Sayfalar

31 Ağustos 2022 Çarşamba

KELİME OYUNU 92




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Beş kelime veriyoruz, bu beş kelimenin de içinde olduğu öykü, şiir, deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime de verebilir.

Haftanın kelimeleri: Tuzak/Zihin/Yansıma/Göz/Bilinç/


VAİNA 11

Lua onun iyi olup olmadığını anlamaya çalışırken aklının yine bir sisle kaplanmasına da engel olmaya çabalıyordu. Nedenini bilmediği şekilde sürekli zihni uyuşuyor gibiydi. Ve bu kadar derinlerde bu daha hızlı gerçekleşebiliyordu. Ingrid ışığa düşmediği için şanslı olsa da bu tuzak asıl Lua içindi. Yine de kendisini kurtarmak için çabalamış olması onu etkilemişti. Bir süre sakince düşünüp daha yüzeye doğru ilerlemenin yolunu bulmaları gerekiyordu. Böylece Lua uyanabilir ve yola devam edebilirdi. Böylece daha sonra onu da buradan çıkartmanın bir yolunu bulabilirdi. 

Bunları Lua’ya da anlattı. Onun bu kadar derinde sürekli zihninin bulandığının farkındaydı. Bazı anlarda gözleri bile bir sis tabakasının ardından bakıyor ve bir şey görmüyor gibi geliyordu. Tıpkı bir zombiye benziyordu o anlarda. Bu zihin bulanıklıkları da uzun sürerse hiç kendine gelemeyebilirdi. Bu yüzden Ingrid onu buraya gelmeye zorladığı için kendini sorumlu hissediyordu. Bundan sonra mecbur kalmadıkça onu bilinçaltına çağırmayacaktı.

Tam bunları konuşurlarken Lua sırtından bir şeyin onu tuttuğunu hissetti. Bu çok ani ve hızlı gerçekleşmişti. Ingrid böyle bir şeyin olmasını beklemediği için kollarından kayıp giderken Lua’yı tutamadı. Işık huzmesinden bir çift kol dışarıya uzanmış ve genç adamı yakalamıştı. Lua hiçbir şey anlamadan yansıması tarafından ışık huzmesinin içine çekiliverdi. Suyun içine batmış gibi hissediyordu. Çok kısa bir süre içinde nefes alamadığını fark etti. Işık kaybolurken çimenlerin üzerine yığılıp kaldı. Gözleri açıktı ama bilinci tamamen kapanmıştı. 

Ingrid ona koşup kendine gelmesi için sarstı. Ama görünüşte orada olsa bile gerçekte aslında kaybolmuştu. Gözleri birer karadelik kadar boş bakıyordu. Ingrid ne yapacağını artık hiç bilmiyordu.

(devam edecek)

30 Ağustos 2022 Salı

BEBEKLİK





Şimdi minicik olsaydım Netflix’te Küçük Cadı Akademisi’ni izlerdim, Akko, Lotte, Sucy ile süpürgeye biner cadılık öğrenirdim ama zaten şimdi de aynı tür animeleri, dizileri, filmleri izleyip mangaları okuyorum. Hemen bir sürü oyun yüklerdim bilgisayarıma. Kreşten döndüğümde yani.

Saat 17’ye dek kreşte olurdum, kreşten annem alırdı işten dönerken ya da dedem ailenin özel şoförü olarak beni arabasıyla alıp eve getirirdi. Annem hemen bana omlet yapardı ben cadıları izlerken. Mucize Uğurböceği ile Kara Kedi elbette favorim olurdu.

Çok sessiz, çok kendi halinde, ürkek, çekingen, utangaç idim. Oturduğum yerde saatlerce oyuncaklarımla oynardım kendi kendime, hiç sesim çıkmadan. Her zaman odam oldu, hep odamda idim, oyuncaklarımla, hayallerimle. Çizgi film izlemek dışında tabii. Çok küçük yaşta okumayı yazmayı öğrendim, okula başlamadan Jack London, Agatha Christie okuyordum. Çok çalışkandım. 4 alsam 9 alsam ağlardım. Eve başım önde girerdim. Sürekli anne babamın arasında uyudum yıllarca.

Periler, melekler en sevdiklerimdi, halen de öyle, bu tür oyuncak gördüğümde hemen alırım, oyuncakları halen çok seviyorum ve alıyorum. Lego oyuncaklar örneğin çok gelişti şu anda süper oyuncaklar var veya monte oyuncaklar da çok iyi. Masabaşı oyunları da halen gözdem. Yani aile akrabalar arasında hep çok sevildim. Her yerden hep hediyeler geldi. Belki çocukluğum çok şeker geçtiği için büyümemekte ısrar ediyorum.

Sürekli oyuncaklarla oynamak en hatırladığım. Bebeklerle. Bebeklerle oynamak ve bebekli filmler izlemek tabii. Örneğin, bebeğim şimdi balerin olur, ismi de balerin bebek olur. Bir bebek daha olur o da onun öğrencisi. Ama bunlar bir yandan da kreşteler. Uyku ve yemek saatleri var. Uykudan kalkınca bale öğreniyoruz. Bebeğin ayaklarını açıp döndürürüm. Sınıfa gelince sınıf ayakkabısı giyiyoruz. Evdeki kanepe sınıf oluyor. Televizyon ünitesi de yatak. Köşedeki sehpa yatak odası.

26 Ağustos 2022 Cuma

KELİME OYUNU 91




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta beş kelime veriyoruz ve bu kelimelerin de içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın Kelimeleri: Işık/Yansıma/Mavi/Adım/Bilinçaltı


VAİNA 10

Lua Fria

Işık sütununa ulaştığında bunun çok yukarılarda belirsiz bir noktadan başlayıp aşağı doğru indiğini ve yaklaşık bir buçuk metre çapında dairesel bir ışık huzmesi olduğunu gördü. Fakat ışık aynı zamanda sanki bir su yüzeyine benziyor ve garip görüntüler yansıtıyordu. Mavi çimenler ışığın olduğu kısımda yeşile dönüşüyordu. İçinden bir ses ışığın altına girmesini söylüyordu. Sanki orada onu çağıran bir şey var gibiydi. Sonra orda kendi yansımasını gördü. Ona doğru uzanıyordu. Ama bu yansıma kendi kendine hareket ediyor gibiydi. Ondan bağımsızdı. O zaman bu nasıl bir yansıma olabilirdi. Bir anda içini hem korku hem de müthiş bir merak sardı. Tıpkı yansıma gibi o da ona doğru uzandı. Dokunabilirse gerçekten bir yansıma mı yoksa başka bir şey mi olduğunu anlayabilir diye düşünmüştü.

Tam ona dokunacağı sırada Ingrid’in bağırışını işitti. Ve durdu. Ona doğru koşan Ingrid’in sesi boşlukta yankılanıyordu. “Sakın ona dokunma yoksa burada kapana kısılırsın!” Lua ne dediğini anlamasa da onu gördüğüne sevinmişti. Tam da hayalindeki gibi ışıklar saçarak ona doğru koşuyor oluşu inanılmazdı. Ne ara ondan bu kadar etkilendiğini gerçekten anlamıyordu ama kalbi bu periye vurulmuştu orası kesindi. Öte yandan bir hayale tutulduğu gerçeği can yakıcıydı. Burada kalma fikri bir yandan iyi olsa da her şeyin hayal olması düşüncesi pek iyi değildi. Artık uyanmak istediğini düşündü. Ingrid’in hayal olması kalbini kırıyordu. O böyle tuhaf düşünce yığınına gömülmüş ve boş boş bakarken Ingrid oradan uzaklaşması için beyhude bağırıp ona yaklaşmaya devam ediyordu.

En sonunda Lua’ya ulaşıp onu bir iki adım beriye çekti. Ve nefesini toparlarken ona tutunmaya devam etti. Hızlıca ona bu ışığın bir bilinçaltı tuzağı olduğunu anlatmaya çalıştı. Eğer ona kapılırsa hiç uyanamayabilirdi. Böyle bir tuzağı atlatacak güçte kimse olmamıştı. Ingrid açıklama yapıp onu kafasındaki düşünce yumağından çekmeye çalışırken bebek yıldız bir anda Ingrid’i bacağından ısırdı. Kurbanı elinden aldığı için ona çok öfkelenmişti ve bir anda tatlı bir bebek yıldız görünümünden çıkıp gümüşi rengini korkunç bir kızıla çevirmiş ve dişlerini kızın kemiğine kadar geçirmişti. Ingrid acıyla bağırıp ondan kurtulmaya çalıştı. Bu sırada dengesini kaybedip ışık huzmesine doğru düşmeye başladı. Lua onun çığlıklarıyla düşünce bulutundan bir anda kurtuldu. Her şey yine çok hızlı gerçekleşiyordu. Lua Ingrid’i yakalayıp ışığa düşmesini engellerken bebek yıldıza bir tekme attı. Yıldız bir anda sanki bir balon gibi patlayıp toza dönüştü ve karanlıkta sönerek kayboldu. Ingrid ayakta duramadığı için ikisi de oldukları yere çöküp kaldı.

(devam edecek)

https://www.youtube.com/watch?v=C2cclsqDg00

Not: Bölüm için müzik bakınırken, nette Erasmus adlı bir grubun Lua Fria adlı şarkısına rastlamak sürpriz oldu.

Genelde bu hikaye için uygun müzik halen şu şarkılar;

https://www.youtube.com/watch?v=xmgus7BZ_0I

19 Ağustos 2022 Cuma

KİTAPLAR DERGİLER

 


AŞKIN SUÇLARI

Marquis De Sade

Can Yayınları, 134 sayfa

Sade, klasikleşmiş yazarlardan. Üzerinde en çok tartışılanlardan. Yazdıkları yazdığı dönemde zor kabul edilecek eserler, halen de zor kabul ediliyor. İnsan tutkularını yazıyor genelde. Bu kitabı yıllar önce Cemal Süreya dilimize çevirmiş. Bu baskı yeni baskısı. Kitapta yazarın üç uzun öyküsü bulunmakta. Yazdığı gibi yaşayan, hapishaneden, akıl hastanesinden kurtulamayan yazarın öyküleri etkileyici. İnsanın aklına gelmeyecek olaylar, dramları anlatıyor. Sindirimi zor ama ilginç öyküler. İlk öyküdeki Florville adlı kadının yaşadıklarını Yeşilçam bile zor hayal eder. Not:3/4


KORKUNÇ BİR FAL

Rus Öyküleri

Can Yayınları, 157 sayfa

Kitapta 1800’li yıllarda yazılmış altı adet öykü bulunuyor, o dönemin önemli Rus yazarları tarafından yazılmış. Yaklaşık 150 yıl önce yazılmış öykülerde dönemin Rus insanlarının yaşamını görüyoruz. Kar, buz, soğuk, atlar, hanlar ve hüzün. Kitaba adını veren öykü ise en etkileyici olan öykü. Bir kadının peşinden giden bir adamın öyküsü şaşırtıcı bir sona doğru gidiyor. Rus edebiyatı gerçekten de çok özel bir edebiyat. Not:3/4




PARA DERGİSİ

Sağlıkta yapay zeka mucizesi, kredi, para düzenlemeleri, Türk Havacılık Uzay Sanayi Şirketi, Gittigidiyor’un gidişi, başarılı şirketler, Türk lokumu, çevresel etki, e-spor, Türkcell Enerjim, eliptik bisikletler gibi güncel konular işlenmiş.




DİĞER DERGİLER

Milliyet Sanat her zamanki gibi kültür sanatta ilgi çekici, Herkese Bilim Teknoloji de bilimsel yönden faydalı ve ayrıca Dilara Koçak ve Doğan Kuban yazıları devam ediyor. Bütün Dünya da yine popüler kültür açısından hoş bir okuma.

18 Ağustos 2022 Perşembe

GÜNCE 3

 




Sevgili günlüğüm Nalan,

Ay saçımı tarıyordum. Şimşek çakınca korktum elime kramp girdi tarağı çok sıkı tutmuşum korkunca.

Dizi izlerken hep not tutmak lazım. Yeni başlayan dizileri izlerken hangi bölümde kaldığını yazması lazım insanın. Karışabiliyor. Dram dizilerinde bazen ağlamak hoş oluyor. İnsanın gözleri kaplumbağa gibi olsa da.

Balkondan duydum. Bir kuşu var komşunun kızının. Kız anime izlerken kuş da kendisiyle konuşuyor sanıyor birileri, o da konuşuyor, animedeki sesler kuş sesi gibi. Onlar hızlı konuşunca kuş da hızlı hızlı konuşup çıldırıyor, ne dediği anlaşılmıyor muhabbet kuşunun. Kuşa öğretmişler ha ha demeyi bazen durduk yere ha ha diyor. Yazın pencereler açık ya duyuluyor.

Akrabalar hep ayrı şehirlerde olunca insan yeğenlerini kuzenlerini göremiyor yani artık insan görünce bir gün karşılaşınca yavrum bana hala diyebilirsin, teyze diyebilirsin diyeceğiz. Onları sevme keyfinden de azarlama keyfinden de mahrum kalıyoruz.

Rüya yakalayan duvar süsleri var ya, Amerikan yerlilerinin yani aslında, dream catcher’lar, bunlar ters çalışıyor bence. Normalde bizlerin rüya görmesini engellemeleri gerekiyor, başucumuza duvara asınca, öyle olmuyor işte, rüya yakalıyorlar bana getirmek için.

Saksılarda yetiştirdiğimiz şeyler ölünce yine boş boş da olsa toprağı sulamak hoş oluyor. Anneannemin küpe çiçeğini severdim küçükken. Şarkı söylerdim ona.

Küçükken kaldığımız lojmanda aileler toplanıp okey oynarlardı. Yere kocaman beyaz bir çarşaf serer üzerinde oynarlardı, ben de dizlerinde uyurdum onlar oynarken gitmezdim odama kimse uyumuyor diye, etraflarında dolaşıp yerde kalan taşlardan toplar kendime oyun kurardım.

KELİME OYUNU 90





Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta 5 kelime veriyoruz. Bu kelimelerin de içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes 5 kelime verebilir, yazı da yazabilir.

Haftanın Kelimeleri: Realist/Hayalperest/Seyyah/Rüya/Enerji


VAİNA (Özet)

Lua Fria sıradan ve meraklı bir insan. Astronomi ve haritacılık üzerine seçkin öğretmenlerden iyi bir eğitim aldıktan sonra kehanetler ve efsanelere merak sarıp dünyanın çeşitli bölgelerine ilginç seyahatler planlayarak kendi katrasını aramaya başladı. Her insanın bir katrası olduğu düşünülüyordu ve katra insanın tecrübeleri sayesinde yeniden keşfedeceği ve aslında dünyaya gelme sebebiydi. Bir insan katrasını bulduğunda yaşamının anlamına ulaşır ve hayatını buna göre düzenleyerek anlamlı bir ömür sürebilirdi. Lua henüz katraya ulaşamamıştı. Bu nedenle ilginç hikayeler ve maceralar peşinde koşmaya devam ediyordu. Annesi katrasını öğretmen olduğu zaman bulduğuna inanıyordu ve Lua doğduğu zaman da ikinci bir katraya sahip olduğunu söylemişti. Babası katraya inanmazdı daha realist olduğunu düşünürdü. Buna rağmen annesinin hayalperest yanıyla eksik olan kısmını bulduğunu söylerdi. Yani katraya inananlar gibi inanmayanlar da vardı. Ama inananlara göre diğerleri aslında katraya sahip olsalar da farkına varamıyordu.

Lua için belki de dünyayı dolaşıp farklı şeyler öğrenmek ve bir seyyah olmak hayatının amacı olabilirdi. Yine de eksik bir şeyler olduğunu hep hissediyordu. İşte böyle gezintilerinden birinde işittiği bir efsane onu dünyanın unutulmuş bir bölgesinde yüzyıllardır insan eli değmemiş bir ormana getirdi. Ve Vaina ile karşılaşması böyle oldu tabi Ingrid ile de. Ingrid’e aşık olduğu kesindi düşünceleri bir anda onunla dolup taşmıştı ve sebep olduğu felaket yüreğini kederle dolduruyordu. Yine de kafası öyle karışıktı ki yaşadığı her şeyin bir rüya olabileceğine inanmıştı. Belki bir yerden düşüp feci şekilde yaralanmış ve her şeyi kafasından uydurmuştu. Belki de yaşadığı şeylerin korkunç yüzü bir rüya olarak düşünmeye ve kolaya kaçmaya itiyordu onu.

Vaina kara büyüde ustalaşmış bir cadıydı ve cadıların en lanetli yeteneğine ulaşıp bir yıldız çobanı olmuştu. Yıldızların yaşam gücünü çalarak istediği yönde bu gücü kullanabiliyordu. Yaşayan her şeyin enerjisini kullanmayı öğrenmiş ve hayat enerjilerini çalarak yüzyıllar boyunca hayatta kalmayı öğrenmişti. Pek çok felakete sebep olmuş krallıkların kurulup yıkılmasında görev almış ve güçlendikçe daha kötü bir hal almıştı. Kendi türü bile ondan korkardı. Bu yüzden Moira’ların soyundan gelen Güneş ülkesinin seçkinleri peşine avcıları göndermiş ve kontrol edilemez boyuta gelmeden önce onu yakalayıp hapsetmişlerdi. Bulunduğu yer bu zamana kadar bariyerlerle korunmuş ve gizlenmişti. Güneş insanları Moira soyundan gelmiş olsalar da kader üzerinde hakları yoktu, bu yüzden onu hapsetmekten başka bir ceza bulamadılar. Üstelik her türlü yaşamı korumak için yeminlilerdi. Bir gün Vaina’nin kaçabileceğine ihtimal vermiş olsalardı belki bir kez daha düşünebilirlerdi.

Ingrid Güneş ülkesindendi. Üstelik bir avcı olarak yetiştirilmişti. Şifa gücü de vardı ve avcılara bahşedildiği şekilde ruh gücüyle açığa çıkartabildiği kanatlara sahipti. Henüz yeni sayılırdı ve en düşük rütbeye sahipti. Yine de ona verilen bölgelerde tek başına göreve gidebiliyordu. Bazen vardiyasını kontrol eden ve dinlenmesi için yer değiştirebildiği kişiler de olurdu. Vaina için geldiği görevde başarısız olmayı beklememişti. Olanlar için başta Lua’yı suçlasa da aslında hepsinin kendi başarısızlığı olduğunu düşünüyordu. Bariyerleri daha güçlü tutmuş olsaydı Lua içeriye giremez ve cadıyı asla bulmamış olurdu. Şimdi halkını uyaramadığı ve ruhu hapsolduğu için büyük bir felaketin eşiğinde olmalarından tamamen kendisi sorumluydu ve kıyametin eşiğinde olabilirlerdi. Vaina’nın uyuduğu sırada güçten düştüğünü biliyordu ama eskisi kadar güçlenmesi hiç zor olmayacaktı. Bir an önce ruhunu Lua’dan kurtarmanın ve geri dönmenin bir yolunu bulmalıydı, tabii öyle bir yol varsa.

(devam edecek/bu bölüm şimdiye dek olanların bir özeti niteliğinde)

15 Ağustos 2022 Pazartesi

KORE DRAMALARI


 

OUR BELOVED SUMMER

Yaz dizisi. Tatlı bir yaz esintisi gibi. Sakin, yavaş, yumuşak bir dizi. İki lise öğrencisi, bir kız bir erkek. Okuldayken onların belgeseli çekilir. Kız en çalışkan, oğlan ise en tembel öğrencidir. Bu belgesel sosyal medyada çok popüler olur. Okul biter. İkisi bir dönem sevgili de olurlar. Aradan yaklaşık 10 yıl geçer. Bu sürede oğlan ünlü bir sanatçı olmuştur. Medya, onlardan yine belgesel ister. Herkes eski belgeseldeki iki kişinin bugününü merak etmektedir. Romantik yeni dizilerden. Not:3/4





MASTER’S SUN

Klasikleşmiş dizilerden. 2013 yılı dizisi. Romantik komedi ve korku iç içe. Genç bir adam, bir şirketin CEO’su. Ciddi, soğuk biri. Genç bir kız ise bir kaza geçirdikten sonra hayaletler görmeye başlamıştır. Yani ölüler ona gözükür ve onunla konuşurlar. Bu kız ile oğlan tanışırlar. Kız oğlana dokunduğu zaman hayaletler görünmez.  Kız da bu nedenle hep oğlana dokunmak ister. Oğlan da kıza inanmaz. Kız, oğlana dokunması karşılığında oğlanın işlerine yardım etmeyi teklif eder. Tadına doyum olmayan dizilerden. Not:4/4




EXTRAORDINARY ATTORNEY WOO

2022 yaz romantik ve hukuk dramı. Woo otistik bir avukat. Babası ile yaşar. Büyük bir hukuk firmasına girer. Hafızası inanılmaz güçlüdür, zekası ve duyguları da öyle. Mahkemelerde otistik diye itiraz edenler olur, çünkü onu sosyal iletişimde başarısız olarak görenler vardır. Davalarda gerekli yasaları hatırlarken aklına hep balinalar gelmektedir. Otistik olsa da iletişimde de başarılıdır işinde de. Mükemmel dizi, duygusal, komik, insancıl, anlamlı, hüzünlü. Not:4/4

12 Ağustos 2022 Cuma

İZMİR KÖFTE

 




İzmir Köfte veya salçalı köfte. Köfteler yassı olacak, özelliği bu, elips gibi, ince uzun.

250 gram kıyma

Yarım çay bardağı galeta unu (kuru ekmek yerine)

1 küçük soğan

Tuz karabiber kekik kimyon

Kıyma, rendelenmiş soğan, baharatlar, galeta unu, 5 dakika yoğur, harmanla, top gibi olsun, yuvarlak.

Domates, sarımsak, kekik, yağ, domates sosu, pişir.

Köfteleri tabağa koy. Üstüne sosu dök.

Restoranlarda yani tencerede salça ile pişiriyorlar. Sulu oluyor. Öyle de olur, böyle üstüne de dökülebilir.

Hatta yanına patates kızartılabilir, biber de olabilir, hatta patlıcan da. Sosu üstüne dökünce yani.

Yanına erişteli pilav iyi gider. Salata da, marul, maydanoz filan.





11 Ağustos 2022 Perşembe

ESKİ GÜNLER


 



Banyodan sonra hemen su içilmez. Zararlı. Anneannem sıkı sıkı tembihler. Bir kere içmiştim. İçim irkildi. Ayakta su içilmez, miden sarkar. Su içerken insan başını tutmalı. Anneannemin öğütleri.

Okuldayken, bol bol okulda olayım eğleneyim diye, temizlik kolu, Kızılay kolu filan bütün her şeye giriyordum. Temizlik kolu olunca okula erken gidiliyordu. Sınıf başkanı olduğumda, öğrenciler sınıfa girmezse çekip sınıfa sokuyordum onları, dört oğlanı giysilerinden tutup sokmuştum. Öğretmenin elinde ucu topuzlu sopa vardı. Ellerimize vururdu bazen.

Sınıfta hep dans ederdik. Sürekli bir koreografi çalışması olurdu. Durmadan hocalarla alay ederdik. Bu hoca spastik, acaba genetik mi kalıtsal mı?, gibi.

Evin girişinde su saatlerinin olduğu dolap gibi bir şey vardı. Bir gün, annem su saatine bak demişti de dolabın metal kapağını açınca birden bir dolu pire çıkmıştı, havaya uçmuştu. Yani, pireymiş onlar. Filmlerde görüp de küvette suyun altına girip ölü taklidi yapıyordum anneme.

Solucanları, kurbağaları öldürüp cenaze töreni düzenliyordum. Annecim normal değil mi işte bizim ev perili derdim.

Anneannem şindik der şimdik de der şimdi yani. Küçük yerine güccülük der, ufaklık yani, küçükcük gibi.

Her zaman hayalperest oldum. Zombi komşusu olan bir vampir olayım, ikimiz birlikte psikoloğa gidelim, marketlerde bile var artık psikolog, sonra parkta buluşup çekirdek çitleyelim.

10 Ağustos 2022 Çarşamba

KELİME OYUNU 89




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Beş kelime veriyoruz ve bu kelimelerin de içinde olduğu bir öykü şiir deneme benzeri yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Bilinçaltı/Yıldız/Karanlık/Çimen/Mavi

VAİNA 9

Lua Fria...

Bilinçaltı aleminde unutmuş olduğu ismi onun dudaklarının arasından dökülünce yüreğine çocuk sevinci gibi bir his bahşedilmiş gibi olmuştu. Aklı o kadar karışıktı ki neyin rüya neyin gerçek olduğunu anlayamaz durumdaydı. Tam da buna uygun olarak şimdi ikisi de bilinçaltının daha da derinlerine doğru sürükleniyor ve içine düştükleri selden çıkamıyorlardı. Yıldız ışığından bir nehre kapılmış tam tutunacak bir yer buldum derken tekrar ve tekrar uçurumlardan düşer olmuşlardı. Ingrid defalarca ona aklını toparlaması gerektiğini söylediyse de sesi artık ona ulaşamıyor gibiydi. Böyle giderse sonsuza dek kaybolabilirlerdi.

Ingrid burada neden kanatlarını çağırıp kullanamadığını bilemiyordu. Sanki bütün gücü sınırlandırılmış ve elinden alınmış gibiydi. “Aklından ne geçiyor senin? Kendine gel!” diye defalarca bağırıp suyun içinde aralarında açılan mesafeyi aşmaya çalıştı. Rengarenk çizgilerden oluşan ve boya kalemiyle yapılmış gibi görünen devasa uçan balıklar üzerlerinden geçerken bazen kuyruklarıyla onlara vurup yıldız suyunun içine batmalarına neden oluyordu. Belki balıklardan birinin kuyruğunu yakalayabilse bu akıntıdan kurtulmalarını sağlayabilirdi. Bunun için birkaç deneme yaptıysa da hiçbirinde başarılı olamadı. Son bir kez daha denerken yine akıntıyla beraber bir uçuruma sürüklendiler. Bu kez düşüşleri o kadar uzun sürdü ki bir an için temas edebilecekleri hiçbir yüzey kalmadığını düşündü. Fakat şiddetli bir şekilde parıltılı mavi çimenlerle kaplı bir yere çarparak en sonunda durmayı başardı. Kendini toparlayıp etrafına bakındı. Lua hiçbir yerde görünmüyordu. En sonunda korktuğu gibi tamamen kayıp olduğunu düşündü. Bu kötü çok çok kötü bir durumdu. Onu bulmak için karanlıkta epey dolaştıktan sonra her şeyin daha da karışmasını asla beklememişti.

Sonsuz bir karanlığın içinde mavi çimenler nerden geldiği belli olmayan loş bir ışıkla aydınlanıyordu. Sonra bunun Lua’nın alnına taktığı hilal yüzünden olduğunu anladı. Çünkü bütün bu karanlığın içinde sadece Ingrid’in olduğu alan aydınlanıyordu. Böylece sakin kalmayı başarıp etrafta Lua’yı aramaya başladı. Bütün güçlerinden yoksun kalmak onun için yeni ve ürkütücü bir durumdu. İnsanların böyle yaşarken nasıl olduklarını ilk kez tecrübe edebiliyordu. Bu çok çok tuhaftı. Ona seslenerek karanlığın içinde koşmaya başladı. Koşarken çimenlerin arasında saklanmış olan mavi ateş böcekleri uçuşup etrafa dağılıyordu.

Lua yolunu aydınlatarak yanında zıplaya zıplaya yürüyen ve bebek olduğuna inandığı beş köşeli bir yıldızı takip ediyordu. Az önceki düşüşü hakkında hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Bilinçaltı onu derinlere sürükledikçe geldiği yeri ve neredeyse kim olduğunu bile unutmaya başlamıştı. Burada kalmak huzurlu bir seçim gibi geliyordu. Hayal ettiği şeyler bir şekilde canlanıp ona eşlik ediyordu ve böylesine sihir dolu bir yerden uzaklaşma fikri pek hoş değil gibiydi. Ingrid’in nereye kaybolduğunu merak etti. Onun için endişeleniyordu ama içten içe onun iyi olduğunu da biliyordu. Kötü durumda olsa bir şekilde bunu hissedeceğini düşünüyordu. Zaten Lua’ya göre Ingrid onun hayal ürünüydü. Biraz ararsa onu yine bulacağından emindi. Bebek yıldız hiç konuşmadan ama garip sesler çıkararak atlayıp zıplayarak ve arada bir onu elinden tutup çekiştirerek mavi çimenlerle dolu bomboş karanlıkta ilerletiyordu. Çok geçmeden etrafında daha önce hiçbir yerde görmediği ışıl ışıl kuşlar uçuşmaya başladı. Bebek yıldız arada bir bunlardan birini yakalayıp yiyordu. Başta bunu korkunç bulsa da sonra umursamayı bıraktı. Artık yıldız yağmuru yoktu. Gökte ne yıldız ne de ay vardı. Bebek yıldız ona eşlik ettiği için etrafı görebiliyordu. Bu şekilde ilerlerken çok da uzak olmayan bir noktada gökyüzüne doğru ince bir tül gibi yükselen belli belirsiz bir ışık sütununu fark etti. Bebek yıldız da bunu görmüş ve heyecanlanmıştı. İkisi de oraya doğru koşmaya başladılar.


9 Ağustos 2022 Salı

SICAK ANILAR

 




Sıcakta yaz akşamlarında balkonlarda damlarda uyuyanlar oluyormuş, ne güzel, şehirde balkonda uyumak çok da keyifli olmuyor. Yıldızlar zor gözüküyor, binalardan dolayı. Belki de kırlık yerde damda uyusam, korkarım, beş yıldızlı otelde uyunabiliyor ama, şezlongda.

Daha küçükken Ankara-İzmir otobüsünde, annem, dayım, teyzem, yolculuk yaparken, Köseoğlu Turizm ile, yazın, yaz tatilinde, gece, yolda önümüzde bir portakal kamyonu devrilmişti. Yolcular dışarı çıkıp yere battaniye serdiler. Çok uzun bekledik. Annem beni de dışarı çıkarttı, birinin battaniyesinde yere koydu, dayım teyzem sigara içmeye gittiler.

Karanlıktı, serindi hava ama asfaltın sıcağı battaniyeye geçiyordu. Uzanıp öyle izlemiştim etrafı. Kocaman ay vardı, dolunay. Birisi bana bir şey vermişti. Çikolata kaplı çubuk kraker. İçinde de çikolata dolgusu vardı. Çocuğum ya utanmıştım alırken. Onlar sanırım üniversite yaşındaydı.

Sıcakta sanki nefes alamıyormuş gibi oluyor insan. Yani nefes alınıyor tabii de nefeste oksijen yokmuş gibi. İçinde oksijen olmayan nefes alıyoruz şehirde. Oksijen turizmi olarak ormana veya sahile gitmeli. Hani suya doyamamak gibi nefese doyamamak.

Yani sanki yangın var gibi sıcak. Şapka bile olsa güneş çarpabilir. Rüzgar da sanki fön makinası gibi esiyor. Anneannemin dikiş makinasının basamak yerine oturur oynardım küçükken, salıncak gibi gelirdi. Masa gibi yerin içinden makine çıkardı. Zenith.

Dün gece rüyamda, ekşi yiyemiyorum diye tatlı erik icat ettim. Bir ağaca dal aşıladım. Dal takıyorsun ağaca. Meyvesi oluyor. Onu yapmaya çalıştım. Olmuştur inşallah. Bir dahaki rüyamda yerim artık.

4 Ağustos 2022 Perşembe

KELİME OYUNU 88




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Beş kelime veriyoruz. Bunların da içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime de verebilir.

Haftanın kelimeleri: Kelebek/Yıldız/Aptal/Yanıt/Hapis

VAİNA 8

Elindeki kelebek yakalama ağını sağa sola sallayarak dolaşıyordu. Nerden geldiğini ve nereye gittiğini bilmeden. Yeryüzü ve gökyüzü tümüyle siyaha boyanmıştı. Parlak ve aydınlık olan tek şey gökyüzünde bir mücevher gibi parlayan hilaldi. Bunun dışında tuhaf ve parlak bir yağmur yağıyordu. Fakat bu aralıksız devam eden yağmur su yerine yıldız tozlarından oluşuyordu. Sanki milyarlarca yıldız yağmur gibi toprağa düşüyordu. Düşüşlerinin yarattığı ses bir yağmurdan farksızdı. Tenine değdiğinde can acıtmıyorlar hatta hafif bir serinlik hissi vererek sönüp gidiyorlardı. Bazı iri taneli olanları yere düşerken tıpkı dolu yağmış gibi bir süre parıltılar saçarak kalıyor ve çok geç sönüyordu. Elindeki kelebek ağı ile birkaç kez düşen pırıltılardan yakalamaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Bir çeşit görevi varmış gibi hissediyordu ama bunun ne olduğunu bir türlü anımsayamıyordu. Yıldız yağmuru altında yürümek o kadar hoştu ki uzun bir süre başka bir şeyi umursamadan yürümeyi sürdürdü. Sonunda bir uçurumun kıyısına geldiğinde durup aşağı baktı. Yeryüzünden ve gökyüzünden daha koyu bir siyahlık ayaklarının biraz ötesinde her şeyi yutacakmış gibi görünüyordu. Yıldızlar onun içine doğru düşerken bir süre sonra gözden kayboluyorlardı. Ayaklarının altında yıldızlardan bir sel oluşmuş tıpkı bir dere gibi şırıl şırıl uçuruma doğru akıyordu. Gökyüzündeki hilal bileklerine kadar saran bu selin sakin ve zararsız dalgaları arasında oradan buradan yansıyordu.

Manzaraya o kadar dalmıştı ki bir an için sağ yanına dönüp baktığında karşısında Ingrid'i bulunca şaşkınlıktan yerinden sıçrarken elindeki ağı sonsuz uçuruma doğru düşürdü. Yıldız yağmuru ve ay ışığı altında muhteşem görünüyordu. Tıpkı az önce kendisi gibi Ingrid de boşluğa bakıyor ve onu fark etmemiş gibi görünüyordu. Ya da umursamamış gibi. Bir şeyler söylemesi gerektiğini hissediyor ama ne diyeceğini bilemiyordu. En sonunda bulabileceği en saçma kelimeler ağzından dökülüverdi. "Ama sen ölmüştün." Ingrid ona bakmadan usulca cevap verdi. "Şu an yaşayanların dünyasında olduğunu sanmanın sebebi nedir?" Buna verebileceği bir yanıt yoktu. Fakat bu soruyla şu ana kadar böyle bir yerde olmasının mümkün olmadığını daha yeni fark etmiş gibi etrafına bakındı. Sahiden de neler oluyordu? Ingrid onun şaşkınlığını umursamadan konuşmaya devam etti. "Hayatım boyunca aldığım eğitimle adandığım görevi mahvettin. Şimdi de ruhumu elinde tutuyorsun. Ve bunu düzeltmenin bir yolu olup olmadığını bilmiyorum. Hepsi senin suçun. O kadar aptalsın ki.. Sana ne söylemem gerektiğini bilmiyorum. Bunca kötülüğe yol açmışken bilinçaltının bu kadar güzel olmasına da inanamıyorum. Eğer inançlarıma ters olmasaydı seni de kendim gibi buraya hapsetmenin bir yolunu arardım. Ama şu an tek yapabildiğim bir süre uyumanı sağlamak. Bu şekilde iletişim kurabileceğimizi fark ettim.. Lua Fria.. Adın bu değil mi?"

Lua.. evet adı buydu ve o söyleyene kadar unutmuş olduğunun farkında değildi. Bilinçaltı dünyası demek böyle bir yerdi. Bir yandan müthiş bir yok oluş ve unutuluş bir yandan da muazzam bir özgürlük hissi veren bir yerdi. Demek bu yıldız yağmuru ve bu tuhaf sel, bu siyahlık ve uçurum.. Hepsini o mu düşlemişti? Kendi düşüncelerinin hızına da yetişemiyordu. Ne demişti? onu buraya hapis mi etmişti yani.. Bunların hiçbiri inanılır gibi değildi. Şu an belki de sadece rüya görüyordu. Yine de rüya bile olsa Ingrid'i karşısında gördüğüne sevinmişti. Eğer bir rüyaysa hoş bir rüyaydı. Ingrid'e doğru havalı bir şekilde yaklaşıp bir anda ellerinden tuttu ve onu şaşırttı. Ardından gökyüzündeki hilale baktı. Eğer bu kendi rüyası ise istediğini yapabiliyor olduğunu düşündü. Bir eliyle hilale doğru uzandı. Ve tam da istediği gibi onu tutup avucunun içine almayı başardı. Müthiş bir illüzyon gibiydi. İçi böyle bir şey yapabilmenin şaşkınlığı ile kıpır kıpırdı. Hilali pek düşünmeden Ingrid'in alnına yerleştirdi şimdi sanki parıltılı bir dövme gibi ve hep ait olduğu yer orasıymış gibi görünüyordu. Ingrid oldukça şaşkındı. Lua onun ellerini tutmaya devam ederken havalı olduğundan gayet emin bir şekilde "Endişelenme, eğer bir yolunu bulursam seni buradan çıkartmak için elimden geleni yapacağım." dedi. Onun ölümünü düşündüğü an yine her şeyin kabus olması gibi bir ihtimal olduğuna güvenip böylesi trajik bir durumu hala kabullenemiyordu. İçinden bir ses ciddi anlamda yaralı olduğu için tüm bu yolculuğun ve olanların hep kendi kafasından uydurduğu şeyler olduğunu söylüyordu. Bilinçaltının durumuna bakılırsa hayal gücü epey yüksekti. Ingrid de gerçek değildi. Gerçek olmadığı için ölmüş ve kafasının içinde hapis kalmış olması da mümkün değildi. Düşünmeye devam ettikçe işin içinden çıkamıyordu. Kafasının karışıklığı bilinçaltını da karıştırmıştı. Yıldız yağmuru şiddetlenmiş, ayaklarının altındaki sel yükselmeye başlamıştı. Çok geçmeden üzerlerine uçan balık sürüleri gelmeye başladı ve onlara çarpıp ikisini de uçuruma yuvarladı. Şimdi el ele tutuşup derinlere doğru düşüyorlardı.

2 Ağustos 2022 Salı

İÇ İÇE ÜÇ RÜYA

 




Ya bunlar cıvsıtmış. Anneannem öyle der. Benim rüyalar da bazen cıvsıtıyor.

Bir arkadaşım mafyaya aşık olmuş. Rüyamda diyorum yapma etme ondan sana hayır gelmez. Mafya duymuş bunu. Peşime düştüler. Denizlerden şelalelerden adalardan kaçtım durdum peşimde mafya vardı.

Şelaleden geçerken rüya değişiverdi. Çevre biyolojisi yüksek lisansına başladım. Tam da okulun arkasında bir şelale var, bir de dere var. Çok yeşillikli bir orman içinde. Derenin içinden çamur tabakasından bitkiler bulduk, sonra yıkadık, sonra da bitkileri çöp olacak şeylerden ayıkladık.

Hocamız dedi ki, ikişer tane bitki seçin içlerinden ve birbirleriyle akrabalık durumlarını değerlendirin. İki tane benzer çiçek seçtim. Yapraklarını saydım, biri on tane diğeri 22 tane yaprak, biri açık pembe biri koyu pembe çiçekli. Onların akraba olup olmadıklarını anlamaya çalıştım.

Sonra okula döndüm, yurtta kalıyorum. KYK’da. Ama yabancı bir ülke. Çünkü yurda yakın, ormanın gerisinde, buzlu çok yüksek bir dağ vardı. Yurtta yemek sırasındayım, pasta verecekler. Birden bir haber geldi. Yurdu zombiler basmış. Başka bir bölümde onları kapalı tutuyorlarmış.

Pastayı aldım. Pastanın üzerinde kırmızı bir meyve vardı. Çok pahalıydı pasta, tek bir dilime bütün yemek bursunu kullandım o gün için olan. Yerken, bu meyvenin dağın tepesinden geldiğini söylediler ve zombilere karşı faydalıymış.

Dağın tepesine gezi var dediler. Okul gezisi. Katıldım. Tırmanmak çok zordu. Önce bir tren hattında belli bir mesafeye kadar yayan gidiyorsun. Sonra tren hattı dağın üzerine çıkmaya başlıyor ve merdiven gibi görünüyor. Merdiven gibi tırmanmaya başladık. Yükseldikçe hava soğudu, yer çekimi arttı. Dağ en tepede biraz dışarı ve üzerimize doğru çıkıntı yapıyordu. Merdiven yine de o çıkıntıyı dolanıp yukarı gidiyordu.

Tutuna tutuna devam ettik. Ama çok ağırlaştım, çok yüksek ve soğuktu, ellerim acıdı tutunurken, tırmandım ve çıkıntıyı aştım, yukarı çıktığımda bir düzlük vardı ve güneş geliyordu üzerine ve çimenler vardı biraz karların arasında.

Düzlükte ayağa kalktım ve sonra Hande Yener’i gördüm. Buraya mı gelmiş konsere, dedim ve uyandım.