Kelime Oyunumuz devam ediyor. Beş kelime veriyoruz ve bu beş kelimenin de içinde olduğu deneme öykü şiir benzeri bir yazı yazıyoruz. Herkes yazabilir, herkes beş kelime verebilir.
Haftanın Kelimeleri: Çöl/Gölge/Cemaat/Titreşim/Yabancı
VAİNA 24
Bir scylla üzerinde dört gün aralıksız yolculuk etmek insanın oturma kaslarının parçalanırcasına ağrımasına neden oluyordu. Yine de ölümcül bir tehlikeyle daha karşılaşmadan aradıkları ülkeye varmış olmaları iç rahatlatıcıydı. Scyllalar altı uzun bacağa sahip olmaları ile bir attan daha hızlı ve daha güçlüydüler ve çölü aşmak için daha uygundular. Ağızlarındaki üç sıra keskin diş tehlikelere karşı savunmada da iyi rol oynuyordu. Tüccarlar için en doğru binek hayvanı oldukları söylenebilirdi. Ama yetiştirilmelerindeki zorluklar nedeniyle pahalı oldukları için herkes tarafından erişilmesi güçtü. Çölün ortasında canlarını kurtarıp sığındıkları kabile ise ezelden beri scylla yetiştirir ve geçimini bundan sağlardı. Kabiledeki herkes çocukluktan itibaren bir scylla sahibi olur onunla beraber büyür ve adeta kardeş olurlardı. Aralarındaki bağ o kadar kuvvetli olurdu ki birbirleriyle zihin bağı kurup konuşabilirlerdi. Dünyada onlardan başka bunu yapabilen bir insan yoktu.
Kabile şefi, Lua ve onunla beraber kurtulanların öyküsünü ve şifacının beyanlarını dinledikten sonra birkaç gün konaklayıp iyileşmelerine izin vermişti. Diğerlerinin istedikleri kadar kalmasına izin verse de Lua’nın bir an önce gitmesini istemişti. Çünkü onun üzerinde kötü bir enerji dolaştığını sezinlemiş ve kabileyi koruması gerektiğine karar vermişti. Şifacı, Lua ile yola devam etme kararı alırken diğerlerini şefe emanet etmişti. Çünkü onlar için ne gidecek güvenli bir yer ne de geri dönecek bir yuva kalmıştı. Kabile kurtulanlara yeni evleri için bir yer göstermiş ve kalmaları karşılığında herkes gibi köy yararına çalışmaları için işler vermişti. Bu daha önce bildikleri bir yaşam stiliydi. Kendilerini gitmeye hazır hissedene kadar kalabilirler veya tümüyle yerleşebilirlerdi. Lua daha fazlasını kurtaramadıkları için kendini berbat hissediyordu. Gölge yaratıklarının onun kokusunu ve enerjisini hissedip bir şekilde sürekli peşine düştüğü belliydi. Bu yüzden üç günden fazla orada kalamamış ve gelmekte ısrar eden şifacı ile beraber yola düşmüştü.
Nihayet Güneş ülkesine varmayı başarmışlardı. Burada aradıkları şeyi buluncaya kadar sıradan tüccarlar gibi diğerlerinin arasına karışarak dikkat çekmemeye çalışacak ve her şeyi çözmenin bir yolunu bulacaklardı. Varacakları yerde kimi bulmaları gerektiğini ve o kişiyi bulduklarında başlarına neler gelebileceğini hala bilmeseler de ellerinde ne başka bir plan ne de geri dönüş biletleri vardı. Tüm kafa karışıklığı ve yolculuğun stresi bir yana dursun ülkenin en kalabalık tüccar kentine girerken yükselen beyaz kuleler ve parlayan çatı kaplamalarının şaşaası altında çınlayan çanlara karışan kalabalık insan sesleri Lua’nın başını döndürmüştü. Üstelik Ingrid’in yetiştiği kasabaya oldukça yaklaşmış oldukları için mi bilinmez içini garip ve mistik bir ürperti kaplamıştı. Burası bir tüccar kenti olmasının yanında ülkenin en önde gelen tapınağını ve onun cemaatini de barındırıyordu. Ve belki de bu yüzden etrafı saran atmosferde belki sadece şifacı ve Lua’nın farkında olabileceği ancak sıradan insanların fark etmediği titreşimler yayılıyordu. Onlar bu titreşimi hissetmişken bunun kaynağında kim bilir kimler vardı ve onların da bu iki yabancının kente adım atışını hissetmiş olması mümkündü. Şifacı ve Lua bunları belki de aynı anda düşünmüş olacak ki birbirlerine temkinli bir bakış atarak dikkatli olmaları konusunda anlaştılar.
Bir scylla üzerinde dört gün aralıksız yolculuk etmek insanın oturma kaslarının parçalanırcasına ağrımasına neden oluyordu. Yine de ölümcül bir tehlikeyle daha karşılaşmadan aradıkları ülkeye varmış olmaları iç rahatlatıcıydı. Scyllalar altı uzun bacağa sahip olmaları ile bir attan daha hızlı ve daha güçlüydüler ve çölü aşmak için daha uygundular. Ağızlarındaki üç sıra keskin diş tehlikelere karşı savunmada da iyi rol oynuyordu. Tüccarlar için en doğru binek hayvanı oldukları söylenebilirdi. Ama yetiştirilmelerindeki zorluklar nedeniyle pahalı oldukları için herkes tarafından erişilmesi güçtü. Çölün ortasında canlarını kurtarıp sığındıkları kabile ise ezelden beri scylla yetiştirir ve geçimini bundan sağlardı. Kabiledeki herkes çocukluktan itibaren bir scylla sahibi olur onunla beraber büyür ve adeta kardeş olurlardı. Aralarındaki bağ o kadar kuvvetli olurdu ki birbirleriyle zihin bağı kurup konuşabilirlerdi. Dünyada onlardan başka bunu yapabilen bir insan yoktu.
Kabile şefi, Lua ve onunla beraber kurtulanların öyküsünü ve şifacının beyanlarını dinledikten sonra birkaç gün konaklayıp iyileşmelerine izin vermişti. Diğerlerinin istedikleri kadar kalmasına izin verse de Lua’nın bir an önce gitmesini istemişti. Çünkü onun üzerinde kötü bir enerji dolaştığını sezinlemiş ve kabileyi koruması gerektiğine karar vermişti. Şifacı, Lua ile yola devam etme kararı alırken diğerlerini şefe emanet etmişti. Çünkü onlar için ne gidecek güvenli bir yer ne de geri dönecek bir yuva kalmıştı. Kabile kurtulanlara yeni evleri için bir yer göstermiş ve kalmaları karşılığında herkes gibi köy yararına çalışmaları için işler vermişti. Bu daha önce bildikleri bir yaşam stiliydi. Kendilerini gitmeye hazır hissedene kadar kalabilirler veya tümüyle yerleşebilirlerdi. Lua daha fazlasını kurtaramadıkları için kendini berbat hissediyordu. Gölge yaratıklarının onun kokusunu ve enerjisini hissedip bir şekilde sürekli peşine düştüğü belliydi. Bu yüzden üç günden fazla orada kalamamış ve gelmekte ısrar eden şifacı ile beraber yola düşmüştü.
Nihayet Güneş ülkesine varmayı başarmışlardı. Burada aradıkları şeyi buluncaya kadar sıradan tüccarlar gibi diğerlerinin arasına karışarak dikkat çekmemeye çalışacak ve her şeyi çözmenin bir yolunu bulacaklardı. Varacakları yerde kimi bulmaları gerektiğini ve o kişiyi bulduklarında başlarına neler gelebileceğini hala bilmeseler de ellerinde ne başka bir plan ne de geri dönüş biletleri vardı. Tüm kafa karışıklığı ve yolculuğun stresi bir yana dursun ülkenin en kalabalık tüccar kentine girerken yükselen beyaz kuleler ve parlayan çatı kaplamalarının şaşaası altında çınlayan çanlara karışan kalabalık insan sesleri Lua’nın başını döndürmüştü. Üstelik Ingrid’in yetiştiği kasabaya oldukça yaklaşmış oldukları için mi bilinmez içini garip ve mistik bir ürperti kaplamıştı. Burası bir tüccar kenti olmasının yanında ülkenin en önde gelen tapınağını ve onun cemaatini de barındırıyordu. Ve belki de bu yüzden etrafı saran atmosferde belki sadece şifacı ve Lua’nın farkında olabileceği ancak sıradan insanların fark etmediği titreşimler yayılıyordu. Onlar bu titreşimi hissetmişken bunun kaynağında kim bilir kimler vardı ve onların da bu iki yabancının kente adım atışını hissetmiş olması mümkündü. Şifacı ve Lua bunları belki de aynı anda düşünmüş olacak ki birbirlerine temkinli bir bakış atarak dikkatli olmaları konusunda anlaştılar.
Macera devam edecek mi
YanıtlaSilmavilale.
Siledeceeek :)
Merhabalar
YanıtlaSil"Sylla" yı merak ettim, zannetim ki devekuşu bir şey. Ancak internette yaptığım aramalarda bir binek hayvanından ziyade mitolojik bir yaratığa benziyordu. Temsili bir resimde ahtapot gibi bacakları ve sanki üç kafası vardı. Derken Vikipedi'ye baktım ve : "Yunan mitolojisinde, Sicilya ve İtalya arasındaki Messina Boğazı'nın durgun tarafından yaşayan Canavar. Scylla, altı uzun bacağa ve her bir bacağın ucunda ağzında üç sıra keskin diş bulunan korkunç bir başa sahiptir. " şeklinde bir açıklamayla karşılaştım. Haliyle Scylla'nın ne olduğunu da sayenizde öğrenmiş oldum. Teşekkür ederim.
Selam ve saygılarımla.
recep altun.
Sileveet mitolojik bir karakter :) aslında her zaman kendim bir yaratık, canavar buluyorum hayalimde :) bu kez de mitolojide bilinen bir yaratık olsun dedim :)
Merhabalar.
YanıtlaSilBenim de arada sırada kelime oyununa buradan katılmama müsaade edersiniz herhalde:
"Çöldeki kum teplerinin oluşturduğu gölgelere sığınan cemaat; kum tepelerinin titreşerek üzerlerine doğru kaydığını görünce, korktular ve kızgın güneşin altında yabancı bir ülkeye yaptıkları bu çileli yolculuğun bir an evvel bitmesi için hep birlikte dua ettiler.
Selam ve saygılarımla.
recep altun.
Sileveet güzel ve anlamlı bir cümle olmuş, teşekkürler :)
scylla yetiştiricisi olsaydım satamayabilirdim gereksiz bağlanıyorum çoğu şeye ^^
YanıtlaSilahmet ozan.
Silha haa peki anladım :)
Dingin bir bölüm olmuş, fırtına öncesi sessizlik gibi hissettim. Çöl gibi insansız bir coğrafyadan kalabalık bir şehir planına geçiş oldu. Vaina burada ortaya çıkarsa şehirdekilerin vay haline...
YanıtlaSilKabilenin hayatta kalanlara yeni bir yuva vermeleri de beni mutlu etti. Günümüzde binlerce insan savaşlar yüzünden yeni yuva arayışı içinde. Son örneklerini de the swimmers'da gördük.
Emeğine sağlık deep :)
film gündemi.
Silteşekkür ederiiim :)
Scylla çok ilginçmiş, hiç duymamıştım. :) Bayağı bölüm yazmışsın şu ana kadar, emeğine sağlık.
YanıtlaSilduygu emanet.
Silsaol yaa kaptırdım gidiyom bakalım :)
Oo burada bir hikâye gelişmiş.
YanıtlaSilhandan.
Sileveet bir fantastik hikaye devam ediyoo :)
https://kagittandunyam.blogspot.com/2023/01/kucuk-bir-kesit-25-kelime-oyunu-106.html
YanıtlaSilsevgili ilkay ın yazısısı :)
Bu hikayeyi çok beğendim😍
YanıtlaSildiary of meri.
Silteşekkür ederim, devam edecek daha :)
ilkay.
YanıtlaSilmacera olcak tabisi de önce bi dinlensinler :)