27 Şubat 2025 Perşembe

SAĞDAN SAY






Ayağımı mutfak kapısına vurdum ayy hemen öbür ayağımı da vurayım eşit olsun. Çeşmede iki elimi de ıslatayım. Tamam şimdi ağzımın sağına bir leblebi soluna bir leblebi. Zeytin çekirdekleri hımm tek sayı mı olsun, çift sayı mı. Çift günlerde sınava girme. Şansın iyi gitmiyor.

Üç bankadan mesaj gelmiş. Hadi dört olsun, gelsin bir tane daha. Unutma üzümleri ikişer ikişer ye. Gece onikide uyu veya iki, yani bir olmasın. Annemlerle kaç evde oturduk, tek sayı mı olmaz. En son kaç gece önce ağladım. Çift sayı olsun.

Anane, musavvit duası kaç defaydı, 731 mi, güzel, mukit kaçtı, 550 mi, olmaz tek olmalı, kebir kaçtı, iki yüz otuz iki mi, anane dijital tespihle saysana, anane sen zamane oldun dijital oldun, anane şimdi 335 defa sevgili torunum de, bütün dileklerim gerçekleşsin Ramazanda, bayramda, bol bol çikolata yiyeyim, ananeciğim Allaha emanet ol seeen ben dizi izliycam, bak dizide Fatih’te Vezirhan’a gidiyorlar, gidelim biz de seninlen.

Anane yaa dolapta senin eski yırtık pırtık defterini buldum. Bu şiirler ne?

Deden yazdı onları bana.

Kaç şiir var, tek sayı olsun.

Deden bana aşıktı.

Yok artık anane sizin zamanınızda aşk var mıydı yaa?

Vardı, yoksa sen torunum olmazdın.

Nasıl tanıştınız yaa?

Düğünde tanıştık. Yaz düğünü vardı, sıcakta göbek atmaktan bir dolu kadın bayıldı, çürük sandalyeler vardı, adamlar düştü hastanelik oldu. Biz halayda tanıştık, sonra deden otobüs durağına geldi, sonra çay bahçesi.

Çok romantik anane yaa.

Sen artık bungee jumping, kayak filan yaparken tanışırsın.

Yok anane ben sana çekmişim, bak sen kemiklisin, ben de.

Nee sen bana şişman mı demek istiyon?

24 Şubat 2025 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 287


Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "İşyerlerinde gençler mi tercih edilmeli?"

Evet öyle olmalı. Diyelim işçiler. Şüphesiz gençler olmalı. Veya mühendisler, öğretmenler. Yine gençler. Siyasetçiler, milletvekilleri, kesinlikle gençler olmalı.

Genel olarak bakınca, 20, 30, 40'lı yaşlar, idealdır herhalde. 50 yaş üstündeki insanlar günümüzün işyerlerinde, işlerinde hızla değişen düşüncelere ve teknolojiye uyum sağlayamazlar.

Bir de gençken daha cesur, daha parlak olan zekalar zamanla durulabilir, üşengeçleşebilir veya bilgileri eskiyebilir, kendilerini yenilemeyebilirler. İş konularında geleneksel olabilirler.

Değişikliğe kapalı olabilirler. Ayrıca, büyükler, küçüklerden çekindikleri için onların yollarını kapatmak isterler bizim ülkede.

Büyükler belki sadece danışman olabilirler, deneyimlerini aktarabilirler.

Dünyayı, ekonomiyi, siyaseti büyükler yönetiyor ve dünyanın hali ortada. Gençler ve kadınlar yönetse belki hırs, ego azalabilir.

İsteyen ve zamanı olan herkes yazsın yineee!

21 Şubat 2025 Cuma

ALMAN EDEBİYATI


 


MÜNİH KOMPLOSU

Wolfgang Schorlau

İletişim Yayınları, 292 sayfa

Alman Edebiyatı da sineması da Ruslarınki ve Japonlarınki gibi kendine özgü, biraz karanlık, gizemli, biraz da sert, hatta melankolik. Bu üç ülke de geçmişlerinde ağır savaşlar yaşamışlar. Almanların geçmişi, imparatorlukları, savaşları acı dolu ama aynı zamanda acımasız da.

Bu roman da gerçek bir olayı ele alıyor. 40 yıl önce Münih’te bir terör saldırısı gerçekleşmiş. Oktoberfest sırasında bir bomba patlamış. Bu olay halen çözülememiş. O dönemde önce bunu bir sol düşünceli eylem olarak lanse edip toplumun tepkisini çekmek istemişler ancak bombayı koyan kişi aşırı sağ örgüt üyesi çıkmış. Tek kişilik bir eylem olduğunu açıklamış, o dönemin siyasi ve emniyet güçleri. Ancak resmi kayıtlarda tanıkların ifadelerine göre en azından 3 kişi birlikte hareket ederek bombayı yerleştirmişler.

Bu olayın üstü kapatılmış. Daha fazla incelenmemiş. Belli ki o dönemin siyasilerinin işine gelmemiş, olayın çözülmesi. Bu dava Alman halkının hafızasından silinmiş. Ancak bu olaydan 10 yıl önce yine Münih’te bu kez Olimpiyatlarda gerçekleşen katliam hiç unutulmamış ve suçlular da bulunmuş.

Romanda Oktoberfest katliamı gerçekleşiyor, bu zaten gerçek vaka, sonra da günümüzün polisi, kırk yıl önceki olayın gerçek suçlularının bulunması için bir detektifi görevlendiriyor. Bundan sonrası kurgu olsa da, yine de o dönemin belgelerine dayanıyor, hasıraltı edilmiş belgelere.

Siyaset, polis, terör, suç romanı diyebiliriz. Romanda anlatılan konu aslında evrensel, bir yandan da. Anlatıldığına göre, terör eylemlerinin altından siyasiler, hükümetler çıkıyor. Yöneticiler, çeşitli nedenlerle bazen halkın ilgisini dağıtmak bazen halk üstündeki baskıyı gevşetmek için bombacılar, tetikçiler yetiştiriyor ve onları terör eylemlerinde kullanıyorlar. Suçlu olarak da başkaları gösteriliyor. Bu eylemleri genelde ülkeler ortak, birlikte gerçekleştiriyorlar. Romana göre, bu durum da dünyanın gerçeklerinden.

İnce işlenmiş romanlardan. Not:3/4


ISLAK BALIK

Volker Kutscher

İletişim Yayınları, 480 sayfa

Roman, birkaç yıl önce izlediğimiz ve 2025 yılında yeni sezonu gelecek olan Babylon Berlin adlı Alman karanlık siyaset ve suç dizisinin uyarlandığı roman serisinin ilk kitabı. Gerçeklerden yola çıkan kurgu roman.

Naziler öncesi Almanya. Naziler yavaş yavaş yükselişte. Birinci Dünya Savaşı sonrası. 1920’ler. Karanlık bir dönem. Hükümet, devlet, Naziler, çeteler, silah, uyuşturucu. Dönemin gerçekleri anlatılıyor. Cinayetler, suçlar kurgu gibi. Ancak hepsi bir şekilde gerçek olayları temel alıyor. Alman sinema yönetmeni Fritz Lang’ın ünlü filmleri M ve Dr. Mabuse’daki kahramanlar bu romanda da bulunuyor.

Berline atanan genç bir detektif, önce pornocuların peşine düşüyor sonra da katillerin. Katillerin Nazilere silah sağlayan yeraltı örgütleri ve polis ile işbirliği bulunuyor. Detektifin soruşturmaları haliyle hep engelleniyor. İşin içinde silahlar, altınlar, rüşvetler olunca kimse gerçekleri istemiyor.

İnce işlenmiş, heyecanlı ve karanlık olaylar. Okuyunca şunu anlıyoruz ki dünya değişmiyor. Not:3/4

18 Şubat 2025 Salı

BCP ŞUBAT

 


Blogları Canlandırma Projesi etkinliğimizde Şubat ayı temaları romantik, romantik komedi, aşk, sevgi, yalnızlık, içsel dönüşüm.

Konuya uygun bir Yunan dizisi ve İrlanda filmi izledim.


ADA VE MAESTRO

Yunan müzik, aşk, dram dizisi. Yönetmen ve baş aktör Christopher Papakaliatis ve baş kadın oyuncu, manken, tiyatrocu Kleila Andriolatou. Dizi, minik Paxos adalarında, ana limanları Gaios’da, Korfu’da ve Atina’da çekilmiş. Dizi sürükleyici ancak adalar, manzaralar, evler diziden daha da güzel.

Orkestra şefi Orestos, minik bir adaya davet edilir. Müzik festivali düzenlemesi için. Adada müzisyen kız Kleila ile birbirlerine aşık olurlar. İkisinin aşkı pek kabul görmez. Ayrıca, ada halkı arasında da aşk, aldatma, ihanet yaygındır, bunun yanında iş rekabeti, yolsuzluk da vardır. Ufacık bir yerleşimde gerilim çoktur. Aynı zamanda da festival hazırlıkları devam eder.

Üç sezonlu az bölümlü dizi oldukça heyecanlı. Yemekler, müzikler de hoş. Pandemi dönemini anlatan dizi, 2022-2024 yıllarına ait. Devamı da gelebilir.

Adalarda aşk izlemek isteyenlere. Not:3/4


IRISH WISH

2024 yılı İrlanda romantik komedisi. İrlanda güzel doğası ile çok uygun romantik filmlere. Herkesin sevdiği Leap Year gibi. Başrolde Lindsay Lohan.

Maddie’nin sevdiği erkek, onun yakın arkadaşı ile evlenecektir. Kendisi de nedime olacaktır. Maddie, bir İrlanda cadısına dua eder, zaman geriye döner ve adam Maddie ile evlenecektir artık. Ancak işler yolunda gitmez. Aşk konusu karmaşıktır ve cadının da niyeti başkadır.

Keyifli, hafif film isteyenlere. Not:3/4



BCP Ocak ayı temalarımız ise panayır, festival, fuar, müzik, dans, kermes, yemek, etkinlik vb. içeren eserler, yazılar, katılımlarımız idi.

Katılan arkadaşlarımız:

16 Şubat 2025 Pazar

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 286





Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Bilgisayar, net, yapay zeka eğitimde kullanıldıkça öğretmenlere gerek kalmaz mı?"

Teknolojinin en çok geliştiği, etkilediği dallardan biri eğitim. Öğrenciler yapay zeka ile araştırma yapıyor ve mükemmel ödevler hazırlıyorlar. Online okullar da artıyor.

Öğretmenlerin sınıflardaki etkisi, önemi azalıyor. Öğrenciler, sınıfta değil evde daha hızlı öğreniyor artık. Sınıfta öğrenciler arasında düzey farkı olabiliyor, bazıları daha yavaş öğreniyor. Evde nette çalışınca herkes kendi hızında öğrenebiliyor. Her öğrenci bu şekilde daha hızlı öğrenebiliyor.

Sınıfın faydası da öğrenciler öğretmenle daha canlı bir iletişim kurabilirler. Sınıfta grup çalışması da yapabilirler. Sınıfta öğretmenler öğrencilerin eksiklerini bulabilir.

Bu durumda, öğretmenler hala eğitimde önemli gibi duruyor. İnsani iletişimi aşacak bir makina henüz yok.

Sizler ne düşünüyorsunuz. İsteyen ve zamanı olanlar yazsınlar yinee!

13 Şubat 2025 Perşembe

BAHARLIK RUHLAR


 

Hayat hep geçiyor. Bazen karlı sisli bazen zarif bazen dramatik. Yaşarken yaşıyoruz ama düşünmüyoruz geçeceğini.

Hayatımızın senaryosunu da yazamıyoruz. Düşünmeden içtenlikle yaşamak yeterli aslında. Hayatı kandırmak zor.

Bazen sakin dümdüz akan bir nehir gibi bazen de kabare, trapez gibi oluyor. Anlar var, bir tweet kadar süren. Instada koleksiyonunu yapıyoruz. Geçmişi değil de hatıraları seviyoruz.

Bağımsız bir film gibi yaşamak istiyoruz, kuralsız, özgür ama genelde popüler filmler gibi oluyor hayatımız. Yaşadıklarımızı montajda atamıyoruz ama yeniden kurgulayabiliyoruz geleceğimizi.

Marketteki her şey renkli, biz de öyle olalım. Ruhlarımızda da hijyen olsun. Marketlerde kalplerimiz, ruhlarımız için de alışveriş yapabilelim. Kırılmaz kalpler, ruh aynaları, düzleştiricisi.

Üstümüze gelir bazen, korku tüneli gibi, bazen Amelie gibi şirin, olumlu, bazen de amele gibi. Hayatımıza yaptığımız makyajı da silip atalım, sadesi iyidir. Çekmecelerde biriktirdiğimiz ıvır zıvır sorunları, yıkanmamış bulaşıklar gibi duran sıkıntılarımızı çöp poşetlerine koyalım.

Hayatımıza nazar değmesin. Bahar geliyor. Buz mavisinden ilkbahar yeşiline geçiyoruz. Ruhumuza çimdik atalım. Daha renkli dönelim hayatımıza.
                                 

11 Şubat 2025 Salı

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 285


 
Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Haftanın konusu: "Yaşadığımız toplumun iyi bir üyesi olmayı bize ailemiz mi öğretir, okul mu?

Toplumun işleyen bir parçası olmak ister insan genelde. Ya da buna isyan da eder. Dışında kalır. Sonra içine girmek ister veya hiç girmez. Ama her durumda okul, iş gibi gerekler olduğundan hepimiz bir şekilde toplumun bir paçası olmak isteriz. Bazı insanlar evlenerek, bazıları çalışmadan yaşayarak da bir şekilde sosyal oluyorlar.

Ailemiz bizi hayata hazırlar. Toplumda işleyen birey olmamızı ister. Bir şekilde böylece topluma da faydalı oluruz, istemesek de istesek de.

Okula gidince de hem bilgi olarak hem de kalabalık içinde olduğumuzdan bir şekilde yine öğreniriz toplum içinde davranmayı. Okulda iyi vatandaş olmayı öğretirler bize. Okulda standart bilgiler alırız. Bilişsel yeteneklerimiz gelişir. Bir de iyi öğretmenlerin payı çok tabisi. Bize model olabilenleri unutmayız.

Yine de sınıflar biraz kalabalık.olduğundan öğretmenlerimizin bizlerle ilgilenmesi kolay değil. Hele şimdi özel okullarda iyi birey olmak için öğretmenlerin çabası da olamıyor.

O nedenle evde, ailede eğitim daha önemli gibi duruyor. Evde nüfus az. İnsan daha iyi gelişir. Daha yakın, güçlü bağlar kurarız. Tabisi anne baba iyi örnekse. Örneğin, gece çocuklara masal okumak aile bağlarının ve eğitimin temel noktalarından. Deniz Kızı veya Peter Pan gibi.

Yani o zamansa evde yerel olarak iyi yetiştirmeli bizleri ki okulda kendine güvenli olalım, sonra da okulda çiçek açalım, gelişelim.

İsteyen ve zamanı olan herkes yazsın işteeee!

7 Şubat 2025 Cuma

BCP OCAK




Blogları Canlandırma Projesi etkinliğimiz devam ediyor. 

Her ay bir tema veya temalar belirleyerek bunlarla ilgili kitap, film, dizi, dergi, program, şov, anime, etkinlik benzeri bir şeyler okuyarak, izleyerek veya katılarak veya bir özgün yazı yazarak o ayın yazısını yazıyoruz.

Ocak ayı temalarımız; Panayır, festival, fuar, müzik, dans, kermes, yemek, etkinlik vb. içeren eserler, yazılar, katılımlarımız.

Şimdiye dek Yüreğimin İklimi, Sude ve Buluttan Öte yazdılar. Önümüzdeki günlerde diğer arkadaşlarımız da yazınca aylık raporu da yazıcam.

Çok geniş konu, tema zengin. Ben de panayır konusunu seçtim ve bu konuda bir Türk filmi izledim. Yok olan panayır kültürü üzerine bir kurgu film, bir aşk, dram filmi. Film, Trakya'da, Kırklareli'nde yazın gezen panayırlarda çekilmiş. Göçer panayırlar. 

Panayırlar artık yok olmaktalar. Eğlence panayırları yani. Eskiden yaygınmış ülkemizde. Sihirbazlar, ipte yürüyenler olurmuş. Günümüzde kalmamış. Marmara Bölgesinde bazı küçük ilçelerde halen bazen oluyormuş.


HAZAN MEVSİMİ: BİR PANAYIR HİKAYESİ

Yönetmen: Mehmet Eryılmaz, 2008

Başrolde oyuncu ve kişisel gelişim uzmanı Zümrüt Erkin.

Nursen bir panayır şarkıcısı. Yıllardır panayırlarda yaşayan kızın bir ailesi yok. Panayırdan başka yer bilmiyor. Çalıştığı panayır küçük şehirlerin kırsallarında dolaşıyor.

Panayıra yakın bir yol yapımında çalışan işçi Cemal, arada bir panayıra geliyor, eğlenmeye. Nursen ile Cemal birbirlerini seviyorlar.

Bu ikisinin bir ilişkisi olabilir mi? Bir hayat kurabilirler mi?

Hafif hüzünlü, gerçekçi bir sevgi hikayesi ancak panayır yaşamı bir belgesel gibi. Bu açıdan ilginç, önemli film. Kaybolan bir yerel kültür. Çevrimdışı apayrı bir hayat.

Ülkemizin bilmediğimiz bir yüzü.

5 Şubat 2025 Çarşamba

ZAMANE KIZI


 

-Masai Mara ve Serengeti’de öğlen yemeğine başladılar anne.

-Kim ya? Nerde?

-Aslanlar anne, çöllerde.

-Kızım hadi sen de mutfağa, marş marş.

-Anne ya dizilerde uşaklar yemek yapıyor.

-Senin uşağın yok burda kızım.

-Anne yaaa Uşaklı birinle mi evlensem.

-Kızım sen evde kaldın ya.

-Ya anne evde kaldım ama neden, KPSS atamalı evde kaldım ben.

-Kızım yaaa sen evde oturmaktan manyaks oldun.

-Hayır anne yaa benim jeomanyetik kutbum yerinden oynadı. CERN’den geldi bu bilgi.

-Ayol Ceren de senin gibi evde kalmadı mı, o nerden biliyor bunları.

-Anne yaaa Ceren dijital içerik üretiyor bir kere.

-Sen de dolma içi üret, akşama baban için.

-Annecim yaa ben evden çalışmıcam, ofiste çalışcam, öğlenleri kart ile yemek yicem, bana mobbing yapcaklar.

-Kızım sen oje mi kokladın, aseton mu?

-Anne sen çok pervasız konuşuyon, o dizideki kız gibi, anne sende hiç perva kalmamış.

-Ya baban senin ofiste çalışmana vize vermez.

-Anne bende Şengen var ya, her yerde çalışabilirim.

-Kızım bak, durum bildiriyorum, yemek yapmazsan akşama baban seni matrix yapar.

-Anne yaa ben olmasam sen napcan de mi. Kimle eğlencen. Bak babam beni ev kızı olarak atadı bu eve. Sekizin birinden ev teknisyeni.

-Evet kızım kadronu da ben verdim sana.

3 Şubat 2025 Pazartesi

AĞAÇ EV SOHBETLERİ 283 VE 284



Ağaç Ev Sohbetlerimiz devam ediyor. Her hafta bir sohbet konusu buluyoruz ve o konuda yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes sohbet konusu bulabilir.

Geçen hafta, 283 nolu sohbeti sevgili arkadaşımız Blog Forum Sinan yazmıştı.

Geçen hafta semester tatili nedeniyle bloglar sessizdi. Yazan, yorum yapan azdı. Bloga yoruma gelen az olunca ben de bir hafta kendime blog tatili verdim. Yani yazı yazmadım. Ama blog okudum, yorum yaptım. Tatil bitti. Okullar başladı, blog da.

283'ün konusu:

"Doğal Beslenme ve Organik Yaşam"

Günümüzün modalarından doğal beslenme, organik yaşam. Pahalı hobilerden. Organik ürünler ucuz değil. Doğal beslenme tabisi sağlıklı beslenme demek aynı zamanda.

Genelde söylenenlere bakarsak, sağlıklı beslenme şöyle:


B vitaminleri, B6, B12

Tam tahıllar

Maalesef sakatat, karaciğer

Kırmızı et, balık (balık oh iyi)

Yeşil sebzeler, bezelye

D vitamini, güneş

Süt ve ürünleri

Brokoli, karnabahar

Lif, bakliyat

Tereyağı, peynir

Potasyum, yoğurt, patates

Muz, meyve

Zeytinyağı

Kırmızı meyveler, kuruyemiş


Her şeyden ölçülü yemek, bol su, bol hareket,

Stresten kaçmak, yaşama heyecanı, hayata aktif katılım.

Siz de doğal yaşam deyince ne düşünüyorsunuz anlatın işte yani!



284'ün konusu:


“Bazı işyerlerinde çalışanların bir örnek giyinmesi, üniformalar giymesi iyi midir*”

Bazı şirketlerde ve işyerlerinde çalışanlar üniforma giyerler.

Bunun bir avantajı bunun bir reklam aracı olması. Müşteriler görünce daha çok benimserler.

Üniforma ile dışarı çıkılınca da çevreye reklam olur.

Çalışanlar da birbirlerini benimserler, işyerini de benimserler, kendilerini bir gruba ait hissederler.

Bir dezavantajı ise, çalışanlar o belirli üniformayı sevmeyebilir veya örneğin şapkayı takmak istemez.

Burger King, Popeye'de filan görünce çalışanların giysileri göze hoş geliyor. Ikea, Bauhaus'ta da görmek hoş oluyor. Bu arada herhalde Ikea'da sistem çok iyi. Düzen, alan, ortam. Herkes Ikea'yı örnek alsın.

İsteyen ve zamanı olan herkes yazsın yineee!