26 Mart 2022 Cumartesi

TEZ NASIL YAZILIR?

 


TEZ NASIL YAZILIR?

Umberto Eco

Can Yayınları

Eco, yirminci yüzyılın en önemli düşünür, yazar, eleştirmen ve akademisyenlerinden. Gülün Adı ve Foucault Sarkacı gibi önemli romanları olan profesörün bu kitabı, bir araştırmanın nasıl yapılacağını ve tezin nasıl yazılacağını detaylı ve esprili bir dille anlatan bir başvuru kitabı ve bir klasik.

50 Yıllık kitap halen öğrenciler için bir el kitabı. Lisans, master, doktora öğrencileri için faydalı olduğu gibi araştırma yapmak isteyen, düşüncelerini düzene sokmak isteyen, sistemli çalışmayı öğrenmek isteyen lise öğrencileri için de bir referans kitabı hatta tez danışmanı akademisyenler için de. Danışman öğrenci ilişkilerinin de anlatıldığı bölümlerde bir danışmanın öğrencisini nasıl olumlu yönlendirebileceğini da gösteriyor.

Tez konusu seçimi, bilimsellik, bibliyografya hazırlama, kaynak seçimi ve taraması, kütüphane araştırması, çalışma planı ve kaynaklardan alınan notların yazılması, düzenlenmesi, tezin yazılma süreci bilimsel, detaylı bir yolla anlatılıyor. Deneyimsiz, zamanı az ola kaynakları da az olan öğrencilere özellikle yardımcı olabilecek yöntemleri sunuyor.

Bütün bilgiler de örneklendiriliyor. Öğütler, uyarılar araştırma yaparken ve yazarken bilgilerin içinde kaybolmamak yönünde.

Düşünme ve çalışma ve yazma disiplini kazanmak için mükemmel bir kaynak bu kitap. Online kaynaklar öncesi yazılan bu eser, çalışma yöntemlerinin değişmediğini kanıtlıyor.

Not:4/4

22 Mart 2022 Salı

İLK BASKI





İlk baskıyı hatırlar mısınız? Üzerimizdeki baskılar. İlk baskılarımız çoktur, altımıza işememeyi öğrenme baskısı, okulda başarısız olma baskısı, büyüyememe, yetişememe baskısı.

Çevre baskısı, mahalle baskısı, aile baskısı. Ülkemizin güzide ve asude baskıları. Hangimiz bu baskıların altında kalmıyoruz ki? Öğretmen baskısı, işyeri baskısı. Karşılıklı insan ilişkilerinde baskı uygulayanlar.

Ayrıca matbaa baskısı, dijital baskı, fotoğraf baskısı, tişört baskısı. Mobbing. El işi, kumaş, tahta baskısı. Hayat bile bize baskı yapar. Üstüme gelme hayat deriz.

Belki de ilk baskımızı da ilk aşkımız gibi unutamıyoruzdur. İlk baskılar da değerli olur, bize geçmişimizi hatırlatır. Gerçekten de değerli olan ilk baskılar var.

Bu kitap bir ilk baskı. Yılmaz Güney yazmış. İtimat Kitabevi, Şubat 1966. Molla Fenari Sokak, Cağaloğlu. Kapağını Bedri Koraman çizmiş.

Sokak satıcısında, yerde gördüğüm bu kitap ilk baskı olduğu için fiyatı 445 lira. Demek ki az bulunuyor. Böyle ilk baskılar var, 800 lira, 2000 lira fiyatlı.





18 Mart 2022 Cuma

DÜZEN İÇİNDE KAOS

 




Saatine baktı. Son bir saatte elli defa olduğu gibi akrebin ve yelkovanın durduğu yerlere bakıp saniyenin telaşına hayıflandı. Oysa yetişeceği bir yer yoktu. Ne bir yer ne de kimse. Evrende artık hiçbir şey onun bir yerlere yetişmesini beklemiyordu. Yıllar boyunca alışkanlığı haline gelen o koşuşturmalar, zamanı ayağına yapışan bir poşet gibi telaşla takip edişleri, geç kalmalar ve vaktinde olması gerektiği yerde olamamalar, eksik biten günler ve yarım kalmış çay bardakları... Hepsi bir anda değişmişti. Demini almamış günler ve geceler arasında bir çay çöpü gibi sürüklenişi dinmişti. Artık peşinden onu kovalayan bir kaos yoktu. Yine de yarım kalmışlığına ne bu sakinleşen zaman ne de artık son yudumuna kadar içebildiği demlerine eşlik eden şu denizin engin maviliği çare olmuştu. Kalbinin köşesinden onu tutuşturup tutuşturup kaçan haylaz bir hayaletin varlığından hiç şüphe duymuyordu. Böyle elindeki kitabı okumayı bırakıp sessizce ufku izlediği zamanlarda bulunduğu kafenin uğultusu bile kulaklarından içeriye giremez olduğunda ve geçmişten bir koku, bir ezgi veya bir kelime düşlerden fırlamışçasına etrafını sardığında beklenmedik bir misafir gibi yine hayaletleri köşelerden fırlar ve alev alev üzerine atılırdı. Kalbinin o hep aynı köşesinde prehistorik mağaralarda yanan ateşlerden geriye kalan izler gibi alevlerin ve dumanın bir yaşama ait umut benzeri küçük ama derin bir yanık izi dururdu. O izlerin, umut ve yaşama ait olmasından mı bilemediği şekilde hiç silinmeyeceğinin farkındaydı. Mümkün olsa da silemezdi. Bu kendini de yok etmek olurdu bir nevi.

Çayından bir yudum alıp artık yeni rutini buymuşçasına yine saatine baktı. Zamanı kovalamaya öyle alışmıştı ki güneşin ve yıldızların konumundan saati dakikalarına kadar tahmin etmesi onun için artık hiç zor değildi. Yine de saatine bakmaya devam ediyordu. Yetişmesi gereken hiçbir şey olmadığı halde belki de bu davranışı ona yaşamla samimiyetini toparlaması için fırsat veriyordu. Kitabı daha fazla okumak istemediği ama bir türlü de bırakamadığı için sayfası kaybolmasın diye yüzü ters şekilde cam masaya bırakmıştı. Masada gökyüzünün, martıların ve bulutların yansıması ayna gibi görünüyordu. Bakış açısını biraz değiştirdiğinde gerçek gökyüzü, masadaki gökyüzü ve karşısındaki deniz bir bütün haline geliyordu. Bir balık olup bu manzaraya atlamak isterdi. Ya da belki bir martı… O zaman saatine bakıp durmak yerine rüzgarı ve dalgaları takip edebilirdi. Güneşin batmaya başlamasıyla manzaranın bütünlüğü git gide bozuldu. Masa artık yeterince yansıtmıyordu. Gerçekte ise muhteşem bir günbatımı vardı. İçtiği çayların parasını ödeyip çantasını topladı. Bisikleti bıraktığı yerden aldı ve evine dönmek için giderken binaların kasveti içine kendini atmadan önce sahildeki manzarayı nefesiyle içine çekti. Masada içtiği son çay bardağı bir de tekrar gelmesini bekleyen hayaletleri kalmıştı.

17 Mart 2022 Perşembe

KELİME OYUNU 68




Kelime Oyunumuz devam ediyor. Beş kelime verip bu kelimelerin de içinde olduğu öykü, deneme,şiir benzeri bir yazı yazıyoruz.

Haftanın kelimelerini sevgili Duygu Emanet verdi.

Kelimeler: Mektup/Erzak/Talih/Savaş/Zaman


SHALIA

Talihimin talihsizliğimle olan savaşı arasında yaralanan ben oldum. Amansız bir düşman gibi zaman, dişlerini geçirip göğsümden tüm yaşamı emerken öykümün bir tragedia olmaktan ziyade kişisel bir mektup kadar sıradan ve değersiz olduğunun farkında olmanın verdiği anlamsızlığın kaosuna düşmekten kendimi alamadım.

Umut ve heyecana dair erzağı bitmiş bir şairin mısralarına sarındım. Ah Shaila ne vardı güneş gibi ısıtan gözlerini çekmeseydin gözlerimden. Şimdi ışıksız kalmış papatyalar gibi solmazdı yüreğim. Kan revan kabuslar içindeyim. Ah Shaila benim limon çiçeğim...

11 Mart 2022 Cuma

GÜZİDE SABRİ




ÖLMÜŞ BİR KADININ EVRAK-I METRUKESİ

Güzide Sabri, Yirminci Yüzyılın başlarında romanlar yazan bir kadın yazarımız. Romanları popüler ve genel olarak aşk, hastalık, evlilik, şartlar gereği yaşanamayan yasak aşklar, melankoli gibi türlerde yazmış. Birçok romanı da filme çekilmiş. Bu romanın Yeşilçam versiyonunda da Ediz Hun ve Hülya Koçyiğit oynuyorlar.

Roman, Fikret adlı bir kadının kızı Nedret'e bıraktığı günlüklerden oluşuyor. Fikret genç ve güzel bir kadın ancak kalp hastası. Eve gelen doktor Nejat'a aşık olur, Nejat da ona. Nejat evlidir, boşanıp Fikret ile evlenmek ister ancak Fikret bunu kabul etmez ve aşkını kalbine gömer. Nejat ise artık mutsuz yaşar. Fikret yaşlı bir adamla evlenir. Kader Fikret ile Nejat'ı tekrar bir araya getirir. Fikret'ın eşinin bir akrabasıdır Nejat. Fikret yine hasta olunca Nejat yine onu tedaviye gelir ancak ikisi de evlidir artık. Fikret'in eşinden bir kızı olur. Nedret.

Bol dramlı roman ancak keyifle okunuyor. Günümüz Türkçesine çevrilmiş. Eski Yeşilçam filmlerini sevenler için. Not:4/4

YABANGÜLÜ

Leyla yetim ve küçük bir kızdır. İstanbul'da Rahmi Bey adlı bir yaşlı adam onu evlatlık edinir. İkisi de mutludur. Rahmi Bey evlenince durum değişir. Rahmi Beyin eşi Pakize Hanım, Leyla'ya bir hizmetçi imiş gibi davranır. Rahmi Bey bir tanıdığının oğlu olan Feridun ile Leyla'yı evlendirmek ister ama Feridun'un annesi Leyla'yı küçük görür ve plan yaparak evlenmelerine engel olur. Bundan sonra Leyla'nın da Feridun'un da hayatı acılarla doludur. Leyla, bu durumdan kurtulmak için genç ama sakat bir adamla evlenir. Yıllar mutsuzlukla geçer ama yıllar Leyla'yı küçük görenler açısından da acımasızdır. 

Merakla, heyecanla okunan tam bir dram. Günümüz Türkçesine çevrilmemiş ancak yazım kurallarına göre yenilenmiş. Eski sözcükler de dip notlarda açıklanmış. Not:4/4

4 Mart 2022 Cuma

BROKOLİ ÇORBASI

 




Yarım kilo brokoli

İki yemek kaşığı un

750 gram süt

İki yemek kaşığı tereyağı

Bir paket krema

Karabiber, tuz



Brokoli yıka, kaynat, sonra suyunu dök, bir çay bardağı kadar su kalsın ama, tadı, kokusu için. Rondodan geçir.

Ayrı bir tavada un ve tereyağını iyice kavur, güzel koku gelinceye dek, un kokusu geçmiş oluyor, sütü azar azar dök, sürekli karıştır.

Tencereye at karışımı, brokoliyi de, kremanın da yarısını koy, karıştır. Bir kez daha rondodan geçir. Sonra pişir. Kısık ateşte, karıştır, dibi tutmasın, kaynadıktan sonra 5-10 dakika daha sürer. Piştikten sonra ise kaselere koyunca çorbayı, 1 tatlı kaşığı krema dök kaselerin üstüne.

Soğan koyan da oluyormuş, sütsüz, unsuz yapan da.




3 Mart 2022 Perşembe

THE SILENT WIFE

 




Karin Slaughter

Harper Collins Publishers

The Silent Wife, Karin Slaughter’ın yirminci suç, polisiye, gerilim romanı. Yazar, yirmi yıldır romanlar yazmakta, yirmibirinci romanı False Witness da 2021 yazında yayınlandı. Kitaplarının yaklaşık yarısı dilimizde yayınlanmış olsa da henüz çok tanınmıyor ülkemizde. Grant County ve Will Trent roman serisi şimdilerde TV dizisi olarak çekilmekte. Pieces of Her adlı romanı da sinemaya uyarlanmakta.

Yazarın birçok ödülü var. O da yaklaşık 10 yıldır yazan İrlandalı polisiyeci Jane Casey gibi düzenli olarak yazıyor, yılda bir roman, ayrıca tek başına okunan romanları olduğu gibi seri romanları da var. Seri romanları, yazarın da yaşadığı Georgia Eyaletinin Atlanta Şehrinde geçiyor. Will Trent bir detektif, Sara Linton da bir adli tabip. Roman serisinde onların karıştığı suç davaları anlatılıyor. Yazar, her romanının sonunda bir sonraki romanından birkaç sayfa da ekliyor.

The Silent Wife’da, Grant County ilçesinde bir seri katil var. Genç kızları, öğrencileri öldürüyor. Sekiz yılda birçok kıza tecavüz edip öldüren katil, sekiz yıl boyunca bulunamıyor. Kızları ormana götürüp tecavüz edip öldürüyor. Ve her birinden hatıra olarak bir saç bandı veya toka alıyor. Kızların birkaçı ölmeden de kurtulabiliyor ancak fiziksel ya da psikolojik olarak hayatlarını sürdüremiyorlar.

Roman, iki tarihte ilerliyor, sekiz yıl öncesi ve bugün. Will Trent ve Sara Linton, sonunda katili yakalıyor, katil gerçekten de hiç tahmin edilemeyecek biri çıkıyor. Yazarın, dili, kurgusu çok başarılı. Not:3/4