Sayfalar

30 Haziran 2021 Çarşamba

KELİME OYUNU 6




Beş kelime ile öykü, şiir, deneme benzeri yazı yazma etkinliğimiz devam ediyor. İsteyen herkes katılabilir, beş kelime de verebilir. Haftanın kelimeleri benden olsun.

Beş kelime: Lamba/Su/ Uyku/Kedi/Radyo


BİBLO

Geceleri uyurken etrafında bir şeylerin değiştiğini ama bunların neler olduğunu başta anlamamıştı. Her zaman kitap rafına koyduğu gözlüğünü bir gün pencerenin önünde bulunca bunun dalgınlıkla yapılmış bir şey olduğunu düşünmüştü. Sonraki gece komodinde duran su bardağının düşüp kırılmasıyla yerinden sıçrayarak uyandığında bardağa elinin çarpmış olabileceğine inandı. Bir başka gece uyandığında odasının ışıkları, abajur ve kuyruğunda minik bir lamba olan kedi biblosunun lambası yanıyordu. Bütün bunları da açık bırakıp uyumadığından emindi.

Yoksa uyurgezer mi olmuştu? Bu durumu çözmek için bir gece yatarken ayak bileğini karyolaya bağladı. Böylece gece ayaklanırsa mutlaka düşüp uyanacaktı ve uyurgezer olduğunu kanıtlayacaktı. Fakat o gece mışıl mışıl uyurken mutfaktan gelen su sesiyle yine panik içinde uyandı. Hâlâ yatağa bağlıydı. Üstelik düğüm de kendi attığı şekilde duruyordu. Kendini tekrar bağlamayı akıl eden bir uyurgezer olabileceğini düşünerek düğümün arasına minik bir kurdele geçirmişti. Eh bu kadarını da tekrar edemezdi herhalde. Peki suyu kendisi açmadıysa ve kaç gecedir olanlarla da bir ilgisi yoksa bu evde neler oluyordu.

Ertesi gece hiç uyumadan ama uyuyormuş gibi yaparak beklemeye karar verdi. Böylece gece gizlice giren birileri varsa suçüstü yakalayacaktı. Bekledi bekledi bekledi... Fakat gözleri de her dakika ağırlaştı. En sonunda uykunun o tatlı mayhoşluğuna yenik düşüp başı omzuna doğru eğilmişken radyonun açılıp bangır bangır bir rock şarkısı çalmasıyla bir kez daha korkuyla yerinden sıçradı. Bu sefer o kadar çok korkmuştu ki uykusuzluğun etkisiyle de kalbi yerinden çıkacak gibi atıyordu. Kısa bir çiğlik kopardıktan sonra salona koşup radyoya yaklaştı. Eve birisi girmiş gibi görünmüyordu. Panik içerisinde etrafa bakındı. Radyoyu kapattıktan sonra yeniden açılacağından korktuysa da böyle bir şey olmadı.

Sonra bütün odaları dolaşıp farklı bir şeyler var mi diye bakındı. Sonra banyoda kedi biblosuyla karşılaştı. Yerde öylece duruyordu. Bu biblo yatak odasındaki kitaplıkta olmalıydı. Yerdeki siyah kedi figürüne hiç dokunmadan odasına koşup asıl olması gerektiği yere baktı. Aklını kaçıracakmış gibi hissediyordu. Kedi olması gereken yerde değildi. Aniden koşup tekrar banyoya gitti. Kedi burada da değildi şimdi. Salondaki radyodan yine aynı rock şarkısı yükselince hemen oraya koştu. Kedi biblosu radyonun üzerindeydi. Artık ya delirmiş olmalı ya da biblolar o görmediği zamanlarda hareket ediyordu. Alnından soğuk terler dökerken köşede bir berjere oturdu ve kedi biblosundan gözlerini ayırmadan sabahı zor etti.

Son

enfeksiyon, park, korku, makyaj, salıncak

SET (2)

Sabahın çok erken saatlerinden beri ayaktaydık. Sürekli devam eden koşturmaca arasında yemek yemeyi bile unutur olmuştuk ve son sahneleri yetiştirmeye çalışıyorduk. Filmi tamamlayıp Kristal Yıldız Ödüllerine adaylık koymamız için son bir iki haftamız kalmıştı. Yönetmen de dahil hepimiz heyecanlıydık. Bu yıl ödülü alacağımızı düşünüyorduk. Güneş tepemize geçmesin diye iki saatlik bir ara verdikten sonra gündüz çekimlerini bitirmiş ve gece çekimleri başlamadan önce sonunda bir şeyler yemiştik.

Gece çekimlerine başlamak için kostüm ve makyaj hazırlıklarını yaparken repliklerimi tekrar ettim. Zaten aksiyon-korku filmi olduğu için pek fazla konuşmama gerek kalmıyordu. Sıradaki sahnem bir parkta geçiyordu. Hayal kırıklığına uğrayan karakterim bir salıncakta oturup ağlarken kayıt başladı. Karanlık ve sessiz parkta gıcırdayan salıncak ürkütücü bir atmosfer yaratıyordu. Bu da yetmezmiş gibi biraz ötedeki tahterevalli kendi kendine hareket edince ona korkuyla baktım. Gözyaşları nedeniyle görüşüm bulanıktı. Bu nedenle onu birinin hareket ettirdiğini düşünüyordum. "Orada kim var?" diye seslendim ve cevap gelmeyince ürkekçe "İlya sen misin?" diye ekledim. Ağlamama neden olmuşken bir de eşek şakaları yapmasına katlanamayacaktım. Okçuluk sırasında yaralanan kolum enfeksiyon kapmış olmalıydı ki bir yandan sızladığı için dikkatim dağılıyordu. Bir elimle yaralı kolumu tutarak salıncaktan kalktım ve kendi kendine sallanan tahterevalliye doğru ilerledim. Bu sırada değişik yönlerden kükreme sesleri duydum. Neler olduğunu anlamıyordum. İyice şaşırmıştım. Hemen ardından bir şey hızla arkamdan geçerken ayaklarıma bir çelme taktı ve kendimi yerde buldum. Başımı vurduğum için bilincim karardı ve kendimi kaybettim.

Kısa bir süre öylece kaldıktan sonra alkış sesleriyle gözlerimi açtım. Sahneyi tek seferde çekmeyi başardığımız için herkes mutlu olmuştu. Etrafımda dönüp duran çeşitli kameralar mikrofonlar aynalar ve diğer araçlar geri çekilirken arkadaşlarım yerden kalkmama yardım etmek için geldi. Ve çok geçmeden sıradaki sahneleri tamamlamak için çalıştık. Ödülü alacağımıza her sahnede biraz daha inanıyorduk.

Son..

Not: Kelime Oyunu 4 yazımda bir film seti öyküsü vardı. Kahraman o film setinde bir teknede idi. Şimdi başka bir film setinde kahramanımız. Her filme bir anı gibi. Karakter günlük tutuyor yani. İlk film ajan filmiydi bu ise korku.


Beş kelime: Peri/Mağara/Tuz/Kayık/Söz/


PERİ VE KAYIKÇI

Girintili çıkıntılı oyuklarla dolu tavanda duran irili ufaklı birkaç delikten içeri süzülen günışığının yavaş yavaş soluşunu takip etti. Gece demek özgürlük demekti onun için. Asırlardır kilometrelerce uzanan mağara sisteminde yaşayan halkı dışarı çıkmayı yasaklamış ve çıkışları kapatmıştı. Hatta çıkışların yeri unutulalı o kadar uzun bir zaman geçmişti, nesillerdir tek dünyaları bu mağara sistemi olan halk dışarının bir efsane olduğuna inanır olmuştu. Dışarıdan bahsetmek günahtı. Duvarları eşelemek oymak zarar vermek günah ve yasaktı. Bunu deneyenlerin sonu pek iyi olmamıştı. Cezalar ağırdı. Sisteme uymayanlar derinlerdeki büyük şelaleden aşağı atılırdı. Bir peri olmak zordu. Sisteme uyumsuz bir peri olmak daha zordu.

Shila kendini bildi bileli haylaz, yerinde duramayan ve meraklı bir periydi. Derinleri yanında yetişkin olmadan keşfetmeyi araştırmayı ve kimse görmediği sıralarda yasaklı geçitleri gezinip didiklemeyi severdi. Bu zamana kadar şansı hep yaver gitmiş hiç yakalanmamıştı. Geçitler çoğunlukla kuruydu fakat bazen yüzmek gerekebiliyordu. Ve Shila iyi bir yüzücüydü. Bir gün tuzlu bir esintinin peşine takılıp geçitlerde kaybolarak ilerlediğinde bu tuzlu ferah esinti onu sonunda minik bir çıkışa ulaştırdı. Önce kupkuru olan zemin çıkışa yaklaştıkça beline kadar suya batmıştı.

Shila çıkışa yaklaşmaktan başta korkmuştu elbette. Günah işlendikten sonra geri döndüğü zaman herkesin bunu yüzünden anlayıp onu şelaleden aşağı atmasından korkuyordu. Daha da kötüsü peri cennetine gidememekten. Cennete gidemezse ruhu yok olup toprağa dönüşecekti. Ve ondan sonra sadece bir toprak parçası olacaktı. Bu duygular kafasını karıştırmış ve yüreğine büyük bir ağırlık yüklenmişti.

Genç peri Shila bir an için geri dönmeyi düşündü. Fakat sonra garip bir şey oldu. İçeriye esen rüzgar dışarıda çok yakınlarda birinin melodili tutturduğu ıslığı içeriye taşıdı. Islıkla beraber esen iyotlu rüzgar saçlarını dalgalandırıyordu. Merak tüm vücudunda bir tutkuya dönüşmüşken ne yaptığını bile bilmeden ileriye atılmıştı Shila.

İşte mağaradan çıkan peri kızı ve kayıkçı gencin tanışması böyle olmuştu. O günden sonra her gece peri halkı uyuduktan sonra gizlice buluştular. Genç onu mağara çıkışındaki sazlıklarda bekliyor sonra da kayıkla denize açılıp gökyüzünü seyrederken güneş doğana dek sohbet ediyorlardı. Peri kızının merakı hiç bitmiyor, kayıkçı gencin zeka dolu zihninde her sorunun bir yanıtı olması karşısında büyüleniyordu. Etrafında gördüğü yepyeni dünya ve birbiri ardına açılan sohbetlerden her zaman yeni sorular bulmayı başaran peri kızı da bu heyecanlı merakıyla genci büyülüyordu.

Zaman böyle geçerken bir gün dünyanın geri kalanını dolaşmak için sözleştiler ve ertesi gün mağaraya geri dönmemek üzere geleceğine dair söz verdi Shila. Genç onu yine mağaranın çıkışındaki sazlıklarda bekledi. Fakat Shila dışarı hiç çıkmadı. Gün doğana kadar beklediyse de ondan bir haber alamadı. Günlerce gelip beklemeye devam etti. Fakat onu bir daha asla göremedi.

Yaşlanıp bembeyaz pamuk gibi saçları olduğunda ve artık bastonsuz yürüyemediğinde dahi gelip peri kızını tekrar görmeyi bekledi. Ama Shila bir daha hiç ortaya çıkmadı. Ona ne olduğunu bilememek bir yana artık bir rüya gördüğüne bile inanması mümkündü. Ve bir gün kayıkçı köye geri dönmediğinde araştıranlar ne onu ne de kayığını hiçbir yerde bulamadı.

Fakat köylü bir çocuk onun bir anda gençleşip peri gibi bir kızla bir gemiye bindiğini gördüğünü söyledi. Ve herkes çocuğu birinin kayboluşuyla dalga geçtiği için azarladı. Fakat rivayet odur ki peri kızı ve kayıkçıyı gören başkaları da olmuş ve okyanusun ötesine gitmişlerdi. İşte kayıkçı ve peri kızının hikayesi böyleydi.

Son

KEDİ BALIĞI

Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde bir balık dilek tutmuş. Balık demiş ki "Ey denizlerin güzel kraliçe perisi Zuzu, şu çekirdek kadar minik balığın dileklerini duy artık lütfen! Bana yardım et bir gün suyun dışında nefes alabileyim, rüzgarın tadına bakabileyim, taa uzaklardaki ormanın içinde ne varmış görebileyim!" Balık her gün aynı duayı edip duruyormuş ama yıllarca dileği hiç gerçek olmamış.

Ta ki günlerden bir gün anlardan bir an dilek kapısını bir leylek açık unutuncaya kadar gökyüzünden. Eh kapı açık kalınca cereyan yapmış tabi karışmış gökyüzü. Bir uğultu kopmuş ki duyanlar Akilleus tekrar vuruldu da inim inim inliyor sanmış. Kapının salınırken yaptığı gıcırtılı gürültüleri de kahramanın ardından ağlayanların yas ağıdı sanmışlar.

Hemen ardından bir fırtına kopmasın mı? Eh kopmuş tabi durur mu o da. Sonra bir yağmur başlamış ki o da dilek dünyasındaki nehir taştığı için akıp gelen sularla karışıkmış. Gökyüzünden düşen sular o kadar çokmuş ki balıklar, kaplumbağalar ve denizanaları yukarı doğru yüzmeye başlamış.

İşte bu noktada bizim balık da durur mu o da yüzmüş gökyüzüne. Dilek kapısına kadar çıkmış da çıkmış. Bu sırada alışkanlıktan aynı dileği içinden geçirip duruyormuş. Kapıya yaklaşınca da dileği rüzgara karışıp diğer tarafa geçivermiş. İşte o anda dileğin kuvvetinden içeride güneş gibi bir parlama oluşmuş. Bu o kadar kuvvetli bir ışıkmış ki fırtına da bir anda dinivermiş. Yağmurlar, seller bitivermiş. Bulutlar geri çekilmiş, gökyüzü masmavi oluvermiş.

Eh bizim balık da diğerleri gibi havada kalıvermiş. Fakat düşmemiş. Dileği diğer tarafa geçince yarattığı ışık patlamasıyla beraber kabul oluvermiş. Her yeri bembeyaz bir ışık örtmüş. Balık gözlerini bir süre açamamış bu ışık karşısında. En sonunda renkler yeniden düzelmeye başladığında yavaşça gözlerini açmış. Bir de ne görsün? Artık bir kediye dönüşüvermiş ve bir ağacın tepesinde tünemiş.

Son

DENİZ

"Abla deniz nasıl bir şey?" diye sormuştu Misarin. Misoria da "Kocamaan bir su parçası" diye yanıtlamıştı. Hayal etmesi güçtü elbette ne kadar kocamandı ki bu su? Bir ırmak gibi miydi? Hani şu pikniğe gittikleri yerdeki büyük nehir gibi bir şey mi? Baraj gibi mi mesela? O örnek verdikçe Misoria "Hayır, daha da büyük, öyle büyük ki diğer tarafını asla göremezsin. Öyle büyük ki şu karşıdaki dağlar bile içine sığar" diye hayal gücünü renklendirirdi. Misoria küçükken deniz kıyısında yaşarlardı fakat sonradan denize uzak dağların üzerinde bir yere taşınmışlar ve kardeşi orada doğmuştu. Bir gün denizi onun da göreceğine söz vermişti ve hep bunun hayalini kurarlardı.

Çocuklukları hep hayallerle geçmemiş miydi zaten. İnsan büyüdükçe daha az hayal kurar daha az hevesli olurdu fakat onlarınki tam tersiydi. Yüreklerindeki güçlü hayat ateşi hiç sönmüyordu.

İşte şimdi arabanın kapısına yaslanmış halde dururken Misoria gülümsedi. Kendisi gibi arabaya yaslanan kardeşinin gözleri bağlıydı. Bu halde bile çikolata parçacıklı kurabiye yemeyi ihmal etmemişti ve bu yüzden düşen kırıntılar hala elbisesinde duruyordu. Misoria önce havayı koklamasını istedi. İyotlu havanın o keskin ama insanın içini açan kokusu eşsizdi. Böyle bir şeyi daha önce hiç koklamamıştı Misarin.

Sabırsızlanmaya başladığında Misoria kardeşinin gözlerini açtı ve onun gördüğü manzara karşısında donup kalışını izledi. Misarin şaşkınlıktan ve sevinçten ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. Ablasına sarıldı sonra döne döne dans ettiler. Misoria ayakkabılarını çıkartmasını söyledikten sonra kumsala doğru indiler ve deliler gibi bir sağa bir sola koşturdular. Dalgaların kıyıya vururken dantel gibi köpürmesi inanılmazdı. Birbirlerine su fırlattılar, en sonunda da kıyafetleriyle sulara atlamaktan geri duramadılar.

Çocukluk hiç kaybolmayan bir inciydi.

Son

EİFUR (Eitha 9)

Gözyaşları yağmur gibi birer birer inerken yanaklarından gecenin içinden fırtına gibi esip geçti Eifur. Balo salonundan ayrılırken eline aldığı şamdan etrafındaki karanlığı aydınlatan tek şeydi. Taş basamaklardan uçarcasına inip kendini dışarıya attığında derin bir nefes alıp verdi. Yağmur yağacağa benziyordu. Fakat içeriye tekrar dönmektense sabaha kadar ıslanmayı tercih ederdi. Yolu takip edip sahile kadar yürüdü. Eteğinin uçları taşlara ve dal parçalarına takılıyor ve yırtılıyordu fakat umurunda bile değildi. Ayakkabının sağ tekinin topuğu yerinden çıktığında yere kapaklanmaktan son anda kurtuldu. Ardından ayakkabıları çıkartıp fırlattı ve yalınayak devam etti.


Ağaçların arasındaki yoldan sahile çıktığında önce bir durup etrafına bakındı. Kimse yoktu. Karanlık sahil şeridini yalnızca denize düşmüş ay ışığı aydınlatıyordu. ileride bir iskele vardı. Oraya doğru yaklaştığında iskelede bağlanmış bir uçurtma olduğunu fark etti. Oldukça yüksekte uçmaya devam eden uçurtma sahipsiz bir şekilde oraya bağlanıp bırakılmıştı. Bu oldukça şaşırtıcıydı. İyice yaklaştığında uçurtmanın altında salınan bir kağıt dikkatini çekti. Üzerinde bir not yazılı gibiydi. İpi tutup kendine çekmeye başladı notu okuduktan sonra uçurtmayı tekrar salabilirdi. Notu uçurtmada bağlandığı yerden aldı. Islanmasın diye şeffaf bir şeyle kaplanmıştı. Yazılanları okuduğunda ne düşünmesi gerektiğini bilemedi.

"Şatoya doğru ilerliyorlar. Işık ve ses dikkatlerini çekiyor. Onları durdurmak imkansız. Ölüler her yerde. Mümkün olduğunca hızlı bir şekilde bu adadan kaçın!"

Bu bir şaka olmalı diye düşündü. Herhalde birisi sahile gelenleri korkutmak için bu şakayı hazırlamıştı. Adaya balo için herkes gibi gemiyle gelmişti. Geminin tekrar gelip onları alması için sabahı beklemeleri gerekiyordu. Şatodan yükselen müzik sesleri buraya kadar geliyordu. Okuduklarının şaşkınlığıyla geriye dönüp ağaçların ardında şatonun olması gereken yere doğru baktı. Görebildiği tek şey en yüksek kulenin ay ışığında parlayan çatısıydı. Sonra bir anda müziğin kesildiğini fark etti. Rüzgar kulaklarına başka garip sesler taşıyordu. Ve bunlardan bazıları çığlık sesleriydi. Bir şeyler ters gidiyor olmalıydı. Elindeki nota tekrar baktı ve dikkatini çeken cümleyi yüksek sesle okudu "Ölüler her yerde.." İskeleden inip ne yapması gerektiğine karar vermeye çalıştı. Notta yazılanlar şakaysa bu çığlıkların sebebi ne olabilirdi? Bir yangın mı çıkmıştı? Ya da bir hırsız veya katil mi vardı? Geldiği yöne doğru yürüyordu.


Ağaçlıklı yola tam yaklaşmışken bir anda birisinin ardından gelip onu yakalamasıyla dehşete kapıldı. Onu tutup bir yandan bağırmaması için ağzını kapatan kişi kendisiyle beraber Eifur'u da ağaçların arasına çekti. Onu yakalayan genç adam sakin olması gerektiğini fısıldarken Eifur ağaçların ötesinde gördüğü şey karşısında donup kaldı. Artık ne bağırabilir ne de hareket edebilir durumdaydı. Korku tüm hücrelerini sarmıştı. Sahile gelmek için kullandığı yolda bir ölü yürüyordu. Bir zombi. Bir canavar... Fakat bu nasıl olabilirdi. Kendisini kurtaran gence dönüp korku ve şaşkınlıkla baktı. Şimdi ne yapmaları gerekiyordu ve bu durumdan nasıl kurtulabilirlerdi bilemiyordu. Genç adam sessiz olması gerektiğini işaret edip elinden tuttu ve önceden gözüne kestirdiği bir patikadan ilerlemesi için ona yol gösterdi. Artık bu gece daha kötü olamazdı.

Son

29 Haziran 2021 Salı

NABER FISTIK

 


Her ailede vardır, ortak anılar, özel sözcükler, espriler.

Herkes kendine has sözcükler kullanır ya. Büyük halam örneğin, biri çok zeki olmayan bir şey yapınca Spastik Sylvia der. Babaannem ise kanırtma der. Veya Zilli Zarife der. Çirkin kadınlara da kazulet.

Anne babam kardeşimle de ne haber fıstık diye bir esprimiz var. Bunun da geçmişi var tabii.

Ortaokuldayken bir gün annem babamla çarşıya alışverişe gidiyorduk. Otobüse bindik. Çarşı durağına geldik. İneceğiz artık. Biz inerken yanımızdan bir çocuk geçti, tam inerken bana naber fıstık dedi.

Bunu duyan babam fırtına gibi indi otobüsten, çocuğu durdurdu ve tokatladı. Naber fıstık diyemezsin sen kızıma dedi.

Çocuk, okuldan sınıf arkadaşımdı. Sonra okulda da espri oldu bu. Zaman geçince evde de.

26 Haziran 2021 Cumartesi

EDEBİYAT ATÖLYESİ VE LEMAN

 


EDEBİYAT ATÖLYESİ

Öykü, şiir dergisi. Üç ayda bir yayınlanıyor.

Bahar sayısının ana konusu, öykü nasıl yazılır? Hakan Akdoğan, Mahir Ünsal Eriş, Bülent Emrah Parlak, Ahmet Büke, Masum Gök, Ömer Türkeş, Haydar Ergülen, Fuat Sevimay, Barış İnce, Feridun Andaç, Altay Öktem gibi birçok ünlü isim görüşlerini paylaşmış. Şükrü Erbaş’ın da bir şiiri var.

Dergide güzel bir çalışma da, dergiye öykü gönderenlerin öyküleri kısaca irdelenmiş. En çok dikkat çeken eleştiri de öyküde, romanda açıklama olmaması gerektiği. Yazdığınız bir cümleyi açıklayacak başka bir cümle gelmemeli ardından. Okura bırakmalı. Açıklayarak anlatmak doğru değil. Okurun zihninde olayı güçlendirme amacıyla yapılan bu ek bilgi yanlış.

Ayrıca, yine bu çalışmalarda kurgunun dışına çıkacak bilgiler verilmemeli. Çünkü öykü kahramanı bu bilgileri bilmeyebilir. Örneğin, bir çocuk öyküsü yazarken öyküde veya romanda ona yetişkin sözleri söyletilmez. Bu bilgileri genelde yazar kendi düşüncelerini bildirmek için koyuyor. Ahmet Ümit bunu çok yapıyor örneğin, kurgunun içine hiç gerekmeyen bilgiler yerleştiriyor. Bu da okuru yabancılaştırıyor öyküye ve kahramanına.

Edebiyat sevenler, okumayı yazmayı sevenler için faydalı dergi.


LEMAN

Uzun yıllardır yayınlanan mizah dergisi. Çok değişiklik de geçirdi. Kadrosu yenileniyor zaman içinde.

Gündem nedeniyle espriler, karikatürler, mizah öyküleri, son sayısında, deniz salyası, Sedat Peker, aşı gibi popüler konular.

Tuncay Akgün, Kemal Aratan, Atilla Atalay, Suat Özkan, Serdar Akar, Güneri İçoğlu, İpek Özsüslü, Barbaros Altuğ, Erhan Candan, Mehmet Ersoy gibi mizah severlerin yakından tanıdığı isimler var son sayısında.

24 Haziran 2021 Perşembe

GİRİT KABAĞI

 




Bir baş sarımsağı soy, tanelerini tencerenin dibine yerleştir. Baş sarımsak çok büyükse yarısını.

Yarım kilo Girit Kabağını yıka, tepelerini, diplerini kes. Kabakları ikiye böl, sonra her birini üç parçaya ayır, doğra yani. Tencereye koy.

Dört beş tane domatesi kabakların üstüne doğra. Bir tahta kepçe zeytinyağı ekle. Biraz tuz. Su yok.

Kapat tencereyi, hafif ateşte pişsin, arada karıştır.

Pişmeye yakın yemeğin üzerine 125 gram teneke peyniri ufala. Bir süre pişsin, tıkırdasın.

İstenirse, peyniri ekledikten sonra bir süre fırında da pişirilebilir.
 

22 Haziran 2021 Salı

SABAH

 



Sabah uyandım kuş cıvıltılarıyla
Bugün de güneş doğdu
Ağacın yaprakları hafifçe sallanıyordu
Karga yuvasından uçtu yiyecek aramak için
Kaktüsün toprağını değiştirdim
 
Zaman akıyor yine durmuyor dünya
Kimler denedi ama durmuyor
 
Dalsızız yapraksızız
Kanatlanıp uçamayız
 
Göğe baktım
Dedim hayat bilirsin seni severim
Ama seni tanıyamıyorum
Çok değiştin
 
Hayat dedim hep diyorsun ki
Bugün git yarın gel
Beni doya doya yaşayacağın zaman gel
 
İnanırsan hayat yakındır sana
Savur saçlarını havaya
 
Saman alevi gibi olmasın hayat sevdan
Her sabah beni gördüğünde gülümse
 
Başını eğme ki gözlerini göreyim
Gözlerindeki yaşam sevgisini ve heyecanını göreyim
Sevince yürekten sevmeli hayatı
 

17 Haziran 2021 Perşembe

BAŞLANGIÇ

 



Yaz enerjisi ruhumuzu nemlendirsin. Neşe detoksu ile zararlı düşüncelerimizden kurtulalım.

Ruh lekelerimiz kalmasın. Kalp gözeneklerimiz açılsın.

Hayatımız zamansız ve sade olsun. Bitki özleri ile ruhumuz ışıldasın.

Su yeşili hayallerimiz olsun. Şeker pembesi duygularımız. Raf ömrünü uzatalım umutlarımızın.

Zorlu süreç geçiriyor olsak da artık kaygılı günlerden mezun olalım, yaz balosunda dans edelim, yaşama heyecanımız umutsuzluğun panzehiri olsun.

İsteksizlikten kurtulmak için kendimizi ilgi alanlarımıza kaptıralım.

Hayal kırıklıkları mevsimleri geçti artık, yaz geldi, kırıklar eriyecek güneşin altında, güneş koruyucu huzur lazım hepimize. Tedirginliğin tüm kalıntılarını silelim zihnimizden.

Geleceğe dönük yeni ben’lerimiz vizyona girsin artık, yeni sezonda hayatımızın yeni hikayesini yazalım. Yaz sezonunda hikayemizde sürpriz bir karakter ortaya çıksın. Kendimiz.

10 Haziran 2021 Perşembe

KUZU ETLİ ENGİNAR

 


Kuzu etli enginar, yine kuzu etli arapsaçı ve şevketibostan klasik Girit yemekleri. Enginar artık bitmek üzere bu mevsimde.

Malzemeler:

250 gram kuzu eti (yağ kısımlarını çıkar)
4 çanak temizlenmiş enginar
1 dereotunun dörtte üçü
3 diş sarımsak
1 su bardağı pirinci sıcak suya koy, kabarsın

Girit tarzında pirinç olmuyor. Ancak Azeriler pirinç ekliyor. Pirinçle de nefis oluyor.

Yapılışı:

Tencereye bir miktar ayçiçeği yağı koy. Eti koy. Su koymadan eti bir süre kavur. Tuz koyma.

Et pişmişse de henüz tam pişmemişse de 1.5 su bardağı su ekle. Su sıcak olsun.

Tencereyi kapat. Sarımsakları doğra içine. Enginarları kesip ekle. Biraz tuz koy. Biraz kaynasın.

Karıştır arada.

Sonra pirinci ekle. Yine bir bardak sıcak su ekle. İyice kaynasın. Dereotunu doğra.

Yarım saat kadar pişir.

Tadı ve kıvamı dolmayı andırıyor.

Tabağa biraz da sarımsaklı yoğurt konulursa daha da iyi oluyor.



8 Haziran 2021 Salı

PANCAR YAPRAĞI

 



Pancarı biliyoruz, kafaları soyup, doğrayıp haşlıyoruz, sirke, su, sarımsak, zeytinyağı ile haşlıyoruz, saplarını da. Bu pancar salatasını yaptıktan sonra pancar yaprakları ile de başka bir yemek yapabiliriz.

Yaprak ve yaprağa yakın taze kısımları yıkıyoruz, doğruyoruz, ıspanak gibi. Taze soğan ve kuru soğan ile kavuruyoruz.

Ağır ateşte pişiriyoruz, kendi kendine pişiyor zaten. Suyu çekilinceye kadar.

Üstüne, yaprak miktarına göre, yumurta çırpıp döküyoruz, iki yumurta olabilir. Karıştırıyoruz, tuz ekliyoruz.

5 Haziran 2021 Cumartesi

MALEZYA DİZİLERİ 2

 


OMBAK RİNDU

Özlem Dalgaları (Aşk Dalgaları)

Dört bölümlük yaklaşık altı saatlik Malezya aşk, dram, evlilik dizisi. Harris ile Izzah’ın aşk ve evliliği. Harris bir işadamı, Izzah ise köylü bir kız. Izzah, kötü adamlar tarafından kaçırılıp hayat kadınlığı yapmaya zorlanır. Harris ile tanışırlar, aşık olurlar. Harris ve Izzah evlenir. Harris’in çevresinde bir iki kadın daha vardır, onlar rahatsız eder. Harris’in ailesi de Izzah’a biraz uzak durur. Onlar mutluyken Izzah’ın geçmişi onları rahat bırakmaz.

Diğer Malezya dizileri gibi Malayca ve İngilizce. Dram sevenler için ideal. Not:4/4




KAU AKU KİTA

Sen Ben Biz

13 bölümlük, Malayca ve İngilizce romantik komedi dizisi. Başrolde Saharul Ridzwan. Daha önce Jangan Benci Cintaku, Hati Perempuan gibi dizilerde oynayan oyuncu, bu dizide bir dizi oyuncusunu canlandırıyor. Adı da İman Firdaus. İman’ın ailesi onun evlenmesini ister. İman Firdaus ailesinin bu isteğini yerine getirmek için anlaşmalı evlilik yapacağı bir kız arar. Evleneceği kızın onun ünlü olduğunu bilmesini istemez. 

Bir gün yolda tesadüfen bir kızla tanışır. Kız, anne babasını kaybetmiştir ve kardeşleri ile yaşar, onlara bakmak zorundadır. Kızın adı da İman Firdaus’tur. İman, kıza anlaşma teklif eder. Evleneceklerdir bir süreliğine ve İman’ın ailesinin evinde yaşayacaklardır. Kardeşleri de rahat edecektir bu sayede. İki İman Firdaus evlenirler ve oğlanın ailesine karşı rol yaparlar, mutluymuş gibi. Ancak ikisi hiç geçinemez.

Sevimli, ilgi çekici, komik, tatlı dizi. Diğer Malezya dizilerinde olduğu gibi dindar, argo küfürsüz bir hikaye. Müzik de her zamanki gibi iyi. Not:4/4




BİR GECELİK GELİN

Bir Günlüğüne Evlendiler

Pengantin Satu Malam

28 bölümlük Malezya aşk, dram, aile, evlilik dizisi. Her bölüm yaklaşık kırk dakika. İki başrolden biri, Jangan Benci Cintaku dizisinde de oynayan Amelia Henderson.

Zahred, aile şirketinin başındadır, bir kızla evlenme aşamasındadır, babası ise çok çapkındır ve sürekli olarak eşini aldatmaktadır. Zahred, kızı babası ile tanıştırınca babası kıza göz koyar ve parasının gücü ile kızla evlenir. Zahred, babasından nefret eder, kızdan da. Kızların para düşkünü olduğuna karar verir ve bütün kızlara acımasız davranır.

Züleikha, anne babası ile yaşayan mühendis bir genç kızdır. Babasının borçları vardır ve annesi de ameliyat olmak zorundadır. Zahred’in şirketinde işe başlar. Zahred, kız iyi bir çalışan olsa da ona zalim davranır, sürekli iş yükler ve her fırsatta aşağılar. Züleikha’ya para teklif eder, bir geceliğine evlenmek ister, amacı onun da para peşinde olduğunu kanıtlamaktır. Bir geceliğine imam nikahı ile evlenirler. Zuleikha Zahred’den nefret eder. Ertesi gün boşamasını ister. Zahred parayı verir ancak kızı boşamaz ve acımasız davranmaya devam eder iş ve özel yaşamda. Halen evlidirler.

Zahred zamanla Züleikha’ya aşık olur ve onun gönlünü kazanmaya çalışır. Züleikha ona katlanamaz. Zahred’in ailesi de zengin bir gelin ister. Zahred, kızın gönlünü kazanmak için onun ailesi ile yakınlaşır. Evli de olduklarından dolayı ailesi ona kötü davranmaz.

İnsanı içine çeken, keyifle izlettiren bir dram. Müzik her zamanki gibi dramatik. Dram olsa da diğer Malezya dizilerinde olduğu gibi bir yumuşaklık var. Not:4/4

3 Haziran 2021 Perşembe

ŞİİRLERİM 6



BİR GECE HİKAYESİ


Gece sokulsun içimizdeki derin yalnızlığımıza

Uğuldayan rüzgar kaçmasın

Ağaçlar ne de huzursuz

Yağmur sakinleştiriyor geceyi

Seninle uzun bir yürüyüşe çıkıyoruz

Geceye eşlik ediyoruz

Herkes uykuda, bir nevi baş başayız

Susuyoruz

Suskunluğumuz ne kadar da samimi

Gülümsüyoruz

Benim yanaklarım kıpkırmızı, senin gri bir atkın var boynunda

Mevsimlerden kış

Kokun burnuma işliyor, en sevdiğim

Adımlarımız yorulmuyor, adımlarımız cüretkar

Elini uzatıyorsun, dokunuyorum sana

İçimde bir bahar canlanıyor

Ruhuma hediyesin

Gece hiç bitmiyor

Adımlarımız daha öteye bırakıyor bizi

El ele uzaklaşıyoruz gecenin karanlığına doğru

Kayboluyoruz

1 Haziran 2021 Salı

YOL

 


Bazen sıkılırız ya o zaman güneşe, yıldızlara bakmak lazım. Güneş binlerce yıldır aydınlatıyor bizi, ısıtıyor. Karşılığında da bir şey istemiyor bizden. Yıldızlar da öyle. Geceleri baktığımızda hep öyle duruyorlar. Ay da hep duruyor. Onlar binlerce yıldır durdukları yerde sıkılmıyorlar. Hep orda olacaklar. Biz olmasak da. Onlara baktığımız zaman sıkıntımız geçebilir. Çünkü onlar var, yalnız değiliz.

Büyüklerimiz de var, anne, baba, diğer akrabalarımız. Onlar olmasa da uzakta olsalar da bizi seven başkaları da olabilir. Onlar bizi şımarık olsak da kötü olsak da severler. Saçımızı okşarlar, dinlerler, masaj yaparlar.

Sonra deniz var, çiçekler ağaçlar, kuşlar var. Yani yine yalnız değiliz. İnsan renkli, kokulu çiçekleri görünce birilerine şiir bile yazmak isteyebilir. Olmayan biri bile olsa.  Bu güzellikleri görünce insan, deniz kenarında erguvan gecelerde çiçekler soluncaya, yapraklar düşünceye dek bekleyeceğim seni, gibi şeyler yazabilir. Doğa duygulandırıyor insanı ne de olsa.

Sonuçta hayat bir yolculuk. Hem yaşadıklarımız hem de iç yolculuklarımız. Bazen bomboş bir yol, ıssız, bazen de sık ağaçlı bir ormanda yürür gibi. O zaman da yürüyebileceğimiz bir patika buluruz, kuş sesleri, çalı çıtırtıları eşliğinde yürürüz. Bu yolda yürüyebilmek için, uzun hayat yolunda, çeşitli efsunlar, büyüler öğreniriz, gül dikenlerinden kendimizi korumak için. İksirler buluruz, ormanda şifalı otlar da vardır her zaman.

Masallarda, efsanelerde de hep yolculuk vardır. Herkes şifa bulmak için yollara düşer masallarda, kesesindeki uğurlu taşları ile. Hep yoldayız. Hayat yolu. Hayatın bir sorunu yok aslında. Sorunları biz çıkarıyoruz. Hayat güzel. Doğa, güzellikler var. Hayat, doğa bir uyum içerisinde, mükemmel. Aynı zamanda öğretmenimiz. Hayat yolunda hayatın kendisi bizim öğretmenimiz. Belki zihinlerimiz daha huzurlu olsa daha iyi öğreneceğiz hayatı.

Hayat da doğa gibi. Bir gün güneş açar başka bir gün yağmurda ıslanırız. Yolculukta bazen midemiz bulanır başımız döner, çarpıntı yapar, bazen keyifle izleriz yoldan geçen ağaçları.

Hepimize iyi yolculuklar.