ORMAN
Karşıma bir orman çıktı. Çok sık ağaçlar vardı. Yürümek için zordu. Ama yürüyüşüme devam ettim. Minik bir patika buldum. Otlarla kaplı bir patika. Dalgın dalgın yürüdüm.
Yürüyüş uzun sürünce dalgınlıktan hayal dünyasına geçiş yaptım. Hayvan sesleri, kuş sesleri ve çalı çatırtıları daldığım hayal dünyasını bozamıyordu. Umarım karşıma kurtlar, ayılar, yılanlar çıkmaz diye dua ediyordum. Aslında bunlar bile hayal dünyamı bozamazdı. Birkaç yüz yıllık yaşantımda neler görmüştüm ormanlarda, serseriler, silahşörler, periler, hayaletler, hortlaklar, cadılar, masum çocuklar, göçmenler. Kendimi korumak için birçok efsun öğrenmiştim. Halen de en yeni büyüleri, duaları ezberlemeye çalışırdım. Yenileri öğrendikçe eskileri de unutmak istiyordum. Efsunları da günümüze uyarlamak lazım. Kadim büyüler bu güne cevap veremeyebilir.
Uzun yaşantımda tanık olduğum savaşlar, paralel evrenler, kanlı sahneler, ölüler, gizemler, büyüler, sisler, dumanlar aklımda onarılmaz kalıcı etki bırakmıştı. Her durum, her ortam için kendi büyülerim de vardı ama bunlar bazen işe yarayamayabiliyordu. Bu durumlarda düştüğüm zor anlardan kurtulmak, iyileşmek için, yüz yıl kadar önce kadim şehirlerde, ormanlarda, dağlarda, köylerde mucizeleriyle ünlü, sihirleri ile ünlü büyücüleri, şamanları, din adamlarını, ermişleri, bilgeleri bulup onlardan yardım istedim. Onların iksirlerine, şifalı otlarına, kremlerine, büyülerine, dualarına , öğütlerine, cam kürelerine, üçüncü gözlerine rağmen, aklıma ruhuma girmelerine rağmen, aklımla ne sorunum olduğunu anlayamamışlardı, bırakın çözmeyi.
Efsanelerde, destanlarda, masallarda olduğu gibi ben de şifa bulmak için on yıldır yollardaydım. Sorunumu bulmak için çıktığım bu uzun yolculukta bir amacım da vardı ama ben bunu çoktan unutmuştum. Uzun uzun yürümek, dağları, köyleri, ovaları, tarlaları, ormanları, nehirleri, gölleri aşmak aklımdaki her şeyi silmişti, hedefimi bile unutmuştum, geçmişimi de. Aklımla ne sorunum olduğunu hatırlayamayacak kadar silinmişti hafızam. Elbisem, sopam, köpeğim ile yürüyordum sadece. Belimdeki kesede uğurlu taşlarım da vardı. Yollarda beni görenlerin bana deli gözüyle bakmalarına da alışmıştım.
Yolda, birçok yaralı hayvan çıktı karşıma, bazılarını tedavi edebildim, bazılarını ise öldürmek zorunda kaldım. Koyun, köpek, timsah, aslan leşlerine rastladım. Bir su birikintisinin içinde yaralı bir kurt ulumaya çalışıyordu. Onu acısından kurtarmak için bıçağımla öldürdüm ve derisini temizleyip yanıma aldım. Sanırım ondan korkan insanlar onu yaralamıştı.
Büyük bir gölün kıyısına geldiğimde kıyıda insanlar, kayıklar gördüm. Bir boru sesinin ardından hepsi göle atlayıp çılgın gibi karşı kıyıya doğru yüzmeye başladı. Yarışıyorlardı. Bir tür kutlama veya yarışma olmalıydı. İzleyen kalabalık ise neşeyle bağırıp çağırıyordu.
Gölün ıssız tarafına geçip yüzdüm, daldım, temizlendim, kıyıda biraz hareketler yaptım, bir tavşan avlayıp kızartıp yedim, yine yola düştüm. Nereye gittiğimi bilmeden.
SON
SEN
Yeşil yağmurlar yağacak
Ve günışığı gözlerinden süzülecek
Ansızın gülümseyeceksin bana
Gülüşün dünyanın en güzel şarkısı olacak
Bir kuş kanatlanacak yüreğimden
Kanatları göklerden mavi
Bir uçurtma eşlik edecek semamıza
Ağaçlar en güzel çiçeklerini senin için açacak
Güneş senin için parlayacak o vakit
Ay senin için doğacak
Ruhum nihavent makamında bir ezgi tutturacak
Denizlerde yakamozlar yanacak
Akşam sefaları sen kokacak
İki şekerli çayını içerken
Sonsuzluk işte böyle zaman bulacak
SON
LOFEİ
Ahşap bir evde yıllarını geçirirken tıpkı beraber büyüdüğü insanları yavaşça tanır gibi o evle de bir bağ kurup onun huyunu suyunu öğrenir insan. Hangi tahtaya adımını attığında gıcırdayacağını, hangi deliğin arkasında arı kovanı olabileceğini, hangi pencereden güzel bir gün ışığı gireceğini ve hangisinin açılıp kapanırken zorluk çıkartacağını, bacasının hangi aralıkla temizlenmediğinde kurumların sorun çıkartacağını, hangi odada çiçeklerin daha mutlu olacağını ve dahasını yaşayarak öğrenirdi. Her gün üzerinden defalarca geçtiği merdivenin korkuluğuna çocukken nasıl asılıp kaydığını ve dahası kendinden önce kimlerin ona tutuna tutuna aşağı inip çıktığını hatırladıkça eskise bile üzerine yeni bir cila attırarak kullanmaya devam ederdi.
Ahşap evleri süpürmek eskiden tam bir çileyken neyse ki şimdi elektrikli canavarlar tozları yutuveriyordu. Çamaşırlar ve bulaşıklar için de başka canavarlar vardı. Epey gürültü çıkartsalar da çiçekler ve kitaplarla ilgilenmek için daha çok zaman sunduklarından dolayı ettikleri naz niyaz katlanmaya değerdi. Lofei ağır yaratığı aşağı yukarı taşımak zorunda kalmamak için ikinci kata da başka bir süpürge almıştı. Orada işi bitince aşağı inip diğerini kullanıyordu. Neyse ki eski evler şimdiki zindanlardan epey genişti de bu canavarları koyacak epey alan bulmak mümkün oluyordu.
Aşağıyı süpürmeyi bitirdiğinde holdeki tavandan sarkan kafesinde süpürgenin sesini taklit eden muhabbet kuşu Hinata da çıldırmayı bırakıp sakinleşti. Lofei ona bir göz atıp 'tamam tamam haklısın ama bu kadar söylenme' diye kendi kendine kuşa cevap verdi. Genelde bütün gün yalnız olduğundan hep Hinata ile konuşurdu. 'Bugün ne yemek yapayım Hinata?' Veya 'Merak etme seni yemesin diye o kediye bahçenin köşesinde güzel bir ciğer verdim' gibi şeyler söyleyerek sanki bakışlarıyla da istediği cevapları alıyormuş gibi takılırdı. 'Sütçü çocuğu aramayı unutturma bana Hinata yine bayat süt getirmesini istemeyiz' diye söyledikten sonra kuşun yem kutusunu kontrol etti. Ardından iki büyük sürgülü kapıyı ardına kadar açarak gün ışığının hole girmesini sağladı. Evin alt kattaki bütün odalarında bu kapıdan vardı ve ister pencere isterse kapı olarak düşünülebilirdi. Yukarıda ise bazısı yukarı bazısı yana sürgülenen normal pencereler vardı.
Terliklerini ayağına geçirerek taş döşenmiş bahçe yoluna adımını attı. Ev bahçeden iki basamak yukarıdaydı böylece böcek ve su basmasına karşı dayanıklı oluyordu. Taş patikada ilerleyip evin diğer yanına doğru dolaştı. Orada küçük bir ağılın içinde tavuklar vardı. Onlara yanında getirdiği torbadan bolca yem serpip günün taze yumurtalarını topladı. Elbette bahçe meyve ağacı ve çiçek doluydu. Her gün bunlarla oyalanmak ona iyi geliyordu. O taraftaki başka bir kapıdan içeri girip cep telefonunu aldı ve oğluna akşam kaç gibi geleceklerini sordu. Oğlu şehrin merkezinde yaşadığı için bazen akşamları kendi oğlunu ve eşini de alarak yemeğe geliyordu. Yazları ise torunu tamamen Lofei ile yaşıyordu. Ona burada keman dersi veren ve İngilizce öğreten bir komşusu vardı, aynı zamanda da torunu onların bahçe işlerini yaparak aldığı eğitimin hakkını verip sorumluluk öğreniyordu.
Cep telefonunu yerine bırakıp minik bir radyoyu çalıştırdı. Eski şarkılar etrafı tatlı tatlı sararken yeniden evin içinden geçip ön bahçeye çıktı. Akşama yemekte pişireceği sebzeleri orada kurduğu minik masada ayıklayıp doğrayacak ve köşedeki ocakta odun ateşinde pişirecekti. Bahçede bir de minik bir kuyu ve önünde de suyun aktığı minik bir havuz vardı. Sebzeleri de hep orada yıkardı.
Oğlu şehirde yapılanlar yerine burada yediklerinin dünyanın en güzel tatları olduğunu söyler ve özellikle yeni ocakta değil de odun ateşinde yapılan yemekleri özlediğini söylerdi. Lofei yemek işlerini bitirdikten sonra komşularını ziyaret eder ve onlarla aşağıdaki ırmağın orada kurulu banklarda biraz vakit geçirdikten sonra yeniden evine döner, bahçe kapısını kilitleyip bahçedeki fenerleri yakar ve evi geceye hazırladıktan sonra güzel bir uyku çekerdi. Günleri hep böyle rutin ve huzurluydu. Akşamları, yetiştirdiği çiçeklerin kokusu bütün mahalleye yayılır ve herkesten bunun övgüsünü almaktan zevk duyardı. Mahalledeki çocuklarla da arası çok iyiydi ki bunda eskiden öğretmen olmasının etkisi büyüktü. Günün ilk yarısında epey yalnız olsa da hem komşuları hem de çocuklar sayesinde akşamları epey hareketli geçebiliyordu.
Sebzeleri ayıkladıktan sonra sepetiyle bir kenara kaldırdı, böylece akşama doğru hemen pişirmeye koyulabilecekti. Dışarı kıyafetlerini giyinip süslendikten sonra da cebine mahalle çocukları için şekerlemeler, minik erikler doldurdu. Sonra da ırmağın orada en sevdiği köşeye gidip oradakilerle sohbete daldı. Elbette çocuklar şekerler ve erikleri alırken karşılığında çok ilginç hikayeler anlatıyor böylece güzel bir oyun oynamış oluyorlardı. Güneş alçalmaya başladığında eve dönüp yemeği hazırladı. Oğlu torunu ve gelini tam zamanında geldi ve güzel bir akşam geçirdiler. İşte Lofei için hayat böyle sakin, yavaş ve huzurluydu. Tıpkı ırmağın üzerine eğilip yapraklarıyla gölge sunan ağaçlar gibi.
Son
TASARIM
Patronun simasına bakınca da ne düşündüğü anlaşılmıyordu. Bazen yüzünü ekşittiğinde şimdi azarı yiyeceğim diyorum ama tebrik ediyor, bazen güldüğünde takdir edileceğimi sandığımdaysa alaya alıp baştan çalışmamı istiyordu. Adamın mimikleriyle duyguları örtüşmüyordu. Bu da bir çeşit hastalık olabilirdi nazarımda.
Sunumuma turuncu renk hakimdi ve böyle dikkat çekici bir tema kullanmak bazen her şeyi mahvedebiliyordu. Görseller birbiri ardına kayarken alnımdan da emeklerimin tecellisi ter damlaları kayıp gidiyordu. Üçüncü denemeden sonra çalışma bir kez daha beğenilmezse bu ayki maaş bordromun bu şirketten aldığımın sonuncusu olacağından emindim.
Son görsel de gelip geçtikten sonra ortalık bir iki saniyeliğine sütliman kesildi. Fakat o bir iki saniye bana bir ömür gibi geldi. Sonunda donuk bakışlarında hiçbir değişiklik olmayan adam bana "bravo! sonunda şirkete layık bir tasarımla karşımızda olmana sevindim." diye suratından düşenin aksini söyleyerek işten atılmamayı başardığımı ifade etti. Artık yeni tasarladığım yüzen otomobilin üretimini takip ederken yeni ecel terleri dökebilecektim.
Son
amanın ne yaptığını bilmeden öyle yürüyor mu nereye gidiyoo peri masallarında kaybolmuş ve lanetlenmiş ruhlar gibi kıyamaam kendi de bilmiyo nolduğunuu vampir mi acaba ki deepsii nolcak pekii :)
YanıtlaSilsessiz gemi.
Silbelku vampir, belku, görünmez insan, belki lanethli :)
Ruh eşini bulsa, onunla yuva kursa kök salabilir mi acaba? Hikayenin yeni bolümünü merakla bekliyorum. Emegine sağlık deep:)
YanıtlaSilfilm gündemi.
Silhımm ruh eşi, hımm aklımda olsun :)
Görmediği şey kalmamış karakterin, buna rağmen iyi yaşamış o kadar yıl. Daha ne kadar sürecek yolculuğu kim bilir. :)
YanıtlaSilduygu emanet.
Sileveey kimbiliiir kimbiliiir, şarkııı :)
bu hikayeyi uzun uzun yazsan keşke :-)
YanıtlaSilaudrey.
Silpikuuu bi düşüneyim mademsi :)
ilkay.
YanıtlaSilyazarkene öyle gelişti :)
Derdi neymiş merak ettim. Belki ilerleyen tıp yardımcı olabilir. 😂
YanıtlaSilokurix.
Silhadi işallah maşallah :)
Gizemli, hatta biraz fantastik bir öykü. Birkaç yüzyıldır yaşamak, çok uzun yollar aşmak, bilgelerle görüşmek... Okuyucunun zihnini kurcalayan, düşündüren bir öykü.
YanıtlaSilmakbule abalı.
Silhımm ben zihnimde canlandırarak yazdım bunu, ormanda yürüyen bir kız, büyücü, vampir, görünmez kız belki :)
Gerçekler Deep nereye yolculuk :)
YanıtlaSilyaşamdan yazılar.
Silbakalım nereye gidecek ben de karar vermedim daha :)
Sürükleyici bir yazı olmuş
YanıtlaSildiary of meri.
Siltenk yuuuu :)