31 Aralık 2022 Cumartesi

YENİ


Kötü anılar insanı uykusundan uyandırır. İyiler uyandırmaz, daha iyi uyutur. Dün her zaman içimizi kemirir, düşünmemekte fayda var. Bugünü, geleceği düşünmek daha yararlı.

Anılar zaten oynak, hep değişir. Lisede okul dönüşü, öğleden sonra saat üç civarı eve geldiğimiz günleri hatırlarız, bizim için çok mutlu anlardır. Ama annenize sorsanız, o günler için, bizim için çok zordu, baban tek maaş, iki çocuk okulda, ev kira, keyifli sayılmazdı, derse şaşırırsınız.

Veya diyelim satranç öğretir baban sana, hiç oynayamazsın, babanı kırmamak için oynarsın, mutlu olmazsın ama sonra baban bir gün der ki, seninle satranç oynadığımız zamanlar en mutlu günlerimdi. Hoppalaa.

İnsan zihni hep oyun oynuyor. Bu yüzden anılarla geçmişle uğraşmak pek de bir işe yaramıyor. Unutacaksın en iyisi. Bugün ile gelecek ile ilgili hayaller kuracaksın.

Hayal kurana periler yardım ederler. Yıldızlardaki melekler de. Hatta su faturalarını düşük tutan su perileri de varmış. Böyle periler, yani bizdeki terimle iyeler gözsüz kulaksız saçsız olsa da bence periler pembe giymiş küçük kıvırcık kız şeklindeler. İsteyene hayal perisi geliyor, uzaklara bakanlara yıldız perisi, kahkaha perisi de.

Yeni yıl sadece bir rakam olsa da, yine de, Eylül gibi, Nisan gibi, bayram gibi, bir yenilenme fırsatı, başlangıcı. 1 Ocakta yenilenmek, 31 Aralıkta yenilenmekten daha pratik. Ocak ayı da yeni kararlar ve heyecanla çabucak bitiveriyor.

27 Aralık 2022 Salı

NİYET



Niyet etmek lazım öncelikle. Yalnızsak arkadaşımız olsun diye, tedirginsek huzur için, parasızsak para için. Bu tür niyetlerin gerçekleşmesi için öncelikle elbette olumlu enerji gerekiyor.

Kendimizden çıkmadan, isteksizce, gülümsemeden, rahatlamadan niyet etsek de niyetimiz gerçekleşmez tabii ki.

Tedirginlik, yalnızlık, kızgınlık gibi duygularımızın temeline inmek lazım. Bir şekilde bunların nedenleri olmalı. Belki geçmişten, aileden gelebilir neden. Para konusunda şanssız bir babanın çocuğunun da bu konuda sorunlu olabileceği gibi. İletişim problemi olan bir annenin çocuğunun da aynı durumda olabileceği gibi.

Bu tedirginlik, kızgınlık, hatta belki takıntılar gibi ya da ağrılar gibi, bunların mutlaka bir nedeni, çıkış noktası var. Başımıza gelen bir olay olabilir. İşyerindeki bir tartışma veya babamızın en gereken yerde bize yardımda çekinik olması gibi.

Her ne olursa olsun bize bu durumları yaşatan o olayı bulmalı, o olayın bize yaşattığı duyguyu saptamalı ve o duyguyla savaşmaya niyetli olmalıyız.

Hepimizde eksikler kusurlar var. Bunlara odaklanırsak, hep böyle düşünür söylersek zaten hep öyle kalırız. Gerçekten de duygu duyguyu enerji enerjiyi getiriyor. Hepimiz ne yaşamış olursak olalım iyiliği güzelliği hak ediyoruz. Bu dünyada yaşıyorsak hak ediyoruz.

Yeni yıl bahanesi ile niyet edelim, niyet etmekten korkmayalım. Huzurlu olmak da ayıp değil bu arada.

21 Aralık 2022 Çarşamba

21 ARALIK

 



21 Aralık, önemli günlerden dünyada, doğa olayları açısından.

Kış gün dönümü, günün en kısa gecenin ise en uzun olduğu gün. 21 Aralık gün batarken ve 22 Aralıkta gün doğarken gerçekleşiyor bu gün dünümü, kısa bir an için. Dünya ve güneşin duruşuyla, eksenlerle ilgili. Güneşin dünyaya en uzak durduğu an diyebiliriz. 21 Haziran da tam tersi.

Eski çağlarda bilim henüz gelişmemiş olduğu için insanlar doğa olaylarına bakarak dünyayı, evreni, hayatı yorumluyordu. Bütün doğa olaylarına çeşitli anlamlar yüklüyorlardı. Bu şekilde bir anlamda doğadan korkularını azaltıyorlardı. Veya kontrol ettiklerini düşünüyorlardı. Onlara yakarmak da var tabii.

Eski tanrılar da hep bu şekilde ortaya çıktı. Geçmişe bakarsak o kadar çok tanrı var ki dünyada. Her kabile, her toplum kendi tanrılarını getirmiş. Aslında hep aynı doğa olaylarına bakarak hep aynı tanrıları düşünüp farklı adlar vermişler. Onlara en büyük tanrı, en yüksek gibi isimler vermişler. Bulutların üstünde ışıklar içinde oturan bir tanrı. Binlerce yıl önce oluyor bunlar.

Kış gün dönümü de hem doğu hem batı toplumlarında önemli olmuş. Türkler veya eski Türk soyundan gelen kavimler 21 Aralıkı yılbaşı kabul etmişler, birkaç bin yıl önce. Doğuda veya batıda bu güne çeşitli isimler vermişler. Yule, Yalda gibi.

Günümüzde de doğaya yakın yaşayan insanlar, spiritüel gruplar, kendilerine Vica diyenler, günümüzün tatlı cadıları yani, modern paganlar kutluyorlar bu günü.

Biz Türkler de bugün nar yiyelim bereket olsun. Narı kırıp yiyelim, parçalarını da çevremizdekilere verelim onlar da yesin, böylece neşe ve bereket artsın.

20 Aralık 2022 Salı

AF

 


Kendimizi hayatımızı affetmeli, kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeli. Geçmişimizi hatta büyüklerimizin de geçmişini affetmeli.

Öyle ki, geçmişteki her şey zaten oldu ve başka türlü olamadığı için oldu demek ki. Büyüklerimiz bize hata yaptılarsa o zamanlar deneyimsizdi de ondan öyle davrandılar.

Yaşamın kendisi ve kendi temposu iyi aslında. Biz ayak uyduramıyoruz. Kafamız hep o anda bize gerekmeyen konularla, düşüncelerle dolu. Yapacak şey de çok, hiçbir şey yapmamak da çok hoş.

Hepimiz alışkanlıklarımızla kısır döngülere giriyoruz ve sıkışıp kalıyoruz, hayat aslında her gün bize mucizeler getiriyor. Biz açık olmadığımız için farkında olmuyoruz.

Bunların hepsi bize rahatsızlık olarak geri dönüyor, fiziksel, ruhsal sıkıntılar olarak. Veya çatışmalar olarak. Beden ve ruh dengede her zaman. Bedensel sıkıntılar da ruhumuzu bozuyor, kişisel takıntı, kaygılarda bedenimizi. Bunları çözmek için arada durup bir yavaşlayıp kendimize hayatımıza dışardan bakmalı.

Yeni yıla girmek her zaman için iyi bir bahane, yenilenmek için. Psikolojik olarak insan kendini yeni yıla, yaza, kışa girerken, ilkbahara ve sonbahara da girerken kendini yenilemek için hazır hissediyor. Ocak, Nisan, Eylül, örnekse iyi fırsatlar.

Kendimizi hayatımı kabul etmek affetmek barışmak için hiçbir zaman geç değil.

16 Aralık 2022 Cuma

MALEZYA DİZİLERİ 6


LOVE ELSA

2021 Yılı her bölümü 40 dakikalık 24 bölümlü Malezya aile, dram, aşk, evlilik dizisi. Başrolde Titian Cinta, Rindu Awak, Seribu Rindu gibi dizilerden tanıdığımız popüler oyuncu Zul Ariffin.

Ammara, genç bir kız ve insanlara dokununca onların geçmişini görebiliyor ve bayılır gibi oluyor, o yüzden dokunmamak için çabalıyor. Rıdza ise uzun yıllar Kore’de kalıp ülkesine dönen bir iş adamı. Bu ikisi tanışırlar, Ammara’nın eli Rıdza’ya değince ona bir şey olmaz ve oğlanın da geçmişini görür. Bu ikisi zamanla evlenirler, ancak, aileler ve arkadaşları onlara sorunlar çıkarırlar.

Her zamanki gibi şirin, duygusal, temiz bir Malezya dizisi. Not:3/4





TUAN DANIAL

2019 yılı her bölümü 40 dakikalık 13 bölümlü Malezya aşk ve dram dizisi. Dizinin adı Bay Daniel anlamında.

İki aile büyükleri iyi anlaşırlar, bir ailenin kızı olan İsma’yı diğer ailenin oğlu Danial’ın evine hizmetçi olarak yerleştirirler, belki ilerde evlenirler diye. Danial’ın bu plandan haberi olmaz. Bu durum birçok hoş an yaşatır.

Şirin dizilerden. Not:3/4




KAU YANG PERTAMA

2019 Yılı her bölümü 40 dakikalık 28 bölümlü aşk, evlilik, dram dizisi. Başrolde sevilen oyuncu Fikri İbrahim. Dizinin adı sen ilksin anlamında.

Farhan’ın giyim şirketi vardır, nişanlıdır, nişanlısı biraz paragöz, havalıdır. Rose şirkette işe başlayan stajyer kızdır. Farhan ile Rose iyi anlaşırlar. Ancak nişanlısı, arkadaşlar, iş arkadaşları, aileler, ikisi arasında çok sorun çıkartırlar.

Her zamanki gibi bir edebiyat uyarlaması. Malezya dizileri romanlardan uyarlanıyor. Bu dizi de yumuşak, tatlı dramlardan. Not:3/4

15 Aralık 2022 Perşembe

KELİME OYUNU 103




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta beş kelime veriyoruz, bu kelimelerin de içinde olduğu öykü deneme şiir benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Çember/Bariyer/Fırtına/İletişim/Uçurum/


VAİNA 22

Şifacıyı yanında hayatta kalan üç kişi ile beraber bir koruma çemberinin içinde bulduğunda hepsinin de gücü tükenmek üzereydi ve koruma çemberi de neredeyse yok olacakmış gibi görünüyordu. Şifacı elinden gelen bütün güçle bu çemberi oluşturmak için son kuvars taşlarını kullanmıştı. Taşları etraflarında bir kare oluşturacak şekilde yere bırakmış ve bariyer oluşturmaları için enerji ile beslemişti.

Peşlerinden gelip neredeyse onları yakalayacak olan yaratıklardan son anda kaçarak çocuklarla beraber bariyerin güvenli alanına girdikten sonra Lua Ingrid’in sesini dinledi ve Şifacının ellerini kendi elleri arasına aldı. Diğerleri de aslında bir etkisi olmasa bile yapabilecekleri başka hiçbir şey olmadığından onu takip edip ikisine birden tutunmuştu. Kadıncağız neredeyse bütün enerjisini kullandığı için bayılmak üzereydi.

Fırtına gittikçe kötüleşmişken etraflarında onlarca yaratık artık bariyerin tükenmesini sabırsızlıkla bekliyordu. Ingrid artık Lua’nın bedenine bağlı olsa ve onun dışında hayatta kalamasa da ruhu bir süredir epey dinlenmiş durumdaydı. Güç kazandıkça Lua ile daha kolay iletişim kurabiliyor ve kısa süre olsa da uçurumdan düştüklerinde olduğu gibi dışarı çıkıp yardım edebiliyordu. Şimdiyse güçlerini Lua aracılığı ile kullanıp şifacıya enerji veriyordu. Bu sayede kuvars taşları tekrar enerji ile dolup parlamaya ve bariyer güçlenmeye başladı. Yaratıklar gittikçe sabırsızlandığı için bariyere saldırıyorlardı. Bu darbelerin her birinin etkisini hem şifacı hem de Lua acı verici şekilde hissediyordu. Fakat Ingrid ve şifacı arasında adeta bir paratoner gibi kaldığı için Lua’nın çektiği acı bin kat daha fazla oluyordu.

Bir süre sonra yaratıkların sayısı arttıkça saldırıların şiddeti de artmış ve durum dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Lua ne kendi acı dolu haykırışını ne dualarla yakaran diğerlerini ve çocukların ağlayışını işitmiyor sadece müthiş bir acı duyuyordu. Bu o kadar berbat bir hal almıştı ki bir süre nefes almadığını bile fark etmedi. En sonunda kendinden geçerken ellerini sıkı sıkıya tutan şifacı ve diğerlerinin kolları arasında yığıldı.

Bir iki saniye kıpırtısız kaldıktan sonra gözleri soğuk bir ışıkla dolu şekilde tekrar açıldı. Fakat uyanan Lua değildi. Bunu ona bakan şifacı da anlamış ve yüzünde şaşkınlık ile korku arasında bir duygu asılı kalmıştı. Lua bilincini kaybettiği için fırsat bulan Ingrid kontrolü eline almıştı. Aslında bunu yapabileceğini bile bilmiyordu. Şimdi Lua aradan çekildiği için gücünü daha kontrollü kullanabilecekti. Herkese gözlerini kapatmasını söyledi. Sonra etraflarında Ingrid’in yaydığı enerjiden müthiş bir patlama meydana geldi. Bu öyle şiddetliydi ki çevrelerini saran yaratıkların onlarcasını yakıp kavurmuş, geriye kalanları ise can havliyle avlanmayı bırakıp kaçmak zorunda kalmıştı.

Büyük bir kum fırtınası ile örtülü olmasalardı ışığın ve patlamanın şiddetini kilometrelerce öteden görenler oraya bir meteor düştüğünü sanabilirdi. Işık patlaması yavaşça kaybolurken Ingrid de kontrolü daha fazla elinde tutamadı ve o da kendinden geçti.

13 Aralık 2022 Salı

ÖFKE

 


Birçok hastalığın temelinde stres, öfke, kin, nefret gibi duygu durumları yatıyor. Bu olumsuz duyguların şiddetine göre hastalıklar da ağır olabiliyor. Hasta olduktan sonra da bu duygular yine etkili. Hastalığa kızmanın derecesine göre yine hastalık artabiliyor.

İlginç ama bütün rahatsızlıklar benzer şekilde ortaya çıkıyor. Kızgınlık. Hepimiz bir şekilde anne babamıza, kardeşimize, iş arkadaşlarımıza, okul arkadaşlarımıza kızgın olabiliriz. Bizi sevgisiz büyütenler, yalnız bırakanlar olabilir. Anne babalar bunu yapabiliyor. Veya anne baba kardeşlerden birine daha çok ilgi gösterebiliyor.

Kızmak için nedenimiz çok. Anne babalar da çocuklarına kızarlar. Ben seni böyle mi yetiştirdim, benden böyle mi gördün gibi. Ona kız buna kız, sonu gelmiyor.

Bir yandan da siniri, kızgınlığı, öfkeyi bastırmak da kötü, o da hastalık nedeni. O nedenle kız ama sürdürme. Kız ve at içinden, gitsin. Kendine kızmak, hayata kızmak. Bunlar da çok popüler.

Tabii hayatımıza olumlu ve sağlıklı devam etmek için bizi nelerin kızdırdığını bulmamız lazım. Annem beni hiç anlamıyor, patronum bana haksızlık yapıyor gibi. Bunun üzerinde düşünüp birkaç gün belki bunları saptayabiliriz. Kendimi değersiz hissediyorum, en çok da buna kızıyorum, gibi. İnsanlar bencil, gibi. İsyan edeceğim, kaçıp gideceğim gibi. Beni sevmiyorlar, dışlıyorlar gibi. Ya da kendime kızıyorum, kendime ceza vereceğim gibi.

Kızgınlık, sinir, öfke insanı hasta eder, yıpratır, yorar, günü yaşamamızı etkiler, hiçbir şeye odaklanamayız. O nedenle, öncelikle nelere kızdığımızı bulmak, sonra da bunları kabul etmek ve sonra da bunlardan kurtulmayı gerçekten istemek lazım.

8 Aralık 2022 Perşembe

HİTLER YEŞİLÇAMDA


 

Bir film izliyordum. Rüyamda. Bir yandan da yanımda haşlanmış mısır ve kiraz vardı.

Eski Yeşilçam filmlerinden. Hülya Koçyiğit, Engin Çağlar. İmkansız aşk konulu klasik Yeşilçam filmlerinden işte ama aynı zamanda da bir Nazi filmiydi.

Hitler kötü adamdı. Hitler ve Yeşilçam bir araya gelmişler işte. Ama senaryo bizdeki gibi yumuşak, masum değil Alman usulü sert bir film. Aynı zamanda fantastik öğeler de var.

Filmde ağaçta yaşayan minik insanlar vardı, bir büyük çınar ağacında. Filmin geri kalanı ise çöl atmosferiydi ama minik insanlar ve ağaç renkli renkliydi. Minik insanlar parmak kadardı, parmak çocuk gibi, Hitler’e karşı isyan halindeydiler, onu durduracaklardı ve ayrıca Hitler Hülya ile Engin’in bir araya gelmesini de istemiyordu. Minik insanlar onları koruyordu.

Rüyamda dedim, amma da saçma film bu, mısırı yedim, kirazı yedim. Ya dedim bu film nasıl ödül aldı ki? Belki dedim, Hitleri, Nazileri fantastik biçimde ele alıp Yeşilçam dokusuyla harmanlamışlar, benzeri yok bu filmin, benzersiz olduğu için birçok ödül toplamış olmalı.

Hitler her ortaya çıktığında filmde, gavura bak hele bak yazık ediyor çocuklara diyordum. O kadar saçmaydı ki. Ama rüya işte. Neyse ki rüyalar 3D oluyor.

6 Aralık 2022 Salı

SATILIK

 


Küçükken babamla şişme bota binerdik. Babam balık tutmak isterdi. Açılırdık biraz sahilden. İki küreğimiz vardı. Bir gün, kürek çekerken ben birini düşürdüm suya ve sonra da bulamadık onu.

Babam ikinci kürek yerine paletini kullandı, ayağını botun ipinin altından geçirerek. Sahile gelince, ne güzel aksiyon yaşadık, bunu unutmazsın dedi, sahiden de unutmadım.

Bizim ailede Alamancı çok. Büyükler eskiden gitmiş işte, onların çocukları da orda hala ve gidip gelirler. Arada bir Alman arkadaşları ile tatile gelirler, aile büyüklerinin evlerinde kalırlar, geziye çıkarlar.

Bir keresinde, bu Almanlardan biri, sizin burda en büyük emlak firması “SATILIK” demişti. Her yerde bunu görmüş ve emlak firması sanmış. Evet dedik, rakibi de “KİRALIK”.

Öğrenciyken okulda her zaman çikolata yerdim. Dişlerimde hep çikolata olurdu. Bundan da hoşlanırdım. Fotoğraf çekilmekten hoşlanmazdım. Hep derdim dişimde çikolata var.

Dişlerimi gösterirdim, çizgi film gibi, dişlek gibi “Tamam patron” derdim. Hep çikolatalı dişler olduğu için hep zaten çocuksu olurdum yani. Yani hala kaplumbağaların üzerine isim yazardık, lisede.

Çikolata yemeyenlere Quaker, Amish, derdik, siz başka mezhepsiniz. Sağlığım bozulacak diyerek şeker, gazoz yemeyenler başka bir kültürden olmalılar çünkü.

2 Aralık 2022 Cuma

KELİME OYUNU 102




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta beş kelime veriyoruz, bu kelimelerin de içinde olduğu öykü deneme şiir benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Fırtına/Nefes/Gölge/Pençe/Kabile


VAİNA 21

Kum fırtınası içinde nefes almaya ve gittiği yeri görmeye çalışırken kafasının içinde ismini “ritim” kelimesinden türetmiş bir müzik grubunun bir şarkısının piyano versiyonu çalıyordu. Tökezleyip düştüğünde yerinden kalkmaya çalışırken şarkı Vaughan’ın “Bir Aşığın Konçertosu”na değişti. Piyano sanki az ötede kum fırtınasının içinde bir yerdeydi de birisi rastgele çalışma yapıyor gibiydi. Başka bir köşede içinde kum dolu olan ritim enstrümanlarıyla iki kişinin ritim tuttuğundan emindi. Şifacıya seslendi ama arada bir duyduğu yardım çığlıkları dışında bir cevap alamıyor ve seslerin hangi taraftan ve kimden geldiğini de çözemiyordu. Fırtına tüm sesleri istediği yönde değiştiriyor gibiydi. Her tökezleyip düştüğünde aklında dönen şarkı değişiyor ve bunu durduramıyordu. Başına aldığı darbe yüzünden böyle olduğunu ve beyninin kontrolünü kaybettiğini düşündü. Aslında bir çeşit sinir krizi geçiriyor gibiydi. Nefesini kontrol edemediği için ihtiyaç duyduğu oksijeni alamaması da işi daha kötü hale getiriyordu. Hava zaten kararmaya başlamışken üzerine yağan kum gün ışığını iyice kesiyordu.

Tekrar tekrar seslenip birilerine ulaşmaya çalıştı. Bu sırada şifacının ona verdiği silahın geyik boynuzu kabzasına da sıkı sıkı sarılmıştı. O gölge canavarlarının kumların arasında dolaştığını hissedebiliyordu. Kumun içinde adeta yüzer gibi ilerlerken aslında yerinden kıpırdayıp kıpırdamadığını da anlayamıyordu. Kafası o kadar karışık durumdaydı ki ne gittiği yönü ne de ilerlediği mesafeyi kestiremiyordu. Tüm bu karmaşa ve belirsizlik içinde dehşete kapılmak üzereydi. Diğerleri neredeydi, gölge yaratıkları onlara ulaşmış mıydı bilmek imkânsızdı. O kadar hızlı nefes almaya çalışıyordu ki bu şekilde devam ederse bayılabilirdi. Başı dönmeye başladığında ve ensesinde keskin bir acı meydana geldiğinde kumların arasında hareket eden bir şekil dikkatini çekti. Başta onun şifacı olduğunu sanıp seslenmek üzereyken bir anda bunun kötü bir fikir olduğunu hissetti. Bir şekilde onun şifacı olmadığını anlamıştı. Şekil etrafında dönüyor, onu arıyor gibiydi. Bu sırada elinin kan içinde olduğu fark etti. Sonra bir kolunun devasa bir pençe tarafından yaralanmış olduğunu gördü ve bunu kontrol ederken aslında göğsünde de derin olmasa da aynı pençe yarasının usulca kanadığını şaşkınlıkla fark etti. Bunun ne zaman olduğunu bilmiyordu. Belki de az önce o kumların içindeki şeklin sahibi ile karşılaşmış ama o ana dair hafızasını kaybetmiş olmalıydı. Neler olduğunu anlamaya çalışırken belli belirsiz bir ses işitti. Birisi ona sesleniyordu. Şifacı değildi. Belki de o şekil zihniyle oyun oynamaya devam ediyordu.

Fırtına gelmeden önce bahsettikleri kabileye ulaşabilmiş olsalardı bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Ne yapması gerektiğini düşünmeye çalışırken kumların içinden ulaşan ses yine “Lua!” diye onu çağırdı. Sonra bu sesin tanıdık olduğunu düşündü. Bu Ingrid’in sesiydi. O yaratık sahiden aklına ulaşıp onu delirtmeye çalışıyor olmalıydı. Sesin Ingrid’e ait olması imkansızdı çünkü şu an uykuda bile değildi. “Beni rahat bırak kahrolası!” diye bağırarak karşılık verdi. O şeyin avcunun içindeyken saklanmaya çalışmak boşunaydı. Öfkeyle adımlarını hızlandırdı. Nereye gittiğini göremese bile o şeyi bulup savaşmalı ve nasıl bitecekse bitmeliydi. Böyle yürürken bir yandan kafasındaki piyano çalmaya devam ediyor öte yandan sahte Ingrid sesleniyor ve o da “Kes sesini oyunculuğun berbat seni ucube!” gibi şeyler söyleyip dikkatini toparlamaya çalışıyordu. Sonunda ileride bir gölgenin kıpırtısız durduğunu fark etti. Sonunda onu yakalayabileceğini düşündü. Fakat bu şekil öncekinden biraz kısa boyluydu. “Her neyse” diye düşündü bu da bir oyun olmalıydı. Tüm hızıyla koşup şeklin üzerine atılacağı sırada son anda kendini durdurdu. Bu aradığı canavar değildi. Mia adlı köyden bir kız çocuğuydu. Yanında da yerde baygın yatan abisi Bun vardı. Kıza korkmamasını söyleyip Bun’u kontrol etti. Uykuda gibi sakin görünüyor ve düzgün nefes alıyordu. “Mia, başka kimseyi gördün mü?” diye sorduğunda kız ileriyi işaret etti. O yöne doğru baktığında gölge yaratıklarından birinin onlara doğru baktığını gördü.

O dakikadan sonra neler olduğunu tam olarak hatırlamıyordu. Yerdeki çocuğu bir çırpıda omzuna atıp Mia’yı elinden tutarak koşmaya başladıklarını hatırlıyordu. Koşarken Mia’nın tökezlediğini ve onu neredeyse uçurur şekilde sürüklediğini. Durmak için bir an bile vakit yoktu. Kız neyse ki çabuk toparlanıp koşmaya devam etmişti. O şey de hemen arkalarındaydı. Böyle koşarken nasıl olduysa kayalık bir uçuruma kadar tırmanmışlardı. En sonunda adım atacak bir yer kalmamıştı. Dikkatsizlik ve panik böyle anlarda büyük kazalar yaratırdı. Gözlerine kum dolup durduğu için beyaz yerleri tümüyle kanlanmış ve yanıyordu. Yaraları kan içindeydi. Kız elini sıkıca tutarken korkudan titriyor ve çığlık atıyordu. Bun hala baygındı. Uçurumu son anda fark etmişti. Bir ayağı çoktan boşluktayken diğeri de burkularak yan dönmüştü. Boşlukta bir an için denize düşmüş gibi hissetti. Sanki dalga yerine rüzgarın kuvveti onu kavramış ve yukarı doğru itebilirmiş gibi. Ama öyle olmadı elbette. Ağırlık merkezi sol omzunda Bun yüzünden dengesini koruyamaz şekildeyken kayıp gitmelerine engel olamadı. Düşerken Mia’yı da istemeden aşağı çekmişti. Kız ona sıkıca tutunmaya devam ediyordu. Ayakları yerden kesilip süzülürlerken yaratığın arkalarından yetiştiğini ve sivri pençelerini onlara doğru savurduğunu gördü. Ama zehirli keskin pençeleri onlara yetişememişti. Böylece yaratık tarafından öldürülmekten kurtulmuş olsalar da oldukça yüksek bir kayalıktan düşüyor olmaları oldukça trajik bir sondu. Başının çatlayacak gibi ağrıdığını hissetti. Düşmek neden bu kadar uzun sürdü anlamak zordu. Tüm hücrelerini yanıyor gibi hissederken yine Ingrid’in sesini duydu. Ona karşı olan sözünü tutamayacak olduğunu hatırladı. Burada bu şekilde her şey sona eriyordu.

Sonra çok tuhaf bir şey yaşandı. Bir anlığına zaman durmuş gibi geldi. Birkaç saniye için etraflarında dönen kum fırtınası dahil her şey havada öylece durdu. Ingrid’in bu kez kulağına fısıldadığını sandı. “Onları sıkıca tut” diyordu. Bu çok tuhaftı ama dediğini yapmadan edemedi. Bun ve Mia’yı daha sıkı tutup sarıldı. Mia da bayılmış gibi görünüyordu. Ardından teninin ürperdiğini ve sırtının karıncalandığını hissetti. Etrafındaki hava bir anda garip bir enerjiyle soğumuş gibiydi. Ve çevrelerini mavi bir enerjinin sardığını gördü. Şimdi de biri ona sıkıca sarılıyordu. İki yanında bir anda kocaman iki kanadın uçlarının sırtından öne doğru gelerek etraflarını sardığını gördü. Kanatlar düşüşü yavaşlatmak için aniden açılırken tüylerin havayı yırtışını işitti. Ingrid ona sırtından sıkıca sarılmış ve kanatlarıyla düşmekten kurtarmıştı. Zaman tekrar akmaya başlarken yavaşça havada süzüldüler. Ingrid’i tam olarak göremiyordu ama nefesini boynunda hissedebiliyor gibiydi. Boynunu olabildiğince zorlayarak geriye dönüp onu görmeye çalışsa da kanatlardan ve Ingrid’in uçuşan saçlarından başka bir şey seçemedi. Yere inince onu görebilmek ve sarılmak için can atıyordu. Şuan nasıl olup da ortaya çıktığını bir türlü anlayamıyordu. Yere yaklaştıklarında Ingrid “geri dönmek zorundayım” diye fısıldadı. Lua buna itiraz etti. Buraya dönmeyi başarmışken geri gitmek de ne demekti. “Ingrid burada değilim.” diye yanıtladı. “Bu sadece bir enerji yansıması. Bedenim olmadan yaşayanların arasında uzun süre kalamam. Parçalanırım. Zihninde güvendeyim. Ama ihtiyaç duyduğun anda burada olacağım.” diye açıkladı. Lua onun kanatlarının parçalanıyor olduğunu fark etti. Tıpkı Vaina ile savaşından sonra bedeninin yok oluşuna benziyordu. Lua’nın zihnine geri dönmezse gerçekten de yok olacaktı. Yere indiklerinde iki baygın çocuğu da kumlara sakince bıraktı ve sonunda karşısına geçen Ingrid’in enerji yansıması veya her neyse onu görebildi. Hatırladığından daha güzeldi. Kanatlarını saklamıştı. İkisi de hiçbir şey söyleyemiyordu. Ingrid daha fazla duramazdı. İlerleyip Lua’nın elinden tuttu. Bu dokunuş sanki bir buza dokunmak gibiydi. Ingrid’in enerjisi güneşten geliyor olsa da sıcak tonlarda değildi. Hatta uzun süre maruz kalırsa dokunuşu Lua’nın parmaklarını buza çevirebilirdi. Lua yine de geri çekilmedi. Elinden gelse gitmemesi için onu sonsuza dek böyle tutabilirdi. Hiçbir şey söyleyemeden sadece buruk bir şekilde gülümsediler. Ingrid kaybolmadan önce dudakları kısa bir süre buluştu. Lua gözlerini tekrar açtığında artık kaybolmuştu. Hala olanlara anlam veremese de Ingrid’in enerjisini içinde hissediyor olmak kafasını toparlamasını da sağlamıştı. Bir an önce hayatta kalanları bulup bu fırtınanın içinden çıkmaları gerekiyordu.

https://www.youtube.com/watch?v=TIhhCUp5oVI

Sıkıntı çeken, hasta olan yakınlarına bakan kişilerin güçlü kalma şarkısı. 


1 Aralık 2022 Perşembe

NEFES

 




Nefes alıp vermek en rahatlatıcı eylem. Yavaş yavaş. Burundan alıp ağızdan vermekle rahatlayabiliriz. Nefes alıp verirken bedenimizi de gevşetebiliriz, serbest bırakabiliriz.

Sadece bu andayız. Başka her şeyi unutuyoruz. O anda çok sevdiğimiz bir görüntüyü de hayal edebiliriz. Deniz kenarında ağaçlar altında olmak gibi. İyice gevşeyinceye, zihnimiz boşalıncaya dek nefes alıyoruz.

Nefes aldıkça derin derin, iyice gevşiyoruz, rahatlıyoruz, bu dünyanın bize bıraktığı yükleri bedenimizden atıyoruz. Biz yük taşıyıcısı değiliz. Neden her şeyin sorumluluğunu üstümüze alıyoruz ki?

Huzur bulunca hayalimizde, bilinçaltımızda istediğimiz yere gidiyoruz. Bu belki öteki ülke, belki yok ülke, gizli bahçe de olabilir. Ağaçların, yaprakların, renkli çiçeklerin olduğu bir yol bir bahçe. Buraya gitmenin anahtarı bizde, zihnimizde. Hepimizin arada bir sığındığı bir gizli bahçesi vardır.

Bedenimizin her bölgesini gevşetiyoruz. Deniz kenarında her renk taşı elimize alıyoruz. Suya basarak hareketler yapıyoruz, güneşi veya mavilikleri selamlıyoruz, yoga yapanlar gibi, minicik dalgaların ayağımıza değişine bakıyoruz. Bahçedeki çiçekleri tek tek inceliyoruz. Ağaçlarda sincaplar var, sana bakıyorlar, hızlı hızlı hareket ediyorlar. Kelebeklerin peşinden koşuyoruz. Kaplumbağaları izliyoruz.

Bu sakinleşmeye her zaman ihtiyacımız var. Bunu gereksiz bulanlar var. Zaman kaybı olarak görenler. Zaman ne ki? Hep işimiz var, hep bir şeyler acil. Sakinleşmek için illa ki depresyona mı girmek gerekiyor? Stresten boyun ağrıları çekmek mi gerekiyor? Kendini değersiz hissetmek mi gerekiyor?

29 Kasım 2022 Salı

ŞİFA

 


Genel anlamda ülkemizde insanlar keyifsiz. Sosyolojik araştırmalara göre ülkemizdeki nerdeyse bütün öğrenciler ve yeni mezunlar ülke değiştirmek istiyor ve gelecek için umutları yok. İş ve ekonomi yönünden yani. Üniversite mezunları marketlere, postanelere giriyor çalışmaya. İşsizlik, stress de hastalıkları getiriyor. Depresyona giren sayısı çok, fiziksel hastalıklar da artışta.

Ancak ne olursa olsun olumlu ve iyimser olmak gerekiyor. Bütün hastalıklarımızı, mutsuzluklarımızı ülkeye, ekonomiye, başkalarına bağlayamayız. Olumsuz düşünmek, kötümser olmak da başlı başına bir depresyon ve hastalık kaynağı. Ayrıca olumsuz düşünen kişinin de iş bulması, para kazanması zor. Kötümser kişinin ruh sağlığının kötü olması kaçınılmaz. Kendi kişisel değerimizi de başkaları üzerinden ölçemeyiz. İşsiz bir üniversite mezunu kendini değersiz hissetmemeli tabii. Hissettikçe daha uzun süre işsiz kalır.

Olumlu düşünmenin kendisi zaten bir şifa yöntemi. Şifa bulmak, şifalanmak günümüzde iyice önemli oldu. Bunu kendi kendine yapanlar da var uzmana başvuranlar da. Sonuçta aslında bütün kişiliğimiz çocuklukta oluşuyor. Hatta ana rahminde. Genel olarak bedenimizin sağı baba tarafından, solu anne tarafından gelen özellikleri yansıtıyor. Önümüz gelecek, arkamız ise geçmişi temsil ediyor.

Genel olarak baskı altında geçen çocukluklarımızdan dolayı ülkemizde genel bir kendine güvensizlik, değersiz hissetme sorunu var. Ailelerde, yolda bile konuşurken, halen, sus herkes bize bakıyor, sen anladın onu gibi sözler dolaşıyor. Sen anladın onu. Bir çocuk olarak o neyse onu anlamamız gerekiyor.

Belki bu zor dönemlerde psikolojimize daha dikkat etmemiz gerekiyor. Her fırsatta doğaya çıkmalı, bu önemli. Doğada çıplak ayakla toprağa basmak ve bir ağacı tutmak da bir iyileşme kaynağı. Birçok yara türü rahatsızlık bu şekilde iyileşiyor. Düzenli olarak doğaya çıkmakla. Ya da evde ayağımızı iki saksıya sokup topraklanabiliriz.

27 Kasım 2022 Pazar

WARE VE NESBO



THE IT GIRL

Ruth Ware

Simon & Schuster, 420 sayfa

It Girl, popüler kız anlamında. Okulda olur ya, havalıdır, makyajlı, genelde zengin kızı, o saçlarına ne yapsa veya ne tür çorap giyse de kimse karışmaz, başkası yapsa eleştirilir.

April böyle bir kız. Malibu Barbie’si gibi ancak aynı zamanda zeki ve çalışkan da, bir yandan da eğlenmeyi seviyor, şakacı, oyuncu. Herkesin gözü onda.

April üniversiteye başlar ve Hannah ile yurtta oda arkadaşı olur. Hannah ise April’in tersi gibidir. Ancak çok iyi arkadaş olurlar, kankadırlar.

April bir gün odasında öldürülür. Suçlu yakalanır, hapse atılır.

Aradan uzun yıllar geçer. Hannah hep o cinayet gecesi ile yaşamıştır, yıllardır. Ve içine bir şüphe doğar.

Sürükleyici, heyecanlı. Not:3/4

 




YARASA

Jo Nesbo

Doğan Kitap, 300 sayfa

Harry Hole polisiyelerinin ilki. İyi polisiye ve çok da eğlenceli, esprili.

Hole ki Hole yerine Holy denmesini yeğliyor kahramanımız detektif, Norveç vatandaşı bir kız öldürülünce Avustralya’ya gönderiliyor. Onun pek de karışmasını istemiyor Avustralya detektifleri, tatil yap git diyorlar ama Holy rahat durmuyor, gün geçtikçe olaya karışıyor. Bu ülkedeki meslektaşı ile birlikte bu cinayeti araştırıyor. Heyecanlı, sürprizli. Not:3/4

25 Kasım 2022 Cuma

KELİME OYUNU 101



Kelime Oyunumuz devam ediyor. Beş kelime veriyoruz ve bu kelimelerin de içinde olduğu öykü deneme şiir benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş adet kelime verebilir.


Haftanın kelimeleri: Mangal/Matara/Mola/Ufuk/Yardım


VAİNA 20

Yaklaşık yedi gün sürmesi gereken yolun üçüncü gününde güneş yine göğün merkezine oturmuş tenlerinin açıkta kalan yerlerini mangal ateşi gibi kavururken bedenlerinde ter dökecek kadar bile boşa harcanacak su kalmamıştı. Etrafta gölgesinden faydalanacak tek bir ağaç yoktu. Tarithma çölü 900 bin kilometrelik bir alana yayılan devasa bir çöldü. Burada yaşamayı başaran her bir ağaç arasında ise neredeyse 200 km mesafe vardı ve onların da kendine bile faydası yoktu. En azından bu yabani ağaçları bulabildiklerinde gövdelerinde bir delik açıldığı zaman derinlere ulaşan kökleri sayesinde gövdelerine çekilen suyun bir süreliğine de olsa açtıkları yaradan dışarı taşmasını sağlayıp mataralarını doldurabiliyorlardı. Her şeye rağmen gecenin derinliklerinde gezinen ve tüketebilecekleri ruhların kokusunu arayan gölge yaratıklarına karşın güneşin bu delirten alevini tercih ederlerdi.

Üçüncü günün ortasında koskoca çöldeki tek vahaya ulaşmayı başarmışlardı. Burası fazla büyük bir gölet değilse de mola vermek ve biraz hayat bulmak için yeterliydi. Hurma ağaçları çöle inat metrelerce uzamıştı. Gölün etrafındaki kumlar geniş dairesel bir çukur oluşturmuştu. Anlaşılan belli aralıklarla göl yükselip alçalıyordu. Çukurun etrafı çöle uygun bitkilerle çevriliydi. Fakat bir süre sonra bu yeşillik bıçakla kesilmiş gibi bitiyor ve kızgın çöl kumları ile çevreleniyordu. Sanki görünmez bir kubbe bu alanı çölden ayırmış ve koruma altına almış gibi görünüyordu.

“Dün gece neredeyse burnumuzun dibindelerdi. Bu gece neler olacağını kestirmek zor.”

Lua onun gibi ufukta yeni bir şey bulmayı umarak etrafa bakınan şifacının sözleri karşısında ne diyeceğini bilemedi. Yalnızca başıyla onaylamakla yetindi. Şifacının gizlenmek için yaptığı büyülü numaralar sayesinde bir süredir idare ediyorlardı ama gücünün tükendiğinin farkındaydı. Üstelik dün gece o şeyler yüz metre kadar etraflarında dönüp durmuştu ve vahşi kükremeleriyle korku salarken onların kokusunu tekrar duymak için can attıklarından emindiler. Lua “Bu gece iyi olacak mısın?” diye sordu. Çünkü gücü azaldıkça onun acı çektiğini görebiliyordu. “Dua et de öyle olayım evlat.” diye cevap verdikten sonra şifacı Lua’nın omuzuna dokundu ve diğer eliyle ufukta belli belirsiz bir noktayı işaret etti. “Bu kızgın kumların her şeyi kuruttuğu ve yaşayan bir şey bırakmadığı düşünülür. Fakat orada bu ölü kumlara hayat vermeyi ve ıslah etmeyi başaran yerli bir kabile var. Tüm bu hiçliğin ortasında bir tek onlar hayatta kalabilir. Halkı benim sihirlerimden daha güçlü sihirler bilir. Şifacıları da benden daha bilgedir. Aslında bakarsan bir süre onlarla yaşamış ve bildiklerimi onlardan öğrenmiştim. Yarına kadar oraya ulaşırsak biraz yardım bulabiliriz. Ve eğer bu gece başaramazsam kurtarabildiğin herkesi oraya götürmek zorundasın.”

Şifacı, Lua’nın cevap vermesine fırsat bırakmadan herkesi tembelleşmelerine daha fazla izin vermeden toparlamak için grubun olduğu yere döndü. Lua onun gözlerine baktığında söylediklerinden daha fazlası olduğunu anlamıştı. Bu gece şifacı gerekirse kendini feda edebilir gibi görünüyordu. Lua buna hazır hissetmiyordu. Herkesin sorumluluğunu tek başına alamazdı ve artık birini daha kaybedemezdi. İçini kaplayan sıkıntı giderek büyürken ufkun diğer yanındaki toz bulutunu fark etti. Parmağını tükürüğü ile ıslatıp belli belirsiz olan rüzgarın yönünü anlamaya çalıştı. Sonra yüreğini kerpeten gibi sıkıp burkan sıkıntı daha kötü bir hal aldı. Büyük bir fırtına onlardan yana doğru geliyordu. “Acele etmeliyiz!” diye seslenerek grubun yanına döndü ve toparlanmalarına yardım etti.

24 Kasım 2022 Perşembe

TENSE MÜZİK


 



Filmlerde müzikler olur ya duruma göre örneğin romantik bir an olur romantik müzik buna kiss müzik denilebilir, kissu müziği, o an ekrana bakmasan bile müzikten anlarsın kissing durumu var, öpücük yani.

Veya gerilim olur, İngilizce söylersek suspense, thriller gibi o anda tense müzik çalar. Ekrana bakmasan bile anlarsın o sahnede gerilim var, katil yaklaşıyor, anne karanlıkta bıçak parıldıyor.

Film, dizi, anime, belgesel çevirisi yaparken, yazılı çeviride, gönderilen metinde yazar, konuşmalar, onların uzunlukları gibi. Bir de yazar işte, tense müzik, noise gibi. Bu sahnede gerilim müziği var, bu sahnede gürültü var gibi. İngilizce yazıyor haliyle.

Dikkat ederseniz netteki film veya dizi çevirilerinde bunları unuturlar silmeyi, kalır bazen bu tür sözler veya bazen de konuşmalar orijinal kalır, İngilizce sözlerle. Aceleden olur bunlar. Çevirmen yetiştirmek isterken atlar bunları, şirket veya site de kontrol etmez, acele ederek koyar. Bazen de işitmeyenler için özellikle bırakılır.

Tam filmi izlerken bunları görmek komik oluyor. Tam cinayet işleniyor, tense müzik diyor, tüm heyecan gidiyor yani. Bu durumda film izlerken insan kendi kendine diyebilir “a aa tense müzik” geliyor şimdi gibi. Kissu müzik var şimdi uzun süre gidip kendime kahve koyayım bu arada.

Ayy haberler başlıyor. Tense müzik.

23 Kasım 2022 Çarşamba

DİSTOPYA STOKÇULUĞU



Eskiden büyüklerimiz evlerine yiyecek stoklarmış. Genelde küçük bir yüklük olurmuş, orada makarna, yağ, pirinç ve benzeri gıdalar bulunurmuş. Olası kıtlık, yokluk, savaş, ihtilal durumları için.

Bugünlerde dünyada iki akım var. Stok yönünde. İlki, birçok insan dünyada bir değişim bekliyor, olumlu yönde değişim, insanın aç gözlülüğünü azaltacak bir değişim, ilahi bir değişim bu, kutsal yani. Bunu bekleyenler genelde The Secret’çılar.

İkinci grup ise distopik akım. Yani, dünyaya her an bir felaket gelebilir. Teknolojik bir felaket bu. En çok düşünülen de elektrik kesilmesi, ikinci olarak da su. Elektrik bir hafta süreyle kesilirse ne olur diye düşünülüyor genelde. Ya da daha uzun kesilirse. İkinci olarak da su kesintileri.

Birçok aksiyon casusluk filminde olduğu gibi herhangi bir bilim adamı veya güçlü kişi dünyada elektriği kesebilir deniyor. Buna önlem olarak, evlerde çeşitli şarj aletleri, lambalar stokluyorlar. Telefon için veya diğer aletler için. Su arıtma cihazları. En yakın nehre veya göle gidip su alıp arıtmak için.

Portatif tuvaletler, çeşitli kağıt havlular, mendiller, mutfak ve banyo araçlarının taşınabilir olanları, gibi, her şeyi biriktirmeye başladılar. Avrupalılar ve Amerikalılar. Enflasyon azıcık yükselince Avrupa’da, biraz telaş başladı. Doğalgaz faturası orda da biraz arttı.

En azından bir hafta evde veya çadırda kendi kendimize nasıl yaşayabiliriz diye düşünmeye başladılar.

19 Kasım 2022 Cumartesi

ŞEKSPİR FİLMLERİ



Şekspir’den uyarlanan iyi filmlerden bir seçki:


HAMLET

Laurence Olivier, 1948, İngiltere

Tiyatro ve sinemada Şekspir oyuncusu olan Olivier hem başrolde hem de filmi yönetiyor. Babasının intikamını alan Prens Hamlet’in hikayesini anlatan bu film kusursuz. Not:4/4

SATICININ ÖLÜMÜ

Death of a Salesman

Volker Schlöndorff, 1985, A.B.D.

Arthur Miller’ın bu ünlü oyunu da bir Şekspir eseri olmasa da o kalitede. Oyunun film versiyonunda satıcı rolünde Dustin Hoffman harika. İş hayatı düşüşe geçen ve yaşlanmakta olan bir pazarlamacının hayatı sorgulaması ve ailesi ile ilişkileri mükemmel sergilenmiş. Not:4/4

OTHELLO

Oliver Parker, 1995, A.B.D.

Othello’nun zenci olduğu film başarılı uyarlamalardan. Othello, Desdemona, İago ilişkisi. İago rolünde İngiliz Şekspir oyuncusu Kenneth Branagh. Not:3/4

HAMLET

Kenneth Branagh, 1996, İngiltere

Şekspir oyuncusu ve yönetmeni Branagh bu filmi hem yönetiyor hem de Hamlet rolünde. Diğer oyuncu kadrosu da diğer Şekspir filmlerinde olduğu gibi çok iyi. 1948 versiyonu kadar olmasa da bu da çok iyi film. Not:3/4

VENEDİK TACİRİ

Merchant of Venice

Michael Radford, 2004, İngiltere

1984 ve Postacı gibi iki unutulmaz filmi olan yönetmenin bir diğer kusursuz filmi. Venedik Taciri bir klasik olmasına rağmen çok heyecanlı, sürükleyici. Acımasız Venedik Taciri bir Yahudi iş adamına kredi verir, tefeci olarak, karşılığında onun etini ister. Büyüleyici klasik. Not:4/4

18 Kasım 2022 Cuma

GNOCCHI


 

İtalyan yemeği. Bizim mantı, makarna gibi. Patates de eklenebiliyor. Niyokki diye okunuyor.

Önce soğan biraz pişiyor tavada. Tereyağı ile. Sarımsak da ekleniyor.

Sonra gnocchi paketinden dökülüyor tavaya istenildiği kadar. Gnocchi, büyük marketlerde satılıyor. Makro gibi.

Krem peynir de ekleniyor. Biraz biber de olabilir. Pul biber veya isteyen için chili biber.

Krema da konuyor. Bunlar pişiyor. Ispanak ve domates de ekleniyor. Hepsi bu.

Kolay ve lezzetli.





17 Kasım 2022 Perşembe

DENEME YEMEKLER

 




Önce patates kızartıyoruz, tavada.

Biraz zencefil doğruyoruz, biraz da sarımsak.

Daha sonra ıspanak ekliyoruz.

Üstüne de haşlanmış nohutları.

Biraz da köri.

Sarı yeşil bir yemek oluyor. Sanki Hint veya Tayvan yemeği gibi.

Lezzetli ama.



8 Kasım 2022 Salı

ONAY


 



-Masal Hanım koltuk tanımlamanızı gerçekleştirdim. Sistem mail göndermemizi onaylamaması sebebiyle gönderim gerçekleştiremiyorum. Mail bilgileriniz için Fun Hava Yolları ile iletişime geçmenizi rica ederiz. Size yardımcı olmamı istediğiniz farklı bir konu var mıdır?

-Ne dediğinizi tercüme edebilir misiniz nütfen? Rezervasyon numaramı mı vereceksiniz?

-FSNTR2 size ait rezervasyon numaranız. Size yardımcı olmamı istediğiniz farklı bir konu var mıdır?

-Teşekkürler. Zaten yardımcı olmuyorsunuz. Şöyle demeniz lazım. Size nasıl yardımcı olamayabilirim?

-Doğrudur. Size nasıl yardımcı olabilirim?

-Yani şimdi anlamadım. Rezervasyonum var, koltuk nosu için ekstra mı ödeyeceğim?

-Hayır herhangi bir ücret ödemesi gerçekleşmeyecek.

-Yani ben pencere kenarı istiyorum. Koltukum pencere midir?

-Doğrudur. Cam kenarı 1A koltuk tanımlanamanızı gerçekleştirdim. Onaylıyor musunuz?

-Ney durun, bir saniye siz otomatik ses misiniz, insan sesi mi?

-Masal Hanım, isteklerinizi anlayamadım.

-Ben de söylediklerinizi anlayamıyorum. Mail gönderebilir misiniz?

-Sistem mail göndermemizi onaylamaması sebebiyle gönderim gerçekleştiremiyorum.

-Ya ama çok karmaşık konuşuyorsunuz. GORA filminde çekirdek yiyerek izleyenler geldi aklıma.

-Affedersiniz Masal Hanım. Sizin adınıza bir rezervasyona ulaşım sağladım. Tek yolcu var ve ödeme işlemi yok.

-Ney? Doğru mudur?

-Masal Hanım. Onu ben soracağım, siz değil?

-Biletçi Hanım. Bu gece uçabilecek miyim? Doğru değil midir?

-Masal Hanım. Doğrudur. Uçabileceksiniz.

-Doğru değildir demeniz lazımdı.

-Masal Hanım. Sizi müşteri temsilcimize aktarıyorum.

-Ay teşekkür ederim. Ne kadar da yardımcı olamadınız? Doğru mudur?

-Doğru değildir.

4 Kasım 2022 Cuma

KELİME OYUNU 100




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Beş kelime veriyoruz ve bu beş kelimenin de içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Kurban/Şaşkın/Köy/Kümes/Serbest/

VAİNA 19

Sabaha dek ormanın içinden yükselen kurbanların çığlıkları ve sinsi düşmanın korkunç kükremeleri karşısında çaresizce geride kalanlar için yas tutmuş ve yerlerinin bulunmaması için dualar etmişlerdi. Böylesine feci bir saldırıya hazır olmadıkları için şaşkın ve yaşananlar yüzünden dehşet içindeydiler. Geri dönüp savaşmak isteyenler ve gerçekçi olup bir şansları olmadığını düşünenler arasında kavga çıkmış olsa da son sözü şifacı söylemiş ve yerlerinde kalmalarına karar vermişti. O şeyler karşısında sıradan bir ölümlünün hiçbir şansı yoktu ve şifacının gücü tek başına ancak beş tanesine yeterdi.

Mağaraya kaçamayıp köyde kalan yaklaşık yirmi kişi vardı. Gecenin ilerleyen saatlerinde duyulacak bir çığlık kalmamış gibi görünürken arada sırada o şeylerin bir yırtıcıyı andıran uluması insanın kanını donduruyordu. Sabaha doğru bir yağmur geceyi saran vahşeti yıkamak istercesine şiddetle yağdı. Güneş yükselip yağmur dindiğinde kimsenin konuşmaya gücü yoktu. Şifacı gün ışığının o şeyleri geri çekilmeye zorlamış olacağını düşünüyordu. Böylece sonsuza dek o mağarada kalmaları mümkün de olmadığından dikkatlice köye geri döndüler.

Geri döndüklerinde gördükleri karşısında neredeyse hiçbiri gözyaşını tutamamıştı. Bütün köy büyük bir yangınla yerle bir olmuş durumdaydı. Bütün ağıl ve kümes hayvanları, bütün evler depolar yakın yerlerdeki ekinlerle dolu tarlalar her şey yanmıştı. Küllerin ve kömürlerin arasında yarısı yanmadan kalabilmiş ahşap kirişler briket parçaları kırılmış kiremitler ve erimeye yüz tutmuş metal aksamlar evlerden geri kalan zavallı parçalardı. Mağaraya ulaşamayan kişilerin izi dahi etrafta yoktu. Şifacı onların yaratıklar tarafından alınmış olduklarını söyledi. Bunu atalarının anlattıklarından biliyordu.

Gölge yaratıkları, ki onları Lua'nın anlattığı Vaina kontrol ediyor olmalıydı, yaşayan canlılarla besleniyorlardı ve köye saldıranlar da onlardı. Ağlayıp sızlanmaya veya yas tutmaya vakit yoktu. Şifacı bulabildikleri her şeyi toplamalarını söyledi. Buradan hemen gitmeleri gerekiyordu. Lua herkes yanına alabilecekleri neler var diye bakmak için etrafa dağılırken dönüp çevresine baktı. Daha dün bir yuva gibi görünen köy kar gibi yığılmış küllerin altında yok olmuştu. Ve bundan kesinlikle kendisini sorumlu tutması gerektiğini düşünüyordu. Eğer her şeye burnunu sokmamış ve Vaina'yı serbest bırakmamış olsaydı bunlar yaşanmamış olacaktı. Şimdi Ingrid'den sonra yok olan yirmi kişi ve bütün köyün sorumluluğu yüreğine büyük bir ağırlık veriyordu.

Yerde bulduğu bir oyuncak bebeğe bakarken lanetlenmiş olmalıyım diye düşündü. O sırada şifacı "kendine acıyacak vaktin olduğunu sanmıyorum, bunun yerine faydalı bir şeyler düşün ve bunca insanı o şeylere yakalanmadan nasıl güvenli bir yere götüreceğimize odaklan, kendini daha sonra cezalandırırsın." dedi ve yolculuk hakkında plan yapmaya koyuldular. Gece çökmeden epey yol almış olsalar iyi olacaktı.

2 Kasım 2022 Çarşamba

BLA BLA

 


Airbnb ile yolculuklarda kalacak yer bulmak kolaylaştı yıllardır, Zoom ile de kolokyumlara katılmak, ders vermek almak kolay, Blablacar ile de bir yere gidecek araba bulmak. Aracı olan insanlar seyahat edeceği yerler için aracına yolcu alıyor. Pandemide başladı bu uygulama.

Yani şimdi örneğin Antalyaya gideceksiniz, uçak veya otobüs ile gitmek için birkaç yüz lira vereceksiniz ya da aniden gidecekseniz bilet bulmak da zor olabilir ama Blabla ile 150 liraya hemen gidebilirsiniz. Uçak gidiş dönüş 2500 TL, otobüs 350 TL. Orda yazıyorlar. Antalyaya gidiyorum, iki kişilik yer var, gelmek isteyen gelsin diye, fiyatını da söylüyor.

Hem araç sahibine ucuza geliyor hem de gidenlere ucuza geliyor. Dolmuşa biner gibi. Birbirini tanımayan 5 insan yola çıkıyor, eğlenceli de olabilir tabii. Araç kiralamaktan daha ucuz daha kolay. Bir yere yolculuk yaparken bu uygulamayı açıp işte Çanakkaleye, Bergamaya giden var mı diye bakıp hemen konuşup gidilebilir.

Pandemi sürecinde aşı olmayanları otobüslere, uçaklara almıyorlardı, o zaman Telegram’da gruplar kurulmuştu, herkes haberleşip birlikte gidiyordu, o süreçte çıkmıştı bu gruplar. O gruplar yaklaşık bir yıl önce Blabla’ya geçtiler. Yolculuk yapanlar da şimdilik memnunlar. Benzin fiyatları da artınca tercihler bu yöne kaydı. Yine de araba veya arkadaş seçerken dikkat etmekte fayda var.

Diyelim 3 arkadaş birlikte Konyaya gidecek, aç uygulamayı, oraya gideni bul, dört kişi gidin, kişi başı yüz iki yüz liraya.

30 Ekim 2022 Pazar

İTALYAN SİNEMASI




İtalyan Sineması, Fransız Sineması ile birlikte dünya sinemasının en köklü, en güçlü iki sinemasından biri. İran, Japonya, Rusya gibi. İkinci Dünya Savaşından sonra Yeni Gerçekçilik akımı başlıyor, Bisiklet Hırsızları ile, ki Yurttaş Kane ve Potemkin Zırhlısı ile gelmiş geçmiş en önemli üç filmden biri, daha sonra yönetmenlerle devam ediyor.

Fransa ve İtalya sineması, yönetmenler sineması aslında. Fellini, Pasolini, Visconti, Rosselini, Bertolucci gibi müthiş yönetmenler var, daha sonra da Tornatore, Salvatores, Moretti vb.

Küçük bir seçki:

The Hand of God (Sorrentino/2021)

La Stanza Del Figlio (Moretti/2001)

Saimir (Munzi/2004)

Cahil Periler (Özpetek/2001)

The Best of Youth (Giordana/2003)

Büyük Yarış (Rovere/2016)

I am not Scared (Salvatores/2003)

Gomorra (Garrone/2008)

I am Love (Guadagnino/2009)

Sen Dünyaya Gelmeden (Castellito/2012)

Prendimi L’anima (Faenza/2002)

Malena (Tornatore/2000)

Mia Madre (Moretti/2015)



2000 Öncesi

La Vita e Bella (Benigni/1997)

Il Postino (Radford/1994)

Özel Bir Gün (Scola/1977)

La Dolce Vita (Fellini/1960)

Mediterraneo (Salvatores/1991)

Roma Açık Şehir (Rosselini, 1945)

Bisiklet Hırsızları (Sica, 1948)

Cennet Sineması (Tornatore/88)

Blow Up (Antonioni/66)

Gece (Antonioni/61)

Küçük Buda (Bertolucci/1993)

Finzi-Contini’lerin Bahçesi (Sica/1970)

Venedikte Ölüm (Visconti/1971)

25 Ekim 2022 Salı

ÇOCUK ALDIRMAK MI ÖLDÜRMEK Mİ?


 



Kürtaj, genel olarak dünya üzerinde çözülemeyen, tartışılan konulardan biri. Çözülmesi de çok zor. Etik anlamda, dinsel anlamda çözümler var ancak yasal olarak çözümü henüz yok.

Kişiler, ülkeler halen kendilerine göre karar veriyorlar. Özgürlük açısından bakınca bu doğru zaten. Benim bedenim diyenler özgürlük açısından bakıyorlar. İster doğururum ister aldırırım. Böyle bakınca tamam da bir yandan da özgürlüğün karşısında cinayet var. Yani sen özgürsün, doğurmuyorsun, aldırıyorsun, tamam da bebeğin veya ceninin de özgürlüğü var. Cenin de doğmakta özgür, bebek de yaşamakta özgür. Bazı ülkelerde, bebek doğduktan sonra kordonu kesilmezse yaşıyor sayılmıyor, canlı sayılmıyor, iğne ile öldürülüyor, özellikle doğan bebek sakat ise. Kordon kesilince insan sayılıyor.

Özgürlük için denir ya, senin özgürlüğün bittiği yerde bir başka insanın özgürlüğü başlar. Bir bebek ne zaman insan olur? Bunun üzerinde net bir anlaşma yok. Birçok ülkede bebek doğduktan sonra artık insan olarak kabul ediliyor. Başka yerlerde bebek ana rahmine düştüğünde canlı sayılıyor. Diğerlerinde iki ay sonra insan ve canlı kabul ediliyor. Doğup ilk nefes aldığında veya ana rahminde de nefes aldığında insan kabul edilebiliyor.

Bu durumda onu öldürmek bir tür cinayet oluyor. Oluyor mu olmuyor mu? Bebek rahimdeyken canlı organizma ancak insan mı? Bu noktada şu var ki, bebeğe ruh geldiğinde veya ruh üflendiğinde o artık bir insandır. Ruh ne zaman üfleniyor? Ceninin ilk günlerinde mi? Bebek ne zaman düşünmeye, hissetmeye başlıyor? Bu konuda herkes farklı düşünüyor. İnsan nereye dek özgür? Bu noktada önemli olan bu konuda yasa ne olmalı? İnsanları kürtaja zorlamalı mı? Serbest mi olmalı?

Bir insan bir aile çocuk bakmaya uygun değilse de acaba çocuk doğmalı mı? Diyelim anne uyuşturucu bağımlısı, çocuğu var ancak öyle gidiyor ki kafası, çocuğunu tanıyamaz hale geliyor, kocası ile boşanmışlar, kadın kafası uçmuşken kocasını arıyor, sen çocuğumu çalmışsın, klonlayıp getirmişsin diyor, bu çocuk benim değil al. Bu çocuk bu kadında kalmalı mı? Yoksa kadın özgür mü? Ya da anne baba alkolik, çocuğun farkında bile değiller, hatta çocuğun altını bir iki ay değiştirmemişler, çocuğun poposunda kurtçuklar oluşmuş. Bu bebeği onlardan almak yine de zor. Özgürlük açısından düşününce. Bu noktada sosyal sistem araya girmeli.

Ülkemizde de insanlar rahatlıkla kürtaj oluyor. Ama, zengin ülkelerde olduğu gibi, insanlar doğurunca çocuğa bakamazsa devlet araya girip ona iyi şartlarda bakım sağlamıyor ya da çocuk doğurana çok iyi aylıklar ödenmiyor. Zengin ülkelerde o nedenle genç yaştaki kızlar bile rahatlıkla doğuruyor.

Dünya üzerinde genelde insanların özgür olmasına doğru bir eğilim var. Ancak, özgürlüğün bir sınırı olmalı mı? Yasal olarak yani. İnsanların çalışmama özgürlüğü de var. Gelişmiş ülkeler bu sorunu çözmüş. İstemeyen çalışmıyor, devlet ona bakmak durumunda. Ama onlara ödenenler de vergilerden çıkıyor. Yani çalışmama özgürlüğünü çalışanlar sayesinde alabiliyorlar. Bu bir özgürlük mü? Bu nedenle çalışanların sayısı azaldığı için çalışanlar da yüksek maaş istiyor.

İnsan, özgürlüğün de suyunu çıkarıyor, insanları kısıtlamanın da. Yıllar geçtikçe insanoğlu bu sorunları çözecek elbette.

21 Ekim 2022 Cuma

KELİME OYUNU 99




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta beş kelime veriyoruz, bunların da içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Sıva/Köşe/Köpek/Pencere/Nefes

VAİNA 18

Gecenin karanlığını bıçak gibi kesen çığlıklarla gözlerini açtı Lua. Aynı anda uyuduğu odanın kapısı şiddetle açılıp ardındaki duvara çarptı. Duvardan büyük bir sıva parçası yerinden kopup etrafa saçıldı. İçeriye giren şifacının kırışıklıklarla çevrelenmiş gözleri soğuk bir dehşeti yansıtıyordu. Yılların tecrübesiyle hala sakin kalıyor olsa da hareketlerindeki acele ve yüzündeki donukluk büyük ve korkunç bir şeyin meydana geldiğini anlamaya yetiyordu.

Lua'ya sessiz olmasını işaret ederek köşede duran çantayı ona doğru attı. Bu eşyalarını topla demenin kısa bir yoluydu. Lua az miktar eşyasını çantaya doldururken uyurken çıkarttığı daha kalın kıyafetlerini üstüne geçirirken sessizce neler olduğunu sormaya çalıştı ama yaşlı kadın buna cevap vermek yerine odanın diğer ucunda kapalı duran pencereye doğru ilerledi. Elindeki muma üfleyip söndürdükten sonra pencerenin ahşap panjurunu dışarı doğru hafifçe itip ufak bir aralık oluşturdu. Bu küçücük aralıktan dikkatlice dışarıya baktı. Uzakta büyük bir yangın başlamıştı ve kızıl alevler her yeri aydınlatırken yangının çatırtıları ve çığlıklar karanlıkta çok yakındaymış gibi duyuluyordu. Etrafta köpeklerin havlaması ve keçilerin korkuyu yansıtan sesleri yükseliyordu.

Lua pencereye yaklaştığında ötedeki çayırların ve ağaçların arasında ay ışığı ve yangın sayesinde biraz da olsa bir şeylerin kıpırdandığını fark etti. Ormanın içinden gelen birileri veya bir şey köye saldırıyor olmalıydı. Şifacı yine sessiz olmasını işaret ederek onu kolundan tuttu ve önceki gece gösterdiği bıçağı eline tutuşturdu. Cam bıçak kabzası gibi geyik boynuzundan oluşan bir kın içinde duruyordu. Şifacı Lua’nın bıçağı yanına almasını istiyordu. Aile anısı olan bir şeyi alıp götürmek doğru gelmese de kadının ısrarlı bakışlarına karşı koymadı. İçinden bir ses Güneş ülkesinde buna ihtiyaç duyabileceğini söylüyordu.

Mutfaktan kurutulmuş et ve salamura edilmiş kurutulmuş peynir dolu bir keseyi çantaya doldurup hızlıca evden çıktılar. Görünmemek için eğilerek ve hızlıca ilerliyorlardı. Köyün içinden hızlıca geçip bir patika yola ulaştılar. Onu bir süre takip ettikten sonra bir anda çalıların arasına dalıp sadece köyden olanların yerini bildiği gizli bir yolu takip ettiler. Her yerde dikenli çalılar vardı ve bunların arasında yürümek oldukça zordu. Bu şekilde bir süre ilerledikten sonra bir kayalığa ulaştılar ve gizli bir geçitten içeri girdiler.

Lua neler olduğunu hala tam anlamamışken içeridekilerle karşılaşmayı da beklememişti. Köyden kaçmayı başaranlar önceden bildikleri bu mağarada toplanmıştı ve hiçbiri ne yapacağını bilmez halde görünüyordu. Şifacıyı görenler koşup onu ellerinden tuttu ve nefes nefese kalmış olan kadını bir köşeye oturması için yönlendirdi. Herkes tanıdığı kişileri görüp görmediğini merakla soruyor ve onların da kurtulması için dua ediyordu. Lua şifacının yanında yere çöküp yaşlı kadının nefesinin düzene girmesini beklerken neler olduğunu sordu.

18 Ekim 2022 Salı

MEDYUM

 



Bir şey konuşuruz, planlarız, bir şey yapmak isteriz, işte şununla ilgili yer bulmam lazım, şu kursa gitmek istiyorum, bununla ilgili bir kurs bulmam lazım gibi, konuşmalar yapıyoruz.

Anında önümüze o söylediğimizle ilgili bir sonuç çıkıyor. Örneğin, instagramda. Telefonda annene diyorsun, Hafız Mustafa tatlıcısını özledim, gidip puding yemeliyim orda, instayı açıyorsun, Hafız Mustafa Nişantaşı’nda şube açtı, Cumartesi açılışa gelin gibi, bir DM geliyor.

Eskiden şöyle olurmuş ya ayy İlayda’yı mı arasam Aleyna’yı arasam diye içimizden geçirirken bir anda telefon çalar. Aaa İlayda.

Şimdi de öyle işte. Rossman’dan telefon silme bezi almak lazım diyor sana annen telefonda, sosyal medyayı açıyorsun, Rossman’da gözlük bezi indirimde, Benri.

Yani bu sosyal medya, ermiş gibi, medyum gibi bişi, kahin.

14 Ekim 2022 Cuma

KELİME OYUNU 98




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Beş kelime veriyoruz, bu beş kelimenin de içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Korkunç/Güneş/Akın/Dakika/Ateş/

VAİNA 17

"Korkarım sadece kendin için değil hepimiz için korkunç bir şeylerin başlamasına sebep olmuşsun..." Şifacı kötücül konulardan konuşulmaya başlandığı için bir tütsü yakmış ve gecenin içinde dolaşan gölgelerden sakınmak için pencereleri sıkıca kapatmıştı. Yüzündeki kırışıklıklar ciddi bir ifadeye bürünmüş ve sesini oldukça alçaltmıştı. Sanki bulundukları alanı onlarla paylaşan hayaletler varmış da onları duyabilirlermiş gibi davranıyordu. "Büyük büyükannem atalarından kalma hikayeler anlatırdı ve çoğu kişi bunlara inanmasa da biz hepsinin gerçek olduğunun farkındaydık. Güneş ülkesi dünyanın öbür ucunda olduğu için gerçekte nasıl bir yerdir bilemem. Atalarım onlarla çok çok eskiden ticaret ve eğitim için bağlantılar kurmuşlardı. Fakat belki de çocukluğumdan beri oradan kimsenin bu taraflara geldiğini duymadım. Çoğu insan için Güneş insanları sıradan birer insan ve orası da sıradan bir ülkedir. Fakat ailemden bana aktarılan anılar ve hikayeler orada büyü yeteneği olan insanların bulunduğunu anlatır. Benim şifa yeteneğimden çok çok başka çok kuvvetli ve istenirse karanlık bir yöne bile gidebilecek, kimsenin aklının ermediği güçleri vardır. Tüm dünya içinde böylesine özellikler barından pek fazla bir topluluk olmadığını düşünürsek yeteneklerini kötü amaçlarla kullanmadıkları ve sıradan bir hayat sürmeye çalıştıkları için şanslıyız. O kadar sıradan yaşarlar ki haklarındaki gerçekleri dışarıdan kimse bilemez. Karanlık büyü ve kötü varlıklarla savaşan askeri bir grupları olduğunu da işitmiştim ama onlardan birinin buralara geleceğini hiç düşünmezdim. Onlar kadar çok olmasa da bazen başka yerlerde yine büyü gücü olan kişiler ortaya çıkabiliyor ve bunların içinden bazıları kötü bir kalbe sahip olabiliyor. Büyükannem Güneş avcılarının bu kötü niyetli kişileri bulup cezalandırdığını veya güçlerini mühürlediğini anlatırdı. Bazen de karanlık ruhların bir yolunu bulup yaşayanların dünyasına akın ettiği korkunç zamanlar olduğu ve yine Güneş insanlarının bu zamanlarda insanlar için savaştığı söylenirdi. Ben onlardan birini hiç tanımadım ama anlatılan bu hikayelerin gerçek olduğundan her zaman emindim..."

Şifacı bunları anlattıktan sonra beklemesini söyleyip odadan çıktı ve bir iki dakika sonra elinde eski bir kumaşa sarılı bir şeyle geri döndü. Tekrar yer minderine oturup konuşmaya başlarken elindeki nesneyi aralarında yere bıraktı ve kumaşı açmaya başladı. "Bu şeyin iki yüz yıldan eski olduğunu söyleyebilirim. En azından ailemde bulunuşundan itibaren o kadar yıl geçti. Onu hiçbir şey eskitmiyor veya hiçbir şey tarafından yok edilemiyor. Bir çeşit sihirle dövülmüş olmalı. Meraktan dolayı onu bir gün ateşe atıp yanıp yanmayacağına bakmıştım ama üzerinde tek bir çatlak dahi oluşmadı. Ayrıca ateş söndüğünde onu közlerin içinden çıkarttığımda şaşırtıcı şekilde buz gibi olduğunu fark ettim. Ona hiçbir şey işlemiyor. Ailemize o zamanlar dostları olan bir Güneş insanı yadigar olarak hediye etmiş. Bu silahı kullanmamız için hiç lüzum olmadı fakat atalarımın anlattığı hikayelerin kanıtı olarak nesilden nesile geçti.." Kumaşın içinde sapı sedefli gibi bir renge sahip geyik boynuzundan oluşan ve ucu cam gibi şeffaf ve onca yıla rağmen hala keskin görünen uzun bir bıçak duruyordu. "İçinde bulunduğun sorunu çözmenin tek yolu Güneş ülkesine gitmek ve içindeki bu ruhu kötü niyetlerle hapsetmediğine, bir ruh yiyen olmadığına onları inandırabilmek. Eğer onları ikna edebilirsen ve sana güvenirlerse bir yolunu bulabilirler. Öbür taraftan başına nöbetçi koydukları korkunç bir şeyin kaçmasına sebep olduğun için sana ne yapacakları konusunda hiçbir fikrim yok. Yine de onları bu konuda uyarmak hepimizin iyiliğine olacaktır. Eğer bu kadar sıkı şekilde korudukları ve hapsettikleri bir şeyse durum sandığımızdan daha ciddi olabilir. Bir an önce yola çıksan iyi olur evlat." Şifacı kumaşı tekrar sarıp bıçağı aldığı yere geri götürdü. Bu sırada Lua düşüncelere dalmıştı. Ingrid'i kurtarmak için Güneş ülkesine gitmeliydi. Vaina konusunda da onları uyarmalıydı. Fakat muhtemelen sebep olduğu şeyler yüzünden başı büyük belaya girecekti. Alabileceği en ağır cezalara hazırlıklı olarak gitmeliydi. Verdiği sözü ne olursa olsun tutacaktı. Oraya vardığında başkentlerinde bulunan saraya bağlı büyük tapınağa gitmesinin en doğru şey olacağına karar verdiler. Çünkü Ingrid'in de bağlı olduğu avcı grubunun merkezi orasıydı. En azından Şifacının atalarının anlattıkları böyle söylüyordu. Oraya gittiğinde şifa eğitimi almak isteyen biri gibi davranırsa belki daha güvenli olabilirdi. Böylece tüm gece yolculuğunun nasıl geçeceğini ve sonuçlarını düşünerek sabahladı.

11 Ekim 2022 Salı

KOZMETİK VE HİPNOZ

 




Kişisel bakım ile kişisel gelişim birbirine uzak kavramlar değiller. Gratis’e girmekle bir hipnoz tedavisine girmek benzeşiyor.

Kozmetik, bir şekilde insanın görünüşünü, yüzünü, cildini, bedenini değiştiriyor. Takıların da süslediği gibi. Güzelleştiriyor genellikle, çirkinleştirdiği de olabiliyor tabii.

Kozmetik bedeni iyileştiriyorsa kişisel gelişim de ruhu iyileştiriyor. Reiki, yoga, hipnoz gibi.

Gratis’e giriyorsun bakım ürünleri alıyorsun, bu birinci seans. Kullanıyorsun, yine alıyorsun, birkaç seans devam ediyor.

Diyetisyene gitmek de öyle. Görüşme ve seanslar.

Alternatif tıp için de öyle. Örnekse, hipnoz tedavisi. Reiki, NLP gibi. Kahkaha yogası ya da.

Diyelim hipnoz, ne için, denize girme korkusu, taciz travması, sigarayı bırakma gibi. Beş seans görüşürsün, hipnoz tedavisi, evde de konuşmaları dinlersin. Sonra da birkaç seansta geçer.

Kişisel bakım, kişisel gelişim, ruh kozmetiği.

6 Ekim 2022 Perşembe

KELİME OYUNU 97



Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta 5 kelime veriyoruz. Bu kelimelerin de içinde olduğu öykü, şiir, deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Köy/Dağ/Merhem/Depo/Kavga

VAİNA 16

Tutuli küçük ve kıyıda köşede unutulmuş bir köydü. Kendi içinde kendine yeten bir köy. İnsanlar burada tarım hayvancılık ve demircilik ile geçim sağlıyordu. Dönem dönem ticaret için büyük kente küçük bir kafile olarak gidip geri dönüyorlardı. Bu kafile genelde erkeklerden ve ailesinde başka gidecek kimse olmayan kadınlardan oluşuyordu. Yaşlılar ve çocuklar bu ticaret döneminde köyde kalıyordu. Şimdi de köyün çoğunluğu ticaret için ayrıldığından dolayı fazla hareketli değildi. Gidenler yaklaşık 3 hafta sonra geri dönecekti.

Lua dağdan indikten sonra kendinden geçtiği sırada genç bir çoban onu bulduğu ve şifacıya getirdiği için şanslıydı. Farkında olmadığı ağır yaraları büyük bir özveriyle tedavi edilmişti. Hala iyileşmeye devam eden birkaç kırık kaburgası vardı ve ne zaman olduğunu anlamadığı şekilde incinmiş olan sol bileğinin iyileşmesi de zaman alacaktı. Bileği ve yaraları şifalı otlarla sargılanmış durumdaydı. Şifacı uyanır uyanmaz ona zorla tadı oldukça acı bir çay içirmişti. Bu çay sayesinde mi yoksa artık kendine geldiği için hızla toparlanmasına mı bağlı olduğunu bilemese de hızlıca hasta yatağından çıkmayı ve etrafta dolaşmayı başarmıştı. Şimdi tamamen iyileşinceye kadar yanında kalmasına izin verdiği ve yaralarına baktığı için şifacıya işlerinde yardım ediyordu. Onun için otları kurutmaya asıyor, kuruduktan sonra torbalara dolduruyor ve isimlerini öğrenip etiketliyordu. Merhem olması gerekenlerin taş ile öğütülmesine ve karıştırılmasına da yardım ediyordu.

Köyde yemekler meydanda toplanılarak yeniliyordu. Yemek pişirme görevi sırayla değişiyor ve herkes o gün ne pişirildiyse onu tüketiyordu. Yani farklı farklı evlerde kalsalar da bütün köy tek bir aile gibi aynı sofrada bir araya geliyor bu sofrada günlük işlerden ve sıkıntılardan konuşup çözüm üretiyor gerekirse birbirinin işlerine yardım ediyordu. Lua şimdilik şifacının gözetiminde olsa da arada bir yemek pişirilmesi için de yardıma gidiyordu. Birkaç gün geçtikten sonra artık kendini daha iyi hissettiğinde balık avlamaya da gitmeye başladı. Köyde herkes kendisi için üretim ve avcılık işlerini yapsa da herkes aynı zamanda köyün ortak deposuna bağışta da bulunuyordu. Örneğin tavuğu olan biri topladığı yumurtalardan depoya da bırakıyor bir avcı ağlarından birini bağışlıyor veya un ve buğday da bu şekilde ortak depoya bir miktar birikiyordu. Böylece her gün yemekler bu depodan sağlanıyor ve beraber tüketiliyordu. Lua daha önce böyle bir sistem görmemişti ve bunun köydeki birlik duygusunu oldukça güçlendirmiş olduğunu fark etmişti.

Nereye gideceğine ve ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışırken ve iyileşirken Tutuli’yi ve halkını gittikçe benimsiyor ve kendini onlardan biri gibi görmeye başlıyordu. Onun iyi biri olup olmadığından şüphe bile duymamışlar onu iyileştirmiş ve sanki yıllardır orada yaşıyormuş gibi köy işlerine yönlendirmişlerdi. Belki de evden ayrılıp aramaya çıktığı o yer burası bile olabilirdi. Belki buraya yerleşip yaşamak iyi bir fikir olabilirdi. Ama bu tür düşüncelerin peşinden gidecek durumda değildi. Uyandığından beri Ingrid’e olan özlemi her geçen dakika artıyor ve onu kurtaramamış olduğu düşüncesi yüreğini parçalıyordu. Ona verdiği bir söz vardı ve nasıl yerine getireceğini hatta bunun mümkün olup olmadığını bilmese bile elinden geleni yapmalıydı. Onun ruhunun acı ve yalnızlık içinde olduğunu düşündükçe gördüğü yemyeşil çimenler bu enfes manzara ve balık tutarken tenine değen serin sular yalnızca boğazının düğümlenmesine sebep oluyordu. Yemek yemek bile bu şekilde zordu. Çünkü kendisi yüzünden başka biri hak etmediği bir kadere sürüklenmişti.

Bir gece vakti yine şifalı otları ezmesine yardım ettiği sırada şifacı “Bedenin iyileşiyor ama ruhun konusunda endişeliyim. Onu ve karmaşık renklerini görebiliyorum çok parlak öfkeli ve karmaşık bir auran var. Seni bu hale ne getirdi anlamak zor evlat.” Derken sanki etrafında uçuşan bir şeyleri görüyormuş gibi tuhaf bakışlar atıyordu. “Birbirini kovalayan bu iki renk ve bu çalkalanma sanki ruhun kendisiyle kavga ediyormuş gibi görünüyor. Yoksa...” konuşurken bir şeyden endişelenip duraksamıştı. Lua onun ne söylemek istediğini anlamaya çalışıyor ve neyden bu kadar korktuğunu merak ediyordu. “Yoksa sen.. sen bir ruh yiyen misin.. ama hayır öyle olsan bunu çok kolay anlardım. Sende böyle karanlık bir aura yok hayır.. yine de tuhaf bir şeyler olduğu kesin belki de bir lanet altındasındır..” Lua kesinlikle bir ruh yiyen olmadığından emindi. Onları yine mitoloji kitaplarından biliyordu tıpkı Vaina gibi ruh tüketerek yaşayan ve böyle beslenen karanlık varlıklar vardı. Ve Lua hiç ruh yemediğinden emindi. Ama dur bir dakika biraz düşününce şifacının böyle düşünmesine neyin sebep olduğunu anladı. Onun ruhuna karışan elbette bir ruh vardı. Ingrid.. onu yemiş olduğunu düşünmek korkunç bir his yarattı. Ama durumu şifacıya anlatmaya ve aslında yardım istemeye karar verdi. Ruhları görebilen biri olabileceğini hiç bilmiyordu ve böyle bir şey yapabiliyorsa şifacının onlara yardım edebileceğini ummak fazla olmazdı. Böylece o gece sabaha kadar en küçük ayrıntısına kadar her şeyi anlattı.

5 Ekim 2022 Çarşamba

ANILAR TATLIDIR


 

Yolda böğürtlene benzer bir şey gördüm. Bayılırım böğürtlene. Allahım, toplasam mı dedim. Bir keresinde böğürtlen sanıp çiçek tomurcuğu yemiştim. Yaklaştım baktım yine çiçekmiş. Çocukken rastlardım böğürtlene yerdim, artık pek göremiyorum.

Yeşil zeytini ise canım çekince çerez gibi yiyorum. Kahvaltıda, salatada, tost yapınca da koyarım. On kilo zeytin alıp yapıyorum sonbaharda.

Bir otobüs yolculuğunda bir Arap aile vardı. Türkçe bilmiyorlardı. Öğle namazı vakti diye ailenin annesi arabayı durdurun diye ısrar etmişti. Yolcular, yahu öğle namazı kaç rekat, yolda durulur mu, otobüste de kılınabilir oturarak, filan dediler. Kadın tabii Türkçe bilmiyor. Kavga çıkarttı. Otobüs durdu. Kadın indi, bir rekat kalıp geri döndü. Yani farz bile değil. Ne yaptı belli değil. Çok komik gelmişti bu olay bana.

Metroda bir kadın yanındakine anlatıyordu. Akşam karanlıkta bir mezarlığın yanından geçiyorlarmış. O mezarlıkta çok akrabaları varmış. Ama dağınıkmış hep mezarlar, yan yana değiller. Bir kağıda mezarların yerlerini işaretlemişler. Gidince hepsini ziyaret edip dua ederlermiş. Akşam ordan araba ile geçerken, mezarlığı geçince kadın arkasına bakmış, mezarlığa, dedesinin mezarının olduğu yerde, herhalde dedemin mezarıydı diye düşünmüş, mezarın üzerinde yarım daire şeklinde sarı bir ışık huzmesi varmış. İçinden sarı sarı dumanlar çıkıyormuş. Sarı sarı yıldızlar da. Kadın demiş, dedem bizi çağırıyor. Yarın sabah gidelim.

Minikken evde hep canım sıkılıyor derdim. Bu şu demekti. Abur cubur yemek istiyorum. Şeker mi istiyorum, anne canım sıkıldı. Canım sıkıldı. Anneciğim, yani çikolata yok mu, anlamına geliyordu. Annem de dermiş, yani bunu hatırlamıyorum da annem söyledi, rüzgara söyledim, kırlangıçlarla yollayacak yavrum.

Elimi bir yere çarparsam, ah ay en sevdiğim elim diye ağlardım.