28 Ekim 2023 Cumartesi

İYİ EDEBİYAT

 




HENÜZ 17 YAŞINDA

Ahmet Mithat Efendi

İş Bankası, 236 sayfa

Felatun Bey ile Rakım Efendi, Esrar-ı Cinayat gibi keyifli romanları olan yazarın yine çok keyifli, eğlenceli, mizah dolu bir romanı.

Ahmet ve Hulusi adlı iki yakın arkadaş bir gün Beyoğlu’na geçerler, İstanbul’dan, yani Topkapı tarafından, eskiden sadece o bölgeye İstanbul deniyordu.

Yer içerler, gece tiyatroya giderler, çıkışta da içerler, biraz sarhoş olurlar. Evlerine dönmek zor olur, o saatte araba bulamazlar ve geceyi bir genelevde geçirmeye karar verirler. Girerler, yine içer eğlenirler. İki arkadaş, içme konusunda da geneleve girme konusunda da sürekli tatlı tatlı atışırlar. Bunları istemeden yapıyormuş gibi tavırları olur.

Sofra kurulur, içkiler gelir, kızlar gelir, yer içerler, eğlenirler. Hulusi Bey, Agavni adlı bir kızdan hoşlanır, güzel sesi ile şarkı söyleyen. Ahmet Bey de Kalyopi adlı bir Rum kızından hoşlanır, kız masum, utangaç, sessiz duruşludur. Kız ile beraber olmaz, onunla sohbet eder sadece. Sonraki günlerde iki adam, bu mekana sık sık gelirler, Ahmet Bey ile Kalyopi iki iyi arkadaş olurlar. Ahmet Beyin Kalyopi ile başka planları vardır.

Ahmet Mithat Efendi, diğer romanlarında olduğu gibi bir yandan ilginç, dönemsel bir durumu, hikayeyi hoş bir dille anlatırken diğer yandan da o dönemin okuruna bilgiler veriyor. Bunu tatlı bir dille gerçekleştiriyor. Not:4/4


DELİ İBRAM DİVANI

Ahmet Büke

Can Yayınları, 204 sayfa

Ahmet Büke, günümüzün en sevilen ve iyi edebiyatçılarından. Bu romanı da şaşırtıcı derecede iyi.

Yazar bu romanında, İzmir’in Karaburun yöresindeki balıkçıların yaşamını anlatıyor. Yaklaşık 100 yıl önceki dönem. Cumhuriyet sonrası. 1950’lere doğru geliyoruz.

Olaylar, Karaburun’da bir Yunan adası olan Köstence adasında yer alıyor. Bu adaya insanların girmesi yasak ancak yazar bu adada hayat varmış gibi kurgulamış. Ege balıkçılarının yaşamını Köstence adası üzerinden bize tanıtıyor.

Yoksul balıkçılar, yoksulluktan kurtulmak için istemeden de olsa yunusları avlayıp yağlarını çıkarıyorlar. Yunus sürülerinde arkadaki en yaşlı yunusları avlıyorlar, mızrak gibi aletlerle. Bu tarz balıkçılığa dalyan balıkçılığı deniyor yörede. Yunus yağı ve zeytinle yaşayan yöre halkı bunları yörenin zenginine satıyor. Romanın kahramanı Osman da bu meslekten. Diğer insanlar gibi o da yunusları çok seviyor ve balık yerine yunus avlamaktan hoşnut değil. Yunuslar ayrıca kıyıya balıkları getiriyorlar yani balıkçılara da yardım ediyorlar.

Roman bir yandan da yoksullarla varlıklıların çatışmasını da gösteriyor. Deniz yaşamı romanda Ege’nin efsaneleri, masalları, söylenceleri ile süslenmiş. Gerçekte de halen devam eden dalyan balıkçılığı ve balıkçıların yaşamı bir mitolojik hikaye gibi anlatılıyor ve balıkçıların diliyle. İntikam, aşk, dostluk da yan konular.

Edebiyat severler kaçırmasın bu kitabı. Not:4/4

26 Ekim 2023 Perşembe

YEŞİL KÖRİ

 


Green Curry yemeği, bir Tayland yemeği.

Bir küçük soğan, beş diş sarımsak, bir başparmak zencefil, zeytinyağında biraz kavurup, öldürüyoruz, birkaç dakika, çok pişirmiyoruz yani.

Bir küçük patlıcan, bir küçük kabak, iki köy biberi, bir orta boy patates, doğruyoruz, aslında belki bir çok sebze konulabilir, lahana uymuyor, domates olmuyor, bu yeşil köriye.

Karıştırıyoruz, börttürüyoruz, yüksek ısıda hızlı karıştırıyoruz yani, döndürüyoruz, eti mühürlemek gibi, Çin yemekleri gibi.

İçine bir paket tofu doğruyoruz, minik veya büyük. İki kahve fincanı köri atıyoruz. Bol bol da atılabilir, isteğe göre.

Bir yemek kaşığı zerdeçal. Bir konserve coconat milk, yani Hindistan cevizi sütü.

Karıştıyoruz, pişmeye devam ediyor.

Ateşi kapatınca bol bol reyhan atıp karıştıyoruz.







19 Ekim 2023 Perşembe

KELİME OYUNU 120






Kelime Oyunu etkinliğimiz devam ediyor. Beş kelime seçiyoruz ve bu kelimelerin de içinde olduğu öykü, şiir, deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Ritüel/Kıyafet/Evlilik/Şüphe/Tapınak


VAİNA 38

Kişiler: Vaina, Vaâll, Rauba Rahula, Şifacı, Thara, Dokhair, Lua, Ingrid, Kral Suava, doktor Vinkmarch, Armonile

Seremoni için hazırlıklar sürerken Thara’nın aklı yalnızca Rauba’ya neler olduğunu nasıl anlayabileceğindeydi. Onunla bir an için bile olsa yalnız kalabilir miydi bilemiyordu. Uyanmış olsa bile bilinci kapalı gibi görünen büyük ustanın zihnine erişmenin bir yolunu bulması gerekliydi. Uyanış ritüelinde yolunda gitmemiş bir şeyler olduğu belliydi. Eğer sorunu anlarsa bunu düzeltebilir miydi bilmiyordu. Ancak elinden gelen her şeyi yapmak zorundaydı.

Anne ve babası tören için kendi hazırlıklarını yürütürken hizmetçileri de Thara’yı hazırlıyordu. Arınması için özel tütsüler yakılmış ve şifalı bitkilerle hazırlanmış suların kullanıldığı bir banyodan sonra özenle hazırlanmış beyaz kıyafetler giydirilmişti. Saçlarını gelecek için umudu ve atalara saygıyı temsil ettiği için mavi kantaron çiçekleriyle süslemişlerdi. Aynada kendisini boş gözlerle izlerken kapının açıldığını bile fark etmedi. İçeriye gelen annesi de kendisi kadar sade giyinmiş ve sadece evlilik yüzüğü ile aile armasını taşıyan broşunu takınmıştı.

Kızının gönülsüz olduğu bir evlilik için bir anda her şeyi hızlandıracak olan bir adım atıyor olması onu şüphelendirmiş bir o kadar da endişelendirmişti. Bu evliliğe onay vermek istemese de kararı kocası almıştı ve herkese duyurulmuşken artık karşı olduğunu belli edemezdi. Yine de bugüne kadar her şeyin yavaş ilerlemiş olmasından memnundu. Ancak bir anda her şeyin değişiyor olmasından dolayı gelip bir kez olsun Thara ile aralarındaki sınırı kaldırıp konuşmayı istemişti. Bu olaydan kaçış olmadığı aşikardı ancak kızının mutlu olduğundan emin olmak, değilse de ne olursa olsun elinden geleni yapmak istiyordu. Bunun için kendi evliliğini ve statüsünü riske atacak olması ve diğer tüm sonuçları artık önemsiz geliyordu.

Thara omzuna dokunulunca endişeyle yüzüne bakan annesini yenice fark etti. Armonile hizmetçilere bir göz hareketiyle onları yalnız bırakmalarını işaret etti ve hepsi dışarı çıkıp kapı kapanıncaya dek bekledi. Ardından “Uzun zamandır ikimiz de kendi işlerimize dalmışken pek fazla konuşacak zaman yaratmadık” dedi. Belki de etraflarında kimse olmadan resmiyetsiz konuşmalarının üzerinden aylar geçmiş olabilirdi. “Eskiden yanıma daha sık uğrardın” diye eklerken odanın içinde yürüyüp pencereye doğru gitti ve dışarıya baktıktan sonra odada tekrar göz gezdirdi. Thara da “Eskiden ben de seni daha sık ağırlardım. Ancak yönetimle son yıllarda epey fazla meşgulsün bazen seni uzaktan bile olsa göremiyorum. Artık işleri biraz hafifletmen gerektiğini düşünüyorum” dedi. Armonile “Baban tüm bunlarla tek başına mücadele edemezdi. Ancak bir denge sağlayamadığımı kabul ediyorum. Seni son yıllarda fazla yalnız bıraktığım için beni affet” dedikten sonra yanına gidip kızının ellerini tuttu ve devam etti “Bu aldığın kararın kaçınılmaz olduğunu biliyorum ancak acele etmenin sorumlusu olduğumu düşünüyorum. İstersen hala biraz erteleme şansın var. Rauba’nın iyileşmesini bekleyebilirsin. Bu durumda düğün için de beklemelerini isteyebilirsin. Bu evliliği istemediğini biliyorum. Eğer istersen senin için adımdan vazgeçer ve yemini kendi adımla bozabilirim. Böylece kimse sana dokunamaz”

Thara onun seçimi olmadığını biliyordu yine de bu güne kadar bu konuda hiçbir söz etmemiş olması ve yanında olduğunu belli eden hiçbir şey yapmamış olmasından dolayı kırgındı. İşin kötü yanı annesi onun yanında durmaya çalışsaydı her şeyin daha berbat bir duruma gitmiş olacağını biliyor olması ona bariz şekilde kızmasını engelliyordu. Yine de Rauba ile görüşmesinin altında yatan nedenleri açıklayamazdı ve ailesini tehlikeden uzak tutmak için niyetini gizlemesi en doğrusuydu. Ellerini annesinin elinden yavaşça geri çekerken “Bu konuşmayı yapmamız için biraz geç oldu ne yazık ki. Ve bunu konuşsak bile bir şeyleri yıkmadan hiçbir şeyi değiştiremeyeceğimizi ikimiz de biliyoruz. Şımarıklık etmeyecek kadar büyüdüm. Benim yüzümden hayatını riske atmana izin veremem. Rauba ile görüşeceğim ancak düğün için daha zamanım var. Düğünden önce bir seçeneğim daha olabileceğini düşünüyorum ve buna Rauba bile müdahale edemez. Endişelenme” diye açıkladı.

Annesi endişeyle bir nefes alıp fısıldayarak “Adanmış olmaktan mı söz ediyorsun?” diye sordu. Adanmışlar kendini ilahi güçler için yaşamaya adayan ve kuzeydeki Sangmar dağının erişilmesi güç doruklarında konumlanmış olan ve ejderha kralı tarafından kutsanmış olan tapınağa kapanmış kişilerdi. Tapınak yaşamından önce dağın ışıksız dehlizlerinde yalnızca ekmek ve su ile beş sene geçirir ve dua ederlerdi. Tapınağa ulaşmaya hak kazandıklarında ilahi güçler için çalışır ve onlar ile dünya arasında köprü olma görevi edinirlerdi. Ancak bu yolu seçenlerin sayısı bir efsanede unutulup gidecek kadar azdı ve bir kez bu yolu seçerlerse ettikleri yemin tüm yeminlerin üzerinde ve dokunulmaz ayrıca geri dönülmez olurdu. “Seni bir daha göremeyecek olmamı bir kenara bırak bunun sonunda kendini dayanılmaz acılar içinde bir sona sürüklüyor olacaksın. Tapınağa ulaşabilenlerin yola çıkanların çeyreğinden bile az olduğunu biliyorsun” diye itiraz etti. “Bunu asla kabul edemem. Hayır. Bunu yapmanı yasaklıyorum…”

Thara ileri atılıp ona sarılarak susturdu ve “Vaâll ile evlenmemin bundan bir farkı olmayacak” dedi. “Ayrıca…” derken sesini daha da alçaltıp onun kulağına fısıldayarak “Kimseye tek kelime etmemelisin ama bunların hiçbirine gerek kalmayacak anne. Başımızda bundan daha ciddi sorunlar var” diyerek ona her şeyi özetledi. Bilmemesinin daha iyi olacağından emin olsa da ondan bunları gizlemenin de bir faydası olmadığını anlamıştı. Böylece Rauba’ya ulaştıklarında yalnız mücadele etmek zorunda kalmayacaktı.

12 Ekim 2023 Perşembe

PEMBE SABAHLIK

 



Apartmanların duvarları çok ince herhalde, komşuların sesleri duyuluyor. Banyo pencerelerinden, balkonlardan da duyuluyor konuşmalar. Kavgalar örneğin tümüyle duyuluyor. Komşuların özel hayatlarını öğrenmek mümkün. Duymamak için yüksek sesle müzik dinlemek gerekiyor.

Komşu teyze var. Yalnız yaşıyor. Zaman zaman evine gelen gidenler oluyor. Bu teyze hep sarı veya pembe sabahlık giyiyor. Balkona astığı çamaşırlardan belli oluyor. Evine çocukları geliyor olsa gerek. Kızı veya oğlu var gibi. Teyzenin sabahlıkları hep değişiyor, türleri, desenleri değişiyor ama renkleri ya sarı ya pembe.

Seslerini duyuyorum bazen. Onlar balkonda iken duyuluyor mutfak penceresinden. Teyze herhalde biraz unutmaya başlamış gibi duruyor. Kızına, kocamı elimden aldın diyor, söylediği kişi de damadı olsa gerek. Yine kızına, paramı yiyorsun sen diyor. Kızı belki annesinin parasını idare ediyorsa. Bazen iki kız oluyor. Anladığım kadarıyla kızları birbirlerine şikayet ediyor. Çünkü kızlar bazen, anne, beni bana şikayet ediyorsun, diyorlar.

Damadı herhalde, konuşuyor, pointer diye bir şey almış, define arayacakmış, kimsenin bilmediği bir şey bulacağım, tarihe geçeceğim diyordu. Başını belaya sokma dediler.

Damadın kollarında alerjik sivilceler çıkmış. Yara gibiymiş. Teyze, lavanta dene dedi. Damat da lavantanın ticaretini yapayım, kelepir tarla bulup ekeyim, Burdur’da ucuz tarlalar varmış, içine çadır kurarız bir de sondajla kuyu açarız, göçebe yaşarız ne güzel diyor, elektriği interneti de çözersek tamam. Oğlan herhalde köşeyi dönmek isteyenlerden. Borsa, faiz, altın, döviz yetmiyor sanırım.

Komşular bazen dram bazen komedi.