Sayfalar

19 Nisan 2022 Salı

GÜNCE

 




Küçükken bir kolyem vardı. Juju diyordum ona. Tılsımlı gibi. Silindir şeklinde kafesliydi ucu. İçinde sanırım Cevşen vardı. İçine hiç bakmadım. Gümüştü.

İneklere çikolata yediriyorlar, kakaolu süt oluyor, çilek yiyince çilekli süt, çimen yiyince çimenli süt, öyle düşünürdüm.

Rüyamda okula geç kaldım. Öksürüyordum. Eczaneye hızla giderken taşa takıldım, düşüyordum. Girdim içeri. Eczaneci, eczacı kadının akvaryumu vardı ama balıklarla beraber iki kedi yüzüyordu, arada bir geri çıkıyorlardı kediler, sonra yine giriyorlardı suya. Biri beyaz biri siyahtı. Uzun tüylü orman kedileri. Yüzmeyi seviyorlarmış. Balıklar da büyük uzun kuyruklu Japon balığı. Öğretmene mesaj attım, derse geç kalıyorum, diye. Başka bir rüyamda yine okula giderken düştüm, dişim kırıldı, annem alçı ustası bulalım dedi, ne alaka dedim, porselen diş yaptırırız, ucuza gelir hem de derse yetişirsin, dedi. Yine diğer bir rüyamda, ağlıyordum, annemler bir şey yapmış ama ne olduğunu hatırlamıyorum. Hep sizin yüzünüzden, hep sizin suçunuz diye kızıyordum, daha çok ağlıyordum ama olayı bilmiyorum. Derslerim çok olunca ama rüya göremiyorum, mistik dünyayla bağım kopuyor.

Bahar gelince insan acaip acaip depresyonlara girebiliyor, niye beni kimse sevmiyor gibi, yani baharda kat kat depresif oluyor insan, Allah kimseyi kendisinden daha depresiflerle karşılaştırmasın. Amin. Bir gün hepimiz çiçek böcek ve ağaç filan olcaz ya sonra tekrar insan olursak da yine okul arkadaşlarım gelsinler bulsunlar beni ya ben sıkılırım yoksa. Hayat bazen dramatik baklava, hüzünlü draje. Annem bulaşık yıkarken elinden bardağı düşürüp kırınca anne dedim çok kırıcı oluyorsun bazen.

Rüyamda Tarkan’a dedim ki, neden Suriyelilere yardım etmiyorsun? Sonra Suriyeliler beni kaçırdı kendi lüks arabamla, Suriye sınırında bıraktılar, arabayı alıp gittiler, kamyonla eve döndüm, yoksul mahalleme, arabam lükstü ama.

İnsanın çevresinde görünmez halkalar duvarlar olmalı. En önemsediği, en çok enerji harcadığı kişiler en içteki halkada olmalı, diğer insanlar ise 5. duvarda filan. İnsan yaşadığı şeylere rağmen hayatın döngüsüne tutunurken bazen o halkalara da tutunmak istiyor işte.

İşte ben de geçmişimi unutmamak için, bir elf olduğum günleri unutmamak için, zihnim karanlıkta kalmasın diye, zamana yenik düşmeyim diye günce tutuyorum.

15 Nisan 2022 Cuma

KUZEY DİZİLERİ




Son yıllarda izlediğim Kuzey Avrupa dizileri. Birkaç tane de Kuzey Avrupa tarzı dizi.


DANİMARKA

Den Som Draeber (polisiye)

Forbrydelsen (polisiye)

Borgen (politika)

The Rain (bilimkurgu)

Forhoret (suç)

Rita (okul, komedi)

Equinox (gizem)

Sloborn (bilimkurgu)

The Chestnut Man (suç)



İSVEÇ

Bron/Broen (polisiye)

Jordskott (doğaüstü gizem)

Akta Manniskor (bilimkurgu)

Kalifat (terör)

Dystopia (gerilim)

Black Lake (gerilim)



NORVEÇ

Skam (gençlik/lise)

Lillyhammer (suç /komedi)

Beforeigners (bilimkurgu)

Nobel (terör)

Ragnarok (fantastik)

Wisting (suç)

Grenseland (suç)

Bloodride (korku)



İZLANDA

Ofaero (suç)

The Valhalla Murders (polisiye)

Stella Blomkvist (suç)

Katla (bilimkurgu)



BELÇİKA

Tabula Rasa (psikolojik gerilim)

13 Emir (suç)

Into the Nıght (bilimkurgu)


HOLLANDA

Undercover (suç)



FİNLANDİYA

Tjockare an Vatten (aile dramı)

Karppi (polisiye)

Bullets (terör)



KUZEY TARZI DİĞER ÜLKE DİZİLERİ



POLONYA

Ultraviolet (suç)

The Woods (suç)

Rojst (suç)



GALLER

Craith (Hidden) (suç)

Hinterland (polisiye)



KANADA

Coroner (polisiye)



İRLANDA

Smother (dram)



AVUSTURYA

Der Pass (suç)



İNGİLTERE

Dublin Murders (suç)

Happy Valley (polisiye)

13 Nisan 2022 Çarşamba

KELİME OYUNU 72




Kelime Oyunu etkinliğimiz devam ediyor. Beş kelime veriyoruz ve bunların da içinde olduğu öykü, şiir, deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, beş kelime de verebilir.

Haftanın kelimelerini sevgili arkadaşımız Ayça verdi.

Sarı Güç Kayalık Göz Bilmece

LANETLİ BİR ARAŞTIRMA

“Lord Denardh’ın özel emriyle.” diyerek dedektif kimliğimi gösterdim. Kraliyet dedektifi olduğumu belirten yaldızlı süsleme, fotoğrafımın etrafında parıldıyor ve kraliyet mührü kimliğin köşesinde sarı bir güneş gibi sırıtıyordu. Güvenlik görevlisi başını hızlıca aşağı yukarı sallayıp saygısını gösterdi ve geçmeme izin verdi. Bu limandan bu gece kalkacak son mekikti ve dünyaya gidiyordu. Görevim orada kraliyet ailesiyle bağlantısı olan bir kaçırılma olayını araştırmaktı. Detaylar henüz bana aktarılmamıştı çünkü olayın Mars’taki güçlü loncalar tarafından duyulması istenmiyordu. Dünyaya gittiğimde beni yerel bir dedektif karşılayacak ve bilmecenin detaylarını ondan öğrenecektim. Gün boyu acil evrak işleriyle uğraşmak zorunda kaldığım için epey yorulmuştum. Bana gösterilen özel bir kameraya gidip kilitli dolaba çantamı yerleştirdim. Yuvarlak ve minik penceremden aracın limandan ayrılışını görebiliyordum. Dışarıda tek renkli nesne aracın metal gövdesi ve Mars’ın kızıl yüzeyiydi. Sonsuz bir karanlığın içinde yüzen gri bir ahtapota benziyorduk.

Biraz acıkmış olduğum için bölmemden ayrıldım ve kapının yanındaki panele elimi koyarak kilitlenmesini bekledim. Ardından yiyecek bir şeyler bulmak için restoranı aradım. Bütün yolcular benim gibi aynı şeyi düşünmüş olmalı ki eşyasını yerleştiren lobiye ve restorana doluşmuştu. Bu şirketin yemek servisleri her zaman mükemmel olduğu için şaşılacak bir durum değildi. Etrafa hızlıca bir göz atıp dünya mutfağının olduğu tarafa doğru ilerledim. Mars yemeklerinden ziyade dünya yemeklerini hep daha çekici bulmuşumdur. Özellikle kadim tirşik ve lezzetli bir parça kömbe ile biraz sarma gözlerimin ilk aradığı üçlü olabilir her zaman. Ne yazık ki bugün bunlar menüde yoktu. Onun yerine mercumek köftesi ve cacuk denen leziz iki yemek buldum. Bunları yedikçe daha çok yemek istemem biraz garipti doğrusu içine bağımlılık yapan bir şey koymuş olmalılar diye düşünmeden edemedim. Ödemeyi yapmak için kasada duran Niomedia’lı egzotik kızın uzattığı cihaza parmak izimi okuttum. Hangi bankayı seçtiğimi söyledim ve verilerin aktarılmasını bekledim.

Nihayet doyduktan ve ödemeyi yaptıktan sonra geri döndüm ve kapıyı aynı şekilde el izimle açıp içeri girdim ve ardından tekrar kilitledim. Burada dedektif olduğumu güvenlikten başka bilen kimse yoktu ama meraklı gözlerden ve olası tehditlerden korunmak gerekliydi. Bu kadar yorgunluğun üzerine bir dolu yemek yiyince hemen uykum geldi ve gözlerim ayaktayken bile kapanmaya başladı. Kendimi yumuşacık yatağa atıp bir güzel uyudum. Ertesi güne kadar hiper hızla yolculuk edileceği için uyumak en iyisiydi zaten. Yoksa hemen migrenim tutabilirdi. Gözlerimi açtığımda limanda olmayı diliyordum. Ve öylece uyudum.

Gözlerimi bir sarsıntının yarattığı panikle açtım. Bölmemde bulunan raflarda ne varsa yere inmiş kırmızı bir uyarı ışığı tavandaki bir lambadan yanıp yanıp sönerken bir de o bilindik çirkin uyarı sesi yankılanıyordu. Sarsıntı o kadar fazlaydı ki yattığım yerde oturmaya çalışırken kendimi yerde buldum. Kilitli dolaba ulaşıp çantamı aldım ve sırtıma geçirdim. Neredeyse yerde sürünür halde denge bulamadan kapıya ulaşmayı başardım ve dışarı çıktım. Etrafta kimse yoktu. Neler olduğunu anlamak için lobiye doğru yöneldim. Muhtemelen herkes oraya doluşmuş olmalıydı. Aşağı kata inmek için asansörler çalışmıyordu bu nedenle merdivenden inmek epey uzun sürdü çünkü doğru düzgün adım atmak mümkün değildi, sarsıntı sanki her geçen saniye artıyordu. Aşağıda lobiye ulaştığımda tahmin ettiğim gibi neredeyse herkesin orada olduğunu gördüm. Herkese güvenlik kiti dağıtılmıştı. Uzayda ne işe yarayabileceğinden emin olmasam da bunun insanların paniğini önlediği belliydi.

Kaptan yüksekçe bir noktada yansıtılan hologramı ile sakin olmamız gerektiğini söylüyordu. Dünyaya çok yakın olduğumuzu ve rotada hesaplarda olmayan bir manyetik alana düştüğümüzü açıkladı. Bu alandan çıkmak için mümkün olan her yolu deniyor ve gerekli yerlerle iletişim kuruyorlardı. Bizden sadece sakin olup odalarımıza dönmemiz isteniyordu. Neruve hiçbir yolculukta kötü iniş yapmamıştı ve bu sefer de her şey yoluna girecekti. Kaptan bunları söyledikten sonra hologramı kapattı. Manyetik alan muhtemelen yasadışı oluşturulmuştu ve son ana kadar fark edilmemişti. Neruve’nin bundan kurtulması için tek yol manyetik alanın kapatılmasıydı. Bunu yolcular bilmiyordu. Güvenliklerin yüzlerinden gizli bir panik olduğunu okuyabiliyordum ama yapabilecekleri hiçbir şey yoktu. Kaptan seçkin yolcuların ve ekibin gemiden manyetik alanı delip geçebilecek çok küçük ve aşırı hızlı kapsüller ile kurtarılmasını sağlayacak ve geri kalan için sadece manyetik alanın kapatılması için dua edecekti. Böyle bir şey yüz yılda bir yaşanır türdendi ve benim gemide olmam ile alakalı olduğundan adım kadar emindim. Birileri burada olduğumu biliyor olmalı ve dünyaya inişimi engellemek istemiş olmalıydı. Derhal kaptan köşküne gitmeliydim.

Güvenliğin birine doğru ilerleyip gizlice kimliğimi gösterdim ve beni kaptana götürmesini istedim. İtiraz edemedi elbette. Duvarlarda belli olmayan gizli bir kapıya doğru ilerledik ve güvenlik duvarda bir noktaya dokunarak kapıyı açtı. Dar bir koridora girdiğimizde kapı geri kapandı. Bir süre dolanıp durduktan sonra sonunda başka bir kapıdan geçip kaptan köşküne ulaştık.

Kaptan çoktan pes etmiş gibi görünüyordu. Yapılabilecek hiçbir şey olmadığını söyledi. Manyetik güç bizi dünyaya doğru sürüklüyordu ve gemi düşmemek için tersine doğru yüzüyor ama alandan dışarıya çıkamıyordu. Ben de ona Milawanda olayını hatırlayın dedim. Bin yıl önce böyle bir manyetik alana düşen gemi tekrar çıkmayı başarmıştı. Ama enerjimiz ters yüzmeden dolayı tükenmek üzere diye karşılık verdi. Bu hiç önemli değil enerjiye ihtiyacımız yok diye yanıtladım. Geminin kalan tüm enerjisini dışarıyla bağını kopartmak için harcayıp mükemmel bir yalıtkanlık sağlarsak manyetizmadan kurtulabilir ve bir plastik top gibi kaçabilirdik. Geminin tüm gücünü manyetik alanla aynı karakteri gösteren bir manyetik alan yaratmak için kullanarak birbirini itmesini sağlayabilirdik.

Kaptan bunun yapılabilmesi için geminin tüm gücünü bu uğurda kullanmak gerektiğini söyledi. Ve bunu yaparsak yaklaşık 5 dakika boyunca enerjisiz bir şekilde kaldığımız için kaçış manevrasının devre dışı kalacağını ve daha hızlı düşeceğimizi söyledi. Her halükarda düşüyorduk zaten. Dünyaya doğru düşerken yalıtım yapmayı başarırsak acil durum freni açmak için manuel güç kullanabilirdik. Bu da bizi radarda ve haritalarda gördüğüm kadarıyla Ege Denizine düşürürdü ve karaya çarpmaktan daha iyi bir hareket olurdu. Kaptana karar verin diye çıkıştım çünkü tüm bunları yapmak için de çok geç olabilirdi. En sonunda kabul etti. Zaten düşüyorduk en azından bir şeyler denemeliydik. Kaptan emirler verdi ve herkese oldukları yerde bir şeylere tutunmaları için anons yayınladı. Ardından tüm elektrik bir anda kesildi ve 5 dakika boyunca belirlenen prosedürün sorunsuz başlayabilmesi için dua ettim. Müthiş bir hızla düşüyorduk. Atmosfere o kadar yaklaşmıştık ki belki de geç kaldığımızı düşündüm. En sonunda sistem gerekli gücü kazanıp tekrar çalıştı ve manyetik alan ile aynı karakterde bir manyetik alanımız oluştu. Ortaya çıkan itme tepkisiyle olduğumuz yerde tutunuyor ve kemerler ile bağlanmış olmamıza rağmen bütün iç organlarımın bedenimden fırlayıp gideceğini sandım. Bu sefer düşmek yerine bir bilye gibi geri sekiyorduk ve hiç enerjimiz kalmadığı için uzayda sonsuza dek yuvarlanma tehlikemiz vardı. Bunu engellemek için acil fren prosedürüne geçildi ve içinde bulunduğumuz metal yığını bir kavis çizerek atmosferde yatay ilerlemeye başladı. Manyetik alandan sonunda kurtulmuştuk. Ama enerjimiz de tükenmişti ve hiçbir şey yapacak durumda değildik artık. Hesapladığımız gibi Ege Denizine doğru gidiyorduk. O kadar çok sarsılıyorduk ki daha fazla uyanık kalamadım ve kendimden geçtim.

Gözlerimi açtığımda bir kayalığın üzerinde yatıyordum. Birisi beni denizdeki enkazdan çıkarıp buraya sürüklemiş olmalıydı. Etrafta benim gibi yeni kendine gelenler, onlara yardım edenler, hala denizde yüzmeye çalışanlar ve bir sürü çığlık ve ağlama sesi vardı. Güneş buz gibi soğumuş bedenimi ısıtıyordu ve başım dönmeye devam ediyordu. Yanımda duran ve kulaklığı ile birileriyle konuşan güvenliğe nerde olduğumuzu sordum. Yunanistanın adalarından biri diye cevap verdi. Adımı sorduğunda sadece bilmiyorum diye cevapladım. Çünkü şu an kimseye güvenemeyecek durumdaydım. Araştırmaya geldiğim olayın sandığımdan da büyük bir şey olduğu artık su götürrmezdi. Yerel dedektifin beni bulmaya gelmesini umarken tekrar kendimden geçtim.

10 Nisan 2022 Pazar

MALEZYA ENDONEZYA DİZİLERİ

 




SERIBU RINDU

Bin Kere Özlem

2018 yılı Malezya aşk, dram, aile, evilik dizisi. Başrollerde şarkıcı Azira Shafinaz ve Zul Ariffin. Ariffin, Rindu Awak, Titian Cinta gibi dizileri ile sevilen bir oyuncu.

Maisarah ve Ariel evlenme planları yaparlar ancak kız Ariel’in ona çok da ciddi yaklaşmadığını anlar, ondan ayrılır ve köyüne döner. Ailesinin yanına gelen Maisarah, çocukluk arkadaşı İrfan ile görüşmeye başlar, bir tür kardeş gibidirler, çok iyi anlaşırlar. İrfan, Maisarah’a evlilik teklif eder, evlenirler.

Ariel ise kızı kaybettikten sonra onun değerini anlar ve yine peşine düşer. Bu arada İrfan bir kaza geçirir ve ayakları sakatlanır, tekerlekli sandalyede yaşamaktadır artık. Ancak zamanla iyileşme olasılığı vardır. İrfan, kazadan dolayı huysuzlaşır. Ariel ise Maisarah’ın boşanıp kendisiyle evlenmesini ister. Maisarah ona iyi davranan ancak dürüst olmayan Ariel ile iyi biri olan ancak sağlığından dolayı çekilmez hale gelen İrfan arasında kalır.

Keyifle izlenen dramlardan. Not:3/4





SEJUTA RASA BUAT ADELIA

Adelia’nın Bir Milyon Hissi

2018 Malezya aşk dizisi. Diğer Malezya dizileri gibi Malayca ve İngilizce. Başrollerde Daiyan Trisha ve Aliff Aziz. Malezya dizilerinde genellikle olduğu gibi bölüm sayısı çok değil ve bölüm süreleri de kısa.

Adelia, gelişmek isteyen başarılı bir aşçıdır. Bir otelin mutfağında işe başlar. Mutfağa yeni şef olarak gelen Idlan ile aralarında bir çekişme olur ancak birbirlerinden de hoşlanırlar. Ancak mutfakta ve otel yönetiminde her ikisinden de hoşlanan başkaları da vardır. Bu kişiler ikisinin ilişkisini zorlarlar, Idlan’ın ailesinden gelen problemler de ortaya çıkar. İkisi birbirinden uzaklaşır ve hatta ikisi de başkaları ile evlenme durumuna gelirler ancak hala birbirlerini sevmektedirler.

Dram olmasına rağmen sevimli, şirin bir romantik dizi. Not:3/4





TELUK ALASKA

Alaska Körfezi

2021 Yılı Endonezya okul, gençlik ve aşk dram dizisi. Başrollerde Syifa Hadju ve Devano Danendra. Dizinin adı, Alaska Körfezinin iki tarafındaki denizlerin yanyana olmasına rağmen sularının birbirlerine karışmamasından geliyor.

Sekiz bölümlük dizide, Ana ile Alister çocukluk arkadaşıdırlar. Yıllarca birbirlerinden haber almazlar. Alister, Ana’nın okuluna transfer olur. Ana onu tanır ancak Alister tanımaz. Eskiden sevecen biri olan Alister artık soğuk biridir, ailesindeki problemlerden dolayı. Ana ona yaklaşmaya çabalar. Uzun süre sonra yakınlaşırlar, birbirlerini tekrar severler ancak Ana ağır bir hastalığa yakalanır. Bu durum, ikisinin sınavı olur.

Romantik dram olmasına rağmen şirin dizi. Not:3/4





TERSANJUNG

Gururu Okşanmış

2021 Yılı Endonezya aşk, evlilik, dram dizisi. Başrollerde Jessica Mila ve Rezky Adhitya.

Indah genç ve güzel bir kızdır. Anne babasını kaybedince amcasının yanında yaşamaya başlar. Babasının borcu olduğu için girdiği işlerde kazandığı parayı amcasına verir. Yengesi ile de arası iyi değildir ama amcası ona karşı iyidir. Bir gün bir işadamı olan Bobby ile tanışırlar ve aşık olup evlenirler. Ancak Bobby’nin ailesi kızı istemez ve onları çeşitli hilelerle ayırırlar. Indah’ın Bobby’den bir oğlu olur ama Bobby bunu bilmez. Uzun yıllar boyunca hiç karşılaşmazlar.

Hoş dramlardan. Not:3/4

5 Nisan 2022 Salı

HEYKEL KAFASI

 




Tarihi sıkıcı bulsam da, uykumu getirse de arkeolojiden, antropolojiden hoşlanırım. İnsanlar neler yapmış, anıtlar, neler kullanmış, taşlar, vazolar, heykeller, lahitler, ilgimi çeker.

O yüzden, yollarda görünce eski gibi duran taşlar, heykeller, durur bakarım. Antik mi, arkaik mi, prehistorik mi, yoksa yeni de eskitilmiş mi, satmak için. Severim böyle eşyalara bakmayı.

Markete parka giderken her zamanki kısa yolda, balıkçı, peynirci, telefoncu, hediyelik eşya dükkanları var, sahafımsı dükkanlar. Bu sahafımsı ve hediyelikçilerde hep ilginç şeyler oluyor. Bu kez de heykel kafaları gördüm. Kim ki bunlar diye merak edip sordum, tabii bilmiyorlardı. İzin alıp fotolarını çektim.

Çocuk gibi olanı bilemedim, bulamadım. Eros heykellerine benziyor sanki, çocuk heykeli de olabilir, antika olmasa gerek, rastgele yapılmış gibi, yine de belirgin bir simetrisi var.

Diğerini buldum. Mikalenjelo eseri imiş. Michel Angelo. Papa 2. Julius’un anıt mezarındaki heykel grubundan Musa heykeli. Musa. 10 Emir yani. Ünlü söz var ya, ülkemizde, dünyada, İsa Musa gel bizi kutsa.

Musa bu heykelde bilgeliği temsil eden uzun sakalını tutuyor. Bir Tanrı gibi tasvir edilmiş. Sağ elinde on emri listeleyen taş tableti var. Üst beden büyük. O zamanlar heykele aşağıdan bakanlar bedeni doğru oranda görsün diye. Mezar anıtında bu heykel ortada büyük.

Musa her an ayağa kalkmaya hazır ve hayal kırıklığı içinde tasvir edilmiş, çünkü emekleri boşa gitmiş, insanların hala puta taptığını görmüş. Mezar San Pietro in Vincoli bazilikasında imiş. Barok tarzda bir heykel, Michel Angelo tarzı.