30 Ekim 2022 Pazar

İTALYAN SİNEMASI




İtalyan Sineması, Fransız Sineması ile birlikte dünya sinemasının en köklü, en güçlü iki sinemasından biri. İran, Japonya, Rusya gibi. İkinci Dünya Savaşından sonra Yeni Gerçekçilik akımı başlıyor, Bisiklet Hırsızları ile, ki Yurttaş Kane ve Potemkin Zırhlısı ile gelmiş geçmiş en önemli üç filmden biri, daha sonra yönetmenlerle devam ediyor.

Fransa ve İtalya sineması, yönetmenler sineması aslında. Fellini, Pasolini, Visconti, Rosselini, Bertolucci gibi müthiş yönetmenler var, daha sonra da Tornatore, Salvatores, Moretti vb.

Küçük bir seçki:

The Hand of God (Sorrentino/2021)

La Stanza Del Figlio (Moretti/2001)

Saimir (Munzi/2004)

Cahil Periler (Özpetek/2001)

The Best of Youth (Giordana/2003)

Büyük Yarış (Rovere/2016)

I am not Scared (Salvatores/2003)

Gomorra (Garrone/2008)

I am Love (Guadagnino/2009)

Sen Dünyaya Gelmeden (Castellito/2012)

Prendimi L’anima (Faenza/2002)

Malena (Tornatore/2000)

Mia Madre (Moretti/2015)



2000 Öncesi

La Vita e Bella (Benigni/1997)

Il Postino (Radford/1994)

Özel Bir Gün (Scola/1977)

La Dolce Vita (Fellini/1960)

Mediterraneo (Salvatores/1991)

Roma Açık Şehir (Rosselini, 1945)

Bisiklet Hırsızları (Sica, 1948)

Cennet Sineması (Tornatore/88)

Blow Up (Antonioni/66)

Gece (Antonioni/61)

Küçük Buda (Bertolucci/1993)

Finzi-Contini’lerin Bahçesi (Sica/1970)

Venedikte Ölüm (Visconti/1971)

25 Ekim 2022 Salı

ÇOCUK ALDIRMAK MI ÖLDÜRMEK Mİ?


 



Kürtaj, genel olarak dünya üzerinde çözülemeyen, tartışılan konulardan biri. Çözülmesi de çok zor. Etik anlamda, dinsel anlamda çözümler var ancak yasal olarak çözümü henüz yok.

Kişiler, ülkeler halen kendilerine göre karar veriyorlar. Özgürlük açısından bakınca bu doğru zaten. Benim bedenim diyenler özgürlük açısından bakıyorlar. İster doğururum ister aldırırım. Böyle bakınca tamam da bir yandan da özgürlüğün karşısında cinayet var. Yani sen özgürsün, doğurmuyorsun, aldırıyorsun, tamam da bebeğin veya ceninin de özgürlüğü var. Cenin de doğmakta özgür, bebek de yaşamakta özgür. Bazı ülkelerde, bebek doğduktan sonra kordonu kesilmezse yaşıyor sayılmıyor, canlı sayılmıyor, iğne ile öldürülüyor, özellikle doğan bebek sakat ise. Kordon kesilince insan sayılıyor.

Özgürlük için denir ya, senin özgürlüğün bittiği yerde bir başka insanın özgürlüğü başlar. Bir bebek ne zaman insan olur? Bunun üzerinde net bir anlaşma yok. Birçok ülkede bebek doğduktan sonra artık insan olarak kabul ediliyor. Başka yerlerde bebek ana rahmine düştüğünde canlı sayılıyor. Diğerlerinde iki ay sonra insan ve canlı kabul ediliyor. Doğup ilk nefes aldığında veya ana rahminde de nefes aldığında insan kabul edilebiliyor.

Bu durumda onu öldürmek bir tür cinayet oluyor. Oluyor mu olmuyor mu? Bebek rahimdeyken canlı organizma ancak insan mı? Bu noktada şu var ki, bebeğe ruh geldiğinde veya ruh üflendiğinde o artık bir insandır. Ruh ne zaman üfleniyor? Ceninin ilk günlerinde mi? Bebek ne zaman düşünmeye, hissetmeye başlıyor? Bu konuda herkes farklı düşünüyor. İnsan nereye dek özgür? Bu noktada önemli olan bu konuda yasa ne olmalı? İnsanları kürtaja zorlamalı mı? Serbest mi olmalı?

Bir insan bir aile çocuk bakmaya uygun değilse de acaba çocuk doğmalı mı? Diyelim anne uyuşturucu bağımlısı, çocuğu var ancak öyle gidiyor ki kafası, çocuğunu tanıyamaz hale geliyor, kocası ile boşanmışlar, kadın kafası uçmuşken kocasını arıyor, sen çocuğumu çalmışsın, klonlayıp getirmişsin diyor, bu çocuk benim değil al. Bu çocuk bu kadında kalmalı mı? Yoksa kadın özgür mü? Ya da anne baba alkolik, çocuğun farkında bile değiller, hatta çocuğun altını bir iki ay değiştirmemişler, çocuğun poposunda kurtçuklar oluşmuş. Bu bebeği onlardan almak yine de zor. Özgürlük açısından düşününce. Bu noktada sosyal sistem araya girmeli.

Ülkemizde de insanlar rahatlıkla kürtaj oluyor. Ama, zengin ülkelerde olduğu gibi, insanlar doğurunca çocuğa bakamazsa devlet araya girip ona iyi şartlarda bakım sağlamıyor ya da çocuk doğurana çok iyi aylıklar ödenmiyor. Zengin ülkelerde o nedenle genç yaştaki kızlar bile rahatlıkla doğuruyor.

Dünya üzerinde genelde insanların özgür olmasına doğru bir eğilim var. Ancak, özgürlüğün bir sınırı olmalı mı? Yasal olarak yani. İnsanların çalışmama özgürlüğü de var. Gelişmiş ülkeler bu sorunu çözmüş. İstemeyen çalışmıyor, devlet ona bakmak durumunda. Ama onlara ödenenler de vergilerden çıkıyor. Yani çalışmama özgürlüğünü çalışanlar sayesinde alabiliyorlar. Bu bir özgürlük mü? Bu nedenle çalışanların sayısı azaldığı için çalışanlar da yüksek maaş istiyor.

İnsan, özgürlüğün de suyunu çıkarıyor, insanları kısıtlamanın da. Yıllar geçtikçe insanoğlu bu sorunları çözecek elbette.

21 Ekim 2022 Cuma

KELİME OYUNU 99




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta beş kelime veriyoruz, bunların da içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Sıva/Köşe/Köpek/Pencere/Nefes

VAİNA 18

Gecenin karanlığını bıçak gibi kesen çığlıklarla gözlerini açtı Lua. Aynı anda uyuduğu odanın kapısı şiddetle açılıp ardındaki duvara çarptı. Duvardan büyük bir sıva parçası yerinden kopup etrafa saçıldı. İçeriye giren şifacının kırışıklıklarla çevrelenmiş gözleri soğuk bir dehşeti yansıtıyordu. Yılların tecrübesiyle hala sakin kalıyor olsa da hareketlerindeki acele ve yüzündeki donukluk büyük ve korkunç bir şeyin meydana geldiğini anlamaya yetiyordu.

Lua'ya sessiz olmasını işaret ederek köşede duran çantayı ona doğru attı. Bu eşyalarını topla demenin kısa bir yoluydu. Lua az miktar eşyasını çantaya doldururken uyurken çıkarttığı daha kalın kıyafetlerini üstüne geçirirken sessizce neler olduğunu sormaya çalıştı ama yaşlı kadın buna cevap vermek yerine odanın diğer ucunda kapalı duran pencereye doğru ilerledi. Elindeki muma üfleyip söndürdükten sonra pencerenin ahşap panjurunu dışarı doğru hafifçe itip ufak bir aralık oluşturdu. Bu küçücük aralıktan dikkatlice dışarıya baktı. Uzakta büyük bir yangın başlamıştı ve kızıl alevler her yeri aydınlatırken yangının çatırtıları ve çığlıklar karanlıkta çok yakındaymış gibi duyuluyordu. Etrafta köpeklerin havlaması ve keçilerin korkuyu yansıtan sesleri yükseliyordu.

Lua pencereye yaklaştığında ötedeki çayırların ve ağaçların arasında ay ışığı ve yangın sayesinde biraz da olsa bir şeylerin kıpırdandığını fark etti. Ormanın içinden gelen birileri veya bir şey köye saldırıyor olmalıydı. Şifacı yine sessiz olmasını işaret ederek onu kolundan tuttu ve önceki gece gösterdiği bıçağı eline tutuşturdu. Cam bıçak kabzası gibi geyik boynuzundan oluşan bir kın içinde duruyordu. Şifacı Lua’nın bıçağı yanına almasını istiyordu. Aile anısı olan bir şeyi alıp götürmek doğru gelmese de kadının ısrarlı bakışlarına karşı koymadı. İçinden bir ses Güneş ülkesinde buna ihtiyaç duyabileceğini söylüyordu.

Mutfaktan kurutulmuş et ve salamura edilmiş kurutulmuş peynir dolu bir keseyi çantaya doldurup hızlıca evden çıktılar. Görünmemek için eğilerek ve hızlıca ilerliyorlardı. Köyün içinden hızlıca geçip bir patika yola ulaştılar. Onu bir süre takip ettikten sonra bir anda çalıların arasına dalıp sadece köyden olanların yerini bildiği gizli bir yolu takip ettiler. Her yerde dikenli çalılar vardı ve bunların arasında yürümek oldukça zordu. Bu şekilde bir süre ilerledikten sonra bir kayalığa ulaştılar ve gizli bir geçitten içeri girdiler.

Lua neler olduğunu hala tam anlamamışken içeridekilerle karşılaşmayı da beklememişti. Köyden kaçmayı başaranlar önceden bildikleri bu mağarada toplanmıştı ve hiçbiri ne yapacağını bilmez halde görünüyordu. Şifacıyı görenler koşup onu ellerinden tuttu ve nefes nefese kalmış olan kadını bir köşeye oturması için yönlendirdi. Herkes tanıdığı kişileri görüp görmediğini merakla soruyor ve onların da kurtulması için dua ediyordu. Lua şifacının yanında yere çöküp yaşlı kadının nefesinin düzene girmesini beklerken neler olduğunu sordu.

18 Ekim 2022 Salı

MEDYUM

 



Bir şey konuşuruz, planlarız, bir şey yapmak isteriz, işte şununla ilgili yer bulmam lazım, şu kursa gitmek istiyorum, bununla ilgili bir kurs bulmam lazım gibi, konuşmalar yapıyoruz.

Anında önümüze o söylediğimizle ilgili bir sonuç çıkıyor. Örneğin, instagramda. Telefonda annene diyorsun, Hafız Mustafa tatlıcısını özledim, gidip puding yemeliyim orda, instayı açıyorsun, Hafız Mustafa Nişantaşı’nda şube açtı, Cumartesi açılışa gelin gibi, bir DM geliyor.

Eskiden şöyle olurmuş ya ayy İlayda’yı mı arasam Aleyna’yı arasam diye içimizden geçirirken bir anda telefon çalar. Aaa İlayda.

Şimdi de öyle işte. Rossman’dan telefon silme bezi almak lazım diyor sana annen telefonda, sosyal medyayı açıyorsun, Rossman’da gözlük bezi indirimde, Benri.

Yani bu sosyal medya, ermiş gibi, medyum gibi bişi, kahin.

14 Ekim 2022 Cuma

KELİME OYUNU 98




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Beş kelime veriyoruz, bu beş kelimenin de içinde olduğu öykü şiir deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Korkunç/Güneş/Akın/Dakika/Ateş/

VAİNA 17

"Korkarım sadece kendin için değil hepimiz için korkunç bir şeylerin başlamasına sebep olmuşsun..." Şifacı kötücül konulardan konuşulmaya başlandığı için bir tütsü yakmış ve gecenin içinde dolaşan gölgelerden sakınmak için pencereleri sıkıca kapatmıştı. Yüzündeki kırışıklıklar ciddi bir ifadeye bürünmüş ve sesini oldukça alçaltmıştı. Sanki bulundukları alanı onlarla paylaşan hayaletler varmış da onları duyabilirlermiş gibi davranıyordu. "Büyük büyükannem atalarından kalma hikayeler anlatırdı ve çoğu kişi bunlara inanmasa da biz hepsinin gerçek olduğunun farkındaydık. Güneş ülkesi dünyanın öbür ucunda olduğu için gerçekte nasıl bir yerdir bilemem. Atalarım onlarla çok çok eskiden ticaret ve eğitim için bağlantılar kurmuşlardı. Fakat belki de çocukluğumdan beri oradan kimsenin bu taraflara geldiğini duymadım. Çoğu insan için Güneş insanları sıradan birer insan ve orası da sıradan bir ülkedir. Fakat ailemden bana aktarılan anılar ve hikayeler orada büyü yeteneği olan insanların bulunduğunu anlatır. Benim şifa yeteneğimden çok çok başka çok kuvvetli ve istenirse karanlık bir yöne bile gidebilecek, kimsenin aklının ermediği güçleri vardır. Tüm dünya içinde böylesine özellikler barından pek fazla bir topluluk olmadığını düşünürsek yeteneklerini kötü amaçlarla kullanmadıkları ve sıradan bir hayat sürmeye çalıştıkları için şanslıyız. O kadar sıradan yaşarlar ki haklarındaki gerçekleri dışarıdan kimse bilemez. Karanlık büyü ve kötü varlıklarla savaşan askeri bir grupları olduğunu da işitmiştim ama onlardan birinin buralara geleceğini hiç düşünmezdim. Onlar kadar çok olmasa da bazen başka yerlerde yine büyü gücü olan kişiler ortaya çıkabiliyor ve bunların içinden bazıları kötü bir kalbe sahip olabiliyor. Büyükannem Güneş avcılarının bu kötü niyetli kişileri bulup cezalandırdığını veya güçlerini mühürlediğini anlatırdı. Bazen de karanlık ruhların bir yolunu bulup yaşayanların dünyasına akın ettiği korkunç zamanlar olduğu ve yine Güneş insanlarının bu zamanlarda insanlar için savaştığı söylenirdi. Ben onlardan birini hiç tanımadım ama anlatılan bu hikayelerin gerçek olduğundan her zaman emindim..."

Şifacı bunları anlattıktan sonra beklemesini söyleyip odadan çıktı ve bir iki dakika sonra elinde eski bir kumaşa sarılı bir şeyle geri döndü. Tekrar yer minderine oturup konuşmaya başlarken elindeki nesneyi aralarında yere bıraktı ve kumaşı açmaya başladı. "Bu şeyin iki yüz yıldan eski olduğunu söyleyebilirim. En azından ailemde bulunuşundan itibaren o kadar yıl geçti. Onu hiçbir şey eskitmiyor veya hiçbir şey tarafından yok edilemiyor. Bir çeşit sihirle dövülmüş olmalı. Meraktan dolayı onu bir gün ateşe atıp yanıp yanmayacağına bakmıştım ama üzerinde tek bir çatlak dahi oluşmadı. Ayrıca ateş söndüğünde onu közlerin içinden çıkarttığımda şaşırtıcı şekilde buz gibi olduğunu fark ettim. Ona hiçbir şey işlemiyor. Ailemize o zamanlar dostları olan bir Güneş insanı yadigar olarak hediye etmiş. Bu silahı kullanmamız için hiç lüzum olmadı fakat atalarımın anlattığı hikayelerin kanıtı olarak nesilden nesile geçti.." Kumaşın içinde sapı sedefli gibi bir renge sahip geyik boynuzundan oluşan ve ucu cam gibi şeffaf ve onca yıla rağmen hala keskin görünen uzun bir bıçak duruyordu. "İçinde bulunduğun sorunu çözmenin tek yolu Güneş ülkesine gitmek ve içindeki bu ruhu kötü niyetlerle hapsetmediğine, bir ruh yiyen olmadığına onları inandırabilmek. Eğer onları ikna edebilirsen ve sana güvenirlerse bir yolunu bulabilirler. Öbür taraftan başına nöbetçi koydukları korkunç bir şeyin kaçmasına sebep olduğun için sana ne yapacakları konusunda hiçbir fikrim yok. Yine de onları bu konuda uyarmak hepimizin iyiliğine olacaktır. Eğer bu kadar sıkı şekilde korudukları ve hapsettikleri bir şeyse durum sandığımızdan daha ciddi olabilir. Bir an önce yola çıksan iyi olur evlat." Şifacı kumaşı tekrar sarıp bıçağı aldığı yere geri götürdü. Bu sırada Lua düşüncelere dalmıştı. Ingrid'i kurtarmak için Güneş ülkesine gitmeliydi. Vaina konusunda da onları uyarmalıydı. Fakat muhtemelen sebep olduğu şeyler yüzünden başı büyük belaya girecekti. Alabileceği en ağır cezalara hazırlıklı olarak gitmeliydi. Verdiği sözü ne olursa olsun tutacaktı. Oraya vardığında başkentlerinde bulunan saraya bağlı büyük tapınağa gitmesinin en doğru şey olacağına karar verdiler. Çünkü Ingrid'in de bağlı olduğu avcı grubunun merkezi orasıydı. En azından Şifacının atalarının anlattıkları böyle söylüyordu. Oraya gittiğinde şifa eğitimi almak isteyen biri gibi davranırsa belki daha güvenli olabilirdi. Böylece tüm gece yolculuğunun nasıl geçeceğini ve sonuçlarını düşünerek sabahladı.

11 Ekim 2022 Salı

KOZMETİK VE HİPNOZ

 




Kişisel bakım ile kişisel gelişim birbirine uzak kavramlar değiller. Gratis’e girmekle bir hipnoz tedavisine girmek benzeşiyor.

Kozmetik, bir şekilde insanın görünüşünü, yüzünü, cildini, bedenini değiştiriyor. Takıların da süslediği gibi. Güzelleştiriyor genellikle, çirkinleştirdiği de olabiliyor tabii.

Kozmetik bedeni iyileştiriyorsa kişisel gelişim de ruhu iyileştiriyor. Reiki, yoga, hipnoz gibi.

Gratis’e giriyorsun bakım ürünleri alıyorsun, bu birinci seans. Kullanıyorsun, yine alıyorsun, birkaç seans devam ediyor.

Diyetisyene gitmek de öyle. Görüşme ve seanslar.

Alternatif tıp için de öyle. Örnekse, hipnoz tedavisi. Reiki, NLP gibi. Kahkaha yogası ya da.

Diyelim hipnoz, ne için, denize girme korkusu, taciz travması, sigarayı bırakma gibi. Beş seans görüşürsün, hipnoz tedavisi, evde de konuşmaları dinlersin. Sonra da birkaç seansta geçer.

Kişisel bakım, kişisel gelişim, ruh kozmetiği.

6 Ekim 2022 Perşembe

KELİME OYUNU 97



Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta 5 kelime veriyoruz. Bu kelimelerin de içinde olduğu öykü, şiir, deneme benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.

Haftanın kelimeleri: Köy/Dağ/Merhem/Depo/Kavga

VAİNA 16

Tutuli küçük ve kıyıda köşede unutulmuş bir köydü. Kendi içinde kendine yeten bir köy. İnsanlar burada tarım hayvancılık ve demircilik ile geçim sağlıyordu. Dönem dönem ticaret için büyük kente küçük bir kafile olarak gidip geri dönüyorlardı. Bu kafile genelde erkeklerden ve ailesinde başka gidecek kimse olmayan kadınlardan oluşuyordu. Yaşlılar ve çocuklar bu ticaret döneminde köyde kalıyordu. Şimdi de köyün çoğunluğu ticaret için ayrıldığından dolayı fazla hareketli değildi. Gidenler yaklaşık 3 hafta sonra geri dönecekti.

Lua dağdan indikten sonra kendinden geçtiği sırada genç bir çoban onu bulduğu ve şifacıya getirdiği için şanslıydı. Farkında olmadığı ağır yaraları büyük bir özveriyle tedavi edilmişti. Hala iyileşmeye devam eden birkaç kırık kaburgası vardı ve ne zaman olduğunu anlamadığı şekilde incinmiş olan sol bileğinin iyileşmesi de zaman alacaktı. Bileği ve yaraları şifalı otlarla sargılanmış durumdaydı. Şifacı uyanır uyanmaz ona zorla tadı oldukça acı bir çay içirmişti. Bu çay sayesinde mi yoksa artık kendine geldiği için hızla toparlanmasına mı bağlı olduğunu bilemese de hızlıca hasta yatağından çıkmayı ve etrafta dolaşmayı başarmıştı. Şimdi tamamen iyileşinceye kadar yanında kalmasına izin verdiği ve yaralarına baktığı için şifacıya işlerinde yardım ediyordu. Onun için otları kurutmaya asıyor, kuruduktan sonra torbalara dolduruyor ve isimlerini öğrenip etiketliyordu. Merhem olması gerekenlerin taş ile öğütülmesine ve karıştırılmasına da yardım ediyordu.

Köyde yemekler meydanda toplanılarak yeniliyordu. Yemek pişirme görevi sırayla değişiyor ve herkes o gün ne pişirildiyse onu tüketiyordu. Yani farklı farklı evlerde kalsalar da bütün köy tek bir aile gibi aynı sofrada bir araya geliyor bu sofrada günlük işlerden ve sıkıntılardan konuşup çözüm üretiyor gerekirse birbirinin işlerine yardım ediyordu. Lua şimdilik şifacının gözetiminde olsa da arada bir yemek pişirilmesi için de yardıma gidiyordu. Birkaç gün geçtikten sonra artık kendini daha iyi hissettiğinde balık avlamaya da gitmeye başladı. Köyde herkes kendisi için üretim ve avcılık işlerini yapsa da herkes aynı zamanda köyün ortak deposuna bağışta da bulunuyordu. Örneğin tavuğu olan biri topladığı yumurtalardan depoya da bırakıyor bir avcı ağlarından birini bağışlıyor veya un ve buğday da bu şekilde ortak depoya bir miktar birikiyordu. Böylece her gün yemekler bu depodan sağlanıyor ve beraber tüketiliyordu. Lua daha önce böyle bir sistem görmemişti ve bunun köydeki birlik duygusunu oldukça güçlendirmiş olduğunu fark etmişti.

Nereye gideceğine ve ne yapması gerektiğine karar vermeye çalışırken ve iyileşirken Tutuli’yi ve halkını gittikçe benimsiyor ve kendini onlardan biri gibi görmeye başlıyordu. Onun iyi biri olup olmadığından şüphe bile duymamışlar onu iyileştirmiş ve sanki yıllardır orada yaşıyormuş gibi köy işlerine yönlendirmişlerdi. Belki de evden ayrılıp aramaya çıktığı o yer burası bile olabilirdi. Belki buraya yerleşip yaşamak iyi bir fikir olabilirdi. Ama bu tür düşüncelerin peşinden gidecek durumda değildi. Uyandığından beri Ingrid’e olan özlemi her geçen dakika artıyor ve onu kurtaramamış olduğu düşüncesi yüreğini parçalıyordu. Ona verdiği bir söz vardı ve nasıl yerine getireceğini hatta bunun mümkün olup olmadığını bilmese bile elinden geleni yapmalıydı. Onun ruhunun acı ve yalnızlık içinde olduğunu düşündükçe gördüğü yemyeşil çimenler bu enfes manzara ve balık tutarken tenine değen serin sular yalnızca boğazının düğümlenmesine sebep oluyordu. Yemek yemek bile bu şekilde zordu. Çünkü kendisi yüzünden başka biri hak etmediği bir kadere sürüklenmişti.

Bir gece vakti yine şifalı otları ezmesine yardım ettiği sırada şifacı “Bedenin iyileşiyor ama ruhun konusunda endişeliyim. Onu ve karmaşık renklerini görebiliyorum çok parlak öfkeli ve karmaşık bir auran var. Seni bu hale ne getirdi anlamak zor evlat.” Derken sanki etrafında uçuşan bir şeyleri görüyormuş gibi tuhaf bakışlar atıyordu. “Birbirini kovalayan bu iki renk ve bu çalkalanma sanki ruhun kendisiyle kavga ediyormuş gibi görünüyor. Yoksa...” konuşurken bir şeyden endişelenip duraksamıştı. Lua onun ne söylemek istediğini anlamaya çalışıyor ve neyden bu kadar korktuğunu merak ediyordu. “Yoksa sen.. sen bir ruh yiyen misin.. ama hayır öyle olsan bunu çok kolay anlardım. Sende böyle karanlık bir aura yok hayır.. yine de tuhaf bir şeyler olduğu kesin belki de bir lanet altındasındır..” Lua kesinlikle bir ruh yiyen olmadığından emindi. Onları yine mitoloji kitaplarından biliyordu tıpkı Vaina gibi ruh tüketerek yaşayan ve böyle beslenen karanlık varlıklar vardı. Ve Lua hiç ruh yemediğinden emindi. Ama dur bir dakika biraz düşününce şifacının böyle düşünmesine neyin sebep olduğunu anladı. Onun ruhuna karışan elbette bir ruh vardı. Ingrid.. onu yemiş olduğunu düşünmek korkunç bir his yarattı. Ama durumu şifacıya anlatmaya ve aslında yardım istemeye karar verdi. Ruhları görebilen biri olabileceğini hiç bilmiyordu ve böyle bir şey yapabiliyorsa şifacının onlara yardım edebileceğini ummak fazla olmazdı. Böylece o gece sabaha kadar en küçük ayrıntısına kadar her şeyi anlattı.

5 Ekim 2022 Çarşamba

ANILAR TATLIDIR


 

Yolda böğürtlene benzer bir şey gördüm. Bayılırım böğürtlene. Allahım, toplasam mı dedim. Bir keresinde böğürtlen sanıp çiçek tomurcuğu yemiştim. Yaklaştım baktım yine çiçekmiş. Çocukken rastlardım böğürtlene yerdim, artık pek göremiyorum.

Yeşil zeytini ise canım çekince çerez gibi yiyorum. Kahvaltıda, salatada, tost yapınca da koyarım. On kilo zeytin alıp yapıyorum sonbaharda.

Bir otobüs yolculuğunda bir Arap aile vardı. Türkçe bilmiyorlardı. Öğle namazı vakti diye ailenin annesi arabayı durdurun diye ısrar etmişti. Yolcular, yahu öğle namazı kaç rekat, yolda durulur mu, otobüste de kılınabilir oturarak, filan dediler. Kadın tabii Türkçe bilmiyor. Kavga çıkarttı. Otobüs durdu. Kadın indi, bir rekat kalıp geri döndü. Yani farz bile değil. Ne yaptı belli değil. Çok komik gelmişti bu olay bana.

Metroda bir kadın yanındakine anlatıyordu. Akşam karanlıkta bir mezarlığın yanından geçiyorlarmış. O mezarlıkta çok akrabaları varmış. Ama dağınıkmış hep mezarlar, yan yana değiller. Bir kağıda mezarların yerlerini işaretlemişler. Gidince hepsini ziyaret edip dua ederlermiş. Akşam ordan araba ile geçerken, mezarlığı geçince kadın arkasına bakmış, mezarlığa, dedesinin mezarının olduğu yerde, herhalde dedemin mezarıydı diye düşünmüş, mezarın üzerinde yarım daire şeklinde sarı bir ışık huzmesi varmış. İçinden sarı sarı dumanlar çıkıyormuş. Sarı sarı yıldızlar da. Kadın demiş, dedem bizi çağırıyor. Yarın sabah gidelim.

Minikken evde hep canım sıkılıyor derdim. Bu şu demekti. Abur cubur yemek istiyorum. Şeker mi istiyorum, anne canım sıkıldı. Canım sıkıldı. Anneciğim, yani çikolata yok mu, anlamına geliyordu. Annem de dermiş, yani bunu hatırlamıyorum da annem söyledi, rüzgara söyledim, kırlangıçlarla yollayacak yavrum.

Elimi bir yere çarparsam, ah ay en sevdiğim elim diye ağlardım.

1 Ekim 2022 Cumartesi

KORE VE JAPON DİZİLERİ

 



ALCHEMY OF SOULS

2022 yazı Güney Kore dizisi. 20 bölüm. Tarihsel, fantastik, dram ve komedi ağırlıklı.

Tarihsel kurgusal bir ülke. Ruhlar bedenlerde değiştirilebiliyorlar, ölmeden yeni bedenlere geçebiliyorlar. Ruh değiştiriciler yapıyor bunu. Mu Deok bir kadın üstat savaşçı. Ölürken yeni bir bedene geçiyor ancak yeni kızın fiziksel sağlığı zayıf, o nedenle başka bir bedene geçse iyi olacak veya bu bedeni güçlendirse. Ülke soylu bir aile tarafından yönetiliyor. Ailede birden fazla genç erkek var, hepsi bir tür prens ve aynı zamanda veliaht. Mu Deok, aileden Jang Uk ile tanışır ve daha sonra onun hizmetçisi olur, ayrıca ona savaşçılığı, kılıç ustalığını öğretecektir. Ancak Mu Deok’un üstat olduğunu ve ruh değiştirdiğini hisseden, anlayanlar da onun peşindedir.

Keyifli, eğlenceli, romantik. Sevilesi dizilerden. Başrollerde Jung So Min ve Lee Jae Wook. Not:4/4





SPY X FAMILY

2022 yılı manga uyarlaması Japon anime dizisi. Aksiyon komedisi. 13 bölüm. İkinci sezon da gelecek.

Bir casus, görevini yapabilmek için bir aile kurmak durumundadır. Paravan aile. Bir kadınla evlenir, kadın kiralık katildir. Bir de bir kız evlat edinir, kız da zihinleri okuyabilmektedir. Bu üçü de birbirlerinin yeteneklerinden haberdar değildir. Ve casus, uluslararası casusluk yapar, bunun için de aynı zamanda iyi bir aile olmak zorundadırlar. Tabii ki birçok macera yaşarlar.

Heyecanlı maceralar ve bol gülücük dizisi. Not:4/4





ATTACK ON TITANS

2013- 2020 arası manga uyarlaması Japon fantastik anime dizisi. Dört sezonluk dizi artık klasik animelerden kabul ediliyor. Çizgileri de konusu da kahramanları da unutulmaz.

Kıyamet sonrası az sayıda kalan insanlar zor durumda ve duvarlar içinde koloniler halinde yaşıyorlar. Duvarların ötesinde dev Titanlar var. Titanlar duvarları ezip geçip insanları öldürünce birkaç insan birleşip Titanlara savaş açıyorlar. Aslında Titanlara karşı gruplaşan insanlar onlarla savaşmaktalar ancak birkaçı Titanları yok etmek ve ailelerinin intikamını almak için güç birliği yaparlar. Özellikle, annesi öldürülen Eren ve onun üvey kardeşi Mikasa.

Kaçırılmayacak, büyüleyici anime. Not:4/4