Kötü anılar insanı uykusundan uyandırır. İyiler uyandırmaz, daha iyi uyutur. Dün her zaman içimizi kemirir, düşünmemekte fayda var. Bugünü, geleceği düşünmek daha yararlı.
Anılar zaten oynak, hep değişir. Lisede okul dönüşü, öğleden sonra saat üç civarı eve geldiğimiz günleri hatırlarız, bizim için çok mutlu anlardır. Ama annenize sorsanız, o günler için, bizim için çok zordu, baban tek maaş, iki çocuk okulda, ev kira, keyifli sayılmazdı, derse şaşırırsınız.
Veya diyelim satranç öğretir baban sana, hiç oynayamazsın, babanı kırmamak için oynarsın, mutlu olmazsın ama sonra baban bir gün der ki, seninle satranç oynadığımız zamanlar en mutlu günlerimdi. Hoppalaa.
İnsan zihni hep oyun oynuyor. Bu yüzden anılarla geçmişle uğraşmak pek de bir işe yaramıyor. Unutacaksın en iyisi. Bugün ile gelecek ile ilgili hayaller kuracaksın.
Hayal kurana periler yardım ederler. Yıldızlardaki melekler de. Hatta su faturalarını düşük tutan su perileri de varmış. Böyle periler, yani bizdeki terimle iyeler gözsüz kulaksız saçsız olsa da bence periler pembe giymiş küçük kıvırcık kız şeklindeler. İsteyene hayal perisi geliyor, uzaklara bakanlara yıldız perisi, kahkaha perisi de.
Yeni yıl sadece bir rakam olsa da, yine de, Eylül gibi, Nisan gibi, bayram gibi, bir yenilenme fırsatı, başlangıcı. 1 Ocakta yenilenmek, 31 Aralıkta yenilenmekten daha pratik. Ocak ayı da yeni kararlar ve heyecanla çabucak bitiveriyor.
31 Aralık 2022 Cumartesi
YENİ
27 Aralık 2022 Salı
NİYET
Niyet etmek lazım öncelikle. Yalnızsak arkadaşımız olsun diye, tedirginsek huzur için, parasızsak para için. Bu tür niyetlerin gerçekleşmesi için öncelikle elbette olumlu enerji gerekiyor.
Kendimizden çıkmadan, isteksizce, gülümsemeden, rahatlamadan niyet etsek de niyetimiz gerçekleşmez tabii ki.
Tedirginlik, yalnızlık, kızgınlık gibi duygularımızın temeline inmek lazım. Bir şekilde bunların nedenleri olmalı. Belki geçmişten, aileden gelebilir neden. Para konusunda şanssız bir babanın çocuğunun da bu konuda sorunlu olabileceği gibi. İletişim problemi olan bir annenin çocuğunun da aynı durumda olabileceği gibi.
Bu tedirginlik, kızgınlık, hatta belki takıntılar gibi ya da ağrılar gibi, bunların mutlaka bir nedeni, çıkış noktası var. Başımıza gelen bir olay olabilir. İşyerindeki bir tartışma veya babamızın en gereken yerde bize yardımda çekinik olması gibi.
Her ne olursa olsun bize bu durumları yaşatan o olayı bulmalı, o olayın bize yaşattığı duyguyu saptamalı ve o duyguyla savaşmaya niyetli olmalıyız.
Hepimizde eksikler kusurlar var. Bunlara odaklanırsak, hep böyle düşünür söylersek zaten hep öyle kalırız. Gerçekten de duygu duyguyu enerji enerjiyi getiriyor. Hepimiz ne yaşamış olursak olalım iyiliği güzelliği hak ediyoruz. Bu dünyada yaşıyorsak hak ediyoruz.
Yeni yıl bahanesi ile niyet edelim, niyet etmekten korkmayalım. Huzurlu olmak da ayıp değil bu arada.
21 Aralık 2022 Çarşamba
21 ARALIK
21 Aralık, önemli günlerden dünyada, doğa olayları açısından.
Kış gün dönümü, günün en kısa gecenin ise en uzun olduğu gün. 21 Aralık gün batarken ve 22 Aralıkta gün doğarken gerçekleşiyor bu gün dünümü, kısa bir an için. Dünya ve güneşin duruşuyla, eksenlerle ilgili. Güneşin dünyaya en uzak durduğu an diyebiliriz. 21 Haziran da tam tersi.
Eski çağlarda bilim henüz gelişmemiş olduğu için insanlar doğa olaylarına bakarak dünyayı, evreni, hayatı yorumluyordu. Bütün doğa olaylarına çeşitli anlamlar yüklüyorlardı. Bu şekilde bir anlamda doğadan korkularını azaltıyorlardı. Veya kontrol ettiklerini düşünüyorlardı. Onlara yakarmak da var tabii.
Eski tanrılar da hep bu şekilde ortaya çıktı. Geçmişe bakarsak o kadar çok tanrı var ki dünyada. Her kabile, her toplum kendi tanrılarını getirmiş. Aslında hep aynı doğa olaylarına bakarak hep aynı tanrıları düşünüp farklı adlar vermişler. Onlara en büyük tanrı, en yüksek gibi isimler vermişler. Bulutların üstünde ışıklar içinde oturan bir tanrı. Binlerce yıl önce oluyor bunlar.
Kış gün dönümü de hem doğu hem batı toplumlarında önemli olmuş. Türkler veya eski Türk soyundan gelen kavimler 21 Aralıkı yılbaşı kabul etmişler, birkaç bin yıl önce. Doğuda veya batıda bu güne çeşitli isimler vermişler. Yule, Yalda gibi.
Günümüzde de doğaya yakın yaşayan insanlar, spiritüel gruplar, kendilerine Vica diyenler, günümüzün tatlı cadıları yani, modern paganlar kutluyorlar bu günü.
Biz Türkler de bugün nar yiyelim bereket olsun. Narı kırıp yiyelim, parçalarını da çevremizdekilere verelim onlar da yesin, böylece neşe ve bereket artsın.
20 Aralık 2022 Salı
AF
Kendimizi hayatımızı affetmeli, kendimizi olduğumuz gibi kabul etmeli. Geçmişimizi hatta büyüklerimizin de geçmişini affetmeli.
Öyle ki, geçmişteki her şey zaten oldu ve başka türlü olamadığı için oldu demek ki. Büyüklerimiz bize hata yaptılarsa o zamanlar deneyimsizdi de ondan öyle davrandılar.
Yaşamın kendisi ve kendi temposu iyi aslında. Biz ayak uyduramıyoruz. Kafamız hep o anda bize gerekmeyen konularla, düşüncelerle dolu. Yapacak şey de çok, hiçbir şey yapmamak da çok hoş.
Hepimiz alışkanlıklarımızla kısır döngülere giriyoruz ve sıkışıp kalıyoruz, hayat aslında her gün bize mucizeler getiriyor. Biz açık olmadığımız için farkında olmuyoruz.
Bunların hepsi bize rahatsızlık olarak geri dönüyor, fiziksel, ruhsal sıkıntılar olarak. Veya çatışmalar olarak. Beden ve ruh dengede her zaman. Bedensel sıkıntılar da ruhumuzu bozuyor, kişisel takıntı, kaygılarda bedenimizi. Bunları çözmek için arada durup bir yavaşlayıp kendimize hayatımıza dışardan bakmalı.
Yeni yıla girmek her zaman için iyi bir bahane, yenilenmek için. Psikolojik olarak insan kendini yeni yıla, yaza, kışa girerken, ilkbahara ve sonbahara da girerken kendini yenilemek için hazır hissediyor. Ocak, Nisan, Eylül, örnekse iyi fırsatlar.
Kendimizi hayatımı kabul etmek affetmek barışmak için hiçbir zaman geç değil.
16 Aralık 2022 Cuma
MALEZYA DİZİLERİ 6
LOVE ELSA2021 Yılı her bölümü 40 dakikalık 24 bölümlü Malezya aile, dram, aşk, evlilik dizisi. Başrolde Titian Cinta, Rindu Awak, Seribu Rindu gibi dizilerden tanıdığımız popüler oyuncu Zul Ariffin.
Ammara, genç bir kız ve insanlara dokununca onların geçmişini görebiliyor ve bayılır gibi oluyor, o yüzden dokunmamak için çabalıyor. Rıdza ise uzun yıllar Kore’de kalıp ülkesine dönen bir iş adamı. Bu ikisi tanışırlar, Ammara’nın eli Rıdza’ya değince ona bir şey olmaz ve oğlanın da geçmişini görür. Bu ikisi zamanla evlenirler, ancak, aileler ve arkadaşları onlara sorunlar çıkarırlar.
Her zamanki gibi şirin, duygusal, temiz bir Malezya dizisi. Not:3/4
TUAN DANIAL
2019 yılı her bölümü 40 dakikalık 13 bölümlü Malezya aşk ve dram dizisi. Dizinin adı Bay Daniel anlamında.
İki aile büyükleri iyi anlaşırlar, bir ailenin kızı olan İsma’yı diğer ailenin oğlu Danial’ın evine hizmetçi olarak yerleştirirler, belki ilerde evlenirler diye. Danial’ın bu plandan haberi olmaz. Bu durum birçok hoş an yaşatır.
Şirin dizilerden. Not:3/4
KAU YANG PERTAMA
2019 Yılı her bölümü 40 dakikalık 28 bölümlü aşk, evlilik, dram dizisi. Başrolde sevilen oyuncu Fikri İbrahim. Dizinin adı sen ilksin anlamında.
Farhan’ın giyim şirketi vardır, nişanlıdır, nişanlısı biraz paragöz, havalıdır. Rose şirkette işe başlayan stajyer kızdır. Farhan ile Rose iyi anlaşırlar. Ancak nişanlısı, arkadaşlar, iş arkadaşları, aileler, ikisi arasında çok sorun çıkartırlar.
Her zamanki gibi bir edebiyat uyarlaması. Malezya dizileri romanlardan uyarlanıyor. Bu dizi de yumuşak, tatlı dramlardan. Not:3/4
15 Aralık 2022 Perşembe
KELİME OYUNU 103
Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta beş kelime veriyoruz, bu kelimelerin de içinde olduğu öykü deneme şiir benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.
Haftanın kelimeleri: Çember/Bariyer/Fırtına/İletişim/Uçurum/
VAİNA 22
Şifacıyı yanında hayatta kalan üç kişi ile beraber bir koruma çemberinin içinde bulduğunda hepsinin de gücü tükenmek üzereydi ve koruma çemberi de neredeyse yok olacakmış gibi görünüyordu. Şifacı elinden gelen bütün güçle bu çemberi oluşturmak için son kuvars taşlarını kullanmıştı. Taşları etraflarında bir kare oluşturacak şekilde yere bırakmış ve bariyer oluşturmaları için enerji ile beslemişti.
Peşlerinden gelip neredeyse onları yakalayacak olan yaratıklardan son anda kaçarak çocuklarla beraber bariyerin güvenli alanına girdikten sonra Lua Ingrid’in sesini dinledi ve Şifacının ellerini kendi elleri arasına aldı. Diğerleri de aslında bir etkisi olmasa bile yapabilecekleri başka hiçbir şey olmadığından onu takip edip ikisine birden tutunmuştu. Kadıncağız neredeyse bütün enerjisini kullandığı için bayılmak üzereydi.
Fırtına gittikçe kötüleşmişken etraflarında onlarca yaratık artık bariyerin tükenmesini sabırsızlıkla bekliyordu. Ingrid artık Lua’nın bedenine bağlı olsa ve onun dışında hayatta kalamasa da ruhu bir süredir epey dinlenmiş durumdaydı. Güç kazandıkça Lua ile daha kolay iletişim kurabiliyor ve kısa süre olsa da uçurumdan düştüklerinde olduğu gibi dışarı çıkıp yardım edebiliyordu. Şimdiyse güçlerini Lua aracılığı ile kullanıp şifacıya enerji veriyordu. Bu sayede kuvars taşları tekrar enerji ile dolup parlamaya ve bariyer güçlenmeye başladı. Yaratıklar gittikçe sabırsızlandığı için bariyere saldırıyorlardı. Bu darbelerin her birinin etkisini hem şifacı hem de Lua acı verici şekilde hissediyordu. Fakat Ingrid ve şifacı arasında adeta bir paratoner gibi kaldığı için Lua’nın çektiği acı bin kat daha fazla oluyordu.
Bir süre sonra yaratıkların sayısı arttıkça saldırıların şiddeti de artmış ve durum dayanılmaz bir hal almaya başlamıştı. Lua ne kendi acı dolu haykırışını ne dualarla yakaran diğerlerini ve çocukların ağlayışını işitmiyor sadece müthiş bir acı duyuyordu. Bu o kadar berbat bir hal almıştı ki bir süre nefes almadığını bile fark etmedi. En sonunda kendinden geçerken ellerini sıkı sıkıya tutan şifacı ve diğerlerinin kolları arasında yığıldı.
Bir iki saniye kıpırtısız kaldıktan sonra gözleri soğuk bir ışıkla dolu şekilde tekrar açıldı. Fakat uyanan Lua değildi. Bunu ona bakan şifacı da anlamış ve yüzünde şaşkınlık ile korku arasında bir duygu asılı kalmıştı. Lua bilincini kaybettiği için fırsat bulan Ingrid kontrolü eline almıştı. Aslında bunu yapabileceğini bile bilmiyordu. Şimdi Lua aradan çekildiği için gücünü daha kontrollü kullanabilecekti. Herkese gözlerini kapatmasını söyledi. Sonra etraflarında Ingrid’in yaydığı enerjiden müthiş bir patlama meydana geldi. Bu öyle şiddetliydi ki çevrelerini saran yaratıkların onlarcasını yakıp kavurmuş, geriye kalanları ise can havliyle avlanmayı bırakıp kaçmak zorunda kalmıştı.
Büyük bir kum fırtınası ile örtülü olmasalardı ışığın ve patlamanın şiddetini kilometrelerce öteden görenler oraya bir meteor düştüğünü sanabilirdi. Işık patlaması yavaşça kaybolurken Ingrid de kontrolü daha fazla elinde tutamadı ve o da kendinden geçti.
13 Aralık 2022 Salı
ÖFKE
İlginç ama bütün rahatsızlıklar benzer şekilde ortaya çıkıyor. Kızgınlık. Hepimiz bir şekilde anne babamıza, kardeşimize, iş arkadaşlarımıza, okul arkadaşlarımıza kızgın olabiliriz. Bizi sevgisiz büyütenler, yalnız bırakanlar olabilir. Anne babalar bunu yapabiliyor. Veya anne baba kardeşlerden birine daha çok ilgi gösterebiliyor.
Kızmak için nedenimiz çok. Anne babalar da çocuklarına kızarlar. Ben seni böyle mi yetiştirdim, benden böyle mi gördün gibi. Ona kız buna kız, sonu gelmiyor.
Bir yandan da siniri, kızgınlığı, öfkeyi bastırmak da kötü, o da hastalık nedeni. O nedenle kız ama sürdürme. Kız ve at içinden, gitsin. Kendine kızmak, hayata kızmak. Bunlar da çok popüler.
Tabii hayatımıza olumlu ve sağlıklı devam etmek için bizi nelerin kızdırdığını bulmamız lazım. Annem beni hiç anlamıyor, patronum bana haksızlık yapıyor gibi. Bunun üzerinde düşünüp birkaç gün belki bunları saptayabiliriz. Kendimi değersiz hissediyorum, en çok da buna kızıyorum, gibi. İnsanlar bencil, gibi. İsyan edeceğim, kaçıp gideceğim gibi. Beni sevmiyorlar, dışlıyorlar gibi. Ya da kendime kızıyorum, kendime ceza vereceğim gibi.
Kızgınlık, sinir, öfke insanı hasta eder, yıpratır, yorar, günü yaşamamızı etkiler, hiçbir şeye odaklanamayız. O nedenle, öncelikle nelere kızdığımızı bulmak, sonra da bunları kabul etmek ve sonra da bunlardan kurtulmayı gerçekten istemek lazım.
8 Aralık 2022 Perşembe
HİTLER YEŞİLÇAMDA
Bir film izliyordum. Rüyamda. Bir yandan da yanımda haşlanmış mısır ve kiraz vardı.
Eski Yeşilçam filmlerinden. Hülya Koçyiğit, Engin Çağlar. İmkansız aşk konulu klasik Yeşilçam filmlerinden işte ama aynı zamanda da bir Nazi filmiydi.
Hitler kötü adamdı. Hitler ve Yeşilçam bir araya gelmişler işte. Ama senaryo bizdeki gibi yumuşak, masum değil Alman usulü sert bir film. Aynı zamanda fantastik öğeler de var.
Filmde ağaçta yaşayan minik insanlar vardı, bir büyük çınar ağacında. Filmin geri kalanı ise çöl atmosferiydi ama minik insanlar ve ağaç renkli renkliydi. Minik insanlar parmak kadardı, parmak çocuk gibi, Hitler’e karşı isyan halindeydiler, onu durduracaklardı ve ayrıca Hitler Hülya ile Engin’in bir araya gelmesini de istemiyordu. Minik insanlar onları koruyordu.
Rüyamda dedim, amma da saçma film bu, mısırı yedim, kirazı yedim. Ya dedim bu film nasıl ödül aldı ki? Belki dedim, Hitleri, Nazileri fantastik biçimde ele alıp Yeşilçam dokusuyla harmanlamışlar, benzeri yok bu filmin, benzersiz olduğu için birçok ödül toplamış olmalı.
Hitler her ortaya çıktığında filmde, gavura bak hele bak yazık ediyor çocuklara diyordum. O kadar saçmaydı ki. Ama rüya işte. Neyse ki rüyalar 3D oluyor.
6 Aralık 2022 Salı
SATILIK
Küçükken babamla şişme bota binerdik. Babam balık tutmak isterdi. Açılırdık biraz sahilden. İki küreğimiz vardı. Bir gün, kürek çekerken ben birini düşürdüm suya ve sonra da bulamadık onu.
Babam ikinci kürek yerine paletini kullandı, ayağını botun ipinin altından geçirerek. Sahile gelince, ne güzel aksiyon yaşadık, bunu unutmazsın dedi, sahiden de unutmadım.
Bizim ailede Alamancı çok. Büyükler eskiden gitmiş işte, onların çocukları da orda hala ve gidip gelirler. Arada bir Alman arkadaşları ile tatile gelirler, aile büyüklerinin evlerinde kalırlar, geziye çıkarlar.
Bir keresinde, bu Almanlardan biri, sizin burda en büyük emlak firması “SATILIK” demişti. Her yerde bunu görmüş ve emlak firması sanmış. Evet dedik, rakibi de “KİRALIK”.
Öğrenciyken okulda her zaman çikolata yerdim. Dişlerimde hep çikolata olurdu. Bundan da hoşlanırdım. Fotoğraf çekilmekten hoşlanmazdım. Hep derdim dişimde çikolata var.
Dişlerimi gösterirdim, çizgi film gibi, dişlek gibi “Tamam patron” derdim. Hep çikolatalı dişler olduğu için hep zaten çocuksu olurdum yani. Yani hala kaplumbağaların üzerine isim yazardık, lisede.
Çikolata yemeyenlere Quaker, Amish, derdik, siz başka mezhepsiniz. Sağlığım bozulacak diyerek şeker, gazoz yemeyenler başka bir kültürden olmalılar çünkü.
2 Aralık 2022 Cuma
KELİME OYUNU 102
Kelime Oyunumuz devam ediyor. Her hafta beş kelime veriyoruz, bu kelimelerin de içinde olduğu öykü deneme şiir benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.
Haftanın kelimeleri: Fırtına/Nefes/Gölge/Pençe/Kabile
VAİNA 21
Kum fırtınası içinde nefes almaya ve gittiği yeri görmeye çalışırken kafasının içinde ismini “ritim” kelimesinden türetmiş bir müzik grubunun bir şarkısının piyano versiyonu çalıyordu. Tökezleyip düştüğünde yerinden kalkmaya çalışırken şarkı Vaughan’ın “Bir Aşığın Konçertosu”na değişti. Piyano sanki az ötede kum fırtınasının içinde bir yerdeydi de birisi rastgele çalışma yapıyor gibiydi. Başka bir köşede içinde kum dolu olan ritim enstrümanlarıyla iki kişinin ritim tuttuğundan emindi. Şifacıya seslendi ama arada bir duyduğu yardım çığlıkları dışında bir cevap alamıyor ve seslerin hangi taraftan ve kimden geldiğini de çözemiyordu. Fırtına tüm sesleri istediği yönde değiştiriyor gibiydi. Her tökezleyip düştüğünde aklında dönen şarkı değişiyor ve bunu durduramıyordu. Başına aldığı darbe yüzünden böyle olduğunu ve beyninin kontrolünü kaybettiğini düşündü. Aslında bir çeşit sinir krizi geçiriyor gibiydi. Nefesini kontrol edemediği için ihtiyaç duyduğu oksijeni alamaması da işi daha kötü hale getiriyordu. Hava zaten kararmaya başlamışken üzerine yağan kum gün ışığını iyice kesiyordu.
Tekrar tekrar seslenip birilerine ulaşmaya çalıştı. Bu sırada şifacının ona verdiği silahın geyik boynuzu kabzasına da sıkı sıkı sarılmıştı. O gölge canavarlarının kumların arasında dolaştığını hissedebiliyordu. Kumun içinde adeta yüzer gibi ilerlerken aslında yerinden kıpırdayıp kıpırdamadığını da anlayamıyordu. Kafası o kadar karışık durumdaydı ki ne gittiği yönü ne de ilerlediği mesafeyi kestiremiyordu. Tüm bu karmaşa ve belirsizlik içinde dehşete kapılmak üzereydi. Diğerleri neredeydi, gölge yaratıkları onlara ulaşmış mıydı bilmek imkânsızdı. O kadar hızlı nefes almaya çalışıyordu ki bu şekilde devam ederse bayılabilirdi. Başı dönmeye başladığında ve ensesinde keskin bir acı meydana geldiğinde kumların arasında hareket eden bir şekil dikkatini çekti. Başta onun şifacı olduğunu sanıp seslenmek üzereyken bir anda bunun kötü bir fikir olduğunu hissetti. Bir şekilde onun şifacı olmadığını anlamıştı. Şekil etrafında dönüyor, onu arıyor gibiydi. Bu sırada elinin kan içinde olduğu fark etti. Sonra bir kolunun devasa bir pençe tarafından yaralanmış olduğunu gördü ve bunu kontrol ederken aslında göğsünde de derin olmasa da aynı pençe yarasının usulca kanadığını şaşkınlıkla fark etti. Bunun ne zaman olduğunu bilmiyordu. Belki de az önce o kumların içindeki şeklin sahibi ile karşılaşmış ama o ana dair hafızasını kaybetmiş olmalıydı. Neler olduğunu anlamaya çalışırken belli belirsiz bir ses işitti. Birisi ona sesleniyordu. Şifacı değildi. Belki de o şekil zihniyle oyun oynamaya devam ediyordu.
Fırtına gelmeden önce bahsettikleri kabileye ulaşabilmiş olsalardı bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Ne yapması gerektiğini düşünmeye çalışırken kumların içinden ulaşan ses yine “Lua!” diye onu çağırdı. Sonra bu sesin tanıdık olduğunu düşündü. Bu Ingrid’in sesiydi. O yaratık sahiden aklına ulaşıp onu delirtmeye çalışıyor olmalıydı. Sesin Ingrid’e ait olması imkansızdı çünkü şu an uykuda bile değildi. “Beni rahat bırak kahrolası!” diye bağırarak karşılık verdi. O şeyin avcunun içindeyken saklanmaya çalışmak boşunaydı. Öfkeyle adımlarını hızlandırdı. Nereye gittiğini göremese bile o şeyi bulup savaşmalı ve nasıl bitecekse bitmeliydi. Böyle yürürken bir yandan kafasındaki piyano çalmaya devam ediyor öte yandan sahte Ingrid sesleniyor ve o da “Kes sesini oyunculuğun berbat seni ucube!” gibi şeyler söyleyip dikkatini toparlamaya çalışıyordu. Sonunda ileride bir gölgenin kıpırtısız durduğunu fark etti. Sonunda onu yakalayabileceğini düşündü. Fakat bu şekil öncekinden biraz kısa boyluydu. “Her neyse” diye düşündü bu da bir oyun olmalıydı. Tüm hızıyla koşup şeklin üzerine atılacağı sırada son anda kendini durdurdu. Bu aradığı canavar değildi. Mia adlı köyden bir kız çocuğuydu. Yanında da yerde baygın yatan abisi Bun vardı. Kıza korkmamasını söyleyip Bun’u kontrol etti. Uykuda gibi sakin görünüyor ve düzgün nefes alıyordu. “Mia, başka kimseyi gördün mü?” diye sorduğunda kız ileriyi işaret etti. O yöne doğru baktığında gölge yaratıklarından birinin onlara doğru baktığını gördü.
O dakikadan sonra neler olduğunu tam olarak hatırlamıyordu. Yerdeki çocuğu bir çırpıda omzuna atıp Mia’yı elinden tutarak koşmaya başladıklarını hatırlıyordu. Koşarken Mia’nın tökezlediğini ve onu neredeyse uçurur şekilde sürüklediğini. Durmak için bir an bile vakit yoktu. Kız neyse ki çabuk toparlanıp koşmaya devam etmişti. O şey de hemen arkalarındaydı. Böyle koşarken nasıl olduysa kayalık bir uçuruma kadar tırmanmışlardı. En sonunda adım atacak bir yer kalmamıştı. Dikkatsizlik ve panik böyle anlarda büyük kazalar yaratırdı. Gözlerine kum dolup durduğu için beyaz yerleri tümüyle kanlanmış ve yanıyordu. Yaraları kan içindeydi. Kız elini sıkıca tutarken korkudan titriyor ve çığlık atıyordu. Bun hala baygındı. Uçurumu son anda fark etmişti. Bir ayağı çoktan boşluktayken diğeri de burkularak yan dönmüştü. Boşlukta bir an için denize düşmüş gibi hissetti. Sanki dalga yerine rüzgarın kuvveti onu kavramış ve yukarı doğru itebilirmiş gibi. Ama öyle olmadı elbette. Ağırlık merkezi sol omzunda Bun yüzünden dengesini koruyamaz şekildeyken kayıp gitmelerine engel olamadı. Düşerken Mia’yı da istemeden aşağı çekmişti. Kız ona sıkıca tutunmaya devam ediyordu. Ayakları yerden kesilip süzülürlerken yaratığın arkalarından yetiştiğini ve sivri pençelerini onlara doğru savurduğunu gördü. Ama zehirli keskin pençeleri onlara yetişememişti. Böylece yaratık tarafından öldürülmekten kurtulmuş olsalar da oldukça yüksek bir kayalıktan düşüyor olmaları oldukça trajik bir sondu. Başının çatlayacak gibi ağrıdığını hissetti. Düşmek neden bu kadar uzun sürdü anlamak zordu. Tüm hücrelerini yanıyor gibi hissederken yine Ingrid’in sesini duydu. Ona karşı olan sözünü tutamayacak olduğunu hatırladı. Burada bu şekilde her şey sona eriyordu.
Sonra çok tuhaf bir şey yaşandı. Bir anlığına zaman durmuş gibi geldi. Birkaç saniye için etraflarında dönen kum fırtınası dahil her şey havada öylece durdu. Ingrid’in bu kez kulağına fısıldadığını sandı. “Onları sıkıca tut” diyordu. Bu çok tuhaftı ama dediğini yapmadan edemedi. Bun ve Mia’yı daha sıkı tutup sarıldı. Mia da bayılmış gibi görünüyordu. Ardından teninin ürperdiğini ve sırtının karıncalandığını hissetti. Etrafındaki hava bir anda garip bir enerjiyle soğumuş gibiydi. Ve çevrelerini mavi bir enerjinin sardığını gördü. Şimdi de biri ona sıkıca sarılıyordu. İki yanında bir anda kocaman iki kanadın uçlarının sırtından öne doğru gelerek etraflarını sardığını gördü. Kanatlar düşüşü yavaşlatmak için aniden açılırken tüylerin havayı yırtışını işitti. Ingrid ona sırtından sıkıca sarılmış ve kanatlarıyla düşmekten kurtarmıştı. Zaman tekrar akmaya başlarken yavaşça havada süzüldüler. Ingrid’i tam olarak göremiyordu ama nefesini boynunda hissedebiliyor gibiydi. Boynunu olabildiğince zorlayarak geriye dönüp onu görmeye çalışsa da kanatlardan ve Ingrid’in uçuşan saçlarından başka bir şey seçemedi. Yere inince onu görebilmek ve sarılmak için can atıyordu. Şuan nasıl olup da ortaya çıktığını bir türlü anlayamıyordu. Yere yaklaştıklarında Ingrid “geri dönmek zorundayım” diye fısıldadı. Lua buna itiraz etti. Buraya dönmeyi başarmışken geri gitmek de ne demekti. “Ingrid burada değilim.” diye yanıtladı. “Bu sadece bir enerji yansıması. Bedenim olmadan yaşayanların arasında uzun süre kalamam. Parçalanırım. Zihninde güvendeyim. Ama ihtiyaç duyduğun anda burada olacağım.” diye açıkladı. Lua onun kanatlarının parçalanıyor olduğunu fark etti. Tıpkı Vaina ile savaşından sonra bedeninin yok oluşuna benziyordu. Lua’nın zihnine geri dönmezse gerçekten de yok olacaktı. Yere indiklerinde iki baygın çocuğu da kumlara sakince bıraktı ve sonunda karşısına geçen Ingrid’in enerji yansıması veya her neyse onu görebildi. Hatırladığından daha güzeldi. Kanatlarını saklamıştı. İkisi de hiçbir şey söyleyemiyordu. Ingrid daha fazla duramazdı. İlerleyip Lua’nın elinden tuttu. Bu dokunuş sanki bir buza dokunmak gibiydi. Ingrid’in enerjisi güneşten geliyor olsa da sıcak tonlarda değildi. Hatta uzun süre maruz kalırsa dokunuşu Lua’nın parmaklarını buza çevirebilirdi. Lua yine de geri çekilmedi. Elinden gelse gitmemesi için onu sonsuza dek böyle tutabilirdi. Hiçbir şey söyleyemeden sadece buruk bir şekilde gülümsediler. Ingrid kaybolmadan önce dudakları kısa bir süre buluştu. Lua gözlerini tekrar açtığında artık kaybolmuştu. Hala olanlara anlam veremese de Ingrid’in enerjisini içinde hissediyor olmak kafasını toparlamasını da sağlamıştı. Bir an önce hayatta kalanları bulup bu fırtınanın içinden çıkmaları gerekiyordu.
https://www.youtube.com/watch?v=TIhhCUp5oVI
1 Aralık 2022 Perşembe
NEFES
Nefes alıp vermek en rahatlatıcı eylem. Yavaş yavaş. Burundan alıp ağızdan vermekle rahatlayabiliriz. Nefes alıp verirken bedenimizi de gevşetebiliriz, serbest bırakabiliriz.
Sadece bu andayız. Başka her şeyi unutuyoruz. O anda çok sevdiğimiz bir görüntüyü de hayal edebiliriz. Deniz kenarında ağaçlar altında olmak gibi. İyice gevşeyinceye, zihnimiz boşalıncaya dek nefes alıyoruz.
Nefes aldıkça derin derin, iyice gevşiyoruz, rahatlıyoruz, bu dünyanın bize bıraktığı yükleri bedenimizden atıyoruz. Biz yük taşıyıcısı değiliz. Neden her şeyin sorumluluğunu üstümüze alıyoruz ki?
Huzur bulunca hayalimizde, bilinçaltımızda istediğimiz yere gidiyoruz. Bu belki öteki ülke, belki yok ülke, gizli bahçe de olabilir. Ağaçların, yaprakların, renkli çiçeklerin olduğu bir yol bir bahçe. Buraya gitmenin anahtarı bizde, zihnimizde. Hepimizin arada bir sığındığı bir gizli bahçesi vardır.
Bedenimizin her bölgesini gevşetiyoruz. Deniz kenarında her renk taşı elimize alıyoruz. Suya basarak hareketler yapıyoruz, güneşi veya mavilikleri selamlıyoruz, yoga yapanlar gibi, minicik dalgaların ayağımıza değişine bakıyoruz. Bahçedeki çiçekleri tek tek inceliyoruz. Ağaçlarda sincaplar var, sana bakıyorlar, hızlı hızlı hareket ediyorlar. Kelebeklerin peşinden koşuyoruz. Kaplumbağaları izliyoruz.
Bu sakinleşmeye her zaman ihtiyacımız var. Bunu gereksiz bulanlar var. Zaman kaybı olarak görenler. Zaman ne ki? Hep işimiz var, hep bir şeyler acil. Sakinleşmek için illa ki depresyona mı girmek gerekiyor? Stresten boyun ağrıları çekmek mi gerekiyor? Kendini değersiz hissetmek mi gerekiyor?
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)