Sayfalar

30 Haziran 2022 Perşembe

KELİME OYUNU 83







Kelime Oyunumuz devam ediyor. Beş kelime verip bu kelimelerin de içinde olduğu öykü, şiir, deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Tutsak/Hamle/Kanat/Genç/Kalp
 
 
VAİNA 4

Genç adamın kafası epey karışmıştı. Yıldız Çobanları hakkında duyduğu tüm o iyi hikayeler ve adlarına yazılan şiirlere göre az önce zincirlerinden kurtardığı, bir melek kadar saf ve iyilik dolu bir varlık olmalıydı. Fakat gölgelerden çıkan savaşçı üzerlerine bir bariyer oluşturmamış olsa Vaina şeytana dönen bakışları eşliğinde daha o ne olduğunu anlamadan işlerini bitirmiş olacaktı. Büyülü çivilerden kurtardığı dört kanadı da lime lime olmuştu fakat hiç acı çekmiyor gibi uçmaya devam ediyordu. Yüzyıllardır tutsak olmanın verdiği hamlıkla ilk saldırısı boşa gitmiş fakat yine büyülü bir çığlık kopartarak savaşçının dikkatini dağıtmayı başarmıştı. "Beni tekrar yakalayamayacaksın Ingrid. Bütün hamlelerini ezbere biliyorum. Burada tutsak olduğum her dakika seni yakalayınca neler yapacağımı düşündüm. Bundan kaçışın yok."

Vaina bunları söyledikten sonra tekrar çığlık atmaya başladı. Ingrid bariyeri tutmaya çalıştıkça gücünün tükendiğini hissediyordu. Bütün bunlara sebep olan aptal insanı korumaya çalışmak ve bu çığlıklara dayanmak gerçekten de zordu. Karşı hamle yapmaya çalıştığı anda bariyeri bırakması gerekiyordu fakat o zaman savunmasız kalacaktı. Vaina çığlığı kesip bariyere saldırmaya devam ederken Ingrid ne yapması gerektiğine karar vermeye çalıştı. Soluk mavi bir ışık yayan bariyer gittikçe küçülüyor ve ışığını kaybediyordu. Vaina rakibini iyice zayıflattığı düşüncesiyle zevkle bir çığlık daha kopardı. Ingrid tam o sırada bariyeri beslemeyi bıraktı ve saldırıya geçti. Çığlık saldırısının süresi hep eşitti ve Vaina o sırada etrafına dikkat etmek yerine çığlığına odaklanmış oluyordu.

Ingrid tüm gücüyle havaya doğru sıçradı ve kılıcını saldırı için hazırlarken keskin metali yıldırım enerjisiyle doldurdu. Yıldız Çobanından daha yukarıya kadar sıçramıştı. Havada takla atıp büyük bir hızla Vaina'ya doğru düşmeye başlayarak hamlesini yaptı. Vaina onu son anda fark etmişti. Kendini savunmaya çalışırken artık geç kaldığının farkındaydı, yine de ölümcül bir darbe almaktan kurtulmayı başardı. Fakat kanatlarından birini dirsek ekleminden kaybetmişti. Acı dolu bir çığlık koparttı. Bu, saldırısından daha kuvvetliydi ve henüz yere inmiş olan Ingrid'in başını döndürmüştü. Gezgin tüm o çığlıklara karşı koyabilecek kadar güçlü değildi. Beyni patlayacakmış gibi hissediyor ve kıvrandığı yerden kalkamıyordu. Kulaklarındaki basınç yüzünden dengesi bozulmuş ve midesinde ne varsa çıkartmak zorunda kalmıştı.

Vaina güç kazanmak için yemek zorundaydı. Deli gibi titreyen gözlerini bütün odada dolaştırdı. Çektiği acı başını döndürüyor ve kalbi sanki kulaklarında atıyordu. Bakışları gezgini bulduğu anda ileri atıldı. Ona engel olmaması için yolunun üzerinde duran Ingrid'e alev topları fırlattı. Ingrid kendini korumak için bariyer oluştursa da çarpışmanın etkisiyle odanın diğer köşesine doğru savruldu ve yere çarparak düştü. Vaina genç adama ulaşmayı başarmıştı. Karşısında ölüm kokusu yaysa bile bir tanrıçanın güzelliğine sahip olan Vaina'yı gören adam çoktan onun büyüsüne kapılmış halde hiçbir şey yapamadan öylece bakakalmıştı.

Vaina'nın kurbanlarının kaçmasını engelleyen hipnoz yeteneği vardı ve insanlar üzerinde oldukça işe yarıyordu. Böylece onların ruhunu tüketmek kolay oluyordu. Zavallılar ruhları eriyip giderken Vaina tarafından bir çeşit lütfa erişmiş gibi hissediyorlardı. Genç adam Yıldız Çobanının göğsüne dokunan nazik elini hissetti. Hemen sonra bu el jilet gibi keskin bir çizikle tam kalbinin üzerini boylu boyunca yardı. Karanlık bir ışık etraflarını sardı. Havaya saçılan kan damlaları yer çekimi yokmuş gibi etraflarında dönüyordu. Vaina apaçık görünen ve hala büyük bir hızla atmaya çalışan kalbe doğru uzandı. Adamın gözleri donuklaşmış ve bedeni kaskatı kalmıştı. Son gördüğü şey Vaina'nın gözlerindeki delilik dolu parıltıyla ona uzanışıydı. Artık hiçbir şey göremez olduğunda etraflarını saran karanlığı yıldırımla güçlendirilmiş gümüşi bir kılıcın yardığını fark etti. Ama daha fazla duramayacak kadar uykulu hissediyordu. Kendini boşluğa ve uykunun kucağına bırakırken Ingrid'in öfkeli haykırışının boğuk kırıntılarını işitir gibi oldu.

28 Haziran 2022 Salı

MAHKEME

 




Orta yaşlı adam yolda yürürken yanına bir kadın yaklaştı.

-Hamileyim, hastayım, bana yardım eder misiniz?

Adam biraz düşündü ve kadını hastaneye götürdü.

Aradan zaman geçti. Kadın adamı mahkemeye verdi. Çocuğumun babası o dedi.

Kadın bir dolandırıcı. Adam evli, iki çocuklu ve şirket sahibiydi.

Mahkeme başladı. Dava sürerken adamın doktoru geldi mahkemeye.

-Bu çocuk ondan olamaz. Çünkü onun çocuğu olamaz.

Bu bir sürprizdi. Adamın tıbbi incelenmesine karar verdi mahkeme.

Sonuç açıktı. Adamın çocuğu olamazdı ve adam bunu bilmiyordu.

Karısı bunu zamanında anlamış, öğrenmişti. Karısı ve doktor biliyordu.

Aslında iki çocuğu da doktordandı.

Kocasının çocuğu olmuyor diye kadın böyle bir formül bulmuştu.

22 Haziran 2022 Çarşamba

KELİME OYUNU 82





Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta beş kelime veriyoruz ve bu kelimelerin de içinde olduğu öykü, şiir, deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime de verebilir.

Haftanın kelimeleri: Çivi/Çığlık/Cadı/Saf/Gezgin


VAİNA 3

Karşısındaki duvarda epey yüksekçe bir şekilde kanatlarından çivilenmiş ve zincirlere vurulmuş bir yıldız çobanı vardı. Yıldız çobanı olduğunu onlara özgü tasvirlerde anlatılan tacından anlamak mümkündü. Kutsal varlıkların içinde sekizinci sırada yer alırlardı fakat böyle bir yerde bu efsanevi varlıkla karşılaşmak akıl almaz bir şeydi. Üstelik zincirlenmiş bir tanesiyle karşılaşmak daha da imkansız bir durumdu.

Yıldız çobanının kanatlarından hala kızıl bir sıvı akmaktaydı. Kıpırdamıyor olduğu için genç adam başta ne yapacağını bilemedi. Birkaç saniye öylece kalakaldı. Sonra bir anda zihninin derinliklerinde "Vaina!" diye onun yankılanan sesini işitti. "Bana Vaina derler..." sonra yıldız çobanı yana düşmüş başını doğrultup aniden gözlerini açtı ve bir çığlık koparttı. Sesi o kadar tizdi pencerelerin hala sağlam olsaydı şuan patlayıp dağılması mümkün olurdu.

Gezgin, sesten dolayı bayılacağını sandı. O kadar uzun sürmüştü ki biraz daha devam etse gerçekten bayılabilirdi. "Lanet zavallı hain sürüsü.. ucube yaratıklar sizi.." Vaina bağırarak bir süre söylenip bela okumaya devam etti. Yüzyıllar önce bir cadı topluluğu onu kandırıp göklerdeki yerinden buraya inmesini sağlamışlardı. Kandırmak için de kayan bir yıldızı avlamış ve kurtarması için yem olarak kullanmışlardı. Onu yakalar yakalamaz buraya hapsetmiş ve o günden beri türlü işkencelere maruz bırakmışlardı. Artık kim olduğunu bile net bir şekilde hatırlayamıyor ama zaman zaman aklına gelen anılara tutunarak canlı kalmaya çalışıyordu. Cadılar onun müthiş güçlerini ele geçirmek ve kendilerine almak istemiş ama bunu asla başaramamışlardı. Yine de gitmesine izin vermemişlerdi çünkü bıraktıkları anda kurtuluşlarının olmadığını biliyorlardı.

Tüm hikayesini gezgine anlatan Vaina zincirlerini çözmesini istedi. Bunu sadece saf yürekli bir insan yapabilirdi. İnanılmaz bir durumla karşı karşıya olan gezgin başta ne yapacağını bilemedi. Sonra Vaina'ya doğru ilerledi. Zincirleri nasıl çözeceğini bilemiyordu. Vaina'nın bedeninden dolanıp önce tavana sonra duvarlara ve en sonunda zeminde ilerleyip tam Vaina'nın önünde büyük bir mekanizma ile kilitlenmiş devasa zincirler açılması kolay görünmüyordu.

Vaina "Sadece parmağına bir çizik at ve bir damla kanını kilidin üzerine akıtırken açıl de" diyerek yol gösterdi. Bu kolay görünüyordu. Gezgin köşede parçalanmış tahtaların arasından iğne gibi bir kıymık parçası buldu sonra da kilidin oraya geldi. Vaina heyecanlanmıştı ve gözleri ışıl ışıl parıldıyor, dudakları çarpık bir gülümseme ile kıvrılıyordu. "Özgür kaldığım anda seni mükafatlandıracağım genç adam." diyordu. Gezgin sonunda kıymığı parmağına batırdı ve elini kilidin tam üzerine doğru uzattı.

O anda gölgelerin içinden gelen "sakın yapma!" diye bir çığlıkla beraber savaşçı bir kadın ona doğru atıldı ve yakalayıp kendisiyle beraber yere düşmesini sağladı. Fakat iş işten geçmişti. Bir damla kan onların düşüşünden önce havada süzülmeye başlamıştı ve olan oldu. Zincirler büyük bir sarsıntı ile hareketlenip çözüldü, asit dökülmüş gibi eriyerek yok oldu.

Vaina zincirden kurtulur kurtulmaz kanatlarını çekiştirdi ve yırtılmalarını göze alarak çivilerden kurtuldu. Sonra da histerik bir kahkaha attı. Savaşçı, gezgini korumak ister gibi önüne geçerek ellerinde büyülü ışıl ışıl yıldırım küreleri oluşturdu. Vaina kahkaha atarken etrafını koyu karanlık bir aura bürümüş, gözleri ise alev gibi bir renge dönüşmüştü.

Gezgine bakarak "şimdi ruhunu kendiminkine katarak seni ödüllendireceğim ve beni kurtardığın için acı çekmene izin vermeyeceğim." dedi. Yıldırım küreleri oluşturan kadına bakarak da "bu kez beni düşürmene izin vermeyeceğimden emin olabilirsin ve tüm insanların ruhunu emerken izlediğinden emin olacağımdan da şüphen olmasın." dedi. Artık yağmur sesine büyülü yıldırımlar ve ışık patlamaları eşlik ediyordu.

SON

21 Haziran 2022 Salı

METRESİ BEŞ LİRA




Annemlerin oturduğu apartmana bir bar şarkıcısı kadın taşınmıştı, yani şantöz, chantesue. Şantöz sandoz içiyordu hep. Şaka şaka. Kadının bir de küçük oğlu vardı. İkisi yaşıyordu. Kadın işi gereği gece geç geliyordu tabii eve.

Apartmandaki kadınlar hep bu kadın hakkında konuşurdu filan. İşte, çocuğun babası kim acaba, bu kadın kimin metresi acaba gibi. Kötü kadın diye düşünülürdü. Apartmandaki kız çocukları da annelerinden duyardı tabii bu lafları. Kötü kadın bu ama acaba neresi kötü, neden kötü? Çocuklar apartman girişinde oyun oynarken, bebeklerle toplarla, kadını içeri girip çıkarken görürlerdi. Gündüzleri kadın alışverişten filan dönerken, gezmekten.

Kadının oğlu ile oynamalarını istemiyorlardı apartman kızlarının, anneleri. Kızlar da hep duyuyor tabii kötü şeyler kadın hakkında, kadın metres filan, metres nedir onu da bilmiyorlar. Girişte top oynarken kızlar, şantözü gördüklerinde başlıyorlardı hemen:

Metresi beş liraaa! Metresi beş liraaa!

Kadına laf atıyorlar yani. Kadın da cevap vermezdi. Ne acımasız küçük kızlardı onlar.

Sonra, bir gün apartmanda yaşayan bir yaşlı teyze, bağırmaya başladı, ah ayaklarım ellerim diye. Yanında iki oğlu vardı, büyük ama ikisi de boşanmış ve ikisi de çalışıyor. Öğretmen ve güvenlikçi olarak. Teyze yalnızdı. Sesi duyan şantöz, teyzeye yardıma gitti, ambulansı çağırdı, ambulans ile iki kişi gelmişti, bir de şantöz, kadını taşımak zor olduğu için şantöz kapıları çaldı. Çıkan teyzelerle yaşlı hasta teyzeyi taşıdılar ambulansa, şantöz götürdü hastaneye. Sonra oğulları geldi.

Bu olaydan sonra kimse onun hakkında kötü bir şey diyemedi.

16 Haziran 2022 Perşembe

KELİME OYUNU 81




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta beş kelime veriyoruz ve bu kelimelerin de içinde olduğu öykü, şiir, deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime de verebilir.

Haftanın kelimeleri: Fener/Zemin/Çimen/Küf/Çürük

VAİNA 2

Aslında burası ne rüyalarında gördüğüne ne de söylencelerde anlatılana benzer bir konak, şato veya kale değil de daha ufak daha ıssız ve neredeyse yabani otlar tarafından yutulmuş gibi duran tuğla duvarların arasında sayısız kırık ve tekinsiz görünen pencereden ibaret bir malikaneydi. Her zaman buranın daha ihtişamlı bir yer olacağını hayal etmişti. Ama duvarlar yer yer yükselen toprağın ve sarmaşıkların içinde o kadar kaybolmuştu ki yakınına kadar gelmemiş olsa burayı asla fark edemezdi.

İçeride veya etrafta kimse yok gibiydi. Elbette yabani kuşlar tilkiler ve diğer hayvanların bolca bulunduğu su götürmezdi. İçeride yuvalanmış vahşi bir kurt sürüsü bulacağından emindi. Bunun için eline bir sopa almalı mıydı, alsa bile her hangi bir durumda bu kendini savunmaya yeter miydi emin değildi. Bu nedenle yağmaya devam eden yağmurun içinde kendi sesini gizlemenin rahatlığıyla ama yine de dikkat ederek ilerledi.

En sonunda kırık pencerelerden birine vardı. İçerisi karanlık olduğu için hiçbir şey görünmüyordu. Bir şey görememekten ziyade içerinin karanlığına tezat şekilde kendisinin apaçık görünüyor olduğu gerçeğinin farkında olmasından dolayı tedirgin hissetti. Pencere o kadar geniş ve alçaktı ki belki de artık yerinde olmayan bir verandaya açılan bir kapı olması da mümkün görünüyordu. Dikkatli bir şekilde eşikten geçti. Etrafta yer yer sular akıyor veya damlıyordu ama artık şırıl şırıl bir yağmurun altında olmadığına sevindi.

Gözleri karanlığa alışsın diye biraz yavaş hareket ediyordu. Elindeki feneri düşerken kaybetmişti. Bu nedenle kalem gibi küçük bir feneri çantasından bulup çıkarttı. Zayıf bir ışığı vardı ama yine de yeterliydi. Üzerinde yürüdüğü zemin çürümüş ahşaptandı ve hafif bir toprak tabakası, çimen ve solmuş ölü yapraklarla kaplıydı. Duvarları içeriden de sarmaşıklar örmüştü fakat bir süre sonra sadece küf vardı çünkü belli ki ilerisi yeterince gün ışığı alamıyordu. Tavanda bazı yerlerin çökmüş olduğunu fark etti. Bazı yerler çatıya kadar delikti bazı yerlerdeyse sadece bir üst kat görünüyordu. İnsana ürperti veren karanlık boşluklar şeklinde tepeden ona doğru bakan bu çöküntüler sanki izlendiği hissi yaratıyordu.

Birkaç odanın kapısını bulamasa da yıkık duvarları sayesinde içlerinden geçtikten sonra sahiden de buranın yıllardır terk edilmiş bir yer olduğuna karar verebildi. Sağlam kalabilmiş pek bir eşya yoktu olanların da eskiden ne olduğunu anlamak mümkün değildi ve üzerlerini zemindeki gibi toprak, ot ve ölü yapraklar ile küf karışımı bir şey kaplamıştı. Duvarlardan düşmüş ve parçalanmış birçok tablodan geriye metal çerçeveler ve erimiş bozulmuş ve kendi kendine katlanıp yapışmış resimler, yine her şeyi kaplayan acayip bulamaçla kaplanmıştı.

Etrafına şaşkın şaşkın bakınırken ve geceyi geçirmek için düzgün ve kuru bir yer ararken bir anda yerin çatırdadığını hissetti. Attığı son adımda zemin birkaç santim aşağı çökmüş ve büyük bir çatırtı duyulmuştu. Ne yapacağına karar veremediği o birkaç saniye içinde aniden aşağı düşmeye başladı. Bir kat altta bodrum katı vardı ve epey yüksek bir alan olduğu için düşüşü çok can yakıcıydı. Çürük tahtalardan biri kolunu sıyırmış diğeri de bacağını sıyırmıştı. Bununla kaldığı için şanslıydı. Kaburgalarından birini çatlattığından veya kırdığından da emindi. Sırt üstü düştüğü için sırt çantası düşüşünü biraz yavaşlatmayı başarmıştı.

Yere yuvarlanan el feneri biraz ileride kendi yüzüne doğru dönük şekilde kalmıştı. Bu nedenle hiçbir şey göremiyordu. Kendini toparlayıp sürünerek dikkatle ilerledi ve feneri aldı. Işığı etrafı görmek için çevirdiğinde karşılaştığı şeyin görmeyi beklediği hiçbir şeyle en ufak bir alakası yoktu.

(devamı gelecek)

14 Haziran 2022 Salı

MAHZEN


 



Şirketi dedeler yönetiyordu. Şirket binasının antik gizli kapıları vardı. Çocuk gizlice şirkete girdi, kapılardan geçti, antik yerlerden geçti, lahitlerin çevresinden sürünerek geçti. Bir açıklığa geldi.

Şirket yönetici dedeleri şirketin odalarını geziyordu. Sandalyelerin rengini beğenmediler. Çocuk, kendi bulunduğu yere dedeler gelmesin diye ses çıkarmıyordu.

Açıklıkta çocuk bir meyve sepeti buldu. Eski bir meyve sepeti. Sepetin içinde bir iskelet uyuyordu. Uyandı ve çocuğa ne olur gitme dedi.

Çocuk önce korktu. İskelet ise ben yıllardır burda tek başıma yatıyorum. Lütfen gitme, dedi. Tek başına yaşayan iskelet ya kötülüğü bilmiyordu veya unutmuştu.

İskelet korkuyordu. Bu şirket yöneticisi dedelerden ben de korkuyorum, sana yardım edeceğim, bu şirketin gizli odalarına neden geldin bilmiyorum, burda galiba kötü şeyler oluyor, birlikte çözeriz, diye seslenerek ayağa kalktı.

Çocuk ile iskelet birlikte yürümeye başladılar. Duvardaki bir tabloyu oynattı iskelet ve gizli bir asansör ortaya çıktı, binip dibe doğru indiler, şirketin altında bir katakomp vardı.

Katakompun içinde bulunduğu odada bir din adamı duruyordu, koruyucu gibi sanki, boynunda boncuklarla süslü bir haç ve kolunda da İncil vardı.

Sen misin dedi, çocuğa. Çocuk da kim miyim diye cevap verdi. Yeni koruyucu sen misin? Yok dedi çocuk ben sadece meraklı bir çocuğum. Korktu ve iskeleti de din adamı ile bırakarak hemen asansöre bindi ve yukarı çıktı.

Eh, çocuk kurtuldu artık uyanabilirim dedim ve uyandım, nasıl olsa rüya iyi bitmişti.

12 Haziran 2022 Pazar

BÜTÜN DÜNYA

 




BÜTÜN DÜNYA

Amerikan Reader’s Digest dergisinin yerli uyarlaması olan dergi, ülkemizde yıllardır yayınlanmakta.

Haziran sayısında Mehmet Haberal, Fevzi Çakmak, Atatürk, 19 Mayıs, Amasya Genelgesi, Nutuk, Ankara, Türk Lirası, Gelibolu, Macron, Gençlik Yılı, özgürlük, Karaman, Türkan Şoray, yazlık sinemalar gibi daha birçok kültürel, popüler konu bulunmakta.


EVİM

Haziran sayısında, enerjik renkler, köşe takımları, evlilik alışverişi, verandalar, deniz temalı sofralar, raflar, temizlik, dekorasyon hataları, Babalar Günü, etno-modern evler, pop art, ikinci el eşyalar, evde dönüşüm gibi keyifli ve renkli konular bulunmakta.


MİLLİYET SANAT

50 yıllık derginin Haziran sayısında, İstanbul Müzik Festivali, İKSV, Gezgin Salon Festivali, John McLaughlin, Kendrick Lamar, Bülent Ortaçgil, Mehmet Yılmaz Ak, Habib Aydoğdu, Laura Dern, Joaquin Phoneix, Fellini, Okul Traşı filmi, Elvis adlı film gibi kültürel, sanatsal konular yer almakta. Tiyatro, sinema, müzik, resim ağırlıklı.


HERKESE BİLİM TEKNOLOJİ

Dilara Çolak keyifli yazılarına devam ediyor. Doğan Kuban öğretmenimizi kaybetsek de dergi onun yazılarını yayınlamaya devam etmekte. Ay parsellenip satılıyor, ağrı kesicilere dikkat, pişmiş yenmesi gereken sebzeler, Brükselli bilim adamı Vesailus, ayda büyüyen bitkiler, Maymun Çiçeği hastalığı, kripto para, Haydarpaşa kazısı, karadelik fiziği gibi ilginç bilimsel bilgiler var bu sayısında.

9 Haziran 2022 Perşembe

KELİME OYUNU 80




Kelime Oyunu etkinliğimiz devam ediyor. Her hafta çarşamba günü olan etkinlikte, beş kelime veriyoruz, bu kelimelerin de içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes beş kelime verebilir veya verilenlerle yazı yazabilir.

Haftanın kelimelerini sevgili Aytacrafts verdi:

Rüzgar Masal Gökyüzü Nefes Bahçe

VAİNA

Sıradağların eteğinde fersahlarca uzanan kadim bir orman vardı. O kadar engebeli bir araziydi ve o kadar geçit vermez bitki örtüsüne sahipti ki yüzyıllarca tek bir insan bile adımını ormandan içeri atmamıştı. Fakat bir gün bir maceraperest umulmadık bir yolculuğa çıkmaya karar verdi. Sırtında her şeyi sığdırabildiği kocaman bir çantası dışında yanında başka hiçbir şeyi yoktu. Gökyüzünde güneş parıldarken yoluna devam ediyor ve ay yükseldiğinde dinleniyordu. Ona göre bu yolculuk masalsı bir hikayeye dönüşecekti. Ormanla ilgili pek çok fısıltı duymuş, lanetli ve korkunç hikayelere rağmen kendini bu yolculuktan alıkoyamamıştı.

Ormana girmek için attığı ilk adımda nefesini tutmuştu. Fakat birkaç adımdan sonra buranın sıradan bir orman kadar yeşil ve ağaç dolu olması dışında onu etkileyen herhangi başka bir şey olmaması karşısında rahatlamıştı. İlk baştaki kadar gergin ve heyecanlı değildi. Günler boyu yoluna devam ederken hiçbir gariplikle karşılaşmadı. Yolundan mümkün olduğunca sapmıyor ve doğruca dağların derinliklerine doğru ilerliyordu. Amacı efsanelerdeki gizemli şelale ve onun yakınlarındaki lanetli konağı bulmaktı. Elbette yüzyıllardır anlatılan bir efsane olduğu için ortada ne şelale ne de konak kalmamış olması ihtimali çok daha yüksekti.

Günler geceleri ve geceler sabah yıldızının büyülü aurasını kovalarken bir akşamüzeri gezgin sanki görünmez bir sınırdan geçmiş gibi garip bir rüzgarın içinde kaldı. Yarım metre daha ilerlediğinde bu hava akımının içinden çıkabildi. Ardına dönüp baktığında bir şey görünmüyordu ama elini uzatıp kontrol ettiğinde yine o sınır hissini veren güçlü rüzgarı hissedebiliyordu. Bunun tuhaf ve büyülü bir şey olduğundan oldukça emindi. Fakat bu onu korkutmak yerine heyecanlandırmıştı. Eğer böylesine büyülü bir şeyin içinden geçtiyse o zaman aradığı yere yaklaşmış olmalıydı. Hemen günlüğünü çıkartıp bir iki şey karaladı ve heyecanla yoluna devam etti.

Çok geçmeden yol ciddi şekilde yükselmeye ve şiddetli bir yağmur inmeye başladı. Artık nereye bastığını göremez durumdaydı. Yer kayganlaşmış ve tehlikeli bir hal almıştı. Yine de durmak ve bir yere saklanmak aklına gelmiyor güneş batmış olmasına rağmen ilerlemekten kendini alamıyordu. Oldukça yaklaştığından emindi. İçinde büyülü bir şeylerin varlığını hissedebiliyordu.

Dünyayı bir anlığına bembeyaz bir parlaklığa hapseden bir şimşek çaktığında ayağı bir dala takıldı ve çamurun etkisiyle tırmandığı yolun eğimi sebebiyle kayarak uçurumdan aşağı yuvarlanmaya başladı. Düşüşü o kadar uzun süreli ve sert oldu ki başını çarparak durabildiğinde kendine gelmesi biraz zaman aldı. Sonunda ayaklarının altında bir dere gibi hızla akıp şırıl şırıl yağan yağmurun altında toparlanıp ayağa kalktı. O sırada gördüğü şey karşısında yaşadığı şaşkınlık tarif edilemezdi. Az önce burada olmadığından emin olduğu konağın bahçe kapısının hemen önünde duruyordu. Metal süslemeleri kıvrım kıvrım sarmaşıklara benzeyen yüksek bahçe kapısını iterken korku duymayacak kadar kafası karışmış durumdaydı. Artık geri dönemeyecek kadar ileri gitmişti.

Son

5 Haziran 2022 Pazar

İTHAF

 




İTHAF

En yeni dergilerden, yılda dört defa yayınlanıyor. Sanat meraklıları için mutluluk ve heyecan nedeni bir dergi.

Bahar sayısında günümüz resim, fotoğraf, enstalasyon sanatçısı Şevval Konyalı, ressam Kadir Akyol, bilimsel bitki ressamı Hülya Korkmaz, piyanist Gülsin Onay ve yaşamı, anıları, sanatı, İKSV’nin hikayesi, tiyatro oyuncusu İlyas Özçakır, mozaik sanatı, Mona Lisa, sanat piyasası dosyası, çok yönlü Seda Gazioğlu, sokak fotoğrafçılığı, ahşap oyma ve sedef kakma sanatçısı Hüsamettin Yivlik, Osmanlı dönemi falcılık ve falnameler, dijital sanatçı Selay Karasu, NFT sanatçısı Bager Akbay, çağdaş bestecimiz İlhan Usmanbaş gibi, klarnetçi Serkan Çağrı, görsel tasarımcı Emrah Yüce, yazar Ahmet Büke, gazeteci Robert Fulford gibi birbirinden güzel ve güncel, çağdaş sanat konuları ve kişileri yer almakta.

Zarif dergilerden. Ucuz da. Sadece 20 TL.






MİLLİYET SANAT

Mayıs sayısında David Hockney sergisi, Osman Hamdi Bey, resim koleksiyonculuğu, arkeolog Havva İşkan, Elgiz Müzesi, Bursa, ArtKilim sanatçısı Belkıs Balpınar, ressam Uğur Ulusoy, oyuncu Şenay Gürler, Sırça adlı tiyatro oyunu, Tiyatro Peron, oyuncu Asiye Dinçsoy, Vortex, Nicolas Cage, Top Gun Maverick, Uçan Süpürge Festivali, filme çekilen yabancı yazarlar, Nova Norda gibi hoş ve güncel konular ve daha birçok detay bulunuyor.


EVİM

Mayıs sayısında balkon, banyo, ev temizliği, renkler, evler, stil, dekorasyon, malzemeler gibi konular işlenmiş. Her zamanki gibi cıvıl cıvıl dergi.


LEMAN

Leman mizah dergisi 30 yaşına gelmiş. Serdar Akar, Kemal Kenan Ergen, Bahadır Boysal, Atilla Atalay, Tuncay Akgün, Mehmet Çağçağ, Güneri İçoğlu, Erhan Candan, Suat Özkan, Barbaros Altuğ, Can Barslan gibi dergiyi sevenlerin tanıdığı isimler var.

2 Haziran 2022 Perşembe

BAZEN

 




Bazen insan kendini bir filmde gibi hissediyor. Bir filmdeymiş gibi düşünüp yaşamak. Genellikle bir Fransız filmindeymiş gibi hissediyorum.

Gülümsemek, şımarmak ne güzel oluyor bazen.

Bazen de anlatamama sorunu oluyor. Hatta bazen de algılayamama, algılatamama. Algılayamasa da insan karşısındakinden bir huzur, yormayan bir berraklık duyumsayabiliyor.

Bazen güneş yıkıyor insanın ruhunu bazen de derin yağmur.

Dizilerde görünce insan ormanda yapayalnız yürümeye korkuyor artık.

Bazen insanlar gözleri açıkken de uyuyabiliyormuş. Ne ilginç. İnsan kahkaha atarken saçları rüzgarda dalgalanır, ne güzel olur.

İnsan uyku öncesi tatlı şeyler düşününce veya tatlı yerse gülümseyerek uyuyor ve tatlı rüyalar görüyor. Yani yakşanlar oluyor. İyi akşamların hızlı söylenişi.

Sabaha karşı veya alacakaranlıkta gökten denizin üstüne renkli balonlar inse ne güzel olur.