İlk yazımda altı filmi izleyip yazmıştım. O filmlerden, film olarak The Lost Daughter, oyuncular olarak da Garfield, Chastain, Colman zihnimde yer etti, Don't Look Up, Drive My Car, Nightmare Alley, Tick Tick Boom, Tammy Faye, defalarca izleyeceğim filmlerden değiller. The Lost Daughter, kasvetli olmasına rağmen her zaman izlenebilir.
Bu yazımda ise hafta sonu izlediğim altı film var, bu filmlerden, Being the Ricardos ve West Side Story, izleyip unutulacaklardan, yani defalarca izlenmez. Ancak, Spencer, Licorice Pizza, Paralell Mothers, Dune, bu dördü iyi film, izlenebilir defalarca.
Şimdilik oniki film oldu. Almodovar hayranı olarak en sevdiğim film elbette Parallel Mothers. Ancak sevsem de bu film en iyi filmlerden değil. Şimdilik en iyi filmler, Spencer, Dune, Licorice Pizza. İzleyeceğim beş film kaldı. Belfast, Coda, King Richard, Macbeth, Power Dog. Daha sonra da En İyi Uluslararası Film adaylarını izleyeceğim.
En iyi oyuncularda ise Kidman ve Cruz etkileyici değiller, Chastain, Colman, Stewart, daha göz doldurmuşlar, Colman ve Stewart'ın rolleri daha durgun ve dram, biraz daha zor, Chastain'in rolü biraz abartılı ve absürt bir karakter olduğu için diğerlerinden daha kolay. Colman ve Stewart iyiler, ikisi de dramatik karakter, Stewart'ın rolü, gerçek kişiye dayandığı için canlandırmak biraz daha zor. Ve gerçekten de Stewart'ın Diane'sını görse herhalde Prenses Diana gider sarılıp öperdi onu.
EN İYİ FİLM: WEST SIDE STORY: Yeniden çevrim olan bu film orijinali kadar enerjik, canlı bir gençlik müzikali değil. İyi fiim tabii, aşk gençlik, dans, müzik, gençlik çeteleri, sınıflar, ilgiyle izleniyor ancak orijinali varken bu filme neden gerek duyulmuş ki! Not:3/4
DUNE: Kitap iyi, yazar iyi, ilk çevrimi iyi. Dune, bilimkurgu klasiklerinden. Bilimkurgu ile dini, felsefeyi, siyaseti birleştiriyor ve yirminci yüzyılı geleceğe taşıyor, uzak gelecekte bir gezegen, gezegende petrol yerine su ve baharat var ve onları isteyen Fremenler, yani Batılılar, gezegen de Ortadoğu, ayrıca tarikatlar, rahibeler, tabii büyücüler, cadılar, kılıç ustaları ve kurtarıcı kahraman Arrakis.
En iyi film dalında aday olsa da yönetmende aday değil, halbuki film bir yönetmenindir. Film, görsellik, hikaye, oyuncular, müzik, dekor, ortam, her yönden kusursuz. Arrival yönetmeni Villeneuve usta, mükemmel bir film ve büyüleyici bir bilimkurgu yapmış. 3 film olacak serinin ilk filmi, unutulmaz ve defalarca izlenir. Not:4/4
LICORICE PIZZA: Yönetmen Anderson, büyükustalardan, özellikle Magnolia, Punch Drunk Love ve diğer filmleri ile, kendine özgülerden, Wes Anderson gibi. Bu film de rahat, yumuşak, geniş, gevşek, zengin, renkli bir romantik komedi. Belirgin aşk öyküsü yanında birçok kısa öykü var, yani vinyetler, bu kısımlarda yönetmen, arkadaşları ile eğlenmiş, bizi de eğlendirmişler. Film mutluluk veren, olumlu, şirin bir film. Oyuncular renkli, Sean Penn, Wiliam Holden rolünde harika, Bradley Cooper, Tom Waits, ayrıca filmde birçok aile üyesi var, Philipp Seymour Hoffman’ın oğlu, Caprio’nun babası, Jack Nicholson’ın oğlu gibi. Ayıca başroldeki Alana Haim’in kendi ailesi anne baba kardeşleri oynuyor ve bu oyuncu da Oscar’a aday olmalıydı.
Film de genç bir oğlanla ondan büyük bir kız arasında arkadaşlık ile flört arasında bir ilişki yaşanıyor daha doğrusu yaşanamıyor, çünkü ikisi de ilişki ne bilmiyor, bu arada ikisi birlikte işler de kurup batırıyorlar. Bu arada günümüzden yaklaşık 50 yıl öncesinin yaşantısını, müziklerini, giyimini de izliyoruz. Bir dönem filmi yani ve filmde sinemaseverler için bir dolu gönderme var. Film, bir lunapark gibi. Defalarca izlenir. Not:4/4
EN İYİ OYUNCU:
SPENCER: Filmin yazarı Steven Knight (Peaky Blinders, Locke, SEE), yönetmeni Pablo Larrain (Jackie). Referanslar sağlam. Konu ilginç, Princess Di’nin hayatından bir kesit. Film de tipik bir İngiliz dönem filmi. Doğa, dil, binalar, giysiler, İngiliz kırsalı filmleri havasında. Di, Kraliyet ailesi ile tatilde çok sıkılıyor, zaten hassas, ayrıca bilumiası var, bunalıyor şatoda. Kristen Stewart, Di’nin kırılganlığını, konuşmasını, yürüyüşünü, tavırlarını şaşırtıcı bir gerçeklikle oynamış. Film de müziği, görüntüleri, konusu, inceliği, zarafeti ile ustaca olmuş. Biraz dram biraz gerilim. Estetik film. Not:4/4
PARALLEL MOTHERS: Almodovar, önceki filmi Acı ve Zafer’den sonra yumuşak bir film yapmış. Acı ve Zafer onun başyapıtlarındandı. Bu film de her zamanki şirin, renkli, çılgın dünyasından bir kesit. İki kadın hastanede aynı anda doğum yapar, bebekler karışır, bu durum drama yol açar. Her zamanki gibi dramı bile yaşama bağlı, hayatın içinde yaşayan İspanyollar. Cruz da her zamanki gibi oynamış. Defalarca izlenir, bu dram komedi, dramedi. Not:3/4
BEING THE RICARDOS: Bu seneki diğer biyografiler gibi, Tammy Faye ve Tick Tick gibi, karizmatik, eksantrik kişiliklerin gerçek öyküsü olan bu filmde bir zamanlar A.B.D.’de ünlü olan Lucille Ball ve kocasının yaşamı anlatılmış. Böyle kişilikleri izlemek her zaman ilginç, çünkü sonuçta bunlar yetenekli ve özel kişiler. Nicole Kidman da başarılı ancak hayran olunacak kadar değil. Film de iyi ancak unutulmazlardan değil. Not:3/4