimdi yemeklere tuz koymuyorum ve tuzlu kokuyorum. Kardeşim örneğin tuzlu kokmaz onu düzgün yapmamışlar. Tuzlayım da kokma sözü de zaten böyle doğmuş. Küçükken de çok ağladığımda annemler doktora götürmüşler, doktor denize sokun demiş, tuzlu ya deniz, işe yaramış, ağlamaz olmuşum. Tuz ile deniz ile böyle bir ilişkim var. İnsanlar işten eve gelince ayaklarını tuzla suya sokarmış ya ayak kokusu için. Tuz, bakteri öldüren bir madde. Duş jellerine de tuz koyuyorlar ya. İnsanlar kese ve köpük olmadan banyo yapınca bedenleri kokar.
Beyinlerin cinsiyeti oluyormuş. Bazı kızların beyni erkek beyni gibi çalışırmış. Düz ve mantıksız. Bazı erkeklerin ise beyni kız gibi çalışırmış. Duygusal ve çok yönlü.
Dolma yerken, küçükken, bir anda ağlamaya başlar mışım, kırmızı şeyi ısırdım kırmızı şeyi ısırdım diye, domatesten nefret edermişim. Biber dolmasına konur ya. Ama sonradan lahmacun içi hazırlarken alışmışım. Fırına götürmek için. Her şeyi doğrayıp, sularını sıkıp, robottan geçirip, iyice karıştırıp.
Gelenekler hep güzeldir. Geleneklere bağlı olmayanlar, denizde sürüklenen yosunlar gibidirler, suda olduğu için yaşayan ama kökleri kopmuş. Bayram da aile akrabaları hatırlamak, görmek açısından ne güzel bir gelenek.
19 Nisan 2023 Çarşamba
KELİME OYUNU 111
Kelime Oyunu etkinliğimiz devam ediyor. Her hafta 5 kelime veriyoruz ve bu 5 kelimenin de içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes 5 kelime verebilir.
Haftanın kelimeleri: Egzotik/İşkence/Ulak/Karargah/Panik/
VAİNA 29
“Lua..”
Karanlık bir suyun içinde nefes almadan duruyor olduğunu gördüğü bu tuhaf rüyaya uyanırken Ingrid’in ona birkaç defa seslendiğini duydu. Sesinin egzotik tınısı sanki suyun altında değil de bir boşlukta yankılanıyor gibiydi. Ona cevap verecek gücü kendinde bulamıyordu. Ingrid bir kez daha seslendi ve uyanması gerektiğini söyledi. “Uyan yoksa her şey bitecek!” Ingrid yüksek sesle bunları söylerken Lua göğsüne şiddetli bir sancının girdiğini hissetti ve ikisi aynı anda çığlık atmaya başladılar. Bir şey kalbini güneş gibi yakıyordu. Nefesi tükeninceye ve zihni acıdan uyuşuncaya dek çığlık attıktan sonra sonunda bir anda hareket edebilmeye başladı ve kendini geriye doğru çekerken bir suyun içinden çıkıyormuşçasına uyandı. Ama gerçeklikte de kalbi müthiş bir acı içindeydi. Gözlerini açtığında birinin hiddetle ona bakıp tam kalbinin üzerine dokunduğunu ve oradan bir ışık yayıldığını gördü. Tanımadığı bu adam gerçekten de ona işkence edip kalbini yakmaya çalışıyor gibiydi. Sonunda kendine geldiğini fark eden adam bir adım geri çekildi ve işkenceye son verdi. “Seninle kaybedecek çok fazla vaktim yok. Bana tek seferde doğru cevabı versen iyi edersin.” Bu daha evvel onu kurtaran ve Dokhair olduğunu düşündüğü adamdı. “Kendinden geçmeden önce söylediğin isimle ne gibi bir alakan var senin? Verdiğin cevabı beğenmezsem seni kurtardığım yaratıklara iade edeceğimden şüphen olmasın.”
Lua neyi nasıl söylemesi gerektiğini bilemiyordu. Bu sırada elleri ve ayakları bağlı şekilde bir duvara zincirlenmişti. Bu adamın Dokhair olduğundan emindi ancak gizli kimliğini öğrenmiş olan kimseyi hayatta bırakmaya niyeti olmadığı belliydi. Düşünmek için fazla vakti yoktu. Birileri karanlığın içinde duran bir kapıdan görünüp “ Fazla vaktimiz kalmadı efendim şehir düştü karargaha çekilmek zorundayız. Adamlarımızın bazılarından haber alamıyoruz. Kurtarabildiğimiz insanları transfer edebilmek için her saniye şansımız düşüyor. Gitmeliyiz” dedikten sonra cevap bekler şekilde bakıp kaldı. Dokhair “Ulaklardan haber var mı?” diye sordu. Bu kez öbürü “Hiçbiri geri dönmedi. Karşı taraftan gelen de olmadı. Burada sadece ölümü bekliyoruz efendim” diye yanıtladı. Anlaşılan şehri kuşatan yaratıklar hakkında yardım çağırmışlardı ancak çağrılarının ulaşıp ulaşmadığı bile belli değildi ve burada kurtarılacak bir şey de kalmamıştı. Karargahın durumu hakkında da bilgi sahibi değillerdi. Gittiklerinde ne bulacaklarını veya herkesi oraya götürmeyi başarıp başaramayacaklarını da bilmiyorlardı. Ama beklemek artık çözüm değildi. Dokhair Lua’ya kısa bir bakış atıp “Vaktin doldu.” Dedikten sonra adamına “Onu bağlı şekilde geride bırakın. Yola çıkmak için güvenliği sağlayın gidiyoruz” diyerek odadan çıkmak üzere yürümeye başladı. Lua ne yapacağını bilemez haldeydi. Aradıkları adama sonunda ulaşmışken yardım isteyemeden çekip gitmesine izin veremezdi. Panik içinde sadece “Ingrid!” diye bağırdı. Dokhair ona arkası dönük şekilde donup kalmıştı. “Herkes dışarı çıksın bana beş dakika verin.” Diye kükredikten sonra gözlerinde öfke mi şaşkınlık mı olduğu pek anlaşılamayan bir ifade ile Lua’ya döndü. “Bilmemen gereken çok fazla isim biliyorsun anlaşılan. Ve bunları nerden bildiğini doğru düzgün anlatmazsan az önce çektiğin acının bin kat fazlasını yaşayacağını bilmeni isterim” dedi.
12 Nisan 2023 Çarşamba
BAHAR
Hafif rüzgar essin, minik anılar getirsin. Gözlerimiz, saçlarımız hafiflesin. Denizde yakamoz, gökte bulut, kıyıda kuş, gönülde sevmeler olsun. Gecesi sabaha karışsın rüyaların.
İnsanlar birbirlerinin boşluğunda çiçek açıyorlar. Çiçekler, ağaçlar, laleler, erguvanlar, hepsi insan için. Bahar geliyor. Gökkuşağı zamanı.
Sabahlar bizlerle başlasın. Güzellikler yaşamak üzerine kurulu olsun. Sevmeler uğrasın saçlarımıza.
Hayatla kucaklaşalım sımsıkı. Neşemiz sevmelerimiz çoğalsın. Pırıltılı hava yanında kahve, hayatın tatlı pıtırıklığı.
Deniz kenarında veya ağacın altında veya yol kenarlarındaki çiçeklerin yanında dilek tutalım, isteyelim, umutlanalım. Şarkılar eşlikçimiz olsun. Kuşlara yem atalım. Çiçek dikelim toprağa. Tohum gömelim.
Hayallerimiz rüyada, heyecanlar sevinçte, iyilikler kalbimizde. Çocukluk ruhumuzda. Bilmediğimiz neşeler, tanık olacağımız mucizeler. Işığın güneşin birliği yeri göğü sarsın. Nisan varsın Mayısa.
6 Nisan 2023 Perşembe
KELİME OYUNU 110
Kelime Oyunu etkinliğimiz devam ediyor. Her hafta 5 kelime veriyoruz ve bu 5 kelimenin de içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes 5 kelime verebilir.
Haftanın kelimeleri: Görev/Katran/Hemşire/Seçenek/Yanık
VAİNA 28
Karanlık neredeyse her şeyi yutmuştu. Lua tam olarak kendinde değildi. Hareket ediyordu ancak bunu sanki otomatik bir görev gibi yerine getiriyor ve ne yaptığını fark etmiyordu. Olanlara dair hatırladığı şeyler de parça parçaydı. Zihni o kadar tuhaf ve travmatik bir durumdaydı ki kendi bedeni içinde değilmiş de her şeyi uzaklardan izliyor gibiydi.
Her şey Rhinasol’e yakın o köyde saldırıya uğrayan adam hakkında gelen haberle başlamıştı. Gün içinde çevreden başka yaralılar da getirilmişti. Sokaklar bu haberle çalkalanıyor ve insanlar telaşlanıyordu. Yöneticilerden ve güvenlik güçlerinden olanlara dair bir açıklama beklense de kimsenin verecek bir cevabı yoktu. Günün ilerleyen saatlerinde herkes sokaklardan çekilip pencerelerini kapatırken doktorun evi de batan güneşin yarattığı gölgelerle dolmuştu. Gelen hastaların sayısı sekizi bulmuştu ve sadece birinin bilinci geldiği sırada açıktı. O da akıl almaz şeyler sayıkladıktan sonra kendinden geçmişti. Yaralarından akan katran benzeri sıvının ne olduğunu tanımlamak zordu ve sıvıya dokununca canlı bir şeymiş gibi hareket ediyor olması akıl alır gibi değildi. Nefes almalarında bir sorun yokmuş gibiydi ama uyanmıyorlardı. Doktor yaraları temizlemek istese de girişimleri başarısızdı ve her denemede katran agresifçe kıpırdanıyor ve elektriksel bir aktivite yaratıp doktoru çarpıyordu. Böyle bir şeyi ilk defa gören adam ne yapacağını şaşırmıştı. En sonunda hastaların bakımını hemşireye devredip araştırma yapmak için kitapların arasına gömülmüştü. Bundan önce de elbette daha yetkin kişilere haber göndermişti.
Kitapların arasında kaybolmuşken hastaların tek tek yataklarından kalkıp katran tarafından ele geçirilmiş bir halde hemşireyi de kendileri gibi katranla yaraladığını ve bilincini kaybedip yere yığılan kadının çıkarttığı gürültüyü fark edemedi. Nihayetinde onun da sonu aynı oldu ve bedeni ele geçirme sürecinde bilinçsizce kitapların üzerine yığılı bir şekilde kaldı. Ve bu sekiz hasta güneş batıp karanlık çökerken doktorun evinden çıkıp sinsice her yere yayıldı ve daha fazla kişiyi kendilerine dönüştürdü. Bu şekilde çok geçmeden sayıları arttı ve her yerde ortaya çıkmaya başladılar. Sonunda herkesin bahsettiği o şerli o korkunç yaratıklar burayı da ele geçiriyordu. İnsanların bir kısmı ticaret bölgesinde bulunan tapınağa sığınmak ve dua etmek için oraya ulaşmayı başarmıştı.
Bu arada saatler ilerlemesine rağmen güneş bir türlü doğmuyordu çünkü bu yaratıklar peşlerinden çevreyi saran garip bir karanlık getirmişti. Lua ve şifacı akşam aldıkları kötü haber nedeniyle huzursuz bir şekilde handa eşyalarını toparlamış ve gün doğunca buradan ayrılmaya ve şanslarını ana kentte denemeye karar vermişlerdi. Bu güne kadar Ingrid’in bahsettiği adamı burada bulamadıklarına göre başka birilerine ulaşmak için onun eğitildiği yere gitmek artık tek seçenek gibi görünüyordu. Alacakları cezaları veya karşılaşacakları tehlikeleri artık umursayacak durumda değillerdi. Ancak sabahı göremeden han dönüşmüş yaratıklar tarafından saldırıya uğrayınca neye uğradıklarını şaşırdılar. Lua her yerden çığlık sesi duyduğunu hatırlıyordu. Ve o yaratıkların çıkarttığı hırıltıları. Karanlık o kadar yoğundu ki çığlıkların nedenini anlamak için odanın kapısını açtıklarında üzerlerine gelen yaratığı görmek hayli zor olmuştu. Henüz yeni dönüştüğü için güçsüz bir varlık olmasından dolayı şanslıydılar. Lua şifacının ona daha önce verdiği hançer ile onu durdurmayı başarmıştı. Etrafı görmek için yaktıkları yağ lambası bile yeterince ışık veremiyordu. Merdivenlerden inerken bir tanesini daha alt etmeyi başardılarsa da etrafta koşuşturup kaçmaya çalışan insanlarla işler giderek zorlaşıyordu. Aşağıya ulaştıklarında her yerde yaralılarla karşılaştılar ve onlar da dönüşüyor gibi görünüyordu.
Bu karanlık canlı bir şey gibiydi ve Lua nefes almaması için onu boğmaya çalışıyormuş gibi hissediyordu. Zihni o kadar karışık durumdaydı ki nereye gitmeye çalıştığını bile hatırlayamaz olmuştu. En son hatırladığı şeylerden biri yerde diz çökmüş olduğuydu. Kucağında şifacının yaralı bedenini tutuyordu ve bilinci kapanmak üzere olan kadın ona seslenip duruyor ve kaçmasını söylüyordu. Lua kollarında kime ait olduğunu anlayamadığı kırmızı sıvılara bakıyor sonra yine şifacının ne söylediğini anlamasa da kımıldayan dudaklarını okumaya çalışıyor ama aklı hiçbir şeyi tam olarak almıyordu. Sonra karanlığı yarıp geçen bir yıldırım gördüğünü sandı. Ardından orta yaşlarda görünen atletik bir adamın ve yanında iki yardımcısının ona yaklaştığını fark etti. Üçü de birer keşiş gibi giyinmişlerdi ama oldukça etkin bir şekilde yaratıklarla savaşabiliyorlardı. Onlar yetişmese etrafını saran dört beş yaratık bu haldeyken Lua’yı kolayca avlamış olacaktı. Adam Lua’yı şifacıdan ayırıp kendine getirmeye çalışırken adının Epetha olduğunu ve onu güvenli bir yere götüreceklerini söylüyordu.
Lua onun avucunda ve sol şakağında yıldıza benzer eski birer yanık izi olduğunu fark etti. Bu Ingrid’in bahsettiği Dokhair olmalıydı. Ancak hiç de olması gerektiği gibi beş yüz yaşından fazla görünmüyordu. Lua nefes alamaz duruma gelmişti ve kendinden geçmeden önce adamın duyabileceği şekilde Dokhair diye fısıldamayı başardı.
5 Nisan 2023 Çarşamba
BRÜKSEL'DE İFTAR
-Annecim, sipariş geldi, iftara kuru patlıcan dolması, kuru biber dolması, sumaklı olacak, balkabağı mücveri istediler.
-Tamam kızım, getir malzemeleri. Onları da yapalım.
Annemle, Brüksel’de evden yemek yapıyoruz. Evin önüne stant da açıyoruz. Şimdilerde iftarlık yemek yapıyoruz haliyle. Buradaki Türklere, genellikle.
Geçen akşam, Türk mahallesindeki evimizde, stant açmışken yine, iftar saatinde, birkaç Türk gelip, stantın önünde kavga çıkardılar. Sonra da yaşı büyük bir abi gelip onlara saldırdı, kovdu onları. Sonra da anneme, ayda 2000 euroya sizi koruruz dedi abi. Yani haraç almaya başladılar. Film gibi ama gerçek.
Burda, Türkler, Faslılar, Bulgarlar, Arnavutlar var. Arnavutlar, insan kaçakçılığı yapıyorlar. Çoğunlukla İtalya’ya. Faslılar kendi içlerinde kendi hallerinde yaşıyorlar. Bulgarlar araba hırsızı. Çalıp yurtdışına satıyorlar. Türkler de kendi içinde mafya işte. Kahvelerde oturuyorlar. İşsizlik maaşı ile idare ediyorlar. Bir de iş bulurlarsa çalışıyorlar. Zamanında toplu halde gelip madenlerde çalışmışlar dedeleri. Belçikalılar, yabancıların birbirleri ile kavga etmesine, birbirlerine zarar vermelerine karışmıyorlar.
-Annecim, lahana sarması ile kalburabasma da istediler.
(Belçika polisiye dizileri izleyince, oruçla birlikte olunca, böyle bir rüya gördüm)