HENÜZ 17 YAŞINDA
Ahmet Mithat Efendi
İş Bankası, 236 sayfa
Felatun Bey ile Rakım Efendi, Esrar-ı Cinayat gibi keyifli romanları olan yazarın yine çok keyifli, eğlenceli, mizah dolu bir romanı.
Ahmet ve Hulusi adlı iki yakın arkadaş bir gün Beyoğlu’na geçerler, İstanbul’dan, yani Topkapı tarafından, eskiden sadece o bölgeye İstanbul deniyordu.
Yer içerler, gece tiyatroya giderler, çıkışta da içerler, biraz sarhoş olurlar. Evlerine dönmek zor olur, o saatte araba bulamazlar ve geceyi bir genelevde geçirmeye karar verirler. Girerler, yine içer eğlenirler. İki arkadaş, içme konusunda da geneleve girme konusunda da sürekli tatlı tatlı atışırlar. Bunları istemeden yapıyormuş gibi tavırları olur.
Sofra kurulur, içkiler gelir, kızlar gelir, yer içerler, eğlenirler. Hulusi Bey, Agavni adlı bir kızdan hoşlanır, güzel sesi ile şarkı söyleyen. Ahmet Bey de Kalyopi adlı bir Rum kızından hoşlanır, kız masum, utangaç, sessiz duruşludur. Kız ile beraber olmaz, onunla sohbet eder sadece. Sonraki günlerde iki adam, bu mekana sık sık gelirler, Ahmet Bey ile Kalyopi iki iyi arkadaş olurlar. Ahmet Beyin Kalyopi ile başka planları vardır.
Ahmet Mithat Efendi, diğer romanlarında olduğu gibi bir yandan ilginç, dönemsel bir durumu, hikayeyi hoş bir dille anlatırken diğer yandan da o dönemin okuruna bilgiler veriyor. Bunu tatlı bir dille gerçekleştiriyor. Not:4/4
DELİ İBRAM DİVANI
Ahmet Büke
Can Yayınları, 204 sayfa
Ahmet Büke, günümüzün en sevilen ve iyi edebiyatçılarından. Bu romanı da şaşırtıcı derecede iyi.
Yazar bu romanında, İzmir’in Karaburun yöresindeki balıkçıların yaşamını anlatıyor. Yaklaşık 100 yıl önceki dönem. Cumhuriyet sonrası. 1950’lere doğru geliyoruz.
Olaylar, Karaburun’da bir Yunan adası olan Köstence adasında yer alıyor. Bu adaya insanların girmesi yasak ancak yazar bu adada hayat varmış gibi kurgulamış. Ege balıkçılarının yaşamını Köstence adası üzerinden bize tanıtıyor.
Yoksul balıkçılar, yoksulluktan kurtulmak için istemeden de olsa yunusları avlayıp yağlarını çıkarıyorlar. Yunus sürülerinde arkadaki en yaşlı yunusları avlıyorlar, mızrak gibi aletlerle. Bu tarz balıkçılığa dalyan balıkçılığı deniyor yörede. Yunus yağı ve zeytinle yaşayan yöre halkı bunları yörenin zenginine satıyor. Romanın kahramanı Osman da bu meslekten. Diğer insanlar gibi o da yunusları çok seviyor ve balık yerine yunus avlamaktan hoşnut değil. Yunuslar ayrıca kıyıya balıkları getiriyorlar yani balıkçılara da yardım ediyorlar.
Roman bir yandan da yoksullarla varlıklıların çatışmasını da gösteriyor. Deniz yaşamı romanda Ege’nin efsaneleri, masalları, söylenceleri ile süslenmiş. Gerçekte de halen devam eden dalyan balıkçılığı ve balıkçıların yaşamı bir mitolojik hikaye gibi anlatılıyor ve balıkçıların diliyle. İntikam, aşk, dostluk da yan konular.
Edebiyat severler kaçırmasın bu kitabı. Not:4/4